3 Nisan Emekli Türk Generalleri yarınki dünya harbini “Son Posta,, ya an_l_alıy?rlır (İngiltere-Fransa-Rusya) bloku Almanya, İtalya ve Japonya il Bundan evvelki dünya harbinden bir meydan (Baş tarafı 1 inci sayfada) mevklni idame ettirebilmesi için mutla. ka lâzımdır. Kuvvetli bir orduya sahib İngiltere, Fransa ve Sovyet Rusya karşı- sında Alman ve İtalyan kuvvetlerinin zâfa düçar olacakları düşünülebilir. Fa- kat burada mazarı dikkate almaklığımız icab eden bir mesele var: Acaba Sovyet Rusya bütün kuvvetlerini Avrupaya ve- rebilir mi? Sualinin cevabını gene sayın general verdi: Hayır! Japonyayı unutmamak lâ. niyeti için ordusunun bir kısmını Japon hududunda bekletecek veyahut o cephede de harbetmeğe mecbur o! h Japanlar bugün yorgundur. Onları oya- lamak için şimdilik büyük bir kuvvete ihtiyac yoktur. Fakat yarın? Işte, bütün bu vaziyetler karşısında, iki tarafın askeri kuvvetleri arasında muvazenet hasıl olu- yor, demektir. — Bu muvazenet, bir Amerikan müda. halesile, İngiltere ve Pransanın lehine bir faikiyete çevrilemez mi? — Amerikanın, vukuu mukadder bir Avrupa harbine karışması, Lence, Şübhe. lidir. Meğer ki, Aksayışark vaziyeti, A- merikayı bitaraf olmaktan alıkoyarak f olmağa sürüklesin, Fakat bu TÜ hâle de ancak * dalı olabilir. General Ziya Yergük'e ötoriler ve de. mokrat devletler arasında tahaddüs ede. cek silâhlı bir ihtilâf karşısında, Merkezt Avrupa devletleri ile bunlara yakın olan- ların alacakları vaziyeti sordum. — Macarlar ve Bulgatların, umumt harbden mağdur çıkmış milletlerden 01- mMak itibarile Almanyaya iltihak edecek- leri vehleten düşünülebilir. Fakat bu iki devletin dastluk veya düşmanlığı muha- ğehenbı alacağı seyre bağlıdır: Otoriter devletleri iltizam etmeleri, Almar:yanın harb başlangıcında faikiyet göstermesine Mütevakkıftır. Aksi takdirâs ya bilarat kalacaklardır, yahud da İngiltere ve Fransa blokuna geçeceklerdir. Ayni mülâhazayı Lehistan için de varid Börüyorum. Vakıâ Lehliler irk itibarile Ruslara mensubdurlar. Faka! siyaseter: Almanyaya dönmüş görünüyarlar. Ama, Almanya gene savaş başlangıcında zor- bazu gösteremediği takdirde Lehistan da yukarıdaki iki devletin yaptığı gibi - Fransa ve İngiltereden yana olacaktır. General Ziya Yergök' — Bu muhlemel Avrupa harbi net:ce. sinde demokrat veya otoriter devletler Balib geldikleri takdirde hasıl olacak va- Ziyeti nasıl görüyorşunuz? dedim. Gayet sakin bir jestle: — İngiltere - Fransa bloku muzalfer Olduğu takdı de, ikinci bir harbin önüne yonalizm esaslarını naza- ir da. tarb uzdiği takdirde fay- ütaleasında bulunan muha- fabım, kelimelerin üzerinde durarak: — Fakat, İtalyan - Alman bloku kazan- vaziyet dehşetü olacaktır, nlar, müstemlekelerini fazla- Iyanlar, Akdenizin şark im. Sovyet Rusya, şark cebhesinin cın- | rak hudud çizecekleri mü-| pışırsa. intiba: Alman ressamına göre alarn Mmuharebesi ve cenub