2 Sayfa H a. Ktt ergün & Evet, Türkive Almanya Değildir; fakat Suriye de Fransa Olmamalıdır ! —— Yazan: Mubittin Birsen —— kuyucularımız biliyorlar ki son günlerde Suriyede büyük bir he- yecan havası esti. Almanyanın Avus'ü yayı istilâsı günlerinde Şam muhiti, Ha- taytan gelen bazı haberlerle. birkaç gün içinde mühim bâdiseler bekledi. <Bir em- rivâki de Türkiye yapacak!, denildi. Bu heyecan, bir takım uydurma haberlerin eseri idi. Türk ordusunun Haltay hudud. ları üzerinde asker yığmakta olduğunu, ordumuzda kullanılmıyan bir takım nu- maralar zikrederek, bildiren bu haberler üzerine Şam muhiti, telâşa düştü. Fakat, şimdi görüyoruz ki bü heyecaf geçmiştir. Tereddüd tamamen zall olmuş değilse bile Şam muhiti son günlerde bu meseleye başka türlü bakmaktadır. Oku- duğum Şam gazeteleri bahsi daha itidal ve daha hakiki çehri mütalea ediyor- lar. Meselâ El İstiklâlül Arabi, «Türkiye Almanya değildir» unvanile yazdığı bir makalede bu haberlerin doğru olmadığı- nı ve Türkiyenin böyle bir emrivaki po- Ktikasına gitmiyeceğini söyliyerek bu- nun sebeblerini zikrediyor. * Bu Şamlı arkadaşımıza görec, Hatay hu- dudlarında Türk askerleri yığılmakta ol- duğuna dair çıkan haberler, «müstetrik»- ler ve <«müteterrik» ler tarafından uydu- rulmuş şeylerdir. Bu iki,arabca kelimenin manaları «Türklük satan», «Türklük id. din eden» veya «Türkleşenler» demektir. Bu gazeteye göre Hatayda birtakım Türk olmayıp da Türklük iddiasında bulunan Arablar türemiş. Sübhi Berekât hâdisesi- ne ima etmek isteyen bu iddianın içinde, Şamlı meslekdaşlarımızın dikka! edecek- leri bir nokta vardır: Demek, Hatayda sa- de Türkler değil, «Türklük satan» bir kı- sım Arablar da Türk ordusunun Hatay hududlarında toplanıp bir. <emrivak» yapmasını istemekte ve bunun için de bir takım şayialar çıkarmaktadırlar? Şu halde, büyük Türk kütlesi «Türküm, ben 'Türküm, Türklük isterim!» diye bar bar bağıran ve bir kısım «Arabları> da «Türk- lük» iddlasına başladığı Şam gazeteleri tarafından meydana konuları bir memle- ket üzerinde hâlâ *«Arab sancağı» diye san cağın Arab olduğunu iddia etmek için Suriyenin elinde nasil bir sebeb buluna- bilir? Henüz Fransız bayrağı altında bir müstemleke hayatı yaşıyan ve son iti- lâflardan sonra da «İstiklâl muahedest kalıbına dökülmüş bir manda» nizamı I- çinde yaşamakta devam edeceklerini biz. zat kendileri söyliyen zavallı Suriyeli Komşularımız, bu müstemleke nizamı i- çinde bu kadar şaşırdılar rm ki, bir kısmı Müstetrik, ve bir kısmı da müteterrik o- lan yirmi beş bin Arab nüfusile koskoça bir 'Türk toprağına «Livâussuriyularabi» demekte devam ediyorlar? Bu münascbetle bu suali onlara sormak ve verebilecekleri cevahı merak etmek elbet hakkımızdır. * Bahsi geçen gazetenin, «Türkiye Al. manya değildir» unvanlı makalesinde bu fikri teyid için gösterdiği delillerin bir kısmı, Türkiyenin garb demokrasiler! ile olan dostluğu etrafında toplanıyor. Bu fikir pek yanlış değildir. Fakat, tam doğ- Tusunu söylemek lâzım gelirse, garb