Falcılık d ıa,k;:!'m. Ha yet E :“b. MN Sde od Talib yer ":j'n' memurluğu — filân 'düm. Eninde de, s0- ip SSam bir türlü bir araya türlü belimi doğrultamı- Ğim kadar para topliya- iMi şöyle kaygusuzca $0- *erb;,m Yoktu. Bu sıralarda, be- l"hyu" ©T birisile arkadaş oldum :mı dedi. Öp babanın eli Müyorum ki?. Eski bir np e koyarak attım: Falcılık bu;î:;“";- <| lalm; bık."ı;ısı' H » diye cevab verdim. ı.':"f—ı kenaki dünyanın on - büyük Stadı. — Sine vurmuş gibi, hava- Başı 7 en büyük operatörünün harikulâde maceraları a yaptım! vaktile el falı ile biraz meşgul olduğumu ce bağırdı: “ Seni gökte ararken yerde bulduml,, Nakleden: İbrahim Hoyi Haydi — Sen Tala bakıyormuşsun. elime bak'.. diye elini uzatıverdi. Apış- im, kaldım. Ne söyliyeyim?.. Fakat ma- dam, dedim, bazı günler, el çizgileri be- na ayan olmaz. Sizinkini okuyamam İh- timal, Kadım, ama da hevesli imiş: - Zarar yok, elinden geldiği kadar.. diye ısrar etti. El falından az buçuk anlamıyor deği!- dim ama; çni:tındır bakmadığım, hele ON POSTA Savf, ? — TARİHTEN SAYFALAR —| Şaire verilen # R0 A mermer üzerinde kollarımızı birbirimizin bellerine Yazan: Turan Can Muaviyenin oğlu Yezid sarayın merdi. venlerini sert ve hızlı adımlarla çıktı Kaşları çatılmış, yüzü kızarınış, çeneleri sıkılmıştı. Ona bir defa bakanlar bütün vücudünün bir zemberek gibi gerilmiş olduğuna şübhe etmezlerdi. Herha'de müdhiş surette kızdığı belliydi. Büyük divanhanenin kapısından da ay- ni şekilde girdi. Halife geniş bir sedire oturmuş, b okuyordu. Çabucak bir selâm verdi, başlangıca ve sebeb söylemiye lüzum görmeden, kız- gin bir sesle: — Baba, şair Abdurrahmanın öldürül. moesini istiyorum. Bu horif artık edeb- sizliği son dereceye çıkardı. Dedi. Mnaviye oğlunu baştan ayağa kadar süzdü. Sonra onu teskin etmek için biraz gülümsiyerek cevab verdi: — BSeni çok kızdırmışlar. Buna sebeb nedir? Hele otur da anlat. Kabahat işli- yen elbet cezasını görür. Yezid otutdu. Fakat kızgınlığı geçmi- / derhal idam emrini verirdi. Fakat o yordu. Yalnız babasının önünde daha sa- kendini tuttu. Hislerile değil, mantıkile kin olmak lâzım geldiğini takdir edi-(iç Gören bir adamdı. Kendisini tuttu ve | yordu: cevab verdi: — Kız kardeşim için terbiyesizce b*rı — Hakkın var oğlum! Haltetmiş! Fa- gazel söylemiş! Dillerde dolaşıyor. Na- | kat şiddetin bu derecesi de iyi olmaz! | musumuzu berbad ediyor. Dedi, Kızlar ve kadınlar hakkında gazel söv-| — Yezid herhalde maksadına ermek isti. | Yezid, babası Halife Muaviyeye: Ya şunlara ne söyliyeceksiniz? Dedi. Şair Abdürrahman kız kardeşim için bakınız daha neler yazmış: “ Dümdüz kadar beraber yürüdük.,, Gene onun idamına emir vermiyecek misiniz? sön günlerde bu gibi şeylerle uğraşacak | lemek, onların güzelliklerini methetmek, kadar, kalb huzurum olmadığı için, ken- ıil_ı—lcrı taralından hoş görülmez; namu- dime hiç güvenmiyordum. Kadının avıu- | sa taarruz şeklinde telâkki olunurdu. Pa- | cuna baktım, Uzun hatların manasim çı- ni ..’"""