sahillerini zaptedeceklerdir. Fa- kat, ufuklarında, güneş batmıyan İngiliz imparatorluğunun cihan hâkimiyeti s'ya- setine veda edeceğini ve Almanlarla İtal- yanların ona halef olacağını ummuyorum. SON POSTA e ğ n Çin, Milâddan ev- vel, 195 den 180 sene sine kadar, on beş ge- ne müddetle impara» toriçe Linin memle- kete saldığı korku ve dehşet içinde yaşadı. Onün verdiği kara: Ttın önüne geçmek, e htiraslarıns mâni olmak, imkân . htimal dahilinde i. Sever, okşar, sarar, &onra r, ölen O ölümü, tabaka tabaka, sınıflara gö- Te taksim etmişti. Açıktan açığa kendisine düşmanlık e - denlerden eline geçirdikleri, gözü önün- de; kollarını, bacaklarını, gözlerini, kay- bederek ölürlerdi, İmparatoriçe saatlerce süren bu vahşi sahneyı, hiç bir tecssür ve merhamet hissetmeden soyrederdi. Hilekârlıkla kendisti lişmanlık edene lerin ası, gene hilekârlıkla verilirdi. Bu ler, yemek yemek üzere impara » İngiltere, harbi uzatacak ve böylece, ge. nel savaşta olduğu gibi, gene galibiyet bayrağını dalgalandıracaktır. Esasen şu noktayı nazarı dikkatlen u- zak tutmamalıdır: Alman donanması Ak- denizde bir Tol oynıyamıyacaktır. İngil- tere bir harb vukuu takdirinde Kale ve Cebelüttarık boğazlarını kapatacak ve Akdenizdeki donanması, Fransız. do« nanmasının da yardımını temin ettikten sonra, İtalyan kuvvetlerinin karşısında aciz duymıyacaktır. General Ziya Yergök bir lâhza soluk aldıktan sonra: — Gelelim, şimdi, diğer meseleye, yani, Alman - Rus harbine, dedi. Eğer, bu mu- kadderse Alman ordusunun yapacağı iş Fransız hududunu müdafaa cimek ve Rus cebhesinden hücum etmektir, fakat Rus kuvvetlerinin hemen mağlüb olaca- Bi ve hattâ kat'i neticeyi verecek olan bir meydan muharebesini kabul edeceği şüb- helidir. Rusya, pekâlâ biliyorsunuz ki vasi bir ülkedir. Ordusunu, düşmanı oyalıya oya- hya geri çekmekten ve bu suretle hasmı- n hırpalamaktan bir şey kaybetmiyecek; bilâkis sevkülceyş noktasından onu u- zaklaştırmakla galibiyet ihtimalini artır. mış olacaktır. Bu harbde, Almanların hedefi, bence (Drang nach Osten) tâbirile ifade ettik- leri gibi, Romanyanın petrollerinden isti- fade etmek suretile Karadenize Inmek ©- lacaktır. — Alman ordusu taarruza geçtiği tak- dirde, Sovyet Rusya toprak'larına vasıl öle mak için hangi yolu takib edecektir, &ca- ba? « — Romanya Almanyanın aleyhinde bir vaziyet alırsa, Alman ordusu içi oradan geçmek güç olacaktır. Almanlar, Ru- menlerin dostluğunu temin cttikleri take dirde mesele kısmen kolaylaşmış demek- tir, Fakat bu, şimdilik ikinci bir ihtimal- dir. Bugünkü siyasi duruma nazaran, Al- manların, dostları görünen Lehistan a- razisinden geçmeleri muhtemeldir. Bu Büretle Karpat dağlarının şimalinden Ka Tadenize sarkacaklardır fikrindeyim. E- sasen, Almanlar, gayet kıskançtırlar, Mu- harebeyi ne kendi topraklarında yaparlar ve ne de bir karış yer vermek isterler! Yukarıda da söylediğim