hülâsası Ben Paris'de yerleşen ve hususl llsan deczeleri veren bir müessesede — Çalışarak hayatımı kazanan bir mülteciyim. O sene aldığım üç Haftahık tatilin son kısmını bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine Akde- niz sahtlindeki küçük St, Catlen'de ge- Çiriyordum. Resim çekmeğe de çok me- rakım vardır. Bunun için minimini bir kerltendi sxaktan bunalarak mey- dana çıkmasından istifade ederek bunun birçok pozlarını çektim. Ve develope &- dilmesi için köyün küçük fotografcısına götürdüm Ertesi günü resimlerin tam vaktine* gelmediğ ötünce dükkâna kadar git- Un Fo 9 beni savsakladı. Tam dük- kândan çıkarken de biri sivll, bir! resmi iki polis yanıma yaklağarak beni tevkif ettiler. Doğruca köyün küçük karakoluna götürdüler. Karâakolda bana develope edilmeak için fotografcıya verdiğim Tilmi gösterdiler. Bu filmi tedkik edince baştan on tane. sinin bir takım istihkâm ve top resimle- rinden ibaret olduğunu dehşetle gördüm. Bittabi bu vaziyet karşısında tevkif edi- lerek bir taş höcreye tıkıldım. Bu işin na- sıl vukua geldiğini bir türlü anlıyamıyor- dum. Az sonra şişman sivil polis memü- ru da höcreme geldi. Beni! istintaka çek- Ü. Bildiklerim! söyledim. Bu sırada fo- tocraf makinesirin benimkinin eşi, fakat hâakikatte o olmadığı anlaşıldı. Makinele- rin numaraları aynt değildi. (Yazı devam ediyor) aa Şişman zat: — Öyle sanıyorum ki, fotoğraf bir tesa- Hüf neticesi olarak değiştirilmiştir. Zira #öylediğim gibi, bu nevi makinele> hep bir boy ve bir biçimdir. Hattâ çantaları Bile eştir. Nitekim, sen bile tefrik etmek- fte yanıldın. Fakat, bu menhusu, ne za- Man ve nerede değiştirdiler? Bunu çıka- Tamadım, dedi. Cevab verdim — Nistenberi makinemi hiç kullanma- flım. Yalmız dün sofada bir. iskemlenin Üzerine bırakarak kahvaltı etmak — için faraçaya çıktım ve bir saat sonra da, so- kağa çıkarken yanıma aldım, resim çeke- Tim diye!.. — Şimdi. iyice düşün, fotografı yanma Almak isterken, bıraktığın gibi mi bul- Muştun?. Hafızamı yokladım ve: Yazan: Eric Ambler Otelde bulunan müşterileri birer birer tanımıya ve ahbablığımı ilerletmiye başlamıştım Şimdiye kadar çıkan kısımların| Bu adam yüzbaşı Hartley idi na olür. Ya, bu dediklerimi yap, veyahud | Bşıyordu. da kendini hududun öbür ucunda bulma- ya hazırlan! Beghinin Kasdettiği manayı pek iyi an- lamıştım. * Bir saat sonra da omuzumda asılı Con- tax fotograf makinesi, cebimde, — içinde Röserve müşterilerinin isimleri yazılı bir kâğıd, olarak otele vardım. Saat beş bu- Çük olmalıydı. Mösyö Köche yazıhane- sinde idi. Önünden geçerken, dışarıya çıktı ve belli belirsiz gülümsiyerek: —AL. Mmösyö, döndünüz.. -berhalde ciddi bir şey olmıyacak galiba. Bu sabah polisler geldi, pasaportunuzu ben de verdim, dedi. Elimden geldiği kadar tabil görünme- ğe çalıştım: — Mühim bir şey değilmiş, bir lık olmuş, hüviyetimi sordular, dedim. ae Harikulâde bir maceranın "“(.vos::o: T Tarihten sayfalar ; A B ea Ben bir casustum! | Emin-Memun ihtilâfı Yapılan harbde Memun galib gelmişti. Bozgunluk haberi Bağdada vardığı zaman saray muhitinde dehşet uyandırdı. Vaziyeti o sırada balık avlamakta olan halifeye bildirdiler, Emin onları: «Şimdi zev- kimi