€ Sayfa r__ Hâdiseler Karşısında l ÇEM"VETİ AKVYAM | Salonun süsü «Amerikada Milletler Cemiyeti kuru- luyor.» Ben bu cümleyi dünkü gaztetelerden birinde gördüm ve düşünmeye başladım. Mülletler Cemiyeti bir ağaçtı ve bütün | devletler o ağacın birer dallarıydı. Ağas €ın güzel meyvalar vereceği tahmin edi- liyordu. Fakat bütün tahminler boş çıktı. Ağaç meyva veroceği yerde kurumaya yüz tuttu. Birkaç dalı koptu, kök te çürüdü. * Ben çocükken oturduğumuz evin bir yanı bostandı. Bahçıvan, eline geçirdiği fidanları bostanın muhtelif yerlerine di kerdi, fidanlardan bazısı tutar, yeşillenir, yemiş verirdi. Bazısı da kurumaya yüz | tutardı. O zaman bahçıvan kurumaya yüz tutan fidanı olduğu yerden çıkarır, başka bir yere dikerdi, bir gün fidanlara yer değiştirmesinin sebebini sormuştum, cevab vermişti: — Fidan yerini sevmezse kurur, onun için yerini değiştiririm. * Cemiyeti Akvam da Cenevreyi sevme- miş olacak ki yeri değiştiriliyor, yeni ye- rini inşallah sever, » İsmet Hulüsi L Bunları biliyor mu idiniz? | Aksırırken mutlaka ağzınıiı açınız - Ağzınızı açmıya- rak aksırmak çok tehlikeli bir şeydir, Amerikanın Ohio eyaleti sakinlerin- den Mister Strik. ley ağzını açmıya- rak aksırdığı için iki göğüs kemiği, kırılmıştır. * Romatizmaya karşı ilâç Arı sokmasının romatizma ağrılarına iyi geldiği artık anlaşılmış bir hakikat- tir. Şimdi İngilterede, Tomatizmalılar çiftliklere giderek kendilerine arı aşısı yapmaktadırlar, Bir sokmanın bedeli on kuruştur. * — 500 kilo ağırlığında kuşun yumurtaları Madagaskar ada. sında bulunan ve bundan yüz sene kadar evvel yaşa- miş olduğuna hük. medilen bir kuşun yumurtaları — bu- hanmuştur. Bu yü: N murtalar, tavuğun. kinden (32) defa büyüktür. Bu kuşun 500 kilo ağırlığında olduğu tahmin edilmek- tedir. * İngilterede tuhaf bir klüp Dünyanın *©en tuhaf klübü İngilterede, Bir İngiliz alayının seçtiği garib remiz İrtgilterede Kar- layl alayı efradı, kıt'alarına — remiz olarak bir kargayı seçmişlerdir. Alay hareket ettiği za. man bu karga da birinci bölüğün bi- rinci neferinin tü- feğinin üzerine konar ve atılan silâhların hiç birinden mütcessir olmaz. L Fena dans &tmenin cezası Sanfransiskoda dansederken — ayağına basan kavalyesi aleyhine bir kadın 100 dolarlık bir dava açmıştır. Bunun 60 do-| ları ayakkabı için, 40 doları da duyulan | acı için istenmiştir. Hâkim, suçluyu (10) dolara mahküm etmiştir. Bu para ile bir buket yaptıracak ve kadının gönlünü &- lacaktır, * Dünyanın en uzun piposu bir K, kabile reisine aiddir Dünyanın en u- tün piposu Kongo kabilelerinden bi- rinin reisine aid- dir. Bu adamın is- mi Mamürüdür ve piposunun — uzün- luğu (2,5) metre- dir. * Attan daha sür'atli yengeç Yavaş hareket eden hayvanlardan biri | V SON POSTA Mazt 12 Uludağ mektubları: 4 Vazo ve çiçek 2150 metre