ı BERÇen z taiea GŞE | küzamdım Şindiye kiler Wkmüş' vi Nİ BŞ Enld, yakama ” Dur, |duklarıma, bir mana ifade - edenlere —Lö,ıqk ma yapıştı. Dur, |duklarıma, bir mana if İ SI , İ 12 beni be adam,. a kat'iyen benzemiyorlardı. Tıpkı el yar- alayım.. dememe damile bir şeyler aranan körlere dön- müştüm, baktım olacak gibi değil: — Müuhterem madam, dedim. Bugün bakacak halde değilim. İzin veriniz da birkaç gün sonra yeni bir tecrübeye Bi- rişelim. — Olmâz.. gayet mühim bir İş peşin- deyim. Onun için müdhiş bir endişe için- deyim. Çök rica ederim, şu falıma bakı- nız ve bu giriştiğim işde muvaffak olup olamıyacağımı söyleyiniz, diye sızlandı kadın Ya Herro ya Merro dedim, kadının el.. ni tuttum, avucunu açlım, baktım. Bu göyle mecal qu x te ararken, yerde buluyo- bim yi Mübarek.. benim bir talin 'ar, Dehşetli fal merak- t '4 Müdhiş surette inanır, bi AYrı ayrı kiraya veri- ?a:ı: Oda tutarız. Bu suretle homm.'ı'î—ün kurtulursun, dedi. Bİtlil Serde gençlik te TüZ değil mi?.. Şöyle ü çapkın bir kzaptım. , SSi yüzüne bakrlacak * diye arkadaşı iskandil- “'_Slph DDi h :ı::ö' Mü?, p, z ” sefer görüyordum. O biraz evvel, solucan &i dökemeç c Sibi. değme | Gibi kıvrılan bükülen, gözlerimin önün- ş&,k Ra2. v Cevabile kerpı- (, açılıp kapanan çıraılcf. iınmdx. i.ub'.l k'l.k dk""d.'ımm bir Çökidi şekillerile, bu narin ve küçücük sevimli İlzy çekidüzen ver- ket k%’ğ İleziçi DEE vacib olmuştu, arlik elde uzanıyordu. B 5 G, Nl"ıı.k e İçİn, istiflediğim r;ııngı——' Elini bırakmadan gözlerimi, göz ı:hr | *ı Risbeten a klliî:mılmış blrwdıklım ve genç kadını tamamile > ; N—* Ü..(:::* müm, iradem altına aldım, sonra auğır, 3- , bir çift ayakkabı uy- N Wıı: i havı d;’küimüi'"îevi'z"i fane tane ve gayet güç işitilir. bir | —'w::bl Na siları yenileri- ile dr:gnı"" Düti V Börapı, GErsiniz, bayağı bavağı | — Hayatınızda üç devre geçi KĞi wmw daha emniyetle bağ- | Şinızda gayet mes' ud imişsiniz. E: li li x İde bedbaht olmuşsunuz. Şimdi ise kaca- nız yok, fakat çocuklarınız var ve ön- larla avunuyorsunuz., dedim Kadının gözleri, bana doğruyu koşlet- tiğimi, tam üstüne bastığımı anlattı. Kadın, arkadaşımın dediği kadar var. dı. El falına müdhiş, suretle inanıyordu, Ona geçirdiği hayatı sanki beraber ya- K_.k:ç.qk% Miydim, odaya h Verecektim. Çok deği - Birdik ve yeni aspar- Biı'::mk Odayı görünce, <a bi haftada 60 kuruş s_:'::“*&m Odam, tavan a- duv:n katın üstünde idi '“_,Yı_ Bü, a Merdivenile çıktlı- hüya> Bir :;“'llufmnu soracaksınız Ş h_n,'d"?ı kutusu ne ka- &bt odam o kadar | ellef bir salon ver- |değişiyor, gözlerinin akı kayboluyoz, du- |dakis anın etrafında kalın çizgiler yer ,tediyordu. Hele — Şimdi kocanız yok, ama çocukları- nızla avunuyorsunuz dediğim zaman a- im de GiT köşede ufacık bir hç bet eden kısımdan | detâ sar'a nöbeti geçirdi, biçare... Neyse S ök gi Varak, içeriye bir neb-| sadedden dışarıya çıkmıyalım: N*li._ Böğü İNi temin etmişlerdi. | Gene gözlerimi gözlerine dikerek d2 K.Nı. .e'uı—rı,,f'""h'“rardumv Canım | vam ettim: Riliğ a — Kocanızla aranızda bir iş anlaşs- İ Böyle bi ae —m:—uw bir kıpırdattım * bazan bulutlu kap- | mamazlığı var, fakat bu ihtilâf pek ya- İı.