€ BSayfa BON POSTA Mart 21 ÇİÇEK — İlkbahar çiçek mevsimidir! Dediler.. yüzlerine baktım; — Yani ne demek istiyorsunuz, dedim, Çiçek bozuğu birini mi bulayım? * Bir insan, herhalde bir arıdan daha çok geridir.. çünkü bal alacak çiçeği bilmez. * Çiçek isimleri içinde en çok hoşuma Karısından hoşlanmmyan evli, herhal- de limon çiçeğinin düşmanıdır. * Papatyayı severim, ama papatya saçlı- yı asla... Çünkü papatyaları tabiat ye- tiştirir. Papatya saçlıları ise, saç boyayan berber, boyayıp boyayıp salhveriyar, * Aktör Hazımla, aktör Vasfiye rastla. dim: gideni lâledir. Çünkü bana daima çocuk-| —— * Hazımcığım, Vasficiğim; dedia, çi Tuğumu hatırlatır.. lâleyle, yakın bostan- daki incir ağaçlarından incir aşırırdım da., * Âşık gülü sever: Çünkü bülbül ona Aşıktır: Bedbin gülü sever: Çünkü dikeni vardır, Ben de gülü severim: Çünkü reçeli güzel olur, * Evde çiçekten bahsediliyordu: — Ben nerkizi severim! çeklerden hangisini seversiniz? Her ikisi birden cevab verdiler: — Kahkahayı! * İnsan, herhalde hercet denilen çiçek- ten daha hercaldir. Bir akşamdı, papatya saçlı, menekşe gözlü, nar çiçeği dudaklı genç kızla bir bahçede yanyana ve yapayainızdık; o ba- na sordu: — Çiçeklerden hangisini seversiniz? Ben, ona cevab verdim: Dedim. Bizim Nerkiz isimli hizmetçi | — Akşam safasına bayılırım! ertesşi gün evden atıldı. L Bunları biliyor mu idiniz? —| Mide ile dimağ arasında münasebet Hazım zorluğile zeklâ arasında çok gıkı bir münasebet vardır. Bu müta. dea Amerikan pro. fesörü T. Wingate 'Todd'undur. Mide hazım hususunda zzorluk çekerse, mü tekkire bundan iş« tifadeedermiş. Meşhbur — Darvin, gene ayni derecede maruf Amerikan ça- iri Samuel Conson, eserlerinin muvaffa- kiyetlerini hep midelerinin bu ârızasına Mmedyun imişler. ) İngilterede bir yarış hayvanının oynadığı rol Dünyanın €n meşhur at yarış » * larından birisi İn- gilterede - koşulan İsmet Hulüsi Yanardağların iklim üzerinde tesirleri KD Yanardağ min. —î t takalarındaki — ik- SAAŞ lim, diğer mınta. '“'* kalara nazaran sık değişmektedir, Bu- nun sebebi gene yanardağlardır. A« ra sıra indifa eden volkanların dışarı fırlattıkları 1 ü v tozları, şayanı hayret bir tabiat hâdisesi olarak ha- havanın sıcaklığı da azalmaktadır. e İktısadi buhran:n Japonyadaki tesiri Son iktısadi buhran neticesinde Japon- yada 70 bin Buda mabedi varidatsızlık yüzünden kapanmıştır. Bu mabedlerin Tühbanları da mabedlerin etrafındaki a- Derbidir. 1936 yı -| raziyi ekip biçerek hayatlarını ü hnda — bu - yarışa Colombo adında bir at iştirak etmiştir. Bu başlamışlardır. San'atkâr Naşid Yarın akşam onun san'at hayatının otuz beşinci yıldönümü kutlulanıyor Otuz beş sene evvel sahneye çıktı. Otuz beş sene sahneden bir an çekilmedi, bir an çekilmeyi düşünmedi. Seyircisini sev- di, seyirci onu sevdi. Otuz beş sene, şu veya bu teşekkülün himayesini görmedi ama halkın himayesinde yaşadı. Halkın alkışını topladı. Naşidi münevver seyretti, Naşidi yarı mMünevver seyretti, Naşlidi münevver ol- mıyan