I Hâadiseler Karşısında I EsMEâÜM_ Bir zamanlar: «Adalardan bir yâr gelir bizlere» Şarkısı salgın bir hastalık gibi İstan- bulu istilâ etmişti. Bestesi ağızdan düş - Mmüyor, plâkı, gramofondan kalkmıyor « du. Şarkının: «İpek de çorab varsın düşsün» Mıisrat çok sinirime dokunurdu. Bu mısrar duyunca; düşük çorabı. kat kat bir kadın gözlerimin önüne gelir, tüyle- Fima diken diken olurdu. * P Bir zamanlar «Adalardan bir yar gelir» Şarkısı neyse, şimdi de «<Esmerim» şarkısı öyle: Şarkının meşhur mısramı yazayım: «Ben esmeri badem ile beslerim» | Sanki bütün emeli beslenmekten iha- Tet olan bir esmer var, esmerin beslen - mesi müzayedeye konulmuş, Biri: — Ben ekmekle beslerim! Demiş, bir başkası arttırmış: — Ben pirzolayla beslerim! Daha bir başkası, daha hovardaca dav- Syanmış: — Ben bademle beslerim! Demiş, ve esmer onun üzerinde kalmış. * Bir hikâye aklıma geldi: Bir zengin ölmüş, papaz sırmalı elbi - Belerini giymiş, âsâsını seline almış, öle- Bin iyiliklerinden bahsediyormuş: —— O, demiş, perhiz zamanında ekmek yemerdi, zeytin yemezdi, şunu yemezdi, bunu yemezdi. İhtiyar bir kadına merak olmuş, sor - - Papaz efendi, topik de yemez miydi? Papaz âsüsını kaldırmış. — Yemezdi. Demiş, fakat kaldırdığı âsü başının ü- zerindeki avizeye çarpmış, avizenin kan- dilleri kırılmış, yağlar papazın sırmalı elbisesine dökülmüş, elbise berbad olmuş. Meraklı kadın gene sormuş: — Ya ne yerdi? Papaz hiddetle cevab vermiş:! — Ziftin pekini yerdi. * Çalgılı yerlerde çalıyorlar: «Ben esmeri badem ile beslerim.s Radyoda çalıyorlar: «Ben esmeri badem ile beslerim.s Komşum gramofonda çalıyor: «Ben esmeri badem ile beslerim.» Ketenhelvacı söylüyor: «Ben esmeri badem ile beslerim.s — Öt Diyorum, Kulağıma bir ses gelir gibi oluyor: — Ya neyle besliyeyim? Ya ne yerdi, diyen kadına cevab veren papazı hatırlıyorum: Bağırmak istiyo » rum: — Ziltin pekiyle bezle! * Adamın biri, ötekine sormuş: — BSizin peder kaval çalar mıydı? Öteki cevab vermiş: — Çalmazdı, ya sizinki? — Bizimki de çalmazdı. — Neye sordunuz? — Lâf olsun diye! z Şimdi biz de şarkı olsun diye: «Ben esmeri badem ile beslerim> Diye avaz avaz bağırıyoruz. İsmet Hulüsi D Bunları biliyor mu idiniz? —| 700,000 liraya mal olan cenaze merasimi Londranın nüfusu Belçikanın nüfusundan fazladır Devlet ve mille- te hizmet eden bü- yük adamlara ya- pılmakta olan ce. naze merasimi, ba- zan çok büyük ye- kün tutar. Geçen asrın bu kabil me- rasiminden en masraflısı Almanya imparatoru birinci Giyoma yapılanı olmuştur. Bu merasim, Alkmanyaya (700,000) Lraya malolmuş - tar, Birinci Giyomdan sonra geçen asrın ea masraflı cenaze merasimi, meşhur Wellington'a yapılmış ve (50,000) lira sar- fını icab etmiştir, Mevcud üstatistikler Londranım nü < fusunu 7,500,000 ile 8,000,000 arasında gösterirler. — Belçikanın —nüfusu — ise 7,800,000 olarak