yüksekten Bursa nasıl g .. .. .. orunur ğ . .KS Otelde geçirilen eğlenceli bir gece — Aşure pişirme oyunu — * tına — Mülkiyelileri karşılama — Canlı sinema ve canlı radyö: Yazan : ı Bir salomu yalnız süslemek için değil, ayni zamanda şenlendirmek için çiçek kadar ucuz ve güzel ne vardır? Ne pek pahalısına, ne de fazlasına gitmiye hacet yok, Bazan şık bir vazo içindeki bir kaç çiçek bütün bir odaya tazelik ve renk ve- rir. Böş ve loş bir köşeyi şen ve dolu gös- terir. Hele vazo ile çiçekler birbirine u - yarsa... İkişsinin birbirine yaraşması, birbirinin | güzelliğini arttırması için bir kere biçim- leri, sonra da renkleri uymalı: Zambak gibi dik, düz saplı çiçek' ağzı dibinden geniş ince vazolara yaraşır. | Öğleden sonra bembeyaz bulutlar ü - zerinde kayen turna sürüsü gibi- yola çıktık. Gece biraz kar yağmış, yeşil çam- larda hevenkler yapmış: — Adalarda bu güzellik var mı? Avrupayı iyi tanıyan bir arkadaş söze Sapı üzun, yumuşak olanlar; ağzı dar, uzun vazolarda güzel görünür. Kıvrık saplılar, üstüvane biçimi vazo - lara uyar. | Pek kisa sâplilarsa geniş ağızlı, yassı vazolara konulmalıdırlar. kesin göklere çıkardığı İsviçre- ile yok. Kıvrıla kiynla uziyan yollar bazan iniş, bazan yokuş. Çevremizdeki göz alı- , © dekor içinde hiç yorulmadan Bakacıh tepesine geldik. Burası 2130 metredir ve Renklere gelince: Umumiyetle gi n e a ğ Üzerinde bir nitengi noktası var, wazonun değil, çiçek rengi çarpmalıdır. | DK L 2 K Bunun 'çin soluk renkli tiçekler; ya şete| — Bursa şebrinin ve övazının üstüne doğ- faf kristal vazolara, yahuğ koyu, donuk |U U26nmaş.gibi duran sarp bir kayada- bazalara konulur Tâle menekep gibi göz|YIZ. Minimini damlara, çizgi balindeki alan çiçeklerin vazosu kendilerine z "*""“"*“'mm"_m"";“;“"“ giblin renkte olmalıdır. Meselâ kırmızı karan -| l Nilüfer çayına ve tabak kadar ka- fi, jad yeşili, menekşe, altm'sarısı “bir | *7 Ovaya hayran hayran, Bakıyoruz. Jü- tarzda pek güzel görünür. pıunr._ sarayında bir balkonda gibiyiz. Büyüklük, küçüklük mesetesi de mü -| yara gae aa Tarr n a fana Tair himdir. Buket dalma vazonun — takriben he “l"' :"y“' KN n : de yorulmuştu iki misli büyüklüğünde olmalıdır. Bun -| yıy 4 öielde bunu da düön büyük olursa hemen düşecekmiş gibi ğ:k*; “ı; S $ e b ei kam gada aa acük | — Sakalaşıyoruz üzkü düşüşler ve Söra aT Gara Te aa BeerDaba açak | li N D a mâniler söyleniyor. lursa vazonun içindi l yi olursa; vazonun içinde kaybolmuş Bibi|yoni e me kadar çok halk gairi var - mış! Yemekten sonra herkes soba başında bir iskem'e kapmak için koşuyor. Öğret- men Şinasi düşme şekillerini karikatü « rize ederek anlatıyor. Selim günün ente- resan vak'alarını canlandırıyor. Bunla - L Açık pembe, açık mavi, menekşe ren- ryın kehramanları bile ancak şimdi farkı- gi pek *yı görünür. Sarı ve kırmızı bun-'»a yarıyorlar, Vakit gayet çabuk ve lara katılmamalıdır. İneş'eli geçiyör. 