bozmayınız. Azadlım iki balık tuttu, ben bir tane bile tatamadım» se, kendiliğimden konüşmam, dahâ doğ- di koodu. rusu konuşamam. Taş merdivenlerden inip sahile doğrul- duğum zaman kendi kendime biraz cesa- ret verdim. Ayaklarımın âltında çıtırdayan kum- larda yürüyerek, açılır kapanır bahçe is- kemlelerine uzanmış olan iki erkekle iki kadının birkaç metre berisinde bir yere oturdum. Hiç belli etmeden etrafımı di- kizledim. Benden tarafa oturanların yir- mi yaşlarında bir genç kızla, yirmi üç yaşlarında kadar görünen bir delikanlı olduğunu anladım. İkisi de mayolu idi- ler. Konuşuşlarından, bunların Warren ve Mary Skelton ismindeki Amerikalı- | lar olduğuna hükmettim. Diğer çift ise tamamile bambaşka idi. İkisi de orta yaşlı görünüyorlardı ve du- ba gibi şişman idiler. Bunları evvelce de gördüğümü hatırladım. İsviçreli Herr Vogel ile karısı idi. Skelton anlaşılan Herr Vogele, Ameri- kanın politika usullerini anlatmaya ça- yük devletlerinin kurulmasına ve yuk « selmesine belki birinci vasıta olan bit 808 senesiydi. Tos şehrinde Horasan ü- — Üne güantit& de... guelgue... (Bir Zerine giden Harunürreşidin oturduğu mikdar... bazı) derken sonunu getire -| büyük konakta telâşhı gidip gelmeler | kuvvet vardı: Adalet ve merhamet, medi ve karısına seslenerek: vardı. Çünkü halife ağır surette hasta -| Nihayet Emin son ve en büyük hatayı — Yahu, Mary dedi, şeyin mukabili | lanmıştı. Koca cübbeli, sarıklı her mil - da işledi: Memunu tmdıındeu sonra hak nedir? letten doktorlar, hastanın yanına girip | life olmak hakkından mahrum etti. Oğlu Fırsat bu fırsattı. Kocalığın tesirile mi | Sıkıyorlar, konuşuyorlar, münakaşa edi-| Musayı veliahd yaptı. nedir, dil alışkanlığı ile bütün âdabı mu- | Yorlar ve tedaviye çalışıyorlardı. Eminin koca orduları, bitmez tüken « istediler.. |. aşeret kaidelerini çiğniyerek atıldım: dı_ Şantaj'.. Demek istiyorsunuz, de- m.. Hepsi birden dönerek bana baktılar. Erkeğin gözleri parladı ve sordu: — Fransızcayı da, ingilizce kadar iyi konuşur musunuz mösyö?.. — Evet., — ©O halde, mösyö, bir ricam var, siz- den... Şu solunuzdaki adama söyler ml- iniz ki, Amerikada gangsler kelimesini, j üyük G ile yazmazlar ve gangsterlerin IAmaikın ameclisinde mürmessilleri — bü- Otel müdürü dolmayı yutmamıştı. Zâ-| lunmaz veyahud bulunsalar bile resmi hirde, şaşırmış, kızmış göründü, benim tarafımdan çıktı amma, gene de işin içinde iş olduğunu ve bunu sakladı. Bımı, bakışlarile anlattı. hattâ|bir surette mebus seçilmezler.. dedi — Başüstüne! Kelimeleri elimden geldiği kadar ha- fifleterek Amerikalının sözlerini İsviç- Merdivenleri çıktığım sırada, arkam- Teliye tercüme ettim. Herif gülmeden kı- dan seslendi: — Cumartesi sabahı yolculuğa çıkaca- rıldı, Amerikalı bana sordu: * — Kaç dil bilirsiniz?. Bu büyük şark hükümdarı tarihte ma- sal derecesine çıkarılan eşsiz ihlişam ve zenginliğine rağmen hayatının son se - nelerini büyük bir pişmanlık, inziva ve vicdan azabı içinde geçirmişti. Henüz| kırk altı yaşındaydı | Yapılan tedavilerden fayda çıkmadı ve halife öldü. Başvezir Fadal bin Rebi ha- Hifenin yanından solgun bir yüzle ayrıl - |dığı zaman ilk işi gene kendi dünyasını