SON POSTA « Son Posta ,, nın Zehra evleniyor.. dedikleri zaman, onu tanıyanların hepsi şaşırmışlardı. — Zehra mı evleniyor, hayret! Dediler.. niçin bu kadar şaşmışlardı? Zehra, kimsenin beğenmiyecaği kadar çirkin miydi? Bilâkis çok güzeldi. Dak galı saçları altın renginde idi. Lâciverd gözlerinin içi daima aydınlıktı. Duru be- yaz bir teni vardı. Vücudü hemen bütün kadınları kıskandıracak kadar munta- zamdı. Zehra yirmi iki yaşında idi. Bu kadar genç yaşta üniversiteyi bitiriyordu. Hiç bir zaman eylenmeyi düşünmemişti. Ü- niversiteyi bitirir bitirmez hayata atıla- cak, çalışacak.. mektebdeki — muvaffaki. yetini iş sahasında da idame ettirecekti. Zehra çok tabii giyinirdi. Elbiseleri iyi dikilmiş olmalarına rağmen çok sade idiler.. süsten ve boyadan hiç hoşlan- mazdı Zehra evleniyor, denildiği zaman ta- nıyanların şaşırmakta hakları — vardı. Çünkü Zehra çok haşin tablatli bir kızdı. O, daâha çok küçük çocukken bile hiç kimseye sokulmaz, kendisini sevmek, ok- şamak istiyenlerden uzak kaçardı. Büyü-» dü, fakat huyu değişmedi. Arkadaşlarına sokulmuyordu. Kendilerile konuşmak, dast olmak istiyenleri fena karşılardı. Onu sökakta, mekteb koridorlarında dai- ma yalnız görürlerdi. Evde de öyle idi. Küçük kardeşlerile gayet az uşur.. annesini, babasmı yemekten yemiye an- cak görürdü, Eve gelen misafirlere çık. maz ve kendi hiçbir tanıdığa misafir git- mezdi. Üniversiteyi bitiriyordu. Artık son im- tihanları vermek üzere iken — kendisile ayni sınıfta okuyan bir genç doğrudan doğruya Zehraya yememiş, — fakat Zehranın babasını görmüş; ona kızile ev- lenmek istediğini açık olarak anlatmıştı. Zehranın babası bu taleb karşısında ne cevab vereceğini birdenbire bulamamıştı: — Oğlum, dedi, siz kızımı tanır misi- nız? — Nasıl tamımam, ayni sınıftayız. Kızımı sizi tanır mı? — Herhalde tanır.. fakat kendisile gö- rüşmüş değilim.. — Peki ama bana söylediklerini kızı- ma söylesen daha iyli olmaz mı? — Bilmem ki beyefendi. Babası işi anlamıştı. genç, kendisi- ni haşin kızından daha fazla söz anlıya«| cak bir insan olarak tahmin ettiği için geliyor ve bu talebi yapıyordu: — Peki oğlum kendisine söylerim. Bil- mem, o evlenmeği hiç düşünmüyor ama... — Ben de biliyorum. Fakat bu bir ar- zu.. daha ziyade bir türlü izhar edemedi- ğim büyük bir sevginin neticesi.. — Peki oğlum ben konuşurum. O akşam yömekte sormuştu: — Zehra sizin smufta bir Nihad var. Esmer, uzun boylu bir genç tanır mısın? — Tanırum.. neye sordun baba? —— « Sön Posta ,, nın edebi romanı: 80 SENELER SONR Senelerce evvel birbirlerinden ayrılan k — Nasıl bir çocuktur? — Gayet iyi, temiz ahlâklı, dürüst bir erkeğe benziyor. Zehra bu kadarla kesmişti. bahsi kapamamak istiyordu: — Kızını bu genç, bir kızla evlenmek isterse.. tavsiye edilir mi? Edilir baba! —Öyleyse söyliyeyim.. bu genç seni ise tiyor, ne cevab verirsin? — Evlenmek te yemek yemek, su iç« | mek kabilinden blr ihtiyaçmış. Madem | ki bir talib var,, fena da değil. Peki ba- ba! | Babası, * Evlenmişler ve bir de kız çocukları ol- muştu. Nihad uysal, iyi huylu çalışkan bir insandı, Karısına karşı çok iyi haree | ket ediyor, onu çok seviyordu, fakat Zehra bu sevgiye Ilâkayddı. Kocasına rd nesine, babasına