tesbit edilmiştir. Bir devletin nüfusuna bedel nüfusu olan bir şehir ve bir senede vuku bulan kazalarda (49,105) kişi yaralanmış ve bunların (1056) &4 ölmüştür. Bu ölümlerin (977) si otomobil kazasıdır. Buna sebeb de Lon- dranın sisli bir şehir olmasıdır. ea —_—_————%_Il GON Okuyucularıma Cevablarım Ortaköyde Bayan F. F. ye «Kocam beni eskisi kadar sevmi- Yor, ona eski aşkını iade etmekliğim için ne yapmak lâziım?» diyorsunuz, — Her şeyden evvel mâziniz ile hbaliniz arasında bir mukaseye yap- mak icab eder, diye düşünürdüm. Ev welce ne idiniz, şimdi ne oldunuz? Kocanıza karşı ne muamele yapıyor- dunuz, şimdi ne tavır takındınız? Bu sualleri kendi kendinize sorunuz, gevablarını bulup verdiğiniz daki- kada muadeleyi halletmiş olursunuz. Fakat «eski aşkı...» kelimesini kul- lanırken «eski ateşir.. eski edüşkün- Kiğü..» manalarını kastediyorsanız teşebbüsünüz nafiledir. Harb sana- yinde zehirli gaz icad ederken ha- Fikalar yapan mühendisler henüz «Abıhayat» bulmıya muvaffak ola- madılar, Vücud gibi his de zamanla kuvvetinden kaybetmiye mahküm- dur. 20 yaşın aşkı 40 inkine, 40 ınki de 60 mkine hiç benzemez. Ölüm Mmukadderdir, kendinize ihtiyarlık zamanında aşk yerine dostluk hazır- hyabilmişseniz ne mutlu sizel * Kurtuluş'da Bayan $S. K., ya: — Hakkınız var, çocuk annesine karşı beslenen aşkın yolunu çeler, | bir kısmını kendisi için alıkor. Fa- — kat yekdiğerini seven iki kalb ara- LİSLER sında öyle bir zincirdir ki bu sigbx- ta parası memnuniyetle verilir. * Beşiktaşta Bay A. D.. ye: — Hikâyenizin sütunuma âaynen geçmesinde, hele isimlerin — olduğu gibi muhafaza edilmesinde neden 18- rar ediyorsunuz? İntikam hissinin, hele bir kadını teşhir etmekte kulla- nıldığı zaman ne kadar iğrenç oldu- ğunu size söylemiye lüzum görmü- yorum. Yalnız şurasını biliniz: Bu sütunu yazan kalem sadece yapmıya âlet olur, yıkmıya değil, * » Beşiktaşta Bayan N. B.. ye: — Bahsettiğiniz mektubu dün al- dim ve arzunuz vechile cevabını posta ile gönderdim. Resimleri de ia- de ettim, ümid ederim ki elinize geç- miştir , * İzmirde Bayan K, K.. ya: «Evlenememiş, tanınmadığı, mu- hitten mahrum olduğu için evlene- memiye mahküm kalmış bir kızım, gazete ilânı ile kendime bir koca bulmıya çalışacağım, bana bu iyiliği yapınız,» diyorsunuz. Farzedelim ki yaptım. Verdiğiniz adresin, yanlış olmadığından nasıl emin olacağım? Notere gidiniz, ilânı onun önünde yazınız ve onun vasıla- s1 ile gönderiniz desem, kabul eder misiniz? BON POSTA İKA IN| Orijinal ve klâsik makyaj (Yukarıda) Asyalı tipi denilen çakak- ları geniş, çenesi sivri bir kadın yüzü, Böyle bir yüzü B deki gibi boyarsanız, yani kaşlarını birbirine yaklaştırır, uçla- rını şakaklara doğru kaldırırsanız, ağzı- ni givri çeneyi büsbütün sivri gösterecek şekilde irileştirir, gözlerini sürme ile ! zatırsanız çehrenin bütün hususiyelticı