EBİYAT | azan: Edebiyat âleminde isimleri ve eserleri Şle meşhur olmuş üstadlar bu <üstad> keli- Wnesinden bıktı usandı. Fakat en yenileri, len gençleri bu sıfatı - kim bilir belki tam *bir samimiyetle - birbirlerine bahşetmek- e hiç bir mahzur görmüyorlar. Çünkü #üstadlık eskiler için bir takdir ve hür- met nişgnesi olmaktım çıkmış, yeniler için de istikbalin şimdiden bir müjdeci vasfı olmuştur. Bunun neticesinde, pek tabil olarak, edebiyat âlemi dediğimiz bu #cayip âlemde bir inzibatsızlık, bir ba - aşıbozukluk, bir derece ve şöhret tanımâ- a çıkmıştır. O kadar ki lJem alan genç, - yeter ki fazla derin düşünmesin! - hiç bir tec- rübe, salâhiyet ve bilgi kaydına düşme- gden her hangi yüksek edebiyat çehresine karşı bu güdük kalemi bir pala gibi sal- hyabilir. Hattâ bununla da kalmaz, canı isterse onun veyahud onlardan her han- gi bir başkasının eserlerine de tenkid sa- hasından bile taşan bir malikiyetle tesa- hüp edebilir. İşte son zamanda neşriyat hayatımız böyle çapraşık — manzaralar göstermektedir. Bazı yeni mecmuaları karıştırıyorum ve üç dört nüshasında bir, salâhiyetli bir yazı sahibine ya ince, ya kalın bir istih- Za oku fırlatıldığını görüyorum. Bu hal, ibazan, her hangi bir gazetenin fazla sü- tüm temin elmek arzusile ortayı çıkar- idığı eskilik, yenilik davalarile büsbütün yaygaralı bir şekil alıyor. Anket nami altında sütun sütun küfür ve tehzil oku- yoruz. Çünkü mübalâtsızlık pek çabuk saygısızlığa yol açmıştır. Bir başka nevi teklifsizlik de, ekseri- (ya sahiblerine sorup müsaadesini alma- dan, eserlerinden Tastgele devşiriimiş parçalarla antolojiler yapmaktır. Bur telif hakkına doğrudan doğruya — teca- | vüz olduğunu evvelce de yazmıştım. Bu defa tekrar edişime sebeb, geçen gün bir dostumun bana uzattığı bir risale oluyor. Yirmi beş kuruş fiatını ödiverek (fa - kat Yahya Kemale değil') bu risaleyi ben de bir kitabcıdan aldım. Bu| anda masamın üstünde Saylalarını tekrar tekrar karıştırdım. İçindeki şiirleri oku dum ve şimdi hazin hazin düşünüyoru! Düşünüyorum.. Çünkü bu şiirler hor hangi bir genç şairin, yahud şöyse bövle eski nazımperdazın — parçalatı — döğildir. Kitabın üstünde Yahya Kemalin resmile ismi var. Kabın köşesinde de altalta üç kelime: Hayatı, san'ati, şiirleri.. Yahya Kemalin, şiirlerile vücude ge- tirilen bu yeni antolojiden hönüz haberi var mı bilmem? Her halde sanmırım ki bu risaleyi gördüğü dakikada bütün san'at- kâr ruhu derin bir ürperme ile sarsıla - caktır. Çünkü şiirlerinin ekserisi vımı.l mısralar halinde sıralanmış, kelimeler Cemiyetin hiçbir müessesesinde rastgeleyi ve anarşiyi kabal etmiyen medeni zihniyet, edebi neşriyat İı_ııyd.ımıdııh' bea tezebzübün de bozulmuş, vezinler aksamış, hâsılı acı - nacak bir hal olmuş. İşte rastgele bir kaç misal: Sanki kurnalarından gümüş sular dökülür Bu mısram doğrusu: Somaki —kurnalarından gümüş — sular dökülür Olacaktır. Yahya Kemalin vaktile «İnkıraz» ismi. le yazmağa başladığı ve ancak üç bendini vücude getirdiği bu manzumenin ismel bu defa «Sicilya Kızları» na çevrildikten maada bazı yerlerinde beyitler de lü- Zumsuz yere tekrarlanmış ve o suüretle bu risaleye alınmıştır. Diğer şürlerde de peler yok, neler! Meselâ «pirimügân,» lar «pirimüjgân» olmuş, «Haç üstünde eti> de «Çark üstünde eti> şekline girmiş. Hâsılı daha bunun gibi nico şiire ve şai- re hürmetsizlikler ki