“ Ben bir tımarhane kaçkınıyım!,, | YankeSiCiliğe en müsaid Haşin olmaması lâzım gelen Beynel | memleket hangisidir? ' milel yankesici Hilmi şayanı hayret maceralarını anlatmıya devam ediyor Röportajı yapan: Farak Küçük Tımarhanede bir lâboratuar — 79 — Palig; < DEŞ bakalım, filân efendin'n pırısı-ı < yi diye yakana yapışır. Yalvar. Kim dinler? Ister istemez Vaj Mtsan ::.l— dersin. Yaptımla yakanı sı- | "’hı—.,,_m" arkadan hapishaney: de MD bıraksam, akşama kadar, —f d Yarına kadar anlatacak: %u: bey, diyorum, anlaşılıyor, ba- XHi İt kaza geçmi: Bret 1 YS benim vak'a büsbütün başka. gça Yankesiciyim. Bunu inkâr et- q_'h““hı ederim. Fakat ben sizin bil- Ben be;"hi:m! yankesicilerden değilim. hıuı. telmile! yankesiciyim. Fransada, Tlyiyo, ede, Almanyada,, Filstinde, Te- u:;nkmciı.x yaptım.. para kazan- , Önlekete döviz girmesine hizmet BN üti S &a hs:'"'h böyle.. Yahudiler beni hu- lre _"N tttiler. Çünkü ben Müslüman- hm Talarını çalmıyordum. yalnız on- Slacyi Yalarını çalıyordum. Baktılar Ki Kiyeyç GDi değil. yakaladıkları gibi Tür- İteyp, GSlin ettiler. Ve işte şimdi de .ı:ş% bayatının çok ent !ı,_ı Yordu. Bilmemez görünme- iştim < CSen ismini de bir iki defa vi Hu:,_ş""“ deşmeğe karar verdim.. e dedim, anlat bakayım. Avru- işler Bördün, nasıl gittin? K AŞAKU. Gözleri bir noktaya daldı: Tesan ol- '_,H:"Pl. Avrupa, dedi, başka yerdir %"“ı Orada yapılan hırsızlıklar da Pikaş aV lezzet vardır. * )n':;:pının her tarafında ağız ta- Üten SZlk, yankesicilik yapılır zanne- Kiyim Aararsm. Meselâ tahmin et ba- !.W:huunz göre yankesicilik için H, Ü yer neresidir? ğ Sümda & n.'::“z kalmadığım için vehlei ulâ- ?.._:: vereceğimi şaşırdım. lhhıııq! lik için en müsaid memleket %q aP elsi nisbeten az bulunan mem- OA ö 86,]. tekrar etti: Tüsyy yeç *ruk yankesicilik için en s Neresidir? s Ş:i“fiıuı. Bi # ouh'n:ıtan. Ka ğ Ne bile, S İngş, YiM canım, söyle işte! < ):_';"en... N & .k’l:îı'u hâyret ediyorsun. Yankesici- "imıı'_u:*!ı':m en müsald memleketi at K qı ğh—d Olur? Yor, ben bunu ö; ö İ yle ezbere söy- ":ıu*_""'l Bizzat tecrübe ettim. Yanke- q,_' 'Nin en müsald Mmemleketi Za Y M B P:uî::hnd Yard? Iouq_ ği Mi bahsediyorsun? Bu işin Titale, nu::" Yok. Hem o Şarlok Hol- Nll ıitıılıı' hayali kahramanlar. "uq__ ıı:ı.m"""" Poman polis ha- ağı bile olamazlar. Sonca , dedim a, bu işin polisle alâkası yok. Aha- Ğı':h &dama emniyet edilir mi? O- | linin centilmenliği yankesicilerin Işlerini Civarda ufacık bir vak'a olsa, | Kolaylaştırır. Gene anlamadım. Hilmi neler söylü- yordu? Ahalinin centilmenliği nasıl yan- kesicilerin işlerini kolaylaştırıyordu? İn- diye istediğin 1 gilizler gelin çalın diye cüzdanlarını yan- kesicilere göstermiyorlardı ya.. Düşüncelerimi Hilmiye söyleyince gül- dü: — Kâzın ayağı öyle değil, dedi.. İngi- lizler cüzdanlarında evrak filân taşımaz- lar, Fazla mikdarda da para bulundur- mazlar. Çünkü paraları bankadadır. O- rada daha ziyade çekle iş gürünür. Çan- talarda azam! 20 sterlin bulunur, Onu da paritalonlarının arka ceblerine korlar. Parası çalınan centilmen, kendisine ena- yi dedirtmemek için polise şikâyet ot mez. Mesele de kapanır gider.. Gayri ihtiyari: — Oh ne âlâ memleket dedim. © halde bütün yankesiciler Londraya gitsinler.. — Giderler de. ancak sokaklarda da binbir hafiye gerer. Kazara bir yakala- nırsanız sağlam hapı yutarsınız. Londraya ilk defa Yunanlı yankesici Vafiadis ile gitmiştim Bu arkadaşla 1932 Paris sergisinde tanışmıştım. Ah o sergi, ah.. o kadâar yalvardım, yakardım Maz- har Osman beni çıkarmadı. Hani şuradan çıksaydım. Borç harç, sergiye gider, dün- yalığı çıkarır gelirdim. Esasen ben bura. da, bizim maliyecilerin iş bilmemezli- ginden duruyorum. Düşünmüyorlar ki serbest kalsam, Avrupaya gideceğim. Memlekete birçok Avrupa parası gelire- ceğim. Bu yaptığıta memlekete büyük bir ik- tısadi yardım değil midir? Ha, ne diyordum. 