2. Açık sari « koyu mavi - turuncu, Daha sonra profesör Daynas asıl derse Çiçeklerin güzel görünmesi için yalnız vazolarına uymaları kâfi değildir. Bir « birlerine de uymalıdırlar; hiç bir zaman koyu çiçekler bir araya konulmamalıdır. (Koyulu acıklı karıştırılmalıdır. dir. Bu klübün azası olabilmek için hiç| de yen, ola e geçtir. Halbuki Küba adasında olmazsa iki torun sahibi bulunmak İâ. | mevcud bir cins yengeç beygirden daha zımdır. sür'atli koşar. ESKELİSLERİA | Vaktinden evvel İnkişaf edenler.. Osmanbeyden P. Z. imzasile pos- taya atılmış bir genç kız. mektubu bana hüzün verdi: — Yaşım henüz 16, tâ son zaman- lara gelinceye kadar 18 yaşında bir genç erkekle sevişiyorduk. Fakat o Bilesi tarafından tutulunca beni u - nuttu, şimdi mektebine devam et - mekle meşgul.. Diye başlıyor. Yeis içinde ölümü gözlediğini söylüyor. Evlenmek ha - , fırından bile geçmiş değil, bütün te- mennisi sevdiği genci arasıra ya - nında görmek, sesini işitmekden i « baret.. e Mektubunun sonunda benim ken- disine verebileceğim nasihati tah - min ile de meşgul olmuş: — Bilirim, vazgeç — diyeceksiniz, diyor. Fakat elimde değil, ne yapa -« yım? e Her milletin kendisine mahsus bir terbiye sistemi vardır, kendi dam nmcgw,hugu;lmhummı_ Nöük at j rınkine, Almanlarınki İngilizlerin - kine uymaz. Aralarında esaslı fark- lar görürsünüz. Birgün tecrübe görmüş eski bir terbiyecimizle kanuşuyordum. İn - Biliz terbiye sistemile Alman terbi - ye sisteminin yalnız bir noklada bir- leştiklerini söyledi: — «eHer ikisinin usulünde de ço - tük, yaşına göre daima çocuk kalır, kız ve erkek tâ 18 yaşına gelinceyo kadar cinsiyet harici sayılır Muameleyi g . Kızını 18 inci ya- şını doldurmadan evvel cemiyet ha- yatına sokmayan İngiliz — allesi bu ân'anevi usulün .gardiyımdır.ı dedi, Bayan P. Z. 16 yaşındadır, de - mek ki sevmeye ve sevilmeye on beş “yaşında başlamıştır. Onda, — henüz belli belirsiz, benliğinin derin kö « şelerinde uyuması icab eden bu his- si kim uyandırdı? Mektebi mua - hazeye dilimiz varmaz. Kabahati bir taraftan ailesinde, bir — taraftan da mühitinde arayacağız. J Genç kıza verilecek cevabım yok- tur. TEYZE L ——— 3. Ve al - beyaz birbirlerine çok yara - şırlar, N Şekilleri daima değişik değişik olma - lıdır, Meselâ: Lâle gibi tek çiçekler ley- lâk gibi demet halindeki çiçeklere pek uyar. Krizantemlerse koyu yapraklar a- 'nımdı çok hoş görünür. | Güzellik bahsi: Kirpiklerin güzellizi Kirpiklerinizi uzatmak, parlak ve güzel göstermek için kaç kuruş ve günde kaç |Gakika lâzımdır bilir misiniz? İlâcı söy. |liyeyim de hesablayınız: Temiz, ufak bir şişenin yarısına kadar « eczaneden alın « mış « temiz zeytinvağı, yarısına da bil « diğiniz bindyağından