B l 30 Mart saama> Harikulâde bir maceranın hikâyesi: 13 Ben bir casustum! Yazan: Eric Ambler Penceredeki adam, birdenbire dönerek kolunu uzattı. Bir kurşun sesi işidildi Adam daha atik davranmış ve daha v vel - âteş ederek müfettiş Fournieri omuzundan yarelamıştı Kapı kilidli idi. Beghin bir durakladı. Sonra hızla Henriye dönerek başile bir işaret yaptı. Henrı, tabancası- ni çıkardı ve kabzasını şeline doğru u- zattı. Beghin tekrar başını salladı, ve vo- volveri aldı. Tekrar kapıya dönerek, ho- Tozu kaldırdı, namluyu da deliğe uzattı, sonra tetiği çekti. Müdchiş, kulakları sağır edecek kadar bir gürültü koptu. Kapı gene açılmadı. Bunun üÜzerine, iki memur bütün ağır- hıklarile kapıya dayanınca, çatırtı ile are dına kadar açtılar. Kulaklarım uğuldu- yor, vınlıyordu. Sendeliyerek — peşlerin- den ilerledim. Burası bir yazıhane gibi döşenmiş, fa- kat bir köşede demir bir karyola bulu. nan küçük bir oda idi. İçeride kimsecik- ler yoktu. Maamafih odanın öte tarafın. da bir kapı görünüyordu, müfettiş bir| feryad bastı ve oraya doğru atılarak ka- pıyı ardına kadar açtı. Bu oda da zifiri karanlıktı. Fakat kâp: açılır açılmaz, yazıhanedeki tavan, lâm- basının ışığı buraya vurmuş, ve duvar dibindeki pencereyi aydınlatmıştı. Ka- ranlıktan bir kadın çığlığı koptu. Arka- sından bir adam pencereye atıldı, açtı ve Bacağını pervazdan aşırdı. Bu, anı vahidde olmuştu. Müfettiş mu- vazenesini bulduğu sırada adam çoktan pencereye sıçramış, pervaza çıkmıştı. bi le.. Beghinin elindeki tabancayı sür'atle havaya kaldırdığını, gözucumla gördüm, Arkasından penceredeki adam da birden | dönerek kolunu uzattı ve ortalık aydın- landı, bir kurşun sesi işitildi. Adam daha &lik davranmış, Beghinden evvel ateş e- derek, müfettiş Foumrnieri omuzundan yaralamıştı. Derken Beghin ateş etti. Bir cam şangırtısı oldu. İçerideki odada bü- hunan kadın tekrar bağırdı. Bir pencere kapandı. Adam kaçmıştı. Beni buraya kadar okumak zahmetinde bulunan oku- yucularım, siz de benim gibi merakınızı tatmin edesiniz, diye hemen haber vere- yim ki, Fransız polisinin kim olduğunu bildiği, şimdi de yakalamak için peşin- don koştuğu casus, ateş etmek üzere dön- düğü vakit hayretle tamıdığım Roux idi. Müfettiş kapıya dayanmış, aldığı ya- yanın acisile olduğu yerde kıvranryordu. Ona bakacak, aldıracak vakit yoktu. He- men ötekilerin arkasından seğirttim. O- danın bir köşesinde, madmazel Martin yere diz çökmüş, korkusundan zâhir, tir- tir ütriyordu. Yanında da, vardakosta, kabak kafalı bir adam duruyor ve ital. yanca, adelâ köpürmüş gibi, kelimeleri birbiri peşi sıralıyarak, yuvarlıyarak, na- muslu bir tüccar olduğunu, Fransayı Bevdiğini söylüyor, suç işliyecek bir şey yapmadığını anlatmıya çalışıyor ve elle- Tini havaya kaldırarak: — Polis bana müdahale edemez!... di- ye barbar bağırıyordu. Beğhin, doğru pencereye koştu. Attığı müddet|Sonra, tekrar buraya gelerek milfcmşW Fournier'e yardım ediniz. Yaralanmış. Henri, sen de benimle gel Vadassy, sen de, işe yararsın belki.. * Beghin, casusun anasından, babasın- dan başlıyarak ve ahbıya pufliıya penee- reye çıktı, ve bitişik evin damına atladı. Ben de, düz bir damın dört bir etrafını kuşatan potrellerin üzerine atladım. Et- rafımızda yandaki ardiyelerin duvarları yükseliyordu. Mehtabın yalancı ışıkları- na aldanarak buralarda kaçıp kurtulacak veya saklanacak bir yer bulunmadığını sandık, ama Roux meydanlarda görül- müyordu. Beğhin de bu potrellerin üzerinde yü- rümeğe başladı. Birden — vantilâtörlerin arkasından birisinin fırladığını ve tanm karşımıza isabet eden çatının. kenarına » |sonra dördüncü asır. |tan, şenlik ve sürur Kendîsini diri diri mezara gömdürten Türk kraliçesi Yazan: H. Hancıoğlu |,) Vak'a — milâddan da cereyan ediyor: Türklüğün en es « ki, medeni şehri Hö« içinde çalkanıyordu. Çin — imparatorunum büyük elçisi, Türk hakanına — kıiymetli hediyeleri hâmil ol « duğu halde — gelmiş, imparatordan ittifakı tecdid etmesi için, gayet nazikâne ya « zılmış bir de mektub getirmişti. Şehir, ha- kanın emrile bunla - tın şerefine süslenmiş her yerde şenlik « ler yapılmağa başlanmıştı. Halk, bir ake| Arzusu yerine getirilmiş oluyordu. Hi- reb, bir yılan gibi sinsi sinsi, bu ülkeye |lekâr sarı yüzlü general, imparatora he- giren Çinlileri, bir dosi telâkki ediyor. |diye olarak götüreceği, güzel Türk ka - Onların sıhhatlerine, sevinç içinde ka -| dınını hâlâ derin uykusunda olduğu hal- Gehlerini boşaltıyorlardı. de, kolları arasında sımsıkı tutuyor. A- Sarayda da ayni hal vardı, nutuklar| lacağı ihsanları, bahşişleri düşünerek se- söyleniyor, içiliyor, temiz yürekli Türk-| vinçten, sevince düşüyordu. ler, Çinlileri hakiki bir müttefik, bir kar-| Bir hayli gitmişlerdi. Kondilerini geri- deş, bir dost sanıyorlardı. den takib edildiğine dalr hiç bir emare ©O gün bu süretle geçti. görünmüyordu. Bir su kenarında hayvan Çin elçisi General Kul-sİng-Au altı bin | lara biraz yem vermek lüzumu hâzıl ol- kişilik maiyetile şehrin müteaddid yerlee|muş, ve Türk Hakanının güzel karısı rine yerleşmiş ve yüz elli kişilik bir kuv-| Ay-Ayı bir ağacın altına yatırmışlardı. vetle de sarayda misafir olarak kalmıştı.| Zavallı Türk dilberi, işle burada uyan- Br çok kimsşeler sızmış, başta Hakan | mış, gözlerini açar açmaz kendisini Çin- olmak üzere hemen herkes derin bir uy «| liler aradında görünce, derhal başına ge- Lulaşmak istediğini gördüm. Beğhin ile- riye atıldı. Roux çatının kenarına sıçr dı ve bir a vazenesini bulmaya ça- hştı. Kendisini tarttı. Vafiyeti kavramıştım. Bizim bulündü- ğumuz damla, öteki gümrük ardiyesinin damı arasında bir metrelik bir aralık vardı. Roux buraya atlamaya hazırlanı- yordu. Bu niyetle de eğild', hız alarak atlamak istedi. Beghin durdu ve taban- casını kaldırdı ve tam Rouxun doğrüla- tağı zaman ateş etti. Kursun casüsun sağ koluna isabet etmişti. Zira sol ile yaka- ladığını gördüm. Arkasından muvazene- sini kaybetti. Bu ne müdhiş andı yarab- bim. Bir an, kendisini kurtarmaya, düş- , mekten korunmaya çalışt. Fakat yere İ|düşmük üzere olduğunu anlayınca, ku- lakları Bağır eden bir çığlık kopardı. Bu duvarlar arasında kaybalurken bu çığ- lk, müdhiş ve uzayan bir feryad halini aldı ve külçe gibi aşağıdaki asfalt yola düşünce de birden kesildi. Beghin çatınım kenarına kadar yürüdü ve aşağıya baktı. Ben 24 &aat içinde ikin. çi defa olarak bir tuhaf oldum, adetâ has- talandım. Rouxun yanına gittikler? za. man herif çoktan ölmüştü. * kuya dalmıştı. Çin elçisinin ısrarına da-| len felâketi hissetmiş ve anlamıştı. Ağ- İyanamiyarak pek fazla içen Hakan, şi-| lamağa, sızlamağa lüzum yoktu. Derhâl mal Türklerinden ve bir bici kadar güzel! nası! hareket etmesi ve bu alçaklardan olan karısı ile herkesten duha ağır - bir/ ne şekilde intikam alması lâzım geldiği- uykuya dalmış bulumuyordu. Btraflarıne | ni kararlaştırdı. ne muhafız, ne de gözcü vardı. Bütün| — İlk dakikada, kendisine düşük bıyıkla» İsaray; gelecek felâketten bihaber sarhoş|rı, çekik gözleri, saz benzi ile bakan ge- fakalarının aydınlattığı rüya içinde yatı-|nerali gördü, sakin bir tavırla: yordu. — Ne oldu? diye sordu. Sızmıyanlar sadece Türkleri aldatarak,| — General imparator - için kaçırdığı bu kendilerini içiyor gibi gösteren Çinliler.| kadına baygın, baygın bakmağa başla « di. Gecenin derin bir ıssızlık içine gö «| mış, bir imparator olmadığına çok tecs- müldüğü bir zamanda Kut-İng-Au kalktı,| süf etmişti. Sakin ve güya hiç bir şey ol “pencereden, giren mehtab ile yarım aye| mamış gibi amazlarını kaldırdı. Güler - dınlanan odasının içinde yatan yanında-| ken bir maymun ağzına benziyen ağzını İkilerini uyandırdı. Ve: açtı; zehirli bir yılan gibi dişlerini gös » — Tam zamanıdır. İçe başlamalıyız! de- | tendi ve: |di, — Hiç, dedi. Korkmayınız, bizim ya - Sonra, yanıbaşında titriye titriye, emir | nımızdasınız? bekliyen ihtiyara hitab etti: O, bu sözün kadın üzerinde husule ge- — Bütün askerlerimize kimseye belti| tireceği fırtınaları düşünüyordu. Halbu- etmeden gece yarısını İki saüt geçe şeh _ıkl_ Ay-Ay hiç bir teessür, hiç bir koder |rin kapısında beklemelerini söyledin de- | Böstermiyor, sakin ve sakit etrafına bak- Hil mi? makta devam ediyordu. Nihayet gülüm. ; ; edi, ve: — Evet general! Emirleriniz harfi har-| *i fine tatbik edilmiştir. — Beni kurtardımız, teşekkür ederim!. — Şu halge düşünecek hiç bir şey yok,| TTi | şimdi, bütün. saray, başta, Hakan olmak General birdenbire alıklaştı. O, hiç de tiyor: — Yavaş söyleyi « niz, — duymasınlar! diye yalvarıyordu. faparatorun hişe mMana - jramak kor « kusile titreyen kal - bi, bu — sözlerden duyduğu saadet ve bahtiyarlığı yok e « demiyor, bilâkis şid Fetlendirdikçe, şid « geziendiriyordu. Ni- hayet: , — Şimdi kesiniz, gece ci ayak çekil « dikten sonra geli - Tim, görüşürüz, de- d. 4 18 Zavallı alık, kene disinin Türk dilbe « ri tarafından sevildiğini zannediyor « du. Ömründe bu kadar sevinmemiş, bu kadar sürur, bu kadar haz duymamıştı. Beklediği gece sabırsızlıkla gelmiş, Türk dilberinin yamına sokulmuş, ya - vaş yavaş görüşmeğe başlamışlardı. Ay - Ay muhakkak onun olmakta ısrar ediyordu. Onu Çine gitmemeğe, hattâ icab ederse isyana bile teşvik ediyor - du. — Bak, diyordu, ben senin, sen de benim kollarım arasında ne kadar mes ud bir hayat süreceğiz. Eğer sen beni saraya teslim edersen, bu saadeti yok etmekten, beni ve kendini bedbaht et- mekten başka ne yapmış olursun? Ak- lını başına al, daha vakit çok erken i - ken bir çare düşünelim, bulalım. General bitâb; — Ne yapabiliriz? diyordu. — Basit, sevmediğim, nefret ettiğim kocamın ülkesine döneriz. Orada boş kalan bâkanlığı ben sana aldırtırım, hem hâkan, hem de benim kocam olur- sun. Ondan sonra ne mes'ud bir yuva * teşkil ederiz? Sabah olmak üzere idi. Bütün bu sözler bitmiyor, hâlâ devam ediyor, Ge mneralin kulağında baş döndürücü akis- ler husüle getiriyordu. O gün, Generalin emrile hareket e- dilmedi. Türklerin bastırması korku * su, Ay - Ay'ın tatlı tesellisi altımnda, o- mün kalbinden çoktan uzaklaşmıştı. Gene gece geldi. El ayak çekildik - ten sonra, General Ay - Ay ile tekrar yalnız kaldı. Zavallı Çinlinin - bütün mukavemeti kırılmış, Ay - Ay'ın elin- de bir oyuncak haline gelmisti. Bile » mediği ve anlayamadığı bir his ile, iki hayvan hazırladı. Birine kendi, diğeri- ne de Ay - Ay'ı bindirerek, hâkani boğ- durttuğu şehre doğru yollandı. Onlar şehre dahil o)dukları zaman, Beğhin gene anlattı: şartile katledilecek, yalnız Hakanın ka - — Onun asıl ismi Verru, Arsöne Marte;Tisı diri olarak bana getirilecek. Herkes Verru idi. Onu yıllardanberi — tanıyore| © kadar sarhoş ki ne yapsanız duymazlar, duk. Kendisi bir Fransızdı. Bir İtalyan anadan, İtalya hududu civarında Brian- çende doğmuştu. 1924 de askerden kaçtı. Aradan çok geçmeden Zagrebde bir İtal- yan ajanı sıfatile iş gördüğünü öğrendik. Sonra, bir arada Romen ordusu entelli- ceng servisinde çalıştı. Bunun arkasım- dan, başka bir hükümet hesabına, belki de İtalyadır, Almanyaya geçti. Buraya da sahte evrakla gelmişti...> Tekrar vapur acentası Metratixk'un ya. mhanesine dönmüştük. Demek casus, Roux imiş. Şivesini bu kadar yakın bulmamamın sebobini ahla- Müştim. Rouxun Tehcesi, tpki Mathiz li- san mektebindeki hoca arkadaşım İtal- Bu emri verdikten sonra, sarhoş ve sız- maş saray nöbetçileri arasından geçerek bahçeye inmiş ve beklemeğe başlamıştı. Bir saat geçmemişti. Emri tatbik edil - miş, sarayda kimse hayatta bırakılma - |mış ve Hakanın genç sarbhoş - karısı da hâlâ derin bir uyku içinde olduğu halde |kollar üstünde getirilip kendisine teslim edilmişti. Çinin hilekâr elçisi, bu İnci kadar gü- zel Türk kadını kollarında olduğu halde askerine kavuşmuş, yıldırım gibi. Çin payitahtina doğru ilerlemeğe başlamıştı. Hotan Hakanı Furhanın güzel karısını |Çoktan işitmiş, bu beyaz dilberi her ne kurşun camlardan birini kırmıştı. O ka-| yan Rossleninkini andırıyordu. Rouxun | pahasma olursa olsun sarayına getirmek dar. Roux çoktan kayıblara karışmıştı. | küçücük bir malümat için bana beş bin| yallarını araştırmağa başlamıştı. Bu hi- Henrinin omuzuna abanarak, pencers- frank teklif etmesinin hizmet: şimdı ka» | lekâr generali de bu işiçin güöndermiş, den dışarıya sarktım yve 2 metre kadar aşağımıza düşen bir binanın damını farkettim. Beghin bize doğru döndü: — Herif damlardan kuçacak. Duprat, Marâehal, siz buraları gözat'ayiniz. Ş!om-ı tier sen de sokağa koş, oradaki memur-| dara damları tarassud etmelerini ve ki- mi görürlerse ateş etmelerin: söyleyiniz. fama dank demişti. O, fotografların sak- landığı yeri öğrenmek istem-işti. Odamı kimin karıştırdığını, ense köküme o yum- ruğu indirenin, yazı odasını kilidlhiyenin kim olduğunu anlamıştım. Kulağımda daha hâlâ o canı yakan çığlık çınlıyordu. Fakat Roux, nihayet bir vasıta idi, işçi idi, Onun ne ehemmiyeti olabil!ndi? — (Devamı 9 uncu sayfada) kendisine, dostane mektublar vermeği de unutmamıştı. (*) Mehazleri: a — Wihelm; short history. p, 58. b — Thomas; chinese political thoughut; (1$27( p. 134, € — Granet; (19289) p. 43 4 — Will Durant; histaire de l4 civilisa- Hanz (01890), KU pi 282 K Ta civilisatlor — chinaices; Çinin büyük imparatoru Ku-Vang-Vay, da? böyle bir söz iştteceğini ümid etmiyor - dü. Hayretle: — Ne diyorsunuz? dedi. — Ne diyeceğim; sevmediğim bir ko- cadan beni kurtardınız! Hotan halkı felâketi ancak öğrenmiş, oynanan oyunun ne müdhiş bir cina « yet olduğuna ancak agâh olabilmişti, Şehir bu hercümerc içinde çalkala- General hayretinden bilmiyerek, Ay- |/P!YOr, süvariler atlarına binmiş olduk- Ay'ın yanma yanaştıkça, yanaşıyor, so - ları hı_lde. Çinlileri takib için verilecek kuldukça sokuluyordu. Söyliyecek — söz || TÜvre intizar ediyorlardı. bulamıyor, âdeta kulaklarına inanmak is-| — İşte bu sırada, General, — yanında temiyordu. aN a Ay - Ay olduğu halde güründü. Nihayet konuştu: — Bakınız; dedi. Ne kadar iyi oldu, |Dadığı komedyaya nihayet vermesi i » Şimdi İmparatorun sarayında, büyük | Sab ediyordu. Etrafını — saranlara, ilk bir ihtişam ve debdebe içinde yaşaya - | Müdhiş emrini verdi: caksınız! | — Şu elniyi tutunuz! Yalnız gebert- Ay - Ay birdenbire içini çekti: meyiniz. Onun cezasını ben vereceğim! — Neye dedi. İmparatorun sarayın » | General neye uğradığını — şaşırmıştı. Merhamet dilenen gözlerile Ay - Ay'a bakıyordu. Ay - Ay'ın gözleri kinle parladı: — Çünkü siz ona aidsiniz. — Halbuki ben başka türlü zannet - Artık Ay - Ay'ın şimdiye kadar oy-. miştim. Sizin yanımızda, sizin kolları « nızın arasında kalacağırm * düşünerek sevinmiştim, General gene alıklaşmıştı: — Ne diyorsunuz? No diyorsunuz? diye ufak bir sayha kopard', Ay - Ay, durmaksızın anlatıyor, da- ha evvelki gün kendisini ilk defa gör - düğü zaman onun için kalbinde uya - nan aşkı söylüyardu. General bitmiş, erimiş, mahvolmuş- tu. Bu sözlerin duyulmamasını da is « — Hâin alık! Ve yanındakilere döndü: — Ben avdet edinceye kadar sabre « diniz! Ve ilâve etti: —— Kocamın kılıcını ve oklarını ge - tiriniz! Bunlar da gelmişti. Müsellâh bir n- mazon gibi, atına atladı: — Haydi, dedi. Kaçanları yakala - “(Devamı 11 inci sayfada) Y