seyretti ve bunların hepsi de ona Çocuk bakımı: Bir yaşındakiler : vada senelerce kalabilmekte ve böylece, güneşin radyo aktiv şualarile arz arasın- da bir perde germektedirler. Bu yüzden, temine bir sebeble bu hayvan yarışı kazanama » karşı hayranlık duydular. Naşidı seyre« dip te hayranlık duymuyan vaz mudır ki', Naşid, sahne hayatında eşsiz bır vars« hktır, O her kalıba girer, her lehceyle konuşur, her sınıf halkı cezbeder ve her sahnede muvaffak olur. Bu dile kolay: Tam otuz beş yıldır sah- nede yaşıyor ve her ne zaman perde a« çılsa, sahneye çıksa kendini kalabalık bir seyirci kütlesi karşısında buluyor. Naşid: — Marifet iltifata tâbidir. Sözünün aksini isbat etmiş bir san'at- kârdır. Onun gördüğü rağbet marifetini değil, onun'marifeti, halkın kendisine karşı gösterdiği büyük rağbeti doğur- muştur. Naşid, sahnede her kalıba girer, fakat bakiki hayatta onun bir tek kalbı var- dır. Kibar ve nazik bir insan. Hayattaki Naşid, sahnedeki Naşidden gok başkadır. Sahnede çok geveze olan Naşid, hariçte az konuşur, Sahnede başı dimdik olan Naşid hariçte sizin karşınız- da iken ezilir, büzülür, bütün sualterini- ze gayet kısa ve çok nazik bir ifade ile cevab verir. Birçok çocuklar ilk seneyi pek iyi ge- çirdikleri halde yürümiye başlar başla- maz büyümeleri durur gibi olur. Bazıla- rı da huysuzlaşırlar. İştihalarını kaybe- derler. Kimi sütten hoşlanmaz; kimisi hiçbir şeyi yemek istemez, Kimisi de es- kiden pek temiz olduğu halde şimdi yata- ğını kirletmiye başlar. Bunu ara sıra gün- düzün bile yapar, Bazıları ovir yaşına ka- dar uslu olduğu halde ©o yaşta İdaresi güçleşir. Yatmak İstemez, geceleyin uya- nıp rahatsızlıklar verir. Bütün bu ve buna benzer ârızalar ço- cuğun lâzım geldiği şekilde geda alama- dığına delâlet eder. Yavrunun sıhhat ve neş'esi her şeyden ziyade yiyeceğine bağ- hdır. Gerçi hava, uyku, ekzersiz ve elbi- senin de bu bususta mühim rolleri yok değildir. Fakat gıda meselesi hepsinin ba- gonda gelir. O kadar ki daha doğmadan evvel anne- sinin yediklerinin bile anun sağlığına mü- him tesirleri vardır. Gebe anne iyi gıda alırsa doğan çocuk kuvvetli olur, Doğduk tan sonra da icab eden gıdalar verilirse yavru günden güne normal ve muntazam şekilde büyür. Ağırlığı artar, Adaleleri, kemikleri kuvvetlenir. Sağlam dişler sü- rer. Çene kemikleri bütün dişlere yer ve- recek kadar genişler. Çocuğun sağlığı için yalnız ağırlığının her hafta artması kâfi değildir. Barsak hareketleri de muntazam olmalı, dişleri vaktinde çıkmalıdır. Bu ikisi gecikirse sağırlık artsa bile- verilen pıdanın sıhhi olmadığı anlaşılmalbdır. Çocuklarda kabzin muhtelif sebebleri vardır: Bir kere barsak adalelerinin gev- şekliğine delâlet eder. Çocuk ya iyi gıda alamadığı için adaleleri zayıf kalmıştır, , yahud fazla posalı şeyler yediği için bar- sakları çok çalışmış, yorgün düşmüştür. Bunun aksi de olabilir. Çalışmasına lü- zum göstermiyen gıdalar ala ala barsak tembelleşir. Kabız başlar. Çocuğa daima püre gibi ezilmiş şeyler