gös- | ğinden daha fazla değildi. Nihad o- na ne kadar sokulmak istiyorsa; Zehra da ondaun o kadar kaçıyordu ve nihayet evlilik hayatı Nihad için ağır bir yük haline girdi ve günün birinde sessiz sa- -— ©o Çeviren: İsmet Hulüsi arı koca birbirlerine sevgi ile baktılar. yakın oluyordu. İlk zamanlarda onun bu halini beğenmiyen Zehra yavaş yavaş a- lışmış, kızının huyunu beğenmiye, sonra da benimsemeye başlamıştı. Artık eve misafir geliyor, Zehra onlardan kaçmı- yordü. Hattâ Cahidenin arkadaşlarile saatler- ce gevezelik ettiği bile vakidi. Cahide Mmektebde iken, bazan evden çıkıyor, ak: rabalarını, tanıdıklarını ziyarete — gi yordu ve biraz da süsüne itina etmiye başlamıştı. Eskiden saçlarını aynaya bakmıya bile lüzum görmeden tara- dığı halde sonraları ayna karşısında hâlâ | güzelliğini kaybetmemiş olan — saçlarını düzeltmeye, yüzüne biraz pudra, dudak- larına biraz ruj sürmeye başlamıştı ve elbiseleri artık eski sade elbiseleri değil- di. Süslü roblar diktirdiği, ve onlar pro- Wva edilirken en. küçük kusurlar için bile titizlendiği oluyordu. Kızı mektebden geldiği zaman, karşı- sına oluruyor; seviyor, okşuyor. Uzun zaman onunla meşgul olmaktan, bıkmı- yordu. Bir gün gene Cahide mektebden gel |dasız ayrıldılar Zehra çocuğile yalnız kalmıştı de henüz beş yağında idi. Babasının ev- den gittiği gün çok ağlamıştı. Nihad onu uzun uzün koklayıp öperken: — Uzak bir yere gideceğim kızım. Gün olur belki dönerim! Demişti. Fakat Zehra hakikati olduğu gibi anlatmış; babasının arlık bir daha gelmiyeceğini, onlardan tamamile ayrıl- miş, gitmiş olduğunu söylemişti. Cahide, annesine hiç benzemezdi. Annesi çocuk- luğunda ne kadar haşinse Cahide de o kadar cana yakındı. Herkese — sokulur, kimseden kaçmaz, hiç çocuk sevmiyen- lere bile, kendini sevdirmenin — yolunu bulurdu. 1 Cahide annesinin yatında büyüyordu. diyorlardı. — Yalnız mıydılar? Kadın beyin koluma gir- — Bey gördü ve selâm verdi. Genç kız, beyninin içine bir ateş düşmüş gibi, başında şiddetli bir sıcak- lik duydu ve bir bahane ile oradan u- zaklaştı; fakat bu sözlerin zehiri da- marlarına yayılmış, bütün varlığı kıs- kançlıkla dolmuştu. — O kadından ayrılmamış demek... O halde önu hâlâ seviyor. Bu'sualleri kendi kendine sorarken bilâihtiyar ağzından «Ya beni sevmiyor mu”» sorgusu döküldü ve bu şübhe o- nn İliklerine kadar titretti. Şimdiye ka- dar hiç kimseyi kıskanmadığı' için bu hissiti ne o'abileceğini kendi kendisine tahmin edememiş ve bu yüzden ıztırab çekm e ilk defa zehrini akı- tar bu şübhe bütün iradesini sarsarak onu bir ye içinde kuvyetli bir alev Bibi sardı ve bu alev he-gün biraz daha Ğir Gen; Kızın Z Romanı | Muazzez Tahsin Berkand derinleşen bir yara gibi onu kemirme- ğe başladı. Artık Fuadı düşündüğü zaman, her şeye rağmen içine emniyet ve rahatlık veren duyguyu bulamıyordu, artık «O beni seviyor, fakat ben istemediğim için birleşemiyoruz, her ne zaman elimi u- zatırsam onu karşımda bulacağımdan eminim> tesellisi kaybolmuş, yerine de- rin; simsiyah bir hüzün çökmüştü. Bu Şefer izzeti nefsi değil, bütün varlığı Günden güne daha sevimli, daha cana | mişti. — Anne, dedi, seninle bir yere kadar Cahi- | gideceğiz. — Nereye? — Benim bir