vech'le Lehis- tandan sarkarak Ukranyayı istilâ eder ve Karadenize inerlet, Yoksa, daha ilerilere Bgiderek Birinci Napolyon'un Moskova se- feri batasını tekrarlamıyacaklarına ka- niim, — Peki, sayın gencral, Sovyet Rusya- nın Almanyaya kurşı bir taarruza Beçe. ceğini umuyor musunuz? Rusların böyle bir harekette buluna- cağını UmmMUyorum. Esasen Rusya bu taarruzdan — bir şey kazanmıyacaktır. Şimalden Königsberg « Danzig yolundan gelmeğe teşebbüz etse. ler, Lehistan ordularile karşılaşacaklar- (Devamı 11 inci saytada) toriçenin sofrasına davet edilirler, bil. meden kendisine verilen en acı zehirleri yutarlar, kraliçenin kahkahaları altında inliye inliye, kıvrana kıvrana hâyata ve- da ederlerdi. İmparatoriçe bütün ihtitaslarına, çap- kınlıklarına rağmen kocasını da severdi, Onun da eğlenmesini, müteaddid kadın- ların güzelliklerinden hisseyab olması. nı isterdi. Bunun için kendisine en kat bu lütüf bu kadarla k: Kocasının biraz iltifat ettiği cariye, he- men İmparatoriçenin huzuruna getirilir- di. İmparatoriçe yanından asla eksik et- mediği cellâda gaddar emrini vermekten çekinmezdi: — Onu çırılçıplak soy! Evvelâ kulak - larını kes! Daha sonra gözlerini çıkar, ve vücudünü parça parça doğr Bu, onun için en büyük bir zevk, en büyük bir eğlence idi. Kocasının cariye- lerinden birini bu suretle yokettiği gün neş'e içinde sabahtan akşama kadar gü- ler, cariyeye en fazla ızcırab çektirten cellâdı, ihsanlarına, lütüflerina garke - derdi. Onun en büyük felsefesı, hayatta her türlü zevki tatmaktı. İşitilen veya görü- len güzelliklerden istifade etmemek, an- cak ıhmıl_ılırı ve âcizlere yakışırdı. Hal- buki o, kudretli bir hükümdardı. Tatmak, doyuncıya kadar tatmak, ona ilâhlar ta- rafından verilmiş bir hak değil miydi? Fakat kendine bu zevkleri veren er - kekleri de yaşatmamak lâzımdı. Bunun için âşıklarına güzel bir maktel hazırla- İmıştı. Gece onunla yatar; sever, okşar, |sarar; sabahleyin de bu adamı, kanali- zasyona atlırır, zavallı üşık orada pislik- ler içinde boğulurken, onun çektiği azabı için dua ederdi. Civarındaki genç ve güzei krallardan, prenslerden yüzlercesi bu şekilde can vermişlerdi. Bu yüzden genç ve güzel er. kekler, imparatoriçenin zehirli dudak » larını tatmamak için, şehirlerden kaçıyor. lar; uzaklara, dağlara iltiea ediyorlardı. Saltanatının son senesi idi. İmparato « riçe, Çinin şimali garbisindeki bir Türk hakanının, dillere destan olan gençlik ve güzelliğini işitmiş, onu da bir gece sar- mak ihtirasile kıvranmağa — başlamıştı. Fakat işe vâkıf olan hakan, bir türlü im- paratoriçenin kurduğu aldatıcı tuzazğın içine düşmüyordu. Halbuki imparatoriçe, onu payitahta celbedebilmek için ne ka « dar vâdlerde bulunmuştu. ona nc ka - dar hayali taçlar hazırlamıştı? Yazık ki bütün bunlar, fayda etmiyor, bir türlü güzel Türk hakanını aldanacak bir çocuk haline sokamıyordu. İmparatoriçe bu