ı'iq_ &e n;;;:mmdl bulacaktır. | kında bitecek ve hem de sizin lehinize Pa « Sak, gönlümü eğlen- | bitecek... ş k?"'l N May, Dedim ve elini bırakarak bilmek iste- k'ıth.hğ'ya ':ı“" Sevikliği ile met- | diğiniz de bu idi, diye bilgiç bilgiç ilâve N!;)' b “&h,;'m' arkadaşım beni |ettim. Zaten tesirime kapılmış olân ka- y l bulg, ” de urada idi, Da-)dın, bir müddet tek bir kelime bile söy- Biki '!yı:k“? Manzarasını be- | liyemedi. * B Süalleci sormadan: <— Arkası var— , $Şamışım gibi birer birer söylerken yüzü | |kat böyle büyük şairler tarafından hak- | « |larında gazel söylenen kızlar da diğerle- rinden daha çabuk koca bulurlardı. Ha!. tü kızlarını evlendirmek istiyen babalar- la analar gizlice şairlere para filân vere- (rek kızlarına gazel söyletirlerdi. Fakat bir şairin, halifenin biricik kızı hakkın- / da gazel söylemesi, ona karşı aşkını hay- kırması gerçekten hoş bir şey — değildi. | İşle Yezid bunun için kızmıştı. Fakat Muaviye onun kadar hislerine tâbi de ğildi. Çünkü bedevilik ruhundan colduk- ça sıyrılmıştı. Şamdaki muhteşem saray hayatı onu bu gibi işlerde daha müsa- |mahakâr yapmıştı. Üstelik bu şalr y€y gamberin şairi (Hasan bin Sabit) in oğ- lu oluyordu. Muaviye oğlunu teskin etmiye karar vermişti: — Garzelde ne demiş? — «Cironda gecelerim uzun ve yaslı 'geçiyor. Buradan usandiım. demiş, — Oğlum, geceleri uzun olmus, kısa olmuş. Bize ne! Bırak Allah belâsını | versin! Fakat babacığım, bu kaddrla ka- mamiş ki «İşte bunun için Şamda gurbet çekiyorum. Yakınlarım bu gurbeti *ür- ['ıı türlü tevil ettilere diyor. | Pekâlâ! Gürbette ise ve onun gır- İbetini türlü türlü tevil etmişlerse bize ne? — Fakal dahası var. Diyor ki: «Zehra öyle bevaz güzel bir kızdır ki eşsiz bir inci gibidir.. — Pek daeğru söylemiş! Senin kiz kar- deşin gerçekten böyle değil midir? — Dahası var bahacığım. — BSöyle bakalım! — «Soyunu sopunu araştırırsanız. n Yüksek, şevketli ve temiz bir hanedana mensub olduğunu anlarsınız!» demiş, — Bunu da doğru söylemiş. Kığacak bir şey yok. Mensub olduğu hanedan gerçekten şanlı ve büyüktür. Yezid sabırsızlanıyordu. Muaviye onu yatıştırmak çok gülümsemeğde çalışıyordu. L Ah, baba! Şimdiye kadar olanlarda |kabahat bulmadınız. Fakat şu sözlere ne diyeceksiniz? Şair bundan sonra diyor ki: «Dümdüz mermer üzerinde kolları- mızi birbirimizin — bellerine sararak (Kubbei hazra - Yeşil kubhe) ye kadar beraber yürüdük,» Muaviyenin yüzündeki gülümseyiş si lindi. Şairin bu müdhiş iftirası ve yala nı karşısında hiç şübhesiz başka birisi ol için daha yordu. Şairin gittikçe yalanlarla — dolu, hayasızca mısralarını birer birer tekrar- hyordu, Muaviye bunlara tağmen bir türlü cezaya razı olmuyordu. Yezid gitükten sonra devletin büyük- lerinden ve halifenin yakınlarından bir çoğu da geldiler, Şairin herhalde ceza- landırılması lâzım olduğunu ileri sürdü- ler, Fakat Muaviye razı olmadı: — Onu başka türlü haklarım! Dedi. Aradan çok zaman geçmedi. Şair Ab- durrahman bir kabul gününde birçok 2- | damlar'la birlikte Muaviyenin sarayına geldi. Halifenin huzuruna âdet olduğu üzere başkalarından sonra girdi. Muavi- |ye