4 Sayfa * Son Posta ,, nın Babası bir kan davası yüzünden Kara- denizin yeşil kıyılarını bırakmış, orta A- nadolunun bu küçük ve kırçıl köyüne gelmişti. Fakat gene de canını kurtara- mamış, bir gün kasaba yolunun kenarın- Gdaki derede kanlar içinde bulunmuştu. Kara Ahmed o zaman henüz on dört yaşını bitirmişti. Komşuları Ayşe kadın onun çamaşırını yıkayor, yiyeceğini ya- pıyordu. Az zamanda ana oğul gibi ol- muşlardı. Ağşe kadının küçük Eminesile Kara Ahmedin karşılaşmaları daha ma- analıydı. İki körpe gönül birbirine hiç so- kulmadan, birbirinin içinde kaynaştı. Ar- tık herkes onları yarınki karı koca ola- r ayordu. Kara Ahmed bu aşkın yarı sarhoşluğu arasında her şeyi unut- muştu. Askerliğini bitirir bitirmez evle- necekti. Yemene gönderileceği duyulunca kom- şular * — Artık dönemez! Dediler, Orası egidenlerin gelmediği» bir yerdi. Ayşe kadınla kızının iki göz- leri iki çeşme idi. Kara Ahmed onları a- vutuyordu: — Ağlama! Ben dönerin, sağ dönerin! Gitli ve üç sene sonra köye «şehid> ha- beri geldi. Kara Ahmedi yaralı bulan Arablar kaldırıp şeyhin önüne götürmüşlerdi. Şeyh ona Türk askerlerinin sayısı ve kü- mandanları hakkında birçok şeyler sor- müuş, cevab alamamıştı. O zaman dilini k iş, ertesi gün daha başka İşken- celi kapatırıştı. Kara Ahmed karanlıkta sü Tüne tılmış, müş, yorulmuş, aylarca çaş- Kın bir halde dolaştıktan sonra orduya ulaşmıştı. Tabur kâtibi onun adının hiza- sındaki (fevt) kelimesinin üslüne bir çiz- gi çeki biraz ilerisine de (fevtten av- det) demişti. Sonra artık dilsiz olduğu için tezkeresini vermişler, memleketine Böndermişlerdi. Bütün bu yaman ve yoksul günler ara- sında Kara Ahmedi Üzen yalnız bir şey vardı. Emineye: — Ben dönerin! Dediği halde dönmemek korkusu... İş- te sözünü tutmuş oluyordu. * Köye yaklaştıkça Eminenin kokusu rukunu sarıyor, onü isıtiyor. gibiydi. Biraz para bulmak ve ufak tefek hediye- ler almak gerekti. Babasının sağlığından- beri onlara harman vaktine kadar para wWweren kocabaş Salfh efendiye uğradı. Sa- Tih efendi renk renk başma toplarının ö- nünde otururken birdenbire karşısında Kâara Ahmedi görünce şaşaladı. Gözlü- ğün stünden dikkatle baktı ve sordu: — Senmin Gara Amed? Yüzü büsbütün kararmış ve yer yer Çatlamış olan zayıf delikanlı işaretle ona her şeyi anlattı. Emineye ufak tefek gö- türmek için para istedi. Salih efendi: SON POSTA HORTLAK... Yazan: Küçük Emine ile Kara Ahmedin kargılaşmaları daha manalıydı — Emine de, anası da sağ düğüller ki!.. Korucu omuzunda martinle geldi. Ka- Dedi. Şehid haberi geldikten sonra ne|ra Ahmedi görünce eli silâhının teliğine kadar çok ağladıklarını, birkaç ay içinde | gitti. İmam ona Kara Ahmedi Eminenin ikisinin de birer mum gibi eriyip söndük- | mezarına götürmesini söyledi. Kara Ah- lerini söyledi. medle beraber, fakat her ihtimale karşı Kara Ahmod güneş batarken köye gir- bir adım geride ve eli tetikte olarak kö- di, Onu görenler