yüzden büyük bir asa- biyete kapılmıştı. Huzuruna çağırdığı ge- nerallere, vahşi yumrukiarını göstererek: — İlle onu isterim! Yoksa âkıbetinizi siz düşününüz! demişt. Herkes korku ve dehşet içinde, ne pa- B a Vdüşünerek ağlar; Tuhunun rahat etmesi T” Kızıl İmparatoriçe Yazan: H. Hancıoğlu hasına olursa olsun bü güzel hakamı g tirmek ve imparatoriçenin yatağına atı«| vermek çarelerini düşünmeğe başlamıştı. Yüzlerce kişi, hakanın bulunduğu şehre yollanmış'ı. Ve nihayet bir av eğlencesi, ökseye basmıyan hakanı, tuzağa düşü - rüvermişti, Elleri bağlı olduğu halde yıl- dirım gibi bir sür'atle imparatoriçenin yanına götürüldü. İmparatoriçe, bu zaferi çoktan duymuş- tu. Sevincinden çıldırmak raddesine geli- yordu. Nihayet senelerdenberi- çekilen hasret sona ermiş, beklenen gün gel- mişti. Hakan imparatoriçenin Aşıklarını kabul ettiği salona tek olarak bırakılmışa tı. Burası hisleri tahrik için, gayet san'at. kârane tanzim edilmiş bir salondu. Dört duvarı aynalar kaplıyor, bunların üze- rinde en sefih manzaraları gösleren tab- lolar görünüyordu. İnce deliklerden fışkıran kokular, ya - nan anberler, çok süslü, geniş bir yatak, mahsus öteye beriye atılmış, çık ve za » rif kadın çamaşırları, gelişi güzel bıra « kılmış küçük ayaklara mahsus terlikler, velhasıl her şey insanların sinirlerini gevşeten birer unsur oluyardu. Hakan, bütün bu şeylerle meşgu: olmu- yor ve düşünüyordu: Henüz akşam idi. Sa baha kadar uzun bir zaman varaı. Bu za« man zarfında kaçıp kurtulmanın çareleri- ne bakmak. Bu düşünceler içinde iken, kapt açıimış, imparatoöriçe, yarı şeffaf ipek tül elbı « seler içinde görünmüştü. Hakan gözleri- ni bu sefih kadının Üzerine dıkmı esmer çehre, hakikatea Çinli!erde pek az görülen bir güzellik arzediyordu. Ve mem nun, mültefit gülümsiyen dudaklarile bir an için bir melek halini almıştı. Lâübali bir eda ile hikanın boynuna sarılarak: — Güzelim, dedi Neden beni bu ka » dar üzdün? Sözlerinde 6 kadar samimiyet, o ka « dar safiyet vardı ki aldanmamak imkân dahilinde değildi. İmparatoriçe, bürün - düğü bu masumiyet perdesi içinde göz- lerile hakanı tepeden tırnağa kadar sü. züyordu. Uzun bir boy, geniş bir göğüs Biga köylerinde Köylü gübresiz Kalıyor Biğanın Geyikkırı köyünden Faris blm- H okuyucumuz yazıyor: *«— Ziraatciyim. — Tarladan, ekimden, gübreden, hülüsa rençberliğe ald her şeyden anlarım, Gübreler, üstünden bir yıl geçmeyince tarlaya atılamaz. Atılsa da faydası olamaz. Bu, tecrübelerle sabillir. Böyle iken, köyümüze her ny uğrtyan sıh- biye memurları: «Ahirda ve köy içinde gübre bulunamaz, sıhhate dokünur» di- Şorlar, ve köylüyü - her günkü gübresini günü gününe - tarlaya almağa 1mecbur ediyorlar. Önceden evlerimize hayli uzak olan bir yere gübreler yığılıyor ve sone başında tar- Taya atılıyordu. Bu hergün atılan gübre- lerin tarlalara faydası olmüyor ve tar- lalar da gübresiz, kuvvetsiz