Si güzel olmadığı halde bu- "î:ıbm!cliılerde bir yesile Şarkı söyliyen kadın fadımda oturuyordu: — Âh, dedi, gene biri çıkıp :;_"' bana şarkı söyletecek © kadar korkuyorum ki... —nw bir söz ağzım- — Ben de!, Lokantada — Garson çabuk.. —— Atfedin bayım. Ismarla- GDIZ bifteğin ancak bir ta- Pişti, Beş Huhd; fi şimdi getir, irsin!, Duyacak mıyız Günün birinde bu tarzda konuşul - U da duyacak mıyız: z ne iş görür? — Operatördür. — Ya siz? — Ben de bir bankada daktiloluk "Pîîmum_ - Oradan T'“lâlın.'lılır: Bül Kon Ben, bayı eskidenberi tanırım, siz “üyada bulunmadınız değil mi? — Hayır! Kt: İşte oradan tanışıyoruz, ben de ada hiç bulunmadım. e© İtiraz Göz doktoru hastasını mMüayene et- fikten sonra: — Gözlerinizin iyi görmemesine se- beb fazla içki kullanmanızdır. Dedi, hasta itiraz etti: Korkmuyor musur Tefeci söyledir: S aa b X 'hdbn_)dı yüzde dokuz faizle para ve- YE Allahtan da korkmuyor musun? u— Nhhıan mı?.. O yukarıdan baka- Ğ içiim 9 u 6 gibi görür. “ . * *lee A 3 Sinema artisti — Kendime reklâm Yapmak için iyi bir usul buldum. Ko- vbaracağım.. Ve hiç ayrılmıya - Süğım?, h Müallim ders an- Yordu: — Mari Antuva - » kocası on dör- CÜ Ti — öldük- Sonra tamamile Z kâlmıştı. ah.;;ılobeden biri dörtdüncüden bir on beşinci bulür elbet! Bnra Koca — BON PosTA — O elindekiler ne? — Üzrzerlerinden uçtuğumuz bütün şehirlerden Birer hatıra getiriyorum. — Karakola gidiyorum. — Eve hırsız girdiğini mi haber ve- veceksin? — Hayır, yerde bir elektrik feneri buldum, onu bıraacağım: sahibi çı- karsa verirler. — Biraz bekleyin bay, size şimdi bir deniz mayosu getiririm, . Hediye — Damadınıza ne hediye gönderdi- niz? — Bir kaz, — Teşekkür etti mi?, — Evet bir mektub yazmış, : «Sevgili kayınvalideciğim, — sizt ha. tırlamam için bir kaz göndermek zah- metine katlanmanıza lüzum bile yok- tu.r diyor. d e Düşündüğüm için — Çikolâta yerken küçük kardeşini hiç düşünmüyorsun! — Onu düşündüğüm için çabuk yiyo - rum ya. Şimdi gelirse yarısını koparıp alır. ruk yemez Süleymanım!, Müdür meraklı bir adamdı, sordu: — Ehn son kiminle maç yap- mıştınız? — İstediğim bir vazifeyi müdürile!. Fırtına tınayı duymadın ha!? — Nasıl duyabilirdim ki .. yordum, Evet — Köpeğim çok zekidir. Dün akşam bir roman okuyordum o da yanı ba şımda romana bakıyordu. — © da mı okuyordu? — Evet... Ben de sonradan anladım, — Ben meşhur boksör Yum- bana vermiyen bir şirketin — Dün akşamki büyük fır- 4 Ben, o saatte karımla konuşu- Li ü Şarab dolu g boğulan İmparator Yazan: H. Hancıoğlu aü ölde Hikâyenin geçtiği tarihte yapunan oır Çin Tesmi: İmparatoriçe şarab içiyor Şimali Çinde Hünanda teessüs eden| meydanlığı bunların kanlarile yıkanacak, bir de baktım olduğu yerde uyuyuver- | Hi-Sia imparatorluğunun ilk hükümdarı | cesedleri, sefih saraya, bir hediye olarak K Yu, pirinçten yapılan rakıyı ilk'içtiği za- | gönderilecekli. Saraya avdet etlikleri za- miş.. e Saklıyalım Surahiden bir bardak su aldı içti: — Çocuklar, dedi, bu surahidele