de- Mokrasilerinin zorla yaşatmıya çalıştık- Tarı Cenevre ve Fransız müstemlekecileri oldukca Türkiye, bu dostlukları muhafa- za etmekle beraber kendi haklarını kendi kuvvetlerile aramak icab ettiği zaman, sırf hatır için bundan vargeçecek memle- ket de değildir. Bunun için derhal söy- liyebiliriz ki «Türkiyenin Almanya ol- mamasını» icab eden sebeblerin başında garb demokrasilerile olan dostluklarımız hâkim değildir. «Türkiyenin Almanya olmamasını» i- komşuluk duyguları hâkimdir. Bizi Hit- ler usulü emrivakilere gitmekten birinci derecede meneden sebebler bunlardır. 'Türkiye, Arablık ve İslâm âlemi ile uzun asırlar kardeşlik duygusu içinde yaşa- maş bir memlekettir, Bugün bu âlemi kıs- men kendi hâkimiyeti altına almış ve bu #uüretle onu uykudan uyandırmış bulunan EErem Fransızların Türk tarihinde de adı geçen büyük kralları birinci Fransuva düşmanlarına mağlüb olduğu zaman anne- sine gönderdiği bir mektubda: — Şerefim müstesna olarak her şeyimi kaybettim, demişti. Rilâhare esaretten kurtulduğu zaman bu ilk cümleyi: — Cesaretimin de ölmemiş olduğunu görüyorum, cümle- sile ikmal etti ve sonunda galebe kendisinde kaldı. Hayatta para büyük bir kuvvotür, devirmediği kale, fet. Barselonda tayyare Bombalarının tahribi Ispanyadaki ihtilâlci kuvvetler, son zamanlarda Katalonya üzerindeki taz- yiklerini adamakıllı arttırmışlardır. Re sim, bu bombardımanlardan birinden sonra bir tayyare bombasına hedef o - lan Barselonun büyük binalarından bi- rinin halini göstermektedir, secnebi» nin yaptığı tahrikâlla bir kısımyiçin gönül ister ki Suriyeliler de bunu Arabların bir vakit bize karşı fena mu- anlasınlar ve Hatay meselesini, en tabil amele etmiş olmaları gibi bir sebeb, bi- şeklinde hal için, bizimle beraber olarak zim onlara karşı bugün gayri dostane hâ-| Hatayın ara yerdeki fuzull müstem'eke. reketlerle bakmamıza kâfi gelemez. Bil. cileri bir tarafa atacak bir yoldan git- hassa, on sekiz senedenberi istiklâli için | mücadele ettiği halde iki sene evvel akte- dilen bir sözde istiklâl muahedesini tas- dik ettirebilmek için bugün hâlâ istiklâlin den yeni fedakârlıklar yapmıya mecbur olan Suriyeye karşı, velev ki şeklen, gay- ri döslane bir hareket yapmamayı, Tür- kiye «kara günler dostluğunun» en tabil bir şıarı sayar. İşte, Hatay bahsinde bizi emrivakiden meneden ilk ve son sebeb budur. * Biz bu nevi hisler taşımaktayız. Bunun İzmit muhabirimiz,yazıyor: İstanbul tren'nden şak bir adam bir otomobile atlıyor. Şo- före: — En temiz, lüks bir otel, Diyor. Otele pelince: — Tek bir yatak, diyor. Banyo yapıyor. Yemek yiyor. Şe« hirde küçük bir tur yapıyor.. Nüfus büviyet evrakında yağlıboya tüccarı ve Bağdadlı ol- duğu yazılı.. Otelde, herkes uykuya dalıyor, Sabah saat 7 de, yağlıboya İSTER İSTER İNAN, SON POSTA man tekrar yerine SÖZ ARASINDA *| Bir bisikletcinin HERGÜN BİR FIKRA Maatteessüf oynıyımıyıcığız Kekeme bir muharrir bir piye: İde ve piyesini bir tiyatro Trejisörüne okudu. Tiyatro rejisörü, kekeme mü- İharririn