koyunuz, Ufak bir rimel fırçasını batızıp kirpiklerinize sü- rünüz. Fırça yerine bol sabunlanmış, ko. |lonyalanmış küçük parmağınız da bu işi görebilir. başlıyor: Bir yeri kırılmış veya çıkmış olanlera, ylıüımı muhtaç kalanlara ne yapmalı? Donmağa başlıyanların teda - İvisi? Kazaya uğrıyanları gığınağa kadar götürmek için kayaklardan sedye yapma ve taşımanın üsülleri? Yatmak için henüz vakit var! — Oyun isteriz! Diyenler oluyor. Herkes Faket ne oynıyalım? —- Aşure pişirme oyunu! — Kabul!.. Kabul! Oyunun elebaşısı herkese, fındık, fıs - tık, badem, buğday, fasulye gibi aşüre pişirmiye yarıyan şeylerden birinin adını takıyar. Sonra başlıyor. — Bir âşüre pişireceğim. Tencere var, buğday var, su var, şeker var, fakat fın- dık. yoz. Fındık adını alan arkadaş hemen atılı- yyor: —- Findik var ama fasulye yok. kabul ;dlynr. v n « Kayakçı Uludağın 2554 metre zirvesinde Biraz geç kalan cezayi alıyar. N&T vermeli? Çıplak olarak karda BŞ Suçlu kabul etmiyor, Şefaatçiler ve ellerile yüzünü buzlu suda yık$ Şarkılar, hayvanll! Ü ük da hesabda var, Bu ' mizde horozdâf | 2, tavuktan dahâ tavuk, dön daha kuzu olanlar bulunuyorm Telefon çalınıyor ve Bursadan bİF b 8 i kayakçılar yarın ors6” | w e lacaklar! Bir arkağaş külâhını yere vuru — Yaşasın! Bundan güzel haber maz! var? — Hayır... Arkadaş bile yök. Bir ikisi daha işin farkına varmiş caklar ki onlar da birincisi kadar 5* diler. Nihayet anlattılar: — Böl bol güleceğiz! — Niçin? — Çünkü bol bol düşecekler! Hepimiz kahkahaları koyuverdik: buraya geldiğimiz zaman rirsat G tüsü kayıkçıları daha evvel geld için usta olmuşlardı. Halbuki biz #6 âdik. Ziraatçiler düşüşlerimize hep lerlerdi. Şimdi biz usta olmuştuk, M yeliler acemi idiler. Bu sevinç sürdü. Saat ona kadar radyoda Anl#' İstanbulu ve başlıca Avrupa şehirle” dinledik. Sonra yattık. ş Biz dağa geldiğimiz zaman güze * gelirmiştik. Otuz mülkiyeli fırtınay' $ kalarına takarak geldiler, Kapıyı Wj dık, pencereleri yokladık. Buna rak” dışarıda korkuünç bir uğultu vardı. ', camların ardında karlar savruluyofı adım ötesi bile görünmüyordu. Mülkiyeliler şaşkın duruyorlar: — Yarı yolda yakalarmış olaydık ” | yutmuştuk! Diyenler var, Kapıyı döven, pen' ri kırbaçlıyan, bacalarda ıslıklar | kasırgayı sessiz dinliyorlar. Xçlııı'lmMı sokulganı soruyor: — Her gün kayağa çıkıyor must” | Her zaman böyle fırtına var mi? Buna arkadaşlarımızdan Selimit şarkısile hep birden cevab veriyoruf | Rüzgâr, tipi, fırtına kar; # Şarkımız olur akşama kadâar: Biz Mülkiyelilerin düşüşlerine ceğiz, diye sevinirken onları « A vazifesi karşısında kalıyoruz. Zatell ( tına uzadıkça kendimiz de fena hal kılıyoruz. Bunun için yeni kayakçi (Devamı 13 üncü sayfada) Onların arasında kardeşin filât | K b | tu ÖLESE LEOREN SEE 2B -— /-—r Bacaksızın maskaralıkları : Hayret | |