oldu. Çünkü nazik bir mevki- de bulunuyordu: Altı sene evvel Harunürreşid hacce Bitmiş, orada vasiyetnamesini Küâbeye asmıştı. Buna göre oğlu Emin kendisine halef oluyordu. Onun kardeşi Memun daha sonra halife olacaktı. Bununla be - raber Memuna halife olmadan evvel de imparatorluğun şark taraflarını, İran ve Horasanı veriyordu. Böylelikle Memun Bağdaddaki halife kardeşine tâbi olmakla beraber ayrı bir hükümete sahib bulu « lmez gibi görünen varidatı ve hazineleri vardı. Memun bunlardan mahrumdu. Fas kat buna rağmen babasının kendisine verdiği baktan vazgeçmediğini ilân etti. Bu sırada Emin, diğer kardeşine ba « basından kalan beyliği de aldı. Haksız « lıklar devam ettikçe Memunun taraftarı çoğalıyordu. Bunu seçen Emin tekrar Memuna karşı samimi görünmiye kal - kıştı. Maksadı öonu ortadan kaldırmaktı. Bunu da merdce değil, kancıkta bir $i - yasetle elde etmek istedi. Memuna pek güzel ve parlak cümielerle dölu bir mek- tub gönderdi. Bunda o zamana kadar o « lan muamelelerin bir anlaşmamazlık ve hattâ yanlışlık eseri olduğunu bildiriyor; vasıtalı görüşmeler neticesinde doğan bu vaziyetin ancak yüz yüze gelmek ve biz- zat konuşmak suretile düzeleceğini ileri sürüyordu, Bu sözler büsbütün yanlış değildi. Hat. tâ büyük bir hakikati ifade ediyordu. Bu- — Hayır, dedim, ben fotografı kayışın- | ğinızı söylemiştiniz, değil mi? iskemlenin arkasına asılı bırakmış.| Herifin bir an evvel benden kurtulmak İumn. Tekrar aldığım zaman, başka bir is-| istediği apeşikârdı. Şeytan azabda gerek, lenin üstünde buldum ve zâhir, ger- |diye gülümsedim ve cevab verdim: — Beş. Homurdandı, ve: — Hele şükür ki, ingilizce konuşacak, nacaktı. Memun bundan başka Harunür- reşidin Bağdazl sarayındaki hazine ve eş- yasını da alacaktı. Halbuki Memunla Fadal bin Rebiin a- nun için Memun kendisine yapılan tek - Hfi kgbul etmiye müsaid bir hava için - deydi. Bonlardan biri, düşer, bir tarafı kırılır Müştüm. — Fotografı aldığın zaman, müşteri- lerden kimse var mıydı? — Bilmem, Röserve otelinde 18 oda Yardır ve hepsi de tutulmuş - değildir. Rem ben geleli daha bir gün bile olma- Bauştı. Onun için bilemezdim. Yalnız mer- GÜüvenlerden inerken, yemek salonuna Bitmek istiyenlerin sofadaki — iskemlele- tin yanından geçmeleri icab eder. — © halde azizim Mösyö Vadassy, iki te ikl dört edercesine şu hükmü vere- biliriz: Röserve otelindeki —müşteriler- Gen birinde senin makinenin ayni vardır Ve resmleri de çeken odur. Yapılacak Bey. Bu adamı bulmaktır. Bunu da dışa- birisi yapamaz. Otelde bulunan ve Mevcudiyeti şübhe uyandırmıyacak bir kimsenin işidir bu.. kimde fotograf var, kimde yok bunu sen tesbit edeceksin. — İyi amma, mevkuf olduğumu “nutu- | nuz. Kamiser cenablarını kandıta- Tak beni serbest bırakabileceğinizi san- yorum. — Gene mevkuf kalacaksın, daha doğ- nezaret altında bulunacaksın ve her | MMbah ta bana telefon ederek burada bu- _Aueımu bildireceksin. — Fakat, cumartesi sabahı Parise ha- etmek mecburiyetindeyim. Salıya Öerslerim başlıyor. — Sana müsaade edilinciye kadar, bu- n kıpırdamıyacaksın, sonra, Röserve İnde bulunanlarla polisten maada ile görüşmeğe, temasa gelmeğe — işmma, Şunu da aklına iyice yorleştir