PSRE MAT AŞAÇ AŞ ea p —— Pancar fiatlarına on para Olsun zammetmek Köylüye karşı bir borçtur Yazan: Muhittin Birgen ön günlerde şeker fabrikalarımız bilânçolarını yaptılar, hesabları. tesbit ni derleyip topladı'ar, kârl ettiler. Bariz bir suretlte — görülüyor ki yüzleri gülmektedir; memlekette şeker sarfiyatı artmış olduğunu, fabrikaları « mız, bu sarfiyatın bırakm:5 olduğu kâr « tle et. lardan müteveilid bir memnwniy rafa ilân ettiler. Ayn! zarnanda şeker fi- Dediler atlarının üzerinde de du: ki, şeker fiatlarının düş 80 milyondan öir çıkmıştır. Ve ilâve et ker fiatı, Avyrupsnın bit çok memi tindeki şeker fiatlarından daha ucuz « dur. Şeker fiatları hakkındaki mukayeses | de fabrikalarla mutabık değiliz. Evet, şeker, fiat itibarile bizde bir çok mem - leketlere nazaran ucuzdur. Fakat, bizim memleket halkının vasati iral seviyesi » he nisbet edildiği zaman henüz yükvek- tir; şeker bir gıda ise, ağıza ltad veren bu maddeyi her dilir tatması, her duda- ğan duyması bir içtimai hak ve adalet meselesi ise, hesabımızı tamam tutmak, vicdanımızı tamam mürakabe etmiş ol- mak için bir de bizdeki şeker fiatı ile bizdeki vasati irad seviyesi arasındaki nisbeli başka memleketlerdeki nisbet « lerle karşılaştırmalıyız. O zaman görece. ğiz ki, memlekett2 şeker meselesi, t le, j Resimli Müküle ? Bazı insanlar sadece mantıkla, bazı msanlar de hisle iş görürler ve daima kendileri gibi harexet etmiyeni tayib ederler. Her iki sınıfın takib ettiği dır. Bombardımandan Sonra oyun günkü medeniyet cemiyetinin — umumi! hak ve adalet gidişi ile âhenkdar bir ha- le getirilmiş olmak için daba halledile « cek çok mesele ve kat'edilecek — mesafe vardır! Bilhassa bu nisbeti nüfus başına - istihlâk bakımından yaptığımız zsman henüz geride olduğumuzu pek kolay gö- rebiliriz. Bunları da ihmal etmiyelim. İh mal etmiyelim ki işlerimiz tam yolunda- dır, diyerek uykuya dalmış olmuyalım! * Şeker bahsi böyle olduğu gibi pancar bahsi de böyledir. Pancar köylüye — kâr bırakmıyor. Bıraksa bile, eyaptığımız ha- yır ürküttüğümüz kurbağaya değmez. kabilinden bir şeydir; bundan on iki se- ne evvel benden ders okun:uş ve edaima, Közün devlet kapısında olmasın, hayatı- ni babaların gibi kazan ve Anadolu top- Tağının yüzünü medeniyetle şenlendir!> telkinini almış olan bir talebem, bana ge çende yazıyordu: «Hocam, sen bana yane lış yol gösterdin. Ben şimd:, emsalim gi- bi bir bilmem ne doktoru olab'lirdim ve ikide bir Avrupaya tedkikata giderdim. Halbuki, pancar tarlasının içinde batıp gidiyorum!» Hayır, ben bu Türk gencine yanlış yol göstermedim, Dedelermnin kullandığı sa- panı tarlanın ortasında bırakıp hayatını devlet kapısında aramasını istemerliğım bu Anadolu çocuğu, toprak üstünde ne kadar müşkülâta uğrarsa, Anadolu da o kadar kolay şenienirdi. Onun pancar tar. lasında batma tehlikelermi - hissetmesi Jâzumdır ki pancar tarlasının derdin! biz Jere anlatacak bir dil ve kalom çıksın. Ben bunu istemiştim, © da, görüyorum, şimdi rolünü mükemmelen oynuyor ve bana uzun uzadıya hesablarla derdini an- latıyor! Evet, uzun uzun hesablarla derdini anlatıyor, «bu sene, bize pancar m'uka - velelerini şeker fahrikâları imza ettirir - lerken fiat yerlerin: beyaz bırakmışlar « dı. Bu, bize pancar fiatının on para zam göreceği hakkındaki ümidlerimiz'n ta « hakkuk edeceğini gösteriyordu. Günler- ve bekledik ve şimdi o bayaz yerlere fab rikalar gene 0,75 kuruş rakamını koydu- lar, Bu sene de pir aşkına uğraşacağız!» diyor. * Bizim Anadolu halkının bir sözü var- dır; «köylünün karnında kırk gelecek se- ne vardır!> derler. Bu pancar ziraatci - sinin karnında «kırk gelecek sene> den daha ne kadarının kaldığını bilmiyo « r——_————————————_—; İSTER İNAN, rum, Fakat, bilirim. ki bu usul yanlıştır. Bu memlekette, herkes gibi, toprak üsş - tünde çalışan insanın da kazanmaya hak kı vardır. Şehirlerde binleri, on binleri, yüz binleri bir hamlade kazanabilen in - sanlar bulunduğu bir asırda köy ve tar- la insanlarınım kazanç namına iğna e kuyu kazmaları csiz değildir. Şeker ik « fısadiyatımız pancar müstahsilinin de yü- zünü güklürmeğe mecburdur. 60 milyondan doksan milyona çıkmak Barselon bombardıman edildi. Sayısız ev yıkıldı; yüzlerce kişi öldü ve yara - landı. Fakat çocuklar tayyare ve bomba sesleri kesildikten ve korkuları geçtik - ten sonra gene oyuna daldılar. İşte re « simde iki Barselonlu çocuğu, yıkılan ev- lerinin sokağa dökülmüş eşyaları yanın- da oynatken görüyorsunuz. güzel bir şeydir; fakat, pancarın da k! « losunu otuz paradan kırk paraya çıkar- mak ve Anadolunun yılgın çehreli tar - lasına istihsal neş'esinin güneşini doğur- mak şartile! 60 milyondan doksan milyo« nâa çıkmak demek, bütün idare, işletme ve amortisman hesablarında birdenbire yüzde elli nisbetinde bir tasarru! ve ka- zanç temin eylemek demektir. Bu tasar- ruflar, derhal şekerin mal'yet fiatları ü- zerinde de tesirlerini yapar. Biz eminiz ki, bu taşarrufların yarısı fiata zam şeklinde pancar tüccarlarına verilecek elsa, derhal — onların da yüzü güler ve Anadolunun bulanık ve meyvs bakışlı tarlalarına neş'e gelir. Her memleketin olduğu gibi Türkiye- nin de temeli köydür, Köyünü şenlen - dirmeyen, tarlasını feyzile fışkırtmayan memleket hiç bır nevi inkişafa hak ka « zanamaz. Pancar mukavelelerine bu sene fiat o- larak 0,75 de yazılmış olsa bu, pancar be dellerini kırk paradan ödemeğe mani de- gildir. 60 milyondan doksan milyona :- tikal, bize yalmız kelime ve rakamla ifa- de edilen bir iyilik getirmekle kalmama- hdir; ya pancar kırk para ölmalı, yahud da, hiç değilse, şeker biraz daha ucuzla- malıdır! Muhittir. Birgen SON POSTA sacece yol da hatalı« Mantıksız hareket insanı uçuruma sürükler, Hissiz hare- ket te insanı cansız bir makine haline getirir. Mantık bir müvazene, his te bir. kuvvet kaynağıdır, insan olmak isti- yen her iki kaynaktan da müsavi nisbette istifade eder, SÖZ ARASIN HERGÜN BİR FIKRA Zeki ile budala a Budalanın biri zeki bir adamı tanır- I miş. Onunla oturup konuşmayı — çok istermiş. Zıki adam da aksine budala- va sokulmaz, uzak kaçarmış. Bir gün budala, zeki adama sormuş: - Niçin benimle konuşmayı istemi- yorsunuz? Öteki açıkça söylemiş: — Konuşuricen sen benim bazı fi- kirlerime itiraz ediyorsun, bu hal ca- guma sıktyor — Peki ama bazı fikirlerinize de iş- tirak ediyorum. — Konuşmak istemememin asıl se- bebi bu ya.. Sen fikirlerime iştirak ettiğin zaman o fikirlerin budataca ol- ması ihtimali aklıma geliyor. İ x— ——————-———x» Kanada'da taştan Kumaş yapılıyor Kimyagerler şimdiye kadar muhtelif maddelerden kumaş yâpmağa muvaffak olmuşlardı. Bunların içinde sütten yapıl- mişları da vardı. Bu defa Kanadadan a- hnan haberlere göre orada taştan bile kumaş yapmağa muvaffak olmuşlardır. Hem de bü kumaşlar vücudü kışın çok &- cak, yazın da pek serin tutmakta imiş. Bu yeni kumaşların yapılması için kullam- lan kaya parçaları Niyagara yarımadası « İnin kireçli taşlarıdır. Kanadada taştan kumaş yapmak için beş fabrika tesis e - dilmiş, daha başkaları da tesis edilmek üzeredir. Taştan yapılan bu kumaşlar yalnız ı_—l-W bise için değil, ayni zamanda ev duvar - larını kaplamak için de istimal edilmekte | |ve kumaşlarla kaplanan — duyarlardan | kat'iyyen gürültü sızmamaktadıc, Mısırda saat derdi Mıisırlılar çok garib bir mesele karşı - sında bulunmaktadırlar. Bu da doğru saatler meselesidir. Memleketin sıcak gü- neşi umumi saatleri o kadar fazla ısıtı - yor ki hiç birisi saati doğru göstereme - mektedir. Bu hal ise işlerin intizamını bozarak umumi bir rahatsızlığa sebebiyet vermektedir. Matbuat bunun önüne geçmek için hü. kümetin kat'i tedbirler almasını istemek- todir. Bu tedbirler arasında umum? sa - atleri olanların bunların doğruluğunu lJeri tam âyâr olmıyanların beş Misir Ji- de vardır. Bir arkadaşımız anlattı: ğazanın sahibine sordum: İSTER — Dün tereyağ âalmak için tanınmiış bir mağazaya git- miştim. Camekânda muhtelif cins tereyağların üzerine 140, 160, 200 kuruş gibi üç dereceli fiat konulmuştu. Ma- İSTER düşündü, sonra: İNAN, " | temin etmelerine icbar edilmesi ve uıi-! Tası para cezasına çarplırılmaları teklifi | — 140 kuruşluk yağ Gdi sütten, 200 kuruşluk yağ da iyi sütten yapılır, dedi. İSTER: İNANMA! A Londra radyo cazının Marifetli davulcusu Resmini gördüğünüz adam, Londra Tadyosu cazının davulcusudur. Radyoda verilen temsillerde, icab eden — fırtına, gök gürültüsü, kuş uçuşu seslerini önün- de duran âletlerle yapar, Kuşların uç - masını taklid için de bir deste iskambil kâğıdını ustalıkla havaya fırlatır. Londra tiyatrosunu a ltüst eden bir deli İngiliz gazeteleri birkaç Rün evvel, Londranın büyük tiyatrolarından bi - rinde zühur eden komik bir hâdiseden bahsetmektedirler. Uzun boylu, kibar favırlı, uzun paltolu bir adam, sahne - nin önünde bir mevki bileti alarak o - furmuştu. Birinci perde indiği dakika- da yerinden fırlayıp sahneye çıkan bu adam, paltosunu çıkarınca anadan doğ- ma çıplak olarak görünmüştür. Bu man zara karşısında ağız ağıza dolu bulu - nan tiyatroda tasavvur edilmesi güç bir gürültü kopmuştur. Tiyatro müstah - demini hemen lâmbaları söndürmüş - ler ve sahnede put gibi duran adamı yakalamışlardır. Yapılan —muayenede adamın deli olduğu anlaşılmıştır. Paskalya yumurtasının menşei neresidir ? Paskalya “yumurtalarından bahseden bir Fransız gazetesi kırmızı yumurta he- diye verilmesi üdetinin hıristiyanlıktan çok eski olduğunu yazıyor. Eski İranlılar | ! yılbaşı hediyesi olarak kırmızı yumurta dağıtırlarmış. Romalılar da milâddan iki asır evvel ellerine kırmızı veyahud baş- ka renge boyanmış yumurta takdim eder- lermiş. Hıristiyanlar arasında kırmızı yu- murta mübadelesi küçük Asyada başla - maş ve bu, İranflerin âdetlerini örnek tut- mak suretile yapılmıştır. İNANMA! — Aralarında ne fark vardır? Adamcağız bir saniye düşündü sonra: — Kalite farkıdır, dedi. Israr ettik. Adamcağız bir daha Tulmasını rica ederim. Deruhde ettiğim va Sözün Kısası Yukarıdan aşağı İninceye kadar.. E. Talu R iyaziyede kuvvetli olmadığım için pek Kkat'i olarak bilmiyo « rum ama, hikmette, galiba adına cazi- be kanunu denilen bir kanun vardır, Bu kanun mucibince, yüksekten atılan herhangi bir cisim, yere yaklaştıkça hıs © zini ve küvvetini artlırır. Eşyaya ve ecsama aid olan bu ka « nun emirler için de böyledir. Bâlâdan verilen herhangi bir emir, bunu icra « ya memur en ulak derecedeki kimse - lere gelinceye kadar şiddetini beheme- hal arttırır, Öyle ki bazan bundan fay- da yerine zarar doğduğu vakidir. Baş taraftan: «Vurl» diye sadir olan emir, derecattan geçip de aşağı taba - kalara intikal edince: sÖldür!» şeklin - de anlaşılır ve o suretle tatbik edilme- ğe kalkışılır. Onun için, emri verenler daima ih -« tiyatkâr davranmalı, verecekleri o em- rin yüzde yirmi derecesinde firesini he sablamalıdırlar. Meselâ, İstanbulda, atomobil kaza « larının önüne geçmek gibi çok hayırlı bir maksadla Emniyet Direktörlüğünün aldığı tedbirler, emirlerin de cazibe ka nununa tabi bulunduklarına yepyeni bir delil teşkil eder. Direktörlük, — otomobillerin birinci sınıf caddelerde düurmamasını emret - miş. Bu emir, cazlbe kanunu ınucibin- ce, aşağılara ininceye kadar olmadık bir şiddet iktisab ile, hiç bir otomobi « lin caddede velev bir dakika olsun te « vakkuna müşteri indirip bindirmeme- &i tarzında teisir olunmuş, Bu bii misaldir. Eskiden, kıymetli bir idare âmiri tanırdım. Vereceği emirlerde, mutlaka cazibe kanununa pay gözetirdi. Bir gün, gene bir dalrede şef olan bir dostu kendisine sormuştu: — Emirlerini niçin kat? olarak ver- mezsin? O, gülümsiyerek cevab verdi: Vi emir verecek olursam, onu en son telâkki edecek olan ufak me « murlar için tatbik kabiliyeti kalmaz da, gülünç olurum diye korkarım, Merak etme: O emir, onlara intikal edinceye kadar kat'ileşir! Tevekkeli, fizik ilminin bir adını da hikmet koymamışlar?, Fransız - Rumen dostluğu Romanya Hariciye Nazırı- nın Bonkur'a telgrafı Paris 2 (AA.) — Yeni Romanya Harlolyo Nazırı Komnen, Bonkur'a gu tolgrafı çek - miştir: *Romanyayı Pransaya bağlıyan an'aneyi ve çözülmez dostluk müraşebetlerinin Ida « me ve inkişafı için Ekselanslarile teşrikl me- sül etmeğe davet edilmiş olmaktan müte « zifenin UHası için elzem olan yardımın Ek selansınız tarafından esirgenmiyeceğini mekle bahtiyar olacağım. Şanlı Fransız mil- letine karşı duyduğum büyük hayranlığı ve derin bağlılığımı teyid ederim » Bonkur şu cerabı vermiştir: «Sevimli telgrafınızdan dolayı teşekkür 0<