okuduğu piyesi baştan s0nü- na kadar dinledikten sonra: — Fevkaldde güzel! _Dedi, kekeme müuharrir sordu: Ocoynanayacaksmız, — öööylele imi? Refjisör cevab verdi: Maatteessüf- — ayuryamtıtcağız. Piyeste eşhas fazla; kekeme teklidi iyapabilen bu kadar aktörümüz yok! Fransada Ölüm miktarı Hâlâ doğumdan fazla Fransada ölüm mikdarının doğumdan fazla olması devam etmektedir. Resmi bir istatistiğe göre şubat ayının ikinci yarısında Pariste ölen 1128 insâna karşı doğanların mikdarı 909 dur, 909 doğum- dan 769 u meşru izdivaçlardan, 140 1 da gayri meşru husule gelmiştir. Bu 140 gayri meşru doğumdan 88 i sonradan meşru olarak kabul edilmiş çocuklardır. sinler. Suriye Hatay bahsinde Fransanın davasını güttükce, iki yüzlü müstemle- kecilerin bu meseledeki oyunlarına âlet oldukca, Hatay bahsi, zahirde Suriye ile Türkiye ve hakikatte de Türkiye ile Fran sa müstemlekecileri arasında münakaşa Tmmevzuu olup gidecek ve bunun ihtilâtla- rile de Suriye - Türkiye münasebetleri zarar görmekte devarm eyliyecektir. Bu- nun için, Suriyeliler de bu işdeki siya- setlerini değiştirmeğe mocburdurlar. Evet, Türkiye Almanya değildir. Ancak Suriye de Fransa olmamalıdır! Muhittin Birgen İSTER İ çi kadına: — Hamama gideceğim. Geldiğim zaman kahvaltım hazır ol- malı, diyor. Kadın: — Başüstüne efendim, diye mukabele ediyor. Aradan saat- ler geçiyor. Otel müşterileri uyanıyor. Elbiselerini giyecek- ler yok... Tamam 4 İNAN, İSTER 26 En büyük kuvvet WE tüccarı kalkıyor, koltuğunda büyük bir paket vardır. Hizmet« lıboya tüccarındar. böyle bir şey ummuyor ama, tüccar da ör« talarda yak. Meğerse, yağlıboya tüccarı usta bir hırsızmış. Zabıta kendisini aramaktadır. İNANMA! hetmediği gönül, kazanmadığı dostluk azdır, güç tasavvur edilebilir, fakat hayatta paradan da büyük bir kuvvet vardır, Adımna cesaret ve şel Güçlükle kazanılan, damla damla biriktirilen para kolay- Ikla eriyebilir, fakat cesaret ve gşerefle tekrar kazanılması mümkündür, buna mukabil cesaret ve şeref kaybedildiği za- vef denilir, konması mümkün değildir. Her şeyinirzi kaybedebilirsiniz: Fakat cesaret ile perefi asla, Faydalı bir icadı Bir İngiliz bisikleteisi, uzun müd - det düşündükten sonra, karısile birlik- te yaptığı gezintilerden yeni doğan ço cuğunun da mahrum kalmamasını te - min edecek bir icadda — bulı ur. Bu icad, resimde de gördüğünüz gibi çok basittir. Yeni ana baba bu şekilde gezmeğe başlayınca bir çok kimseler bısikletciye müracaat ederek sipariş - lerde bulunmuşlardır. Bisikletci bu sa yede epeyce para da kazanmakladır, Amerikanın havadan fotografı alınıyor 1934 senesindenberi Amerikamın haya- dan fotografları alınmakladır. Tayyare- lerin aldıkları resimler, durmadan deve- lope edilmektedir. Şimdilik haritanm üçte biri ikmal edilmiştir. Bu haritanın ikmaline beş sene daha lâzımdır. Harita- ları almakla meşgül bulunan tayyare kumpanyalarının sayısı 50 dir. Her bir kumpanya yirmiden fazla tayyare kul- lanmaktadır. Harita ikmal edildiği vakit: 3.000.000 mil murabbalık yer kaplıyacak ve 30.000.000 dolara malolacaktır. Çekilen fotografların sayısı da 2.500.000 bulacaktır. ; z NANMA! tane elbise bulunamıyor. Hiç kimse yağ- Sözün Kısası Mardik E. Talu tarihlende Anadolu yakasında oturuyar, üstadım Ahmed Rasim merhumla sık sık Kadıköy vüpurunda rastlaşıyordum. O akşam gene böyle buluştuk. Soğuk, Yyağışlı, kasvetli bir hava idi, Dalga kırae nin bizalarma geldiğimiz sırada, üstad Bordu: — İşin var mı? — Hayır. — Benimle beraber gelehilir ml: — Nereyoe? — Seni bir yere götüreyim.. Bir iki demlenelim. İskeleye beraber çıktık, Kilise meyvda« nina doğru ilerledik. Sağdak! sokağa sa- pip da bir kaç adım ilerleyince, merhum beni oracıkta bir kapıdan içeriye soktu. Karşımıza ilk çıkan adam, üstadı, muti ve merbut, âdeta âşık bile diyeceğim ge- Hyor, öyle bir candan tehalükle istikbal etti. Memnüniyetinden gözlerinin içi gü- Küyor, hazzından, ağzı kulaklarına varı« yordu. Merhum bizi tanıştırdı: — Bu zata adla, sanla Mardik derler., Nesli münkariz olan hakiki piri-muğanın yer yüzünde nasılsa kalın:ş biricik enmü-. zecidir. Benim de kadim ve vefakâr birz dostumdur, ayn zamanda.. Bu kadar iltifata garkolan Mardik ağa, keyfinden kabına sığmıyor Ve kekeli « yordu: — Estağfurullah, Rasim Bey!, Ben se. nin kulun, kurbanınım. Mardik, üstadın gerçekten hem kulu, kurbanı, hem de en vefalı Sşinası İdi. Yıllarca, anun gamını dağıtan, yalnızlıe ğinı ve kimsesizliğ'ni avutan kadeh kak deh meyi kendisine elile sundu. Flemine de, neş'esine de hürmet etti. Manevi bü- Yüklüğünün önünde içten kopan bir hürs metle el bağladı. Mardiğin gazinosu, Ahmed Rasimin en hoşlandığı bir uğraktı. Hatıratının en gü- zel sayfalarını burada yazdı, #ön şarkı « larının bestelerini gene burada tasarladı. İçerisini tenha buldu mu İdi, Mardiği karşısına oturtur, onunla felsefeden, hat« tü edebiyattan bile bahsederdi. Çünkü Mardik pişkin adamdı. Ve üstadım ileriye sürdüğü mevzulardan hiç birine bigâne görünmezdi. Sanki Ahmed Rasimin kal: bigıdım. onun kendi kalbine kurulmuş me< tin dostluk köprüsünden sade muhabbet ve saygı değil, üstadın fikir huzmsleri de geçiyordu.. Ve, Rasim öldükten Ssonra, senenin muayyen g_ünlerinde, işini, gücünü terkö- derek onun tâ Heybeliadadaki mezazına kadar ziyarete giden dö yalnız Mardikti, Şişkin Ve sevimli simasımda fıldır fıldır. dönen zeki bakışlı kara gözlerinden © günlerde melâl eksik olmazdı. Belki de, köşede bucakta, gizli gizli ağladığı da 04 lurdu. Her halde, kendis'ne Ahmed Rasim « den bahsedenler ihtiyatlı bir lisan kul « Janmağa mecburdular, En ufak saygı » sızlık kendisini çileden çıkarırdı. Senelerdenberi kalb hastalığı çekiyot« du. Deryadil olduğu için buna pek aldıs rış ettiği yoktu, Üstadının vasiyeti icabi, son dakikasma kadar piri-muğanlıkta gex bat gösterdi. Ve nihayet, bunden bir kaç gün evvel öldü.. Ve şimdi, Uzunçayırdaki Ermeni mezarlığında, Ahmed Rasirsin bu vefakâr ve tek ziyaretçisi beraberinde götürdü« ü bir yığın hatıratile yatıyor. B Za TAKViM