ancak $u esk: mıs- rala mahiyetleri anlatılabilir; Güş etmesin öyle söz kulaklar Hele risalenin sonundaki Yahya Ke | malin yarım kalmış şiirleri, tek veya çift beyitleri ayrı bir facia! Şu vezinsiz mıs- ralara bakın, Yahya Kemal — böyie m raları acaba ömründe düşünmüş müdür? At oynatırdı Kara Osman uğulları a Onların söz dedikleri ancak palavradır. Bu misalleri uzatmak istemem. Mak sadım son zamanda meşru ticare: vadi - sinden uzaklaşmaktan daha başka, dahâ acı bir şekil alan bu düşüncesizlikleri, hakiki san'ata karşı vukua gelen bu hak- sızlıkları ve hürmetsizlikleri ahnlatmak- Üstad Yahya Kemal tır. Bu tarzda başka misaller, aranırsı, yeni neşriyat hayatımızda sayısı insanı şaşırtacak kadar bulunabilir. Beklediği- miz hayırlı netice de, bu arzu edilmiye- cek hallere bir sed çekilmesidi-. Fakat nasıl? İşte asıl meselenin ruhu orada dü- gümleniyor ve koskoca bir istifham işa- reti şeklini alıyor. Maamafih ilk akla gelen, edebi bir in- zibatın teessüsüdür. Her aklına gelenin yazı yazdığı, rizale çıkardığı bir neşriyat sahasında bu işleri düzeltecek, perva- sızlıkları önliyecek ve bu anarş'nin önüne geçecek manevi bir kuvvet muhakkak ki lâzımdır. O manevi kuvvet, edebi var- lığın disiplinini koruyacak olan bir ede- bi cemiyet mi olür, yoksa ciddi gazete - Jerimizin günü gününe edebi güzel neş « riyatı okurlarına haber veren ve fena « Tarını, iğrilerini, sakat ve [r safsızca darbeliyen tenkidle ? Buna | muhtelif çareler düşünüğeb'lır. Bence hemen bütün gazetelerimiz, patronla - rından, başyazıcılarından ve yazı mü - dürlerinden tutun da en küçük köşe mu- harrirlerine, fıkra yazıcılarına kadar, bu işle meşgüul olmalıdırlar. Tâ ki Türk e- debiyatında ve Türk neşriyat hayatın - da yalnız ve yalnız ciyi» ve egüzel» in fikir ve san'at hayatında yeri olduğunu ve buna zıd temayüllerin, hareketlerin dajma baltalanacağını anlamıyanlar ar. in - tık anlasınlar! Yoksa bu gidişle, fikir ve | *” san'at yolundaki bu kontrolsüz, sallapati jyürüyüşle yarın, öbürüsü gün daha, aci- | beler ortaya çıkacağını ancak Tanrı bile- bilir! Hasan Âli Yücel, değerli genç yazıcı - ların toplandıkları «Varlık» mecmua - sından bir makalesinde bahsederken o mecmuadaki bazı şairlerin istidadları ile mütenasib düşmiyen bazı şiirlerinden misaller getirerek bunları beğenmediğini açıkça söylüyor ve bu yazıları gösterip fikirlerini sorduğu yüksek kültür adam - larırıdan da menfi cevablar aldığını kay- dediyor. Demek ki o sahada da gençleri ir. şad edecek ve onları ilk san'at adımla . rında ekzantrik gösterişlerinden uzak - laştıracak samimi bir tenkide ihtiyaç var- dır. Fakat © tenkidi yapacak olan kim? Belki öyle hayırhah ve zevk sahibi yazı- cılar bulunur. Fakat sözlerini dinlete - bilmek için hangi sesle haykırsınlar? Taş'anmadan bu işin içinden çıkacak ba- | . baviğiti ben pek ortada m Varlık yazıcılarını gücendirme -| n. Onları kasdetmiyorum. Fakat onların | samimi karşılıyacakları tenkidleri ihti -| mal başka bir gazelede, yahud mecmua- da tamamile aksine telâkki edecek züm- reler vardır. Asıl mesele ise onlarla uğ- raşmaktadır. Netice olarak şunu tekrar edeyim ki, her türlü hususiyetler, ve ha- Teketleri ile, edebi neşriyatımız. gittikçe bir hercümerç halini alıyor. Bir kere bu yarayı kabul etmeliyiz. Sonra bunt kül- tür hayatımızda bir memleket davası ha- line getirmedikçe ve