onu görür görmez güler yüzle karşı- Hadı. İltifat etti ve yanı başında oturttu. Herkes bu vaziyeti tuhaf görüyor, «A- caba ne olacak?» diye merak ediyordu. Muaviye şairle konuşmağa başladı. Bir aralık ona dedi ki — Diğer kızım sana gücendi! — Niçin? — Çünkü kız kardeşi hakkında — bir Bazel yazarak göklere çıkardığın halde şonun adını bile anmamışsın! Vilâyet bahçesini Bakımsızlıktan Kurtarmalıyız Okuyucularımızdan T. İncel İstanbuluu imarına dair gasetelerde çıkan yazıları o- kurken nazarı dikkatini celbeden bir nok- taya işaret ediyor: İstanbul vüğyeti bi- nasının bulunduğu bahçenin bakımsızlığı- na., diyor ki: — Vilâyet bahçesi şimdi hatab bir hal- dedir, etrafı kurumuş otlar, yıkılmış du- varlar ve taş yığınları Üe dölüudür. Bene- lerdenberi — bakılmıya bakılmıya ne yol kalmıştır, ne de düz bir yer.. halbuki bu- raşını tanzim etmek, en faal binalar olan vilâyet defterdarlığını bu suretle temiz bir şekilde gözönünde tutmak gayet kü- Çük bir masrafla kabildir. * Okuyucularımızm sorgularına cevablarımız Ankarada Bay İsmaile: — Bolki bir istisna olarak söylediğiniz şöklide çalışıyorsunuz. Bu da sizini işle- rinize bağlı bir şey olabilir. Ancak bu u- zun çalışmanız dalmi ise, ğ bürosunun ceza sararak Kubbeihazraya Abdurrahman durgunlaştı: — Hakkı var. Onun da gönlünü yapa- rım. Onun hakkında da parlak bir şiir yazacağım, Şair Abdurrahman oradan çıkar çik- maz evine gitti. Köşesine çekildi. Şürini hazırlamağa başladı. Kendince bir genç kız tahayyül ediyor, onu sgüslüyordu. Günlerden sonra gerçekten güzel bir şiir yazmış bulunuyordu. Bu şiir artık elder. ele, dilden dile do- laşıyordu. Bir çokları soruyorlardı: — Muaviyenin bir tane kızı olduğunu biliyoruz. İkincisi nereden çıktı? Onlara bazıları şöyle diyorlardı: — Muaviye böyle bir şiir yazılmasını emretti. Biz de şair Abdurrahmanı pek cesuür bir adam sanıyorduk. Meğer satıl- mışın biri imiş! Baztlarının hükümleri de başka türlü idi: — Şair Abdurrahman inevcud olmu- yan birisi için gazel yazıyor. Muaviye- nin kızı için yazdıklarına da inanmak için insan pek budala olmalıdır. Demek ki bütün yazdıkları ve söyledikleri ya- landır, Şair Abdurrahman rezil olmuştu. «Aldanma ki şair sözü elbette yalan- dir!» derler, Acaba bu sözün de o vak'a ile alâkası var mı? hazarı dikkatini celbetmekle hakkınız var- dır. * Varam okayucularımızdan Saffet Haytar'a: e — Arzularının önümüzdeki günlerde yerine getirmeğe çalışacağız. * Hayreboludan Mahmud oğlu Bay Mus- tafaya: ftavsiye ederiz. Bu suretle tahkikalın ye- nlden başlaması mevzuubahs olabilir. * Salihlide Bay Cevad Talaya: — Mevzuubahs vapurun yüksekliği ve genişliği hakkında şimdilik kat'1 bir ra- kam gösterilmemektedir. Bu da bir sır :l;:ııd:ilme:ldlx ki, ancak inşaata TU tan bir mü y oe üddet sonra anlaşıla- * Tokadda Bay M. Yurdakula: — Bu meseleyi yalnız sizden, yani be- taraflı dinlemiş oluyoruz. Acaba hakike ten haklı mısınız? Anlattıklarınızı sacr mi bulmakla beraber, bu işin kantıni f rafi mevcad olduğunu düşünüyoruz. | amafih bir istida ile adliyeye müracaa der ve hakkınımı arıyabilirsiniz.