su. yu sakın içmeyin! — Bir şey mi var? man, kadehi hiddetle kırmış, bu içkinin felâketler getirecek bir belâ olduğunu söyliyerek bunu icad edeni sürgün etmiş ve bütün haşmetile bağırmıştı: — Biz şarabı gördük! Yalnız onu içe - * |ceğiz! . Bu vak'adan 431 sene sonra, yani bun- dan tam 3700 sene evvel, ayni sülâleden — Buz gibi olmuş, saklıyalım yazın | Şi-Yeh ceddinin içki hususundaki nasi - sıcak hâavada içeriz... e Muvakkat Yaşlı muhârrir genç muharrire akı öğretti: ucuz — varme. bugün almasşınlar, - Bütün sikınlı muvakkat bir zaman içindir. — Ya ben bu yüzden ölürsem?. — Yazılannı — Dedim ya muvakkat bir zaman içindirr. İmkân var mı? Yeni bir romandan bir kaç satır: «Necati olleri cebinde bir aşağı, bi çüncü sayfadaki Bir makaleyi dikkatlı okuyordu. vecerrerersen — Bundan daha pahalı kumaşınız yok mu? — Hayır bayan yok, fakat mağaza sahibine söyliyeyim. İhtimal bunu — Gene yanlış anladınız.. Rakefi değil, topu atacaktınız. Tezgühtar men dilleri gösterdi. — Başka emrini: efendim?. rim, hatini unutmamış, rakının ebedi düşma- nı, şarabın hakiki ve sadık dostu kesil mişti. Ağızlarından şarab akan — süslü çeşmeli havuzlarla dolu sarayı bir ha- rika idi: Her gün ve her gece havuzlar 1 | Şarabla dolduruluyor ve en güzel cariye- |lerle İçinde hem yüzülüyor, hem de içili- yordu. Sarayın, şarab ve peri diyarının Sibirya 'Türkistanın en güzel ka- çekecekin |dınlarile doldurulmuş odalarında kadeh ve buse seslerinden başka hiç bir şey işi- tilmezdi. Saray memnün ve mes'ud, halk perişan ve sefildi. Buna rağmen hiç kimsenin kı- |yam ve isyana kuvvet ve cesareti yoktu. |Maahaza kulaktan kulağa yavaş, yavaş fısıldanan gözler, başlamak üzere bulu - nan fırtınalar gibi yayıldıkça yayılıyor, dağıldıkça dağılıyor, hemen herkesin ağ- r zında dolaşıyordu. Bunlar imparatorun da kulağına kadar geliyordu. Fakat o, * yükarı dolaşirken, gazetesini açmaış, ge l L armiyor, esit telâkki et- €| tiği halkın bu dedikodularını dinlemeği Pibir zillet, bir tenezzül addederek sadece: — Sussunlar, yoksa ben köpekleri sus. turmasını bilirim, demekle iktifa edi - yordu. Ve sonra kendisi gibi sarhoş, fakat çok güzel karısının, göğsü üzerine yatıyor, yanımda hürmetle bekliyen sakilere: — Şarab! Şarab! diye bağırıyordu. Şarablar derhal getiriliyor, sazlar ku- ruluyor, Hünan diyarının güzel dansözle- ri, Şi-Yeh ile karısının şarab içinde yüz- eler avlıyan, İşvelarile danslarını — yapı- yorlar, * Hünanm pazar meydanlığında, haka - yan karısının sarhoş olduğu bir gecenin sabahında, muztarib ve meyus bir hatk kütlesi bir halk şairinin sazı otrafında toplanmış, onun yanık manilerini, ağlıya- rak dinliyorlardı. Hakanları şeytan olur, Kati H mmşı;e: YERUUE i 5 (alk yığıldıkça yığılmış, dinliyenler Müşt L ya girdi.. tezgâhtar| eBaldıkça çoğalmıştı. Bordu: —— Sarayın mütecessis dalkavukları da DNt bunların arasşına sokulmuşlar dinliyor - — Bir düzüne men- | AFdı. Şair azdıkça azıyor, coştukça coşu- dil verin yor, taştıkça