tebarüz eder. Orijinal bir hal alır. Bu yüzü klâsik yani muntazam çizgili güzele yaklaştırmak isterseniz şakakla- rın genişliğini gizlemek için kaşları v- zatmaktan, gözleri irileştirmekten çekin- melisiniz. Ağzı da küçültmek mecburiye- tindesiniz. Çene, ancak bu suretle dol. gunlaşır. (Aşağıda) Kare çeneli bir yüz, Bu çeh- rede kadın inceliği eksik. a. Klâsik gü- zele yaklaştırmak için onun kaşlarını kavislendirmek, üst göz kapağını müm- kün olduğu kadar açmak lâzım. Bu, ay- ni zamanda yüzü gençleşlirmek için de Rüzel bir çaredir. Gözleri uzatmayı, saç- ları hafifçe kabartmayı unutmamalıdır. B. Kaşları düz, kalın bırakmak, dudak- ları kalgalaştırmak, gözleri irileştirme- mek bu tipi orijinal yapar, Örgü şömizie Çizgili yerler j Diğer taraflar çu şekilde fantezi bir ör- gü: 1 inci sıra: İki tane yüz ilmik örü- nüz. Şişi Üçüncü ilmiğe ters örecekmiş- siniz gibi sokunuz, fakat üçüncü ilmiği örmeden önce dördüncüyü örünüz, Ü- çüncüyü yüz olarak örünüz. Daha evvel yünü arkaya geçirmeyi unutmayınız (*) İşaretli yerden itibaren tekrarlayınız. Bundan sonra bütün çift sıralar baş- tanbaşa ters, tek sıralarsa yukarıdaki gi- bi örülür. Çizgili yerler yanyana beyaz - mavi - lâciverd yünlerden ikişer sıra örülmüş tür. Bluz, çizgilerden herhangı birinin renginde olabilir. Beyaz en güzelidir. (Otomobilile İstanbuldan Avrupal! Viyanadan sonra: Peştt Peştenin Kanuni devrinde yapılan bir kadastr0 j varmış. İnsan bunu öğrenince Türklüğün ne muazzam bir varlık olduğunu iyice anlıy0 Yazan: Vasfi Rıza Zobu nadan hareket zamanı — gelmişti. su seferki yolculuğumuz uzun sürmiye- cekti, Üç yüz kilametre kadar bir seya- hatten sonra «Buda-Peşte» ye varacak- tık. Öğleden sonra birde hareket etlik. Öğle yemeği yemek için yolda vakit ge- çirmemize rağmen, akşam yediyi ön beş geçe Peştede otelin kapısına vardık, Yol, tabil çok muntazamdı ama, —manzarası güzel değildi. Göz görebildiğine yekne- sak «Macar ovaları» geçtik. Ekilmiş, bi- çilmiş «Macar ovaları..» * Ben, Macaristanda herkes almanca bi- lir zannederdim. Öyle ya, senelerce A- vusturya idaresinde yaşıyan bir mlület, elbet onun lisanını da öğrenmiştir, diye düşünmüştüm. Fakat hiç te düşündüğüm gibi çıkmadı. Biraz okumuş, yazmış kıs- manı istisma edersek, avam hiç almanca bilmiyor. Sokaklarda, şurayı burayı so- rarken bir hayli sıkıntı çektik. Polisler bile macarcadan başka lisan konuşmu- yorlar. Bunları görünce, halimize şükrettim. Kendimi bildim bileli üzülür dururdum: Asırlardanberi idaremiz altında yaşıyan anilletlere nasıl olmuş ta türkçe konuş- turamamışız diye... Onları türkçe konüş- turmaktan vazgeçtim, nasıl olmuş ta on- ların arasında yaşıyan Türkler kendi li ganlarını unutmuşlar da, meselâ Giridli: Rumcayı; Suriyeli: Arabcayı; İşkodralı: Arnavudcayı ana Jisanı olarak kabul et- miş? . Şimdi Macarların almanca