arkadaşım var. Evlene- cek, benimle senin onun evleneceği er- keğe gidip görüşmemizi istiyor.. — Senin arkadaşın mı? Sen on beş ya- şında bir kızsın! — Benim arkadaşım on beş yaşında değil, benden çok büyük, fakat benim ta- vassutumu istedi. Çok yalvarırım., bü- yük bir iyilik olacak. Haydi gidelim. — Peki ama, ben böyle şeylerden.. — BHiç sorma annc, hem ©o erkek bizi çok yakında bir lokantada bekliyor. — Bir erkek Jokantada bizi bekliyor.. peki ama bu benim hiç yapmadığım şey. — Hayır anne.. bu muhakkak olacak. Trabzonda sana verdiğim sözü tutmak kalbimde yerleşmiş olan düşmanlığı isbat etti. komedinin kuvvetim bile yok; bünun için vaziyeti iki başlamıştı. Fakat gene kabarıp taşıyor, bu samimi itiraf- için her şeyi inkâr ediyordu. kararı bahseden hirçin bir mektub yazdı: gürürü vakit vakit | dattı. tes Bir gece, Fuada karşı kin ve intikam | pişman olup kendisini unutturmağa ça- hislerinden taştığı bir anda, kalbini par|lışacak yerde, beyimiz bilâkiş bu sefer|çin artı çalıyan kıskançlığını alt etmek istiyor-|bütün haşmet ve küstahlığile sahneye ha bana ondan bahsetmemeni sana çok muş giği, bundan evvel vermiş olduğu| çıkmayı tercih ederek bana uzun bir| yalvarırım. unutarak, halasına Fuaddan|m-ktubla vaziyeti, kendine göre, izah etti ve hattâ bana, yalnız beni sevdiğini |nin bana karşı olan şefkat ve sevgine «Senin sevgili yeğenin meğer dün-|değil, benim de onu sevdiğimi ve artık)de bugün dünkü gibi İnanamıyorum.|seni yola getireceğim! — Arkası ni l[ ge Morsin havalisi, iklimin müsald oluşundan dolayı, portakal ve mandarina gibl meyvala- rıs en İyi yetiştiği yerdir. Bu havalideki por- taksi, mandarina ziraati gün geçtikce İnki- şaf göstermekte ve bugün bütün dahili piya- Bâ ve pazarları besliyecek ve tatmin edecek bir hâal almış bulunmaktadır. Bundan dola- yıdır ki, bu yıl ve geçen yıllarda, İstanbul plyasasında portakal ve mandarina çök u- cüra abnabilmiştir. Mersin ve havalisinde mevcud bahçelerin mesahası yedi yüz hektar kadardir, Bu bah- gelerde 154000 kadar portakal, lmon — ve mâandarin ağacı vardır. Yeniden de birçok bahçeler tesiş olunmak- ta, burdara da, binlerle fidan dikilmekte- dir On sene sonra, bu kanın, bütün dün- yR piyasalarına Ihrac yapmağa kifayet ede- eek bir hale geleceği tahmin olunmaktadır. Önümüzdeki yıllarda, gerek İstanbulda, ge- rek diğe” şehirlerimizde portakal ve manda- rinayı daha ucuza yemek mümkün olacak- tır, 'Kasıhlık hayvanların iskele resmi indirildi Dün ucuz et satışının ikinci günü Jdi. Ka- sablar, dün do tesbil edilen flat üzerinden satış yapmışlardır. Etlerin dükkânlarda ke- silmeden bulundurulması kasabların zararı- na oltuğundan bundan vazgeçilmiştir. Dük- kânların dolablarında etler parça parça da bulunabilecek, fakat üzerlerinde mubakkak merytabanın dünden itibaren tatbika başla- ga mevcud olacaktır. Et arı ucuzladığı İçin iskele müruriye resimlerinin indirilmesine dâir Vekiller He- yeti kararı dün telgrafla — vilüyete büdiril- muştır, Bu karara göre küçük baş hayvanla- rin yavrularından alınan yirmi para, küçük baş hayvanlardan alınan bir. kuruş resim ber iki cina için onar paraya, büyük baş hây- van yavrularından alıman beş kuruş ve bü- yük baş hayvanlardan alınan on kuruş mü- ruriye resmi her ikl cins için yüz paraya İn- dirilmiştir. Yeni karâr derhal tatbik mevkil- ne konacaktır. Hayvan nakliyatı için ticaret beyannamesi de verilmiyecek Gümrükler Vekâleti, memleketimiz dahi- Hinde bi- Imandan diğerine sevkolunan hay- vanat İçin dahili ticaret bayannamesi tanzim edilmeyip, Ziranat — Vekületinin — salâhiyetli ' rı © verilecek sağlık ra- porlarının kâfi vesika olarak kabul edilmesi: ne, mahreç ve mevrid İstasyonlarında bu ra- porlar üzerine müamele yapılmasına karar vermiş ve keyfiyeli gümrük taşkilâtına- bil- istiğerek, ona karşı iki seneden fazladır | tad em iki buraya kadar meseleyi pek ytemuşatmak, onu affetmek için irade- | basit görerek benim mübalâğa etmekte min bütün kuvvetini sarfetmekte zerre | olduğumu ve artık bu inadımın sona kadar tereddüd etmemişlim. Halbuki| ermesi lâzım geldiğini... ilh... söyliye- son hâdise onun ona lâyik olmadığını | ceksin, ama bunda da acele etme ha- la; şimdi tekrar onun maskesini yüzün- dirmiştir. Bir haflalık ihracatımız Şubat ayının son haftasında İstanbuldan mühtelif memleketlere yapılan ihracat 106 sokağa çıktılar. — İşte burada anne! Zehra masada yalnız başına oturan saçları kırlaşmış erkeği tanımıştı. — Nihadi — İşte anneevlenecek erkek 0.. arka- daşım da sensin! Annesini elinden yakaladı. Sürüklerce- sine babasına doğru götürdü: — Baba, sana annemi getirdim. O bizi Zehta istemiye istemiye gitti. Ana, kiz | bıraktığın zamanki anneden başka anne.. g —a a yazın en alçak adamıymış hala; bense, ! evlenmekten ve mes'ud olmaktan başka |Beni affet hala, fakat senin de onuf / imiz kalmadığını, mü- | birleşerek anlamadığım ve bilmedi&' © yapacak bir şey e$ ve sükünetle müjdeledi. *Be . Si <O kadar sinirliyim ki hala, sana bu| den indirerek iğrenç suratını meydana uzun tafsilâtını yazacak | çıkaracağım... «Evet, bir taraftan her zamanki u- özle hülâsa edeceğim: Senin çok | yuşturucu ve büyüleyici ifadesile, bir ü yazıyormuş gibi, bana olan bağlan- Fuadı ben meğerse pek iyi tanıyormu-|tısını, benimle birleşmenin getireceği şum; o, hal ve tavırlarile beni cezbeden | d'inyalara sığmaz büyüklükteki saadeti va bana imzasız mektublar gönderen a-| anlatırken, bir taraftan da senelerden- damın ta kendisi imiş... Görüyorsun ya | beri beraber yaşadığı metresile kolko- bir tanecik amcazadem pek kurnaz bir| la dolaşarak kendini teşhir etmekte bir yaralanmış ve Selma, ilk defa olarak,/|aktörmüş; muhtelif rolleri aynı maha-| mahzur görmediğini sana söylersem dünyada izzeti nefisten daha kuvvetli (retle oynıyarak kendisini hiç belli et-| buna ne diyeceksin? Tekrar sevgili ye- Aâmiller - bulunabileceğini düşünmeğe | memeğe muvaffak oldu ve hepimizi al-| ğerini müdafaa mı edeceksin? «Sonra da ona inanayım öyle mi? Be- *Bu ne çirkin bir komedi değil mi|mi cidden yeni doğmuş bir kınalı kuzu larını eerhetmek, ona karşı mağlüb ol-|hala? Fakat dur, acele etme; dahası da | mu sanıvyorsunuz siz? Yoksa ben dün- mıyacağına kendi kendisini inandırmak | eer, Bunların benim üzerimdeki fenâ| yanın en görgüsüz, en abdal kadını mi- irini anladığı zaman, yaptıklarma | yımı? «Görüyorsun ya hala, Fuad benim i- mamile ölmüştür ve bir da- «Yalnız üzüldüğüm bir nokta var: Se- AÜLEKONOMİ bin 358 lirayı bulmuştur. İhrae edilen OÜ tı.ııı—ııuxrlıııllıkcleml.lıııını_lM keten mensucat, balık, yün parçatarı, BZ ve kitre, miraaile, en mühim mevkiteri V v maktadır. Diğer amıtla, lüle taşı, iç AĞA |t barsak, razmol, kahve değirmeni, çövem, #7 Raş hed, incir, tütün, kuzu derisi, halı, sebat y servesi. civa vesalredir. Ecnebilerin getirebilecekleri — )u a Türk parası İ Vekiller Heyeti sahillerimize gelen ceneli y yapur, motör ve kayıkların komanya *& İti ire gibi ihtiyaçlarını temin için karaya kaptan ve mürettebalının, yabancı gyeliit gidip gelen ötomobli, araba, hayvan gibi ',' kil vasıtalarını İşletenler ve yolcular gidl İâ. lraya kadar Türk parasını üzerlerinde Ü7 törmelerine müsaade etmiş ve keyfiyeti kadarlara bildirmiştir. Fransanın mübayzatı — | Türk - Fransız anlaşması mucibince Ü gekkül etmiş oları 'Türk - Pransız ticaret # keti, harici borclarımızdan dövizle tediye F ditmiyen misfi müukabilinde transteri tefti” maksadile Türk malları mübayaa etmekti dir. Şirket, ilk altı aylık faaliyet auu#' 3700000 Hralık mal mübayaa etmiştir. Şirketin mübayaa ettiği emtia, şimdiye W dar Fransanın bizden almadığı kömüz, F şun cevheri ve pamuktur. Gümüşhacıköyde yeni tütün mahsulü satışına başlandı | Gümüşhüsiköy (Hususl) — Bu yıki dÜÜ İve seylâ» âfetine rağman tütün rekoltesi B7 çan senakinden”az değildir. İlk tütün mölk İsulü bu hafta satışa çıkarılmış ve kilosü y kuruştan gatılmıştır. Önümüzdeki yıl için tün eklelleri bir kooperatif etrafında narok daha verimli faaliyetlere ta ve bir milyon kilo basma tütün yetiif” meğe hazırlanmaktadırlar. HALE OPERETİ Bu akşam HALK OPERLİ! Kadiıköy Süreyya sinemasında — saat 9 da ENAYILER | Operel 2 perde 1 tablo Komedi 1 perde Konser orkestor - Bale 7/Mart Pazartesi akşam Beşiktâ$ Suad Park sinemasında saat 9 dâ PIPIÇA : tıpkı benim gibi, uysal, cana yakın-. « sevmesini bilen bit insan! Bt Seneler evvel birbirlerinden l’"ı* © karı koca birbirlerine sevgile baktılaf' |i — Nihad. — Karım, kızım! YARINKİ NÜSHAMIZDA: Atina yakılamaz!.. Yazan: Kadircan Kafli # LT |bir sebebden dolayı beni aldattığını nıiyocum va bu his benim için her # den, her -şeyden acı... Seni de kay dersem ne olacağım ben hala? O sivirliyim ki, kendimde hiçbir şey pacak, bir işle meşgul olacak ku' bulamıyorum. Böyle giderse, zal yorum ki kütübhaneyi de, arı da bir tarafa bırakarak dünyanın bir köşesinde, açlıktan yecek kadar bir kazanç temin cek ufak bir İş arıyacağım, #İnsanlar çok kötü, çok yı iki yüzlü,.. Artık hiçbir şeye, seye itimadım kalmadı...» Selmaya yazdığı uzun mektubu derdikteh sonra Fuad için sinirli bekleme devresi başlamıştı. odt yazıhanesine gelen mektublar arasif” | iş zarflarına benzemiyen bir çi gözleri helecanla arıyor ve hergün ç | haberi bekliyerek akşama kadar * bir sabırsız'ık duyuüyordu. Aradan birkaç gün geçince, ’ruü, Ni genç kızın yazmıyacağını ınlıyl"“ksr , midini kesmişti; fakat bu sefer, ufak bebler yüzünden hem kendisini hef karşısındaki onu cidden seven # ’ıı" hırpalıyan bu mağrur kıza karşı ç B den bir hiddet coştu: hef — Dik kafalı, inadeı küçük kız. " / d EL A KA ğ 5 & <& S . . VEREFS, £, FF c *&