taşıyordu. İsyanına İştifak eden sazının telleri, sarayın sefahatine a- *|tılan birer ok halini almıştı. Halkın şaire gösterdiği alâka ve mu - Z|habbeti hiddetle seyreden sarüây men - subları, işe karışarak şairi susturmak is- — Estağfurüullah, temişlerdi. Fakat bir defa yataklarından » mendilleri aldım ya kâdi, ben burnumu kendi kendime sile- | tevlit edecekti. Saray mensubları, atlanna taşan nehirleri çevirmek ve durdurmak mümkün olabilir mi (di? Bu müdahale pek büyük bir feliâket sür'atle binip kaçmamış olsalardı, pazarın j man, kral hâlâ bihuş yatıyor, Kraliçe uyanmış, nedimelerinin yanında tekrar şarab içiyordu. Pazardan kaçanların en ileri gelenle « rinden birisi, hürmetle yanına girdi, ma- cerayı olduğu gibi anlattı. Sarhoş kraliçe beynine vuran şarabla kudurmuş bir hal- de soruyordu: — Daha ne diyordu? — Bilhassa sizin aleyhinizde çok söy - lüyordu. — Ne gibi? — Güya bütün bu sefahate sebeb olan, imparatoru halktan ayıran siz ve sizin se- fih aşkınızmış. — Böyle sözler söyliyebilecek cür'et - kâr var mıdır? — Varmış haşmetmeab! Kraliçe, hiddetlendikçe hiddetleniyor, — yerinde duramıyor, eline geçen her ka - dehi midesine indiriyordu. Bir ara, ken - disine bu haberi gelirene baktı. Kindar gözlerini açlı ve haykırdı: — Sen, dedi. Bütün bu sözleri benim yanımda tekrar etmekten korkmuyor mu- sun? Adamcağız korku ve heyecan içinde: — Hişâ! dedi. Size sadakatimden ar - zettim! Sarhoş kraliçe artık hiç bir şey dinle- miyor, hiç bir şey işitmek istemiyordu. Hiddetle bağırdı: — Buraya gelin! Dışarıdan içeriye bir zabit kafilesi gir- di. Hepsi hürmetle verilecek emre inti - zar ediyorlardı. — Bunu alın, şimdi huzurumda boğun! Zavallının merhamet ve şefkat dilenen sözleri ağzında kalmış ve derakab boğu- huvermişti. Kraliçe bu feci manzarayı gördükten sonra biraz sükünet bulabildi. — Arabamı hazırlayın! En, cesur cen- dükleri anda, periler gibi dönerek gönül- | gâverler beni takib etsinler, pazara gide- ceğim: Dedi. Bu emir de derhal infaz edilmiş, kra - liçe binlerce süvari malyetinde olduğu halde pazara hareket etmişti. Pazar halkı hâlâ şairi dinliyorlardı Kraliçenin yıldırım gibi gelişini görme - mişlerdi. Ancak başları üzerinde parla - mıya başlıyan kılıçlar, bunlara elim bir Akıbetin geldiğini hatırlatabilmişti, Fakat iş işlen geçmişti. Kraliçe mutantan ara- basının içinden emriler veriyordu: — Başta şair olmak üzere hepsini ya - kalayınız! Büyük bir esir kafilesi. Tamam 3000 ki- şi saraya doğru sürüklendi. Ve kurban - HĞN DAi lık koyunlar gibi bu mezbahanın kapı » —— sından içeriye tıkılıverdi. Şi-Yeh güç belâ ayıltıldı ve vaziyet kendisine anlatıldı. Sarhoş imparatorun mel'un dudakla - rında, öldürücü bir gülümseme peyda ol- du ve dişleri arasından şu kelimeler dö- küldü:; — Bahçede büyük bir çukur kazsınlar, ve sarayın bütün çeşmelerinden bu göle şarab akıtsınlar. Ve sonra kraliçeye döndü: — Sana, dedi, güzel bir eğlence tertib ediyorum. — (Devara 13 üncü sayfada)