birkaç saniye duruyor- | yün kenarına çıktılar. Korucu Kara Ah- lar, gözleri korkudan büyüyerek bakı- | mede en kenarda bir tümseği gösterdi: yorlar, sonra hızlı hizli uzaklaşıyorlardı. | — Aba, orası! Kara Ahmed kenardaki küçük evinin | Dedi ve karanlıkta hızlı hızlı uzak- bulunduğu yere saptı. Fakat orada çoğu | laştı. toz haline gelmiş bir kerpiç yığınından * Nisan 22 Satış İlânı İstanbul Dördüncü İcra Memurluğundan : Emine Neziha ve Fatma Alime tarafından Vakıf Paralar İdaresinden 24906 ikraz numarasile borç alınan paraya mukabil birinci derecede jpotek güste“ rilmiş olup borcun ödenmemesinden dolayı satılmasına karar verilen ve tâ* mamına ehlivukuf tarafından 1618 lira kıymet takdir edilmiş olan Şehzade- başında Muhtesip Karagöz (yeni Baba Hasan Alemi) mahallesinde Cami g0* kağında (yeni ismi Kavalalı sokak) eski 9 yeni 15 (mahallen numarataj 10) numaralı şarkan 3, şimalen &, garben 5 parsel numaralı mahaller ve cenubefi Kavalalı sokağı ile çevrili 941 ada ve 4 parsel numaralı bir ahşap evsaf ve mesahası aşağıda yazılıdır. ö Zemin kat; Mermer bir antre üzerinde bir oda, bir helâ, karesiman bif mutfak, aralıkta bir kuyu, 3 gömülü küp, sofadan bodruma inen bir mef” diven ve bodrumda kömürlük. Birinci kat: Bir sofa üzerinde üç oda, bir helâ, İkinci kat: Bir sofa üzerinde üç oda, bir helâdan ibarettir. Üçüncü kant: Tavan arası olup bir çatı arası ve bir korkuluksuz tarası vaf* duıx’m evsafı: Bina ahşap ve muhta tacı tâmirdir. İçinde elektrik mevciid* Mesahası: Umum sahası 68, 50 metre murabbal olup 56,50 metre murab” baz bina ve bakiyesi aralık bahçedir. Yukarıda hudud, evsaf ve mesahası ya zılı gayrimenkulün tamamı açık arttıf” maya konmuş olup 26/5/938 tarihine rast lıyan Perşembe günü saat 14 den 16 y kadar Yeni postahane binasındaki daire mizde açık arttırma ile satılacaktır. ATt” ftırma bedeli muhammen kıymetin 96 75 ini bulduğu takdirde gayrimenkul €€ çok arttıranın üzerine fhale edilecek, #ksi takdirde en son arttıranın taahhüdü baki kalmak üzere arttırma on beş gün müddetle temdid edilerek 10/6/938 tari” hine rastlıyan Cuma günü saat 14 den 16 ya kadar gene dairemizde ikinci açi artlırması yapılacak ve bu ikinci arttır mada gayrimenkul en çok arttıranın # zerine ihale edilecektir, Satış peşindir. Taliplerin arttırmaya girmezden evvel muhammen kıymetif Şe 1,5 u nisbetinde pey akçesi vermeleri veya milli bir bankanın teminat mek “ tubunu ibraz etmeleri lâzımdır. Birikmiş vergilerle belediyeye aid tenviriye, tanzifiye ve dellâliye resimlefi ve vakıf icaresi satış bedelinden tenzil edilir. 20 senelik taviz bedeli müşteriy? aittir. 