yecirmek ekseri- Naşid itfaiye töreninde mahalle bekçisi rolünde çekinmiyen bir insandır. Ö, bunu kimse- San'atkâr Naşid, komik Fahri ile birlikte «Kokaln faciaları» komedisinde ye söylemez, belki burada yazdığım için bana da gücenecektir, fakat yazmadan geçmeyi yüreğim istemedi. Naşid fakir ve ihtiyar san'atkârlar menlaatine yas pılan bütün temsillerde hazırdır. Sahne- de, o sahnenin nankörlüğüne uğramış müntesiblerine yardımdan en büyül zevki duyan da odur. yr Naşid seyircisini ağlatmaz, güldürün otuz beş sene evvel bu işe güldürmekle başlamıştı. Otuz beş sene mütemadiyen güldürdü ve güldürüyor, daha çok za« man da güldürecek. Bir gün Naşidin Turan tiyatrosundaki aksesdar odasında oturuyorduk. Naşide bir sual sormuştum: »— Naşid, demiştim, sen güldürüyorsun, fakat ağlatahilirdin de, neye — kendine güldürmezi iş edindin? Naşid.bana cevab vermişti: — Hâdiseler insanları kâfi derecede ağlatıyor. Ben bu ağlıyan insanları biraz olsun güldürmek için çalışıyorum, fena ; ma ediyorum? * Ne mutlu ona ki yarın akşam Fransız tiyatrosunda oduz beşinci yıldönümü kutlulanıyor ve bu otuz beşinci yıldönü: münde o otuz beş sene evvelki sahne aş Naşid fıkara san'atkârların himayesi | kını kaybetmemiş bir halde halkın kar. için elinden gelen her şeyi yapmaktan | gısına çıkacak, İsmet Hulüst &t o kadar mükemmel bir hayvan idi ki| 4, Rğer kazanmış olsaydı, yarış şirketi » yetle bu neticeyi verir. Bunün için me- İ | İ | bemen herkes bahsi müşterekde bu hay- nin zararı tamam 50 milyon İngiliz İira- van üzerine oynamıştı. Fakat her hangi | sına baliğ olacaktı. ,selâ havucu iİk zamanlarda iyice ezdiği- ınu halde, çiğnemeyi öğrenir öğrenmez Habeşistanda 6000 yıl evvel uapılan resimler garib bir usul Floransa üniversitesi tarafından Habe.| Amerikanın Boston şehrinde şimdiden şistanın Asmara civarında hafriyatta bu- |sonra sarhoşlar hapishaneye tıkılmıya « lunmak üzere gönderilen bir heyeti ilmi-| caklardır. Belediye reisinm verdiği bir ye Karonada bir mağarada duvarla üze- karar üzerine bunlar bir aslan kafesine rinde avda tutulmuş hayvan resimlerine | Kapatılarak bir kamyon içinde şehrin s0e tesadüf etmiştir. Heyet reisi Cipriani, kaklarında dolaştırılacaklardır. Sarkhoşları uslandırmak için ona doğrıyarak vermelisiniz. Dişlerin gecikmesinin sebebini, diş ya- pıcı yiyeceğin noksanında aramak lVâzım- dır. Gebe anne bol süt, peynir, yumurta Yemelidir. Yiyemezse çocuğu doğunca diş yapıcı gidalar yedirmelidir. Bazan dişler vaktinde çıkaf, fakat ça- ilir? n di Ev kadını ""“*;—_:ı"yı;“ Bei Te KSa dî:“;'"c'_';'::t::m_;“x Habeğ ressantinzi bu resimlerini Atlant| » Bu kafes iki kısından ibarettir. Birin. Teti mmüyi . ' Ka aslan, öteki Ve süs » temizlemeli, bir daha ona hiçbir şey hat- n-ıığınlınndı KOT AE T E A E vöya sarhaşlar bulunmknr.m gunııhdm " Hati ve âdresini mektubuna yâz “ — Koj Çkuyucuma,cevab verme || |* Süt bile içirmemelidir. Ağızda kalan AY FURNE ÖRĞESÜYÜN ODi Ahylarrak. geczyerlanalki öda üA lE Ban, fakat isminin ve adresinin