bilmedik- lerini görünce, yüreğime biraz su serpil- di. Haydi biz neyse! O zamanlar kültürü noksan, siyaseti bozuk, ne alanı belli, ne satanı, Allahlık bir millettik. Ama Avus- turyalılar öyle mi ya? Herkesin macar- cayı bırakıp almanca konuşması lüzimdi. Çünkü her şey onlardaydı: San'at, kül- tür, fen... Bütün bunlara rağmen Maca- Tın dayanıp ta almanca konuşmayışı, ken- di olgun varlığına misal sayılmaz mı? Demek ki; Türk neslinden gelen bu mil- letin de, efendileri kadar kıymetli san'at, fen ve kültür varlıkları varmış. Ama şu- nu da itiraf etmek lâzım ki: Avamın biraz üstününden itibaren almancayı ko- nuüşmüyorsa da herkes biliyor. Halbuki bizim gayri Türk vatandaşların üst ta- bakasında bile türkçenin ne demek ol- duğunu bilmiyenler vardır. Bunu da il- tiharla söylerler. Neyse, Avusturya ida- resi biraz olsun bizim Osmanlı devleti zamanına benziyor ya; ben de böylece tesellisini buldum.. * Peşle, çok güzel, şirin, eğlenceli bir şa. İki ahbab çavuşlar: | hir... Ayni zamanda çok ucuz-. nın herhangi büyük bir şehrindt olan her şey burada da var. Tııfwz zik, bar, plâj, gazino, şıklık, zar#' l dim a, her şey... Buna ra; diğer Avrüpa merkezlerinden Öf ği Gönül, bir frenk gehrini görmük mek ve eğlenmek mi istedif.. 5,! lere; daha uzaklara gitmeğe ver elini Peşte... Öbür tıııül&’ cağın her şeyi burada bulmak na «az sermaye ile çok iş gör İçinde yaşadığımız «parasızlık» bundan daha güzel ve daha y' seyahat olamaz zannındayumi... / raya giderken, oralarda doll!l'u j binbir hatıra içinde yaşıyor. gÜ , akınlarının sık sık geçtiği bu neş'e ve zevk içinde garib duymamanın imkânı yok. " bastığın toprağın her karışında: niçeri «çapula» sı görmemek h”] İnsan, bu geniş ve asfaltlı ynîll,':, © «çapula» nın izleri üstünde Bu söylediklerimi yabana ui"' Şöyle bir düşünülecek olursa, ’ caristan ve bilhassa Peşte emeğimiz vardır. Ama ne yillk ı:&' şehrinin bir tepeciğinde yatan ) ba» nm mezarından başka bir # " mamışız, 4 j Topkapı sarayının ikinci mi kiymetli dostum «Lütfi mw# yın evrak mahzeninden «Buda- Kanuni Sultan Süleyman devrinit mühendişsleri tarafından yal dastro» plânlarının mevcud w; söylemişti. Bu ne şanlı şeralu”, kadır? «Buda-Peşte» neresi? resi? Bir devirde onların şehif nı yapmış, yaşayış tarzlarını ken, nasıl bir cehaletin y'umf“ıu ezilmiş te bu hale kadar düş Ğ lacak şey! Kanuniden sonraki — inhitaf eğer Tanrı, bizden sonra ğ İ daha göstermezse, Türkü şerlm&' bal bekliyor demektir. Hemen gırtmasın da, bugünkü çalışmâ J dan ve anlama tarzımızdan bir hm. Yoksa bu milletin başkâ T0 y Şikliğe ve başka bir tarz İNi tahammülü kalmamıştır... ge' Vasfı B | Sanayi birliği hey'eti j toplantısı İstanbul Sanayi Birliğinden! Birlik nizamnamesinin 12 ":.d' deleri hükmüne göre bey'eti umumölgi içtima edeceğinden 11--938 c',-n.d #t 15.30 da Birlik âzasının teğri