1932 sergisine git- miştim. Fakat iyi iş göremedik. Çünkü Paris polis müdürlüğü kamiserlerinden Pierre Vignaud sergi polis komiseri ta- yin olunmuş. Üstelik herif beni de tanı- yor. 1929 da Monmartr'da bir gece bas- kınında beni enselemişti. Öyle adam ki şimdiye kadar böyle bir| deme gitsin, bizim polis 2 inci şubedeki yankesiciler kömiseri Eşref gibi bir şey.. Daha beni kapıdan görür görmez: — Gel buraya, dedi, ne benim başımnı belâya sok, ne de kendinin. Namusunla buradan git... Sana göz açtırmam... Peki meki dedik. Tüydük. Maksad pun- dunu bulup kalabalık günde gelip bir vole yapmak. Dört beş defa sergiye geldim. Herif tazı cinsinden midir nedir? Benim koku- mu alıyor. Kapıdan içeri gürmemle burun buruna gelmem bir oluyor. İş yapama- yınca ne olur? Cebdeki hazır paralar su- yunu çekmeğe başladı. Çıldırmak işden değil.. Paristen gitmek lâzım. Kalırsak dileneceğiz. Bir akşam gene Monmartr'ı boyladım. Orada bizim Jan Guyo'nun bir meyhanesi var. Tekmil esnaf orada. Başladım çekiştirmeğe. Kalabalık art. tıkça arttı. Bizim masaya kara gözlü, kata kaşlı birisi geldi. Bana: — Bansuvar dedikten sonra rumcaya çalan bir fransızca ile şarab ısmarladı. Baştan aşağı süzmeğe başladım. Bu bal gibi Rumdu, Hem de Pireli Rumlardan, Saçlarının taranışı, suratı, gözleri, her seysi Yunanlı olduğunu ayan heyan gös- bir tip Şişliden Ali im- zasile soruluyor: — Muvafjak ola- cak mıypem? Azim ve irade- sini yerinde kul- lanmasını bilenler istidadları — daire. sindeki dileklerini meydana getirebi- lirler, yalnız haşin olmamak gçartile hareket etmek lâzımdır. YA Neş'eli bir tip İstanbul okuyu- cularımızdan Agop yan Candaş da ka- rakterinin tahlili. ni istiyor: Hoşsohbet olan (| ve herkesle gürü! tüsüz, — patırdısız Beçinmesini bilen- ler, hayatın istek. lerinden en lüzum- lusunu elde etmiş olanlardır. Buna neş'e- yi de ilâve etmek icab eder ki noksan ta- rafı kalmamış olmun. Bu takdirde ihtiyar- lik için duyulan endişe, vaktinde yapı- bi mesele kalmamış olur. M İntizamperver bir tip İstanbuldan Ad- — nan imzalı okuyu- ecumuz da şunu $0. lacak miyım? İntizam kayıdla- * rına riayet etmek- le ve daha derli toplu olmakla mu- vaftakiyet için ilk adımlar atılmış olur. Havai mevzulara lâzım olduğu kadar alâka göstermek, cid- di işlerin ihmaline meydan vermiyebi- lir. İçli bir zekâ sahibi bir genç Fatih'den Salâhi karakterinin tahli- v Hini istiyerek soru- Kendini meyda- na vurmiyan içli, zekâyı dikkat ve tecessüsle takviye etmekle elde edi- - lecek bilgilere dayanarak muvaffakiyet çığırlarını açmak mümkün olabilirse de; enerjiye, hamlelere de ihtiyaç vardır. Bir mevzu üzerinde meraklı olmak ve ne- ticesini hevesle takib etmek arzularına acele ve sabırsızlığı karıştırmamak İâ- zımdır. Son Pstı Fotograf tahlili kuponu teriyordu. Hani ben de fena rumca ko- nuşmam. Rumca: — Siz Rum musunuz, dedim? Sırıttı. Memnuniyetten dişleri gözük- tü: — Evet, dedi. Siz? — Ben Türküm... — Ne iş yapıyorsunuz? — Biraz öteberi satmağa geldim... — Ben de.. Muhavere kesildi, o başladı şarabım içip beni tedkike. ben başladım — şarab içerek onu tedkike... Hali, tavrı, suratı, bizden olduğunu gösteriyordu. Ne olursa olsun dedim, bu- na açılayım, Belki beraber iş gözebiliriz.. Garsonu çağırdım. Kadehleri — tazele- dim. Yavaş yavaş açıldım. Tahminimde yanılmamışlım.. o da bizdendi. — Arkası var »- < ,kısım dağılıyorlar, civardakı Tarihden sayfalar : Mağlüb Kralın son emri soğukkanlı ve mağrur bir sesle: Kraliçelere mahsus sargı İsanın doğmasına daha yetmiş üç sene vardı. Şimdiki Biga civarında Sizik şeh- ri önünde alevler ve dumanlar göklere yükseliyor; tutuşan yılkınh'ry le direkler lacak maddi hazırlıklarla karşılandığı gi- | Sittikçe eriyerek devriliyordu. Kral Mitridatın donanması yanıyor ve batıyordu. Roma ne zamandanberi küçük Asyada tam manasile hâkim olamadığın: gör - müş; oraya Loküllüs namında bir ku - mandan göndermişti. Bu kumandan Sinobu payitaht yaparak Anadolunun şimalini, hattâ Trakya ile Yunanistanı istilâ eden Pont kralını yo- la getirecekti. İlk iş olarak da onun ken- di ordusunun ardını kesememesi için do- İnanmasını mahvetmişti. Roma ordusu yürüyordu. Yürüdükçe de kalabalık artıyordu. Fa- kat artan kısım ordunun muharib kısmı değil, hamallar ve esirlerdi. Romalı kumