HTT * Son Posta,, nın ikâyesi Loulse'i, evlenmeden evvel — tanırdım. O zamanlar, ince, zayıf, nahif, bir kızdı. Kederli gözleri vardı. Anası babası ona adetâ taparlardı. Zira uzun süren bir ti- fodan sonra, kalb hastalığına tutulmuştu. Onun için de her hareketi besablı, ölçü- üld. < 'Tom'un kızlarile evlenmek istediğini haber alınca, Louise'in annesi ve babası hayret ettiler. Çünkü Louise gibi narin, hastalıklı bir yavrucuk için evlenmek oldukça zorlu bir işdi. Fakat, Louise'ler, son zamanlarda sı- kıntı çekiyorlardı. Tom ise çok zengindi. Hele, Louise'yi, icab ederse kuş sütü ile besliyeceğim diye teminat verince mese- le kalmadı, çocuklarını ona mukaddes hir hediye gibi teslim ettiler. Tom, uzün boylu, geniş omuzlu, acar bir delikanlı idi. Yakışıklı idi, atletti. Bü- tün sevgisini karısına verdi. Louise, ikide birde tutan kalbi ile, ko- casına uyamıyor, onun gittiği yerlere gi- demiyordu. Bunu gören Tom kendi ken. dine düşündü: — Karımın şurada kaç senelik ömrü kaklı ki.. iyisi mi, hep onun yanında ka- layım da, mes'ud olsun sevinsin!.. Ve bu kararla sporculuğu bıraktı. Golftan, av- | dan vazgeçti. Louise uzun boylu müna. kaşa etmeğe de gelmiyordu. En ufak bir heyecan onda müdhiş bir kalb çarpıntısı doğuruyor, yaltaklara düşürüyordu. Yok- sa, Louise dünyanın en uysal kadını idi.. * Louise, kocasından fazla yaşadı. Tom, bir deniz seyahatinde karısını battaniye- lere sarıp ısıtmaya çalışırken, soğuk aldı ve hastalanıp öldü. Karısı, muazzam bir servet ve küçücük kızile dul kalmıştı. Dostları, ahbabları, Louise'in nerede ise kocaşının ardından mezarı boyluyaca- Bını, Ih kızı İris'in, yetim olduğu yet- mi Ş gibi öksüz kalacağım düşüne- rek, bütün dikkat ve ihlimamlarile yara- he dulu avutmak istediler. — Olmaz, olmaz Louis, dediler.. senin kalbin var, hastasın. En küçük bir üzün- tü seni harab eder. Sonra ne olur?.. Hetn, İrisi de düşünmelisin?.. Ona bakmak, ye- timliğini bildirmemek lâzım... Bunları pek iyi bilen Louise; — İyi ama... diye cevâb verdi. Hayatı- min en büyük direği yıkıldı, evimizin erkeği şimdi kara toptaklarda yatıyor. İçim yanıyor, ne yapayım ben?.. Ona tekrar evlenmesini tavsiye ettiler. — Beni bu hastalıklı halimie kim alır? Hem sevgili Tom'um da eminim ki bu kalimden kabrinde azab içindedir. Sonra: — İris için de iyi olur... diye sızlandı... Louise'in evlenmek niyetinde olduğu- nu duyan nice toy gibi delikanlılar, he- men talib oldular.. sonunda da, içtimaf mevkii yüksek, oldukça paralı George isminde bir delikanlı, Louise'in kocası ol- mak saadetine kavuştu. ” Son Posta'nın edebi roma B Mh, Şi —— Bu oğlanın sonu ne olacak bilmem | ki?. Düşündükce derim diken diken o-. luyor!. Bu merd yürekli iri yarı, fakat sa- kin adamın kalb acısı Macide dokun- dü.. dudaklarını ısırarak hâlâ düşünü- yordu.. Murtaza efendi bu cevıbnzhkı karşısında titriyen tok sesile sordu: — Bizim oğlanı gördün mü hiç dok- tor bey? Hayır, görmedim - dedi - fakat yarın sabah onu bana gönderirsen gö- rürüm. Murtaza efendi'hem sevinç hem hay- retle sordu: — Göndermesine göndereyim ama.. söz kâr etmiyor ona., nafile yorulur- sun doktor bey! Macid şimdi kararını vermiş adamla- Ta mahsus açık ve tereddüdsüz bir ses- le cevab verdi: Yazan: Nezihe Muhittin KALBİNDEN — HAS Yazan: Somerset Maughbam Lowise: — Merak etme, kocacığım. Şurada bir kaç günlük ömrüm kaldı. Seni fazla üz. miyeceğim, diyordu. George, nüfuzlu bir askerdi. Ama ka-| Tısının sıhhati ve kışları Monte Carloda, | yazları Deauville'de geçirmek mecburi- yeti yüzünden askerlikten istifa etti. Bu da pek kolay olmadı. Louise, her vakitki gibi, o uysal tabi- ati ile, istemem, kat'iyen istemem, diye ayak diredi ama.. iyi ahlâklı olan zabit, karısının hatırı ve saadeti uğruna parlak istikbalini feda etti. Lbuise, kalbinden hasta olmasına rağ-| men, iki üç sene kadar şık şık elbiseler | Biyerek balolara gitti, profesyonel ku-| marbazlar gibi kumar oynadı, deli gibi ! dansetti, hattâ, hattâ gözüne kestirdiği yakışıklı delikanlılarla flört bile yaptı. Ve bir müddet sonra da gelip çatan büyük harb, George'u, Louise'in kocası olmak vazifesinden affetti. Yeniden or- duya giren George üç aya varmadan vu- ruldu, öldü. O ölünce Louise Monte Car- lodaki köşkünü hastaneye çevirerek, ne- kahet devresindeki zabitleri kabul etti. Dostları: — Boşuna kendini yıpratıyorsun, di- yorlardı, bu yorgunluğa tahammül ede- miyeceksin!. — Biliyorum, biliyorum, öleceğim. A- ma, ne beis var, Vazifemi yapmalıyım, | diye cevab veriyordu. Louise*hastanesinin çöhreti etrafa ya- yıldı. Harb bitti. Louise de Löndrada yerleş- tL Artık kırkına merdiven dayamış ole masına rağmen, daha hâlâ genç kızlığın- daki gibi narin, çıtı pıtı, zayıf, nahif idi Soluk benzi, kocaman manalı gözlerile, 25 inden fazla göstermiyordu. Artık serpilmiş ve mektebi de bitirmiş olan kızı İris de eve gelmişti. Louise: — Bundan sonra kızım bana bakacak, benim gibi bir âlile bakmak zor iş ama, Kkaç günlük ömrüm kaldı ki?.. dedi. İris iyi, güzel ve merhametlı bir kızdı. Annesinin hastalıklı olduğunu tâ küçük- lüğündenberi bilğyordu. Onun için, ne dese yapıyor, bir sözünü iki etmiyordu. Yorulmasına yoruluyordu, ama, ne yap- sın ki âlil, yatalak olan annesi idi. Onu üzmemek, bu ihtiyar halinde üzmemek | gerekti. Bir gün: — Canım Louise, kızı böyle eve kapa- mak olur mu, hep?.. Hiç olmazsa arada sırada izin ver de, çıksın, eğlensin. Gözü, gönlü açılsın, dedim. — Ben istemez miyim, gitsin, eğlensin. Karıştığım yok ki, diye cevab verince, İrise çatacak oldum. — Haklısınız ama, tam hazırlanıp şöy- le bir sokağa çıkmak istedim mi, anneme bir kriz geliyor. Onun için, evde kalma- yı tercih ediyorum.. dedi, Tabiat kanunu hükmünü gösterdi ve TA — KADIN Çeviren: L İris günün birinde gayet samimi bir ar- kadaşımı sevdi. Arkadaşım — evlenmeyi teklif etti. O da kabul etti. Nihayet, kız. cağız rahata kavuşacak, hürriyetini ala- cak diye düşünüyordum. Fakat bir gün arkadaşım, kederli ke- derli bana geldi ve: — Düğünümüz olmıyacak. Zira İris annesinden ayrılamıyor. Doğru Louise'e gittim: — İris evlenmiyecek diye duydum, de- '— Vallahi, bir şeyden haberim yok. Yalvardım, yakardım. Evlen kızım, sen bana bakma, dedim. Hayır, senden ayınl- mam, diye tutturdu. — Doğru mu bu? — Değil, hem ne kadar ömrüm kaldı ki! — Lbuise, şimdiye kadar iki kocanı gömdün. Maşallah ikisini de mezara yol« lıyacak kırattasın, — Öyle mi? — Dinle, cadaloz, diye çıkıştım, 25 se- nedir hile ile, düzen ile elâleme kül yut- turduğunu sandın. Sen dünyanın en hod- bin, en canavar kadınısın bel, Iki kocanın başını yediğin yetmiyormuş gibi, bir de kızını mı kara topraklara sokmak — is- tiyorsun?.. Louise bir buhran gelseydi şaşmıya- caktım, Çünkü sözlerim, yenilir yutulur şeyler değildi. Halbuki karı, bana acır Bibi gülümsiyerek: — Zavallı dostum, dedi. Günün birin- de bu söylediklerine pişman olacaksın ama, iş işden geçecek. — Demek kızının gvlenmesine müsa- ade etmiyeceksin, öyle mi? — İsterse yarın evlensin. Bu beni öl- dürecekmiş, varsın öldürsün. — Bir deniyelim, istersen. Louise ağır ağır konuştu: — İris bir aya kadar evlenebilir, bana seye giren seyyahlara yanlış telkinlerde | da bir şey olursa, ikiniz de günahlarınızı| hulunmaları, gene ayni menfi tesiri yap- affettirebilirsiniz O zamana kadar.. * Louise, sözünün eri çıktı. Düğün günü | gevlet memurluğu şeklinde olmalıdır.» kararlaştı. Cihazlar hazırlandı. Daveti. yeler gönderildi. İris ile delikanlı - dos- | pancı turist gelmiştir. Bunlar, rüsum ve tum, nerdeyse saadetlerinden, neş'ele- | maşraf olarak hükümetçe resmen kabul rinden uçacaklardı. Düğün günü de; saat tam 10 da, 25 se- 50,000,000 'Türk İirası bıraknuşlardır. nedir, bütün dünyayı aldatan Louise'e bu sefer hakikaten müdhiş bir kalb krizi gel- di. Kendisini öldüren kızı İrisi gülümsi. yen gözlerile affederek can verdi 'YARINKİ NÜBHAMIZDA: İki mektub Yazan: Fikret Adil Parmaklarım makineye kaptırdı Kurtuluşta Tepeüstünde oturan Aram İCan, veznedarlığa muhasebe müdürü Zübeyir oğlu Onnik Kurtuluşta bir demir fabri-| Tüzün, âzalıklara da tarih coğrafya mualli- | elini makineyelmi Avni Günal ve minatel Aslan Torun ge- kasında çalışırken sağ kaptırmış, dört parmağı kesilmiştir. resmiyet çıplak ve kirli tezad teşkil ediyordu. Sırtındakf önü ee Hayat! nı: 23 T — leri başladı. Ben boş vakit geçirmesini sevmem.. burada bir mekteb de yok... Mahallenin çocuklarını toplayıp onlara ders vereceğim. Hem ben vakit geçir- miş olurum, hem de onlar kirli sokak- larda sürünüp, serseri serseri dolaş - maktan kurtulurlar. Murtaza efendi sâf ve iri gözlerini Macide ka'dırarak elini uzattı. Genç Adamın ince uzun parmaklı asil elini zorla tutup dudaklarına götürürken: — Seni bize Allah'gönderdi, doktor bey! -dedi- © SANSAR MÜNİR OKUYOR Ertesi sabah Macid tavan arasındaki | geniş ve aydınlık odayı mümkün mer tebe bir sınıf haline getirmişti. Dinç ve dirlik bir irade ve sevgi ile etrafına top- lekeli entarisinden sızan ekşi bir ko- kuya rağmen Macid onu yanına çağırdı. Münir sağ omuzunda sallanan'eski cüz kesesini savura savura genç yanına yaklaştı. Macid güler yüzle sordu: — Senin adın ne bakayım küçük? — Mü, Mü Mü, Mü Münir. Macid hiç iğrenmeden onun kirli ve yaralı ellerini avuçlarına alarak içe hitap eden bir şefkatle: — Daha yavaş söyle küçüğüm -dedi- yavaş söyle de tam söyle.. haytli bera- klarile bir|bir duygu almıyan sağır ve nasırlı kal- adamım | acele etme! KAN, KUVVET, İŞTEHA Sıhhat Vekâletimizin resmi ruhsatını haiz olan FOSFARSOL doktorların büyük kıymet verip beğendikleri bir gurubdut. Kansızlık, iştah- sızlık, kuvvetsizlik, bilhassa nevrasteni, ademi iktidar, mide ve barsak tembel. liğinden doğan hazımsızlık ve kabızlarda en birinci devadır. - Tifo, Grip, Zatürree, Sıtma nekahatlerinde şayanı hayret tesir gösterir. (FEMİL ) lâboratuarı; vücuda dinçlik cilde pembelik, saçlara, gözlere parlak- lık veren bu KUVVET İLÂCINI sâayın müşterilerine tanıtmakla — müftehirdir. Her eczanede bulunur. l Sureti istimali: Büyükler için sabah, akşam yemeklerinden bir çeyrek evvel yarım bardak suda bir tatlı kaşığı, küçük çocuklar için ayni veçhile üç küçük kahve kaşığı. Memleketimize gelen seyyalıların sayısını nasıl arttırabiliriz ? (Baştarafı 6 wmcı sayfada) maktadır. Bunun.önüne muhakkak su - rette geçilmeli ve bilhassa tercümanlık On sene içinde Türkiyeye 480,000 ya - edilen —esas —Üzerinden — memlekete Kendine beyhude yere eziyet ediyor! GRiPiN Varken ıstırap çekilir mi ? BAŞ, DIŞ Ağrıları ve üşütmekten mütevellid bütün ağrı, sızı, sancılarla nezleye, ro- Tevfik Necati Kozol Sinop Çocuk Esirgema Kurumu toplantısı Binob (Hususl) — Çocuk Esirgeme Kuru- mu yıllık heyeti ümümiye toplartısı yıw-ı mış, relsliğe ortamekteb müdürü Bedri Can- Bol, Ikinel relsliğe riyaziye muallüni — Faik | Yamanuz, kâtibliğe türkce muallimi Dilüver Tcabında günde 3 kaşe almabilir. çilmişlerdir. zır buldu. Çocukların hepsi sevin vine kâğıdlarını getirip genç muallim- lerine gösterdiler, sıra Münire gelmiş. ti. Macid onun yazısına dikkatle bakın- ca duraladı: — Ben yanlış yazmışsın Münir! -dedi- bine şaştı. Yerine geçerek Münire adını tekrar- latmak istedi. ” — Söyle bakayım adını şimdi. Ama — Mü, Münir. vT Münir cevab vermeden başını salla. Sonra bir şey hatırlamış gibi ilâve| 3, etti: aŞi Macid tekrarladı: ;ı-ıâıd_SıSıSınsırMumrL. <— Galibâ iyi” bakmadan 'yi oku bakayım tahtadaki yazıyı! Münir okudu: — Ben annemi se se se sevmiyorum. — Gene yanlış okudun çocuğum!... Dikkatli oku bakayım!, — Ne dedin?! -diye sorunca-bütün çocuklar hep bir ağızdan kahkahalarla gülerek: — Sansar Münir.. Sansar Münir -diye gürültü ile tekrarladılar. ber söyliyelim: Münir Macid bu gülünç lâkabm neden ileri| Münir kocaman başını — sallıyarak — Mü, Mü, Mü, Münir. . |geldiğini derhal anladı. Fakat kurca-|tekrar etti: — Hayır!, Acele etme, korkmal. Ağır |1 mak istemediğinden kaşlarını hafifce| —. Be be ben annemi se se se sevmi- söyle. Münir. çatarak sustu. yorum!, — Münir. 4 — ! Seni inadeı seni! Şimdi yirmi — Hah gördün mü bak. nasıl güzel söyledin, aferin!. Dur sana bir şeker / harflerile okumanın o kadar zihin şa- vereyim, Macid dolabdan şeker almak gibi sallıyarak hafif bir sesle kendisine o kadar şefkat ve sevgi- gösteren Ma-|üç kolay kelimeden yapılmış bir cümle ladığı çocuklarla konuşuyordu. O gün |cidini arkasından: - Avla! ders almağa gelen çocuklar arasında Diye mırıldanınca bütün — çocuklar| vimli cümleyi okuyunca masum yüzleri için|usulâ ve yorulmak bilmiyen gayretile kalkınca Münir baş parmağını burnu-|çocuklar küçük cümleleri okuyup yaz- na dayayıp öbür parmaklarını yelpaze|mağa başladılar. Aradan bir iki ay zaman geçti. Arab | 4.e. daha kopye edeceksin! Münir hâayatında ilk defa isyan etti: — Se se se seviyorum işte! Ninemi da se se sevmiyorum Macid sararmıştı. Bu ne korkunç bir hilkat acubesiydi! Demek Nahidin hak« kı vardı. Eğer iç benliği, iç duyguları hariçten gelen unsurlar olsaydı bu kü- şırtıcı olmasına rağmen Macidin iyi bir Bir gün genç tıbbiyeli kara tahtaya 'yazdı: «Ben anneml seviyorum» bu se- — Ben ona nasihat edecek değilim... |Münir de vardı. Başında limon kapuğu | ârsız ârsız bir kahkaha çatlattılar, Ma-|sevinçten gülümseyen çocuklara onar |çücük çocuğun ana sevgisine bu kadar Beni dinle Murtaza efendi!, Ben bir şey| ve ibiğinde bir kaç tel püskül sallanan |cid işin farkında olduğu halde aldır -|defa yazmalarmı tenbih etti. Yarım düşünüyorum: Artık bizim tatil gün - |fesile resmi (!) giydirilmişti. Fakat bu|madı. Yalnız Münirin — şefkatten hiç|saat sonra içeri girince kopyeleri hı-l ısrarla kayıdaz kalmaması lâzımdı. — Arkan var — 3