kalıyor, bin- netice mahsullerimiz azalıyor. Fakir oldu- ve omuzlar, ince bir bel, sonra zarif, be- yaz, güzel bir çehre, dağınık, asi, kivir- cık saçlar, bir çift iri siyah göz, velhazıl bu kusursur, güzel insan, her kadının kalbinde sönmiy cek yangınlar hüsüle getirebilecek bir â fetti. İmparatoriçe di güzel Türk hakâ« finin boynuna bütün hırsi İle sarılmıştı. Hakan da düşüncesi- ni hiç bozmuyor, bu haris aşk dilencisini sadakalarile — tatmin pediyorau. Artık sabah olmak üzere idi. İmpara - toriçe acıyan gözlerile kendisine baktı. Hakan: — Sabah oluyor. dedi. Sabahın bu gü gelliğini Sseyretmekten zevk duymaz mısınız? İmparatoriçe, belki son arzusunu yori- ne getirmek için yatağından kalkmış, pen cerenin önünde dışarıya bakan hakanın yanına gelmiş ve son defa onun ince be- line sarılmıştı. Hakan: — Üşümeyiniz, deti. Size örtünüzü ge- tireyim! Ve pencere önünda bekliyen impara « toriçeyi orada bırakarak, manlosunu al - miş, onun yanında çok'ınberi gözüne ili- şen bir hançeri de gizlice avucunun iç.ne saklamayı ihmal etmemişti. Mantoyu im- paratoriçe sırtına geçirdi. Hakan onu be- linden ve mantosunun içinden kavradı. Sonra keskin hançerin ucunu — kalbine dayadı: — Bana itaat et! Yoksa evvelâ seni öl- dürürüm, dedi, İmparatoriçe neye uğradığını anlıya « mamıştı, titriyen kozkak bir sesle: — Ne yapıyorsum? dedi. — Bağırma ve bana itsat et! Hakan bir aslan beybeti ve dehşeti ta. kanmıştı. Verdiği emirlern behemehal inlaz edilmesini istiyordu. Korkak imparatoriçe: — Ne olacak? diye sordu. — Bevişe, sevişe, tatlı bir aşk dakikası geçirmek üzere kollarım arasında, fakat hançer kalbinin üÜzerinde ve manlo ile örtülmüş olduğun halde bahçeye ineceğiz. Sen önümüze çıkacakları uzaklaştıracak- sın! Sonrasını görürsün! İtaatten başka çare yoktu. Hakan onu kışkıvrak kavradı. Kapıyı açtılar, salane dan geçiyorlar, önlerine tesadüf edenler, imparatoriçenin emrı ile çıl yavrusu gibi dağılıyorlardı. Bahçeye inmişlerdi. Hakan imparato - riçeyi bahçenin biraz ilersindeki ahıra sürükledi. Kapının önünde müscllâh bır Hsker nöbet bekliyordu. (Devamı 12 inci sayfada) g C Rumuz için sunt? gübre de alamıyoruz. Gübresini! hergün kıra götürmiyen köye lüden muhtar ceza alıyor. Ben bu cczayı vermeğe razı oldum. Güb- remi evime uzakca bir yerde saklıyor ve eskimesini bekliyorum. Gübre deyip de Reçivermemeliyiz. Bu, köylünün en büyük derdi ve ihtiyacıdır. Lükin benim yaptı« Bim gibi başkaları yapamıyor, — cezadan korküyor. Köy avlılarına «yasak» derler, Bu yasağın bir kenarına yığılan gübrelerden de sıhlil Bir zdrar gördüğümüz yoktur. Bu husu bizi kendi halimiye Bıraksalar olmaz mi?s Fatih Bahçıvan oğlu sokak Muhterem Özene: — Amerikada caddeler No 4 4( nle — değil numara ile yadedilir. Binsenaleyh 5 inel cadde bir İsim sayılır. Okuduğunu: Bâbi mMadanın ismini, olurduğu i ve sehri bir varf üstüne yazar bunuz yerine gider.