san'atkârın ne es- ne yenisi değil, ancak iyisi aranma- 'a arzu edilecek hayırlı neticeye va- rılamıyacağını da kat'iyetle kestirmeli - yiz. Cemiyetin hiç bir mürssesesinde rastgeleyi ve anarşiyi kabul etmiyon me- deni zihniyet bizim edebi neşriyat ha- ğ * i göremiyorum. SÖON POSTA Ceblerinizdeki eşya seciyenizi belli eder Ceblerinizin muhteviyatı, seciyenizi, yalancı olup olmadığınızı, temizliğinizi, pasaklılığınızı, hü. Vâsa her tablatinizi belki eder.. Meselâ ben, se- yahâte çıkınca ya- numda muhakkak * surette bir rakı şi şesi laşırım. Ne- den, niçin diye sormayınız., — taşı- rım işte. Madem ki kâfi derecede teklifsiz neler taşıdığımı size söyliyeyim: 1 — Kenarları yaldızlı (bunu anlamak için de dikkatle bakmak icab eder) kul- lana kullana bir hayli eskimiş, içinde tık- hm tıklım kâğıdlar dolu bir not defteri. Bu kâğıdlarda da meselâ «pazartesi ham- sam ile ebkade» gibi yazılar vardır. Bun- ların manasını da yalnız ben anlarım ta- bü... Bu defterimde asla para taşımam, Ama, yan cebime koyup da daha kolay- Hkla bulabileceğim kâğıdları buraya tı- kıştırır, sanra da kaybederim. O da baş- ka mesele.. 2 — İki anahtar, 3 — İki mendil, bir aded tırnak törpü- cebimde BU 4 — Bir çek defteri. (Birisinden borç para alamadım mı, lâzım olur.) 5 — 1855 tarihli on sanlimlik bir Fran- sı7 madeni parası, 6 — Bir aürü cevab verilmemiş mek- tublar ve kâğıd parçaları. Şinidiye KadkPO 87,00 saat dans eden adam Otuz senedenberi durmadan dans eden Fred vücudünün bu çevikliğini devam ettirebilm! bir sporcu kadar muntazam bir hayat sür&? dızı Ginger Rogers olduğu filmlerde em- ile birlikde çevirmiş salsiz dans numara - |ları yapan ve dünya- nın her tarafında pek büyük takdirler ka « zanan meşhur san'at. kâr Fred — Astaire danslarmı öğrenmek ve tekemmül ettir « |mek için mütema « diyen - çalışmaktadır. | — Fred Astaire sa » Ü | bahleyin saat 10 dan * dleduı sonra saat 6 ya kadar dans et - mektedir. Ekzersizlerinde daima bir sve « |ter, bir fanile pantalon, ve dansa mah- Bütün bunlardan benim sallapatı bir 'gus fotinler giyer. adam — olduğuma )sükmedeceksinizdir. | Belki de haklısınızdır. Bir de kendi ceblerinizi araştırımız. Siz, cebinde iki tarak taşıyan züppelerden misiniz, yoksa yeleğinin altından gömle- ğinin ucu çıkan babayânilerden Sigaralarınızı yamru yumru olmuş, e- zilmiş paketten mi çıkarırsınız, yoksa, bunları, bir apartıman tabelâsı kadar bü- k guı—ıuş kutularda mı dostlarınıza su- narsı Bazı weh»ıun adamlar, daha hâlâ mek- tebdeki hallerini bırakamamışlardır. On- lara göre atıldıkları dünya o dirsek çü- rüttükleri mekteb dershan esidir. Bunla- Prin cebinde neler olduğunu yalnız Tanrı bilir, ama duruşlarından içlerinde, şişe kapsülünden tutunuz da topaç kaytanına kadar her şeyi bulabileceğinizi — sanıyo- rum. Bunların arasında 6 kurşun kalemi- ni, 3 kirli mendili de unutmayınız. Hele bazıları vardır ki antika merak- hsıdırlar. Cebinde bir düzine antika ve değerli kaşıklar gezdirir, 1fırsat düşsün düşmesin, çıkararak tarihi kıymetlerini anlatırlar, yani tarihi traşlarda bulunur- Bazıları da seyyar kumarbazdır. Hangi cebini arasanız bir deste iskambil kâğıdı, birkaç tane zar ve kâğıda sarılmış hazır sanduviçler çıkar. Dünyanın en esrarlı mahlükları oldu- RBunda asla şüphe etmediğim kadınların tabiati ise, esrarlı varlıkları kadar güç an- laşılır. Bir kadın görürsünüz, sanki moda salonundan daha henüz çıkmıştır. Üze. rinde en ağır kumaştan tuvalet, en pahalı kürk vardır. Masaya oturur, ve ağzında nohud kadar elmaş parlıyan çantasını da Masaya koyar. Şöyle bir açacak olsa ve siz de merakınızı yenemeyip içine baksa- nız, donar kalırsınız. Eşyanın hepsinin üzerini pudra taba- kası kaplamıştır. Ruj, dudakların yakın- larına bile değdirilemiyecek kadar gayri sıhhf bir manzara arzetmektedir. Rengi- ni kaybetmiş garib bir kutu başımı uzat- |. mıştır. Kalemi düşmüş ve yaprakları ko- puk bir defter boynunu bükmüştür. Alâ- i semanın bütün renklerini taşıyan kü. çücük bir mendil de yüzünüze sırıtır.. Bununla beraber bu çanta, bir karak- r ifade edemez, Zira aynı çantanın bir düşes'e, aynmı zamanda bir işci laza, bir tiyatro artistine veyahud, bir misyoner kadınıma aid olması ihtimali vardır. Erkekleri keşfedecek kadar kılık kıya- fet mütehassısı oldum; kadınları bu yol- dan anlamak için daha kırk Yırım ekmek yemem lüzim geliyor. (İngilizce Daily Express'den) vmanan ae eene sereeeenne ASA DERKERESeSeeeLaREE aa yatımızdaki bu tezebzübün de sadece se- yircisi olamaz. Maamafih ne olurra olsun, Türk zekâsı ve Türk zevkinin her mü- balâtsızlık gibi bu san'at mübalâtasızlığı- vın da önüne ergeç dikileceğine inamı - yoruz. Yeter ki o inzibatlı san'at ruhu ve tenkidi daha uzun müddet gecikme - gin... Halid Fahri Ozansoy Fred Astaire bir dans numarasını 'urtib edip öğrendikten sonra onu güzel lpnrluutn Ginger Rogers'e öğretir. Son- ra onunla birlikde ekzersizlere başlar. İş bununla bitmez... Her bir dansın fotografa, yani filme çekilmesi uzun süren meşakkatli bir iş - dir, Dans numaraları üç defa ayrı ayrı olarak filme çekilmektedir. Evvelemir - de dans filme çekilir... Gerçi orkestra çalarsa da film seesizdir. Sonradan müzik filme çekilir,. Ondan sonra da Fred Astaire, yalnız başına numarayı dans eder. Orkestrayı tek başına dinleyebilmesi için kulakla - Tına gayet küçük bir telefon” makinesi takar. Film operatörü onun danslarını filme çeker. İki ses âhizi sorkestra ve adımlar- sonradan ayni disk üzerine çekilir ve müzik akompanyomanı filme katılır... İstenilen neticenin elde edilebilmesi için çok defa günler hattâ haftalarca ça- lışmak icab etmektedir. En ufak bir hata; saniyenin hesabın- da en ehemmiyetsiz bir yanlışlık bütün yapılan işleri hiçe indirir. Dans ederken bütün hareketlerini sarahatle takib ede- bilmesi için Fred Astaire'in karşısında datma büyük bir ayna bulundurulmak - tadır. Bir çoklarınca alelâde dans filmi sa - nılan bu filmler işte bu kadar müşkü - lât ile vücude getirilmektedir. Dans numaralarını yapabilmesi için Fred Astaire'in bir fil mi almırken. Fred Astaire <Kederli kadın» iemindeki “son filmini çevirik arasında şarkı söylüyor M p -— n z Fred Astaire'in hakiki yi de Fred Astaire tam bir ıp:;! şamak mecburiyetindedir. bir sigara ile bir bardak müsaade edilmektedir. Film çevirmediği — günler M Bgayet erken yatmaktadır. gün çalıştıktan sonra çeti hsf mış olan bir boksör kadar dır. Tuvalet masası bışm:ğ diği vakit Fred'in öyle i bir delikanlı olmadığı Mh’hf'd de kırışıklar eksik değildir. P yif men, Fred Astaire yaşlı deği yaşındadır. Fakat tam 30 dans etmektedir. Günde 8 saat dans ettiğin / 30 seno içinde 87.000 saat Mektir, Fred Astaire, R.K. Ö, Radio film de 7,000,000 dolar mensup 4 | kumpl”d* kazandırıi |