2004$ numaralı icra ve iflâs kanununun 1286 ncı maddesinin 4 üncü fıkrasınckk bu gayrimenkul üzerinde ipotekli alaca klılar ile diğer alâkadaranın ve irtifak hakkı sahiplerinin bu haklarını ve hususile faiz ve masrafa dalir olan iddialarıfk bu ilânın neşri tarihinden itibaren 20 gün içinde evrakı müsbitelerile bildirme” leri icap eder. Aksi halde hakları tapu sicilile sabit olmadıkça satış r yapmak üzere çadırlardan birine e nöbetçileri geçmiş, çöle a- başka bir şey göremedi. Ayşe kadının e- vi de ondan farksızdı. Gözleri yaşardı. İmamın evine doğru gitti. Akşam ka- ranlığında köşe başlarından bakıp bakıp kaçan çocukları, başlarını ikide bir çe- virip te cn yakın sokağa sapmak için hızlı hızlı giden şalvarlı kadınları görü- yor, bir türlü mana veremiyordu. Eğer etrafına dikkatle bakmış olaydı imamın evinin yanma ilâve edilen kısmın pence- relerile kapısını ve belki de kiremidleri- ni tanıyacaktı, çünkü onlar Kara Ahmed- le Ayşe kadının evlerinden sökülmüştü. İmam şaşaladı. Haksızlığa uğrıyanların — mahşerde, haksızlığı yapanların yakalarına yapışa- | caklarını okumuş, bazan inanmış, fakat O gece köyün içinde evden eve gidip gelmeler, alçak sesle konuşmalar — oldu. Bir kısmı: — Gara Amed haortlamış! Diyorlardı. Bir zararı dokunmadan ©- nu öldürmek lâzımdı. Bir iki tanesi he- nüz böyle bir hüküm verme zamanı ol- madığını söylüyorlardı. Geç vakit koru- cuyu mezarlığa gönderdiler ve Kara Ah- medin orada ne yaptığını öğrenmek iste- diler. Korucu gitti ve geldi. - Eminenin —mesarı başında oturup kalkan, eğilip doğ- rulan bir karaltı varmış. Arasıra bir top- rağın kazılmasından çıkan sesler duyulu- yormuş, Neden sonra bir ışık yanıp sön- müş; kav aydınlığına benziyen bir pa- rilâ görmüş ve bunlar hep Eminenin mezarından çıkıyormuş. Daha çok dura- mamış ve kaçıp gelmiş. Karaltıyı vur- mak istemiş ama çok zaman hortlağa ? | kurşun işlemezmiş! Yoksa bu bir hortlak mıydı? Şehidlerin hortladığı ne görülmüş, ne de söylen- mişti, fakat acaba Kara Ahmed şehid mi ölmüştu? dı ki o sadece Eminenin mezarını maktadır. İmam biraz ileriden iki öküzü önüne katarak giden ihtiyara seslendi: Kara Ahmedin hortlak olup olmadığı hakkında henüz bütün şübheler oartadan kalkmamıştı. Bu konuşma ertesi gün öğ- leye kadar sürdü. Kasabadan henüz dö- hen deli Murad: — Hortlağın gölgesi olmaz! Dedi. Bu, herkesin aklına uygun geldi. Kaz- ma, kürek, balta, bıçak ve sopaları ka- parak mezarlık yolunu tuttular, Emine- paylaşmasından hariç kalacakları ve daha fazla malümat almak istiyenleriğ 26/4/938 tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için açık bulundurulacak olan arttırma şartnamesile 937/6404 numaralı dosyasına müracaatları ilân olü* nur. — (2292) I İnhisarlar U. Müdürlüğünden: I — Şartnamesi mucibince 20X25—27 eb'adında 20,000,000 mantar pazarlıkl satın ahnacaktır. JI — Pazarlık 6/6/938 tarihine rastlıyan Pazartesi günü saat 14 da Kabataşlâ Levazım ve Mübayaat Şubesindeki Alım Komisyonunda yapılacaktır. HI — Şartnameler parasız olarak her gün sözü geçen şubeden alınabilir. IV — Eksiltmeye iştirak etmek istiyenlerin mantar nümunelerini münakasf gününden evvel alım komisyonuna verm eleri lâzımdır. V — İsteklilerin pazarlık için tayin edilen