resimleri çekeni ne kadar çabuk bu- b ik, sen de © kadar çabuk derslerine Yi lIumırlıınıa bulunsunlar, etrafındakilerle rsun. Anladın mı, Sakm şuraya 'hemen ahbab olurlar, ben hiç te öyle de- a moktub yazayım, filân deme,, fe-| Şilim. Bana bir şey sormaz, söylemezler- — Evet, öyle karar vermiştim amma, görüşecek birisi çıktı. Şimdiye kadar #ndişesile buraya koymüştu.. diye düşün- | birkaç gün daha kalabilirim, emin deği- ' Mahud İngiliz yüzbaşısı vardı, Herif ki- lim, dedim ve merdivenleri çıkmağa baş- | birlinin biri. Kurumundan yanına varıl. ladım. O anda içime öyle geldi ki herif | muyor. Karısı ise hiç konuşmaz, dedi. gözlerini omuzumda asılı fotograf maki.| Genç kız da gülerek söze karıştı: nesinden ayırmıyordu. Odama girdim, Yatağın üstüne otur. dum ve Beghinin verdiği listeyi cebim- den çıkardım. Hiç birini tanımıyordum. Bir çatı altında bulunduğumuz bu adam- lardan biri bizim mahud makineyi almış Volabilir, bana selâm veren diğeri de ca- sus çıkabilirdi. Süzdüğüm liste şöyle yazılmıştı: Mösyö Robert Duclos - Nantes - (Fran. s1ız), Mösyö Andr& Roux - Paris - (Fran- sız), Madmazel Odette Martin - Pariş - (Fransız), Mister Warren Skelton - Wa- gşington - (Amerikalı), Mis Mary Skel. ton - Washington - (Amerikalı), Herr Walter — Vogel - Köstence - (İsviçreli), Frau Hulde Vogel - Köstence - (İsviç. veli), yüzbaşı Herbert Clandon » Hart. ley - (İngiliz), madam Herbert Clandon - Hartley « (İngiliz), Herr Emil Sehimler . Berlin (Alman), otel müdürü —Albert Köche - Sehaf/hausen (İsviçreli), karısı Buzanne Köche - Sehaffhansen - (İsviç. reli), Bu izimler âlâ amma, ben ne yapacak- tım? İşe nereden başlamalıydım?. Akhı- ma Beghin'in verdiği talimat geldi. İlk önce kimde fotograf makinesi var, kim- de yok onu tesbit edecektim, saatime baktım, yediye çeyrek vardı. Pencere- den, sahilin tenhalaşmış olduğunu gör- düm. Saçlarımı taradım, dışarıya çıktım. * Bazıları çok girişkin olur, nereda bu- — Görüyorsunuz, ya mösyö, kardeşim- den çekeceğiniz var, Artık başınıza belâ kesilecek. Bu genç kız güzel değildi amma, cazi- beliydi. Ağzını açar açmaz, bütün kusur- ları kayboluyor, esrarlı bir cazibenin thıle sımk ahengine bürünüyordu. Ayağa kalktı. Mayosunun ön tarafla- rın: düzelterek: — Eh epeyee oldu. Gidelim giyinelim, dedi, Herr Vogel de yerinden doğruldu. As. kısını çekti, karısile kendisinin eşyaları. nı topladı. Hepimiz hiı sıra halinde yola | bir kaçını hemen Bağdada gönderdi. Ha- düzüldük. Ben Amerikalı gencin arkası- | lifenin esasen orada vekil bırakmış oldü. Na düşmüştüm. Merdivenleri çıkarken: — Affedersiniz Sir, dedi. İsminizi an- hyamadım, lütfeder misiniz? — Josef Vadassy. — Benimki Skelton, bu da kız karde- şim Mary. Amerikalının sözlerini duymuyordum, ile., Harr Vogelin arkasında bir fotog- raf makinesi sallanıyordu. Dikkat ettim. Hafızamı yokladım, çaktım; bu — Voigi- lander markalı bir kutu fotografı idi, * Otelde sıcak gecelerde, akşam yemeği raları pek hoş değildi. Zira Memunun annesi Türktü ve annesinden aldığı ter » biye dolayısile, Harunürreşidin son za - manlarda Fadal bin Rebiin — teşvikile Türkler aleyhine takib ettiği siyaseti be- ğenmiyordu. Adalet, çalışkanlık