ga - geteye yazılmamasını isteyen bir ka dın okuyucumun mektubunu hülâsa edeyim: P Bu kadın okuyucum, bir gençle tanışmış, bir zaman sevişmişler ve bundan bir sene evvel evlenmişler.. Erkek, ahlâkı itibarile iyi bir insan- miş, bana mektub yazan kadın o » kuyucunı da belli ki iyi bir insan, Erkek onu seviyor, o da kocasımı se- Wiyor. Fakat aralarında geçimsizlik tevlid eden bazı küçük sebebler var. Okuyucum bana bunları anlatıyor, giyor ki: «Kocam ev halinden, ev işlerin - den anlamıyor. Her gün işinden eve geldiği zaman beni karşısında giyin- Mmiş ve süslenmiş görmek istiyor. Fa kat bu benim için her zaman müm- kün değil. Ben, süsümden ziyade e- wime bağlı bir kadınım, evimin işini Akmal etmekten süse daha az ehem- Mmiyet veriyorum. Kocam - temiz bir eve giriyor. Elimle hazırlamış oldu - ğum yemekleri yiyor. — Gardropta temiz çamaşırım, ütülenmiş elbise » sini buluyor. Daha benden ne iste - den evvel çok düşündüm. Ona: — Hayır, sen karılık vazifeni yap- Mmıyorsun! demeye dilim varmaz, Fa- kat kocasına da: — Artık sen buldun da bunuyor- sun! dersem gene haksızlık etmiş o- turum. Bir erkek için evden, yiyecek « ten her şeyden yakın olan karısıdır. Erkek temiz evi, karısının hazırla - dığı yiyeceği, iyi ütülenmiş giyece - ği bekler ama, asıl beklediği bunlar değil, işinden evine döndüğü zaman kendisini karşılayan — karısıdır, Bu kadın ne kadar süsüne dikkat etmiş Olursa, ne kadar sevimli bir hal alır- Ba erkek için o kadar büyük bir zevk slur. Okuyucum düşünmelidir: Dı - şarıda çalışan kocası, bir çok süslü kadınlar görüyordur. Karısı onu der beder bir halde karşılarsa 6 zaman © sokakta gördüğü kadınları hatır - hyacaktır. Bir kadın ne kadar ev ka- dıni olursa olsun, temiz - giyinmeyi, kocasını giyinmiş, süslenmiş bir hal- Je güler yüzle karsılamayı ev ka » dınlığından da üstün tutmalıdır. t TEYZE haretle tersim etmiş olduğunu söylemek- todir. Bu resimler bugün vücudleri bu - hanmıyan vahşi hayvanların avını gös » termektedirler. Çizgileri açık ve hayret edilecek derecede mütekâmildir. Bu av- kırıntılar «tibkı büyüklerde olduğu gibi- çocukların da dişlerini çürütür. Yürümiye başlıyan bazı çocuklar pek sarı ve cılız olur. Bunlar ya iyi uyuyamı: yorlar, yahud iyi hava alamıyorlardır. Çocuğu saat altıda yatağına sokuvermek. fes fevkalâde tenvir edilmiş olacaktır. Boston belediye reisi bu usulün sarhoş » ları akıllandırmak için en iyi ve çok ida- reli bir tedbir olduğunu söylemiştir. Blr taraftan sarhoşlar aslanın homurtuların) 'arın en aşağı altı bin sene evvel yapıl » işiterek korkularından çarçobuk - ayıl - akşam üstü şöyle bir sokağa çıkarrvermek | dığı ve o vakit avcılarda ne mızrak, ne| makta, diğer taraftan da böyle bir kafe- ne uyuması, ne de hava alması için kâf |de ok bulunup, ancak taştan yapılımış|sin kiralanması için verilen ücret gar « değildir. Uyku, çocuğa yarıyabilmesi için | baltalar ile avlanmakta oldukları anla - boşun hapishanedeki masrafından daha mutlak bir sükünet içinde geçmelidir.