gün ve saatte 96 7,5 güvenme part” lariyle birlikte yukarıda âdı geçen Komisyona gelmeleri ilân olunur. hepsinin gözleri faltaşı gibi açıldı. De- mek ki hortlak mezarı açmış, yeniden ka- pamıştı. Acaba ne yaptı? Ölüyü yedi mi? Bir yere mi götürdü? — Aha! Haortlak geliyo!... O tarafa baktılar. Tam tepeye çıkan kızgın güneşin altında sarkık söğüdlerin yanındaki ince yolda Kara Ahmedi gör- düler, Gözlerinin kızıllığı uzaktan belli oluyordu. Kalabalığa doğru geliyordu. —Aha! Gölgesi yoh! Gölgesi yoh işte! İmam elindeki baltayı tartakladı: — Ya Allah! — Satılmış, gorucuyu iletiver buraya, | nin mezarında hiç ot yoktu ve henüz gö-| Diye bağırarak ileri atıldı. Diğerleri hele, çabuhol!.. Son Posta'nın edebi romanı: 48 Ah, Şu E İ — Hayat! ———0 < P Z C ——— Yazanı Nezihe Muhittin — Öyleyse gül, neş'eli ol Siret. " — Bak ne kadar müsterihim Celile. Fakat... ırak bu fakatleri Siret! Ne olur Neden korkuyorsun, benim için n seninle beraber olduktan son- ta her şeye katlanırım, açlığa, çıplak- lığa, hattâ ölü . Birbirlerine sarılarak yukarı çıktı- lar. Odaya girince beklemekten sabır- küçük hasta kollarını açarak €t ağabeyciğim, iyi ki geldin.. m tavşanına bir ad koyarsın ar- Genç adam küçüğü öperek kucağına Çocuk elindeki kutunun kapa- ğanı göstererek: — Bak Siret ağabey! -diyordu- Ne güzel tavşanlar değil mi? Birinin adı Tintin öbürününkü ne olsun? Celile biraz şaşırır gibi olmuştu, Siret biaiAN öperek: — Öbürünün adı da Fin Fin olsun, beğendin mi? Çocuk kutudan bir şeker alarak Sire- tin dudaklarına sıkıştırdı: — Çok güzel.. Fin Fin size bu şeker- Te teşekkür ediyor. virdikten sonra: — Ne güzel kutu bu böyle? Sana bu İcici hediyeyi kim getirdi? — Ablam, Delikanlı birdenbire sararan yüzünü Celileye çevirdi. Genç kız kıpkırmızı kesilmişti. Siret bir şey soramadı, yal- nız küçüğü dizlerinden indirerek açık bir can sıkıntısile ayağa kalktı. Odaya muammalı bir süküt tortulanmıştı, Demin şen ve sevinçli sesile cıvılda- yan küçük bile bu ağır havadan bunal- mış gibi yavaşça yatağına sindi. Süküt ikisini de ürpertip ürkütüyor- du. Siret titrek bir sesle: — O kadar yorgunum ki - diye sinir- mülmüş gibi tümsekti. Bunu görünce Ni sinirli esnedi - kabil olsa da hemen leyemediği için de ağır bir vicdan aza- bının altında boğulan Celile Sirete bak- madan cevab verdi: — Niçin kabil olmasın? Odanda ya- tağın hazır.. fakat, daha evvel yemek ye. — Hayır.. ben yemek yedim. Şimdi son derece uykum var. -Sonra hafifce- Allah rahatlık versin diyerek odadan bir gölge gibi sıyrıldı, çıktı. Celile, dünyada en çok sevdiği bir in- sanın, şübhenin can ahbcı sancıları için- de kıvranmasına tahammül edecek mi idi? Zaten feci can sıkıntılarile harab olan bu sevgili genç adamın meçhul bir ıztırabla hayatımı çekilmez bir hale mi getirecekti? Sirdtin birdenbire deği, mekte hakkı vardı. Ekmeğini tedarik edemiyen bir evde Tokatliyanın lüks şeker kutusunun yeri var mıydı? Bir hamle ile yerinden fırladı. Belki yatağına sinerek bu zehirli acıyı haz- metmeğe çalışan nişanlısının başucuna koşup ona her şeyi anlatacaktı. Bunda yüz kızartacak hiçbir cürüm ve günah yoktu. Fakat kapıya kadar hızla attığı adımlar kapının önünde mıhlanıp kal- dılar. Hayır, hayır.. söylemiyecekti! Söyle- mekte hiçbir menfaat yoktu.. madem ki ilk günden saklamıştı.. gene söyle- ondan geri kalmak istemiyorlardı. Kara memek lâzımdı. Bu mesele nişanlısına karşı bir hiyanet değildi ki. Hem Siret niçin böyle haşin davranmıştı? Bir şe- ker kutusu, büyük bir aşkı zehirliye- cek kadar ehemmiyetli miydi?, Kıs- kançlık, itimadsızlık aralarına girme- meliydi artık.. Siret kendisine gösteri- len büyük bağlılığı hâlâ anlamamış mıydı?.. Ne yazık! Celile geri,dönerek yatağının kenarı- na ilişti. Şimdi Sirete karşı iğbirar du- yuyordu. Küçük ve yoktan bir şübhe ile zehirlenip can çekişen bir aşka bü- tün bir ömür için nasıl inanabilirdi? Genç kızın ruhuü; sonsuz bir çöl içinde yapayalnız kalmış gibi ürperiyordu. Şimdiye kadar Siretten hiç görmediği bu ürpertici soğukluk onun saf, temiz, genç kalbini öyle yaralamıştı ki, bu acı ile bütün geceyi kıvranarak uykusuz eçirirken.. bitişik odada belki daha &- ğır, çok daha derin bir azabla, her pt- tırtıdan ümidlenen ve bu ümidle çok sevdiği nişanlısının yanına gelerek bu zalim işkenceyi eritmesini bekliyen Si- ret, sabahleyin yataktan kalktığı za- man günlerce hasta yatmış bir hastaya benziyordu. Genç adam odasından çı- karak yavaşca mutfağa indi. Kuyudan çektiği bir kova serin suyu aralık gu- ve sönük bir lâmba ile büsbütün kasvet Ahmed, islak kirpiklerin ardından yaf? gözlerle onlara baktı. Dündenberi htf şey gibi onları da bulanık görüyordu. DÜ” şünmeye, sormaya vakit kalmadı ve k#” fa tasına inen baltanın altında ah diyemeden yere gerildi. Kürekler, K4f malar, sopalar, bıçaklar durmadan kalkıyor; zavallının sıska ve kara vütü” dü eziliyor, parçalanıyordu. YARINKİ NÜSHAMIZDA: Eşyalar Yazan: Valentin Katayev Ruscadan çeviren: H. Al⣠dolan bu eski ve yarı karanlık evde T” ha büsbütün abanan vehimlerden KUF tulmuş gibiydi... Pıtırtılara kulak veren Celile de # yinerek aşağı indi. Sessiz sedasız ıı”. çayını hazırlamağa başladı, Her gün * lışık olduğu bu hizmeti pek çabuk $7 luna koyarak elinde tepsi ile sokak Üf tündeki odaya girince Siretin olarak pencere önünde gazete okudu” ğunu gördü. Genç kız tepsiyi masaj? yerleştirdikten sonra kapıya gelen sütr cüden hasta çocuğun yüz dirhem SÜt nü alıyordu. Bu alış veriş biraz usk sürdü. Sütcünün kalın sesine Cell nin âhenkli, ince sesi karığıyordu. pti Sütcü muhakkak toplanmış hesa' istiyordu. Siret gazeteyi fırlatarak kapıya FOT tu, W Tahmini doğruydu. Sütcü para yordu. Genç adam Celilenin önüne sütcüye: # — Hesab mı görmek istiyorsun? ye sordu- — Evet.. haftadan haftaya ustâ sablara bakar. Halbuki on gündüf Ta almadım. — Peki.. ne tuttu bizim hesab? he pf