ve ze - kâsile Horasanda gerek Türklere ve ge- rek İranlılara kendisini sevdirmişti. Buna mukabil Emin keyfine düşkün, iradesiz, her şeyi vezirlerine bırakan bir adamdı Harunürreşidin diğer on oğlu ve on beç kızı hükümet işlerine yakmdan' ka- tışacak hak iddia edecek mevki ve yaşta bulunmuyorlardı. Fadal bin Rebi ölünün yanından çıkar çıkmaz en çok güvendiği adamlarından ğu Emine keyfiyeti bildirdi. Ayni zamaa- Fakat Bağdad sarayındaki dürüst ve namuslu insanlar da Eminin idaresizli - ğinden şikâyetçi bulunuyorlardı. Bu « nun için de gizliden gizliye Memunun taraftarlığını yapıyorlardı. Fadal bin Re- biln entrikalarını, Eminin iradesizliğini hemen Horasana bildirdiler. Memun artık bütün anlaşma ihtimal ve kapılarını kapadı. Horasan ve İranda bir ordu toplamıya başladı. Çalınmış olan hakları kuvvetle geri almaktan başka ça- Te kalmamıştı. Horasan halkı, bilhassa Türkler Me - muna büyük yardımlarda bulundular, Çünkü halk Emevilerden kalan Arab iş « tibdad ve nasyonalizminin çemberi için- de bunalmıştı. Btndan başka Memunu yarı yarıya kendilerinden sayıyorlardı. Harunürreşidin karısı ve yeni halife « nin annesi Zübeyde bu hâdiseleri dik « katle takib ediyordu. Kocasının üzerinde da ordunun tamamının veya bir kısmı - büyük bir tesir yapan bu zeki kadın, oğ- nın Horasandaki Memuna iltihak etme -İluna taraftar olmaktan başka türlü bir mesi için hemen Bağdada dönmeyi dü - yol tutamıyordu. Fakat Memuna karşı şündü ve yaptı. da sempatisi varda, Hiç değilse, onun Ölüm haberi Memuna varınca üzül -|- başka kadından da olsa - kendi kocası- dü; fakat tolâş etmedi. Onun hiç bir gizli|nın oğlu olduğunu düşünerek elden gel maksadı yoktu. Vasiyetnameye harfiyyen | diği kadar bürmet göstermeyi vazile bi- ilaat edilmesini bekliyordu. Bu mak -| liyordu. sadla da kardeşi Emini alife olarak ta-| Halife Eminin topladığı ordunun eşini nımış, ona biat etmişti. © zamana kadar muhteşem Bağdad şehri Fakat Fadal bin Rebi mültemadiyen E-|hiç görmemişti, o kadar büyüktü. Fakat mini Memun aleyhine kışkırtıyordu. E-| bu ordunun kumandanlarını seçerken de min de gece gündüz devam ettiği eğ-| yeni bir hata yapmış, bunları Horasan taraçada yenir. Ağaçlar arasından geçi-|lenceler, her çeşid cariyeler arasında, so- | ve İran halkının sevmediği adamlar ol - rilen tellere asılan rengârenk ampuller yanınca öyle höş bir manzara yaratır ki, insan kendisini binbir gece masallarını ,yaşıyor sanır, nunu düşünmeden onu tasvib ediyordu. | masına dikkat etmişti. Meselâ Ab bin İsa Fadal bin Rebi şöyle düşünüyordu: vaktile Horasahda vali bulunduğu sıra - — Memun, paradan ve askerden mah- | da halka o kadar zulüm yapmıştı ki (804) rum kalınca, Harunürreşidin vasiyetna »| de büyük bir isyan patlak vermişti, Ha- O gece, taraçaya flkönce gitmeği kur.| mesine rağmen hilâfetten de mahrum et-| runürreşid bizzat isyanı bastırmağa git « j#um, Buna da iki sebeb vardı: Evvelâ, müdhiş surette acıkmıştım. Saniyen, | şey yapamıyacaktır. (Devamı 13 üncü sayfada) mek mümkün olacak ve © zaman hiç bir | miş; hakikati anlayınca Ali bin İsanın idamına hüküm vermişti. Fakat Ali bin Fakat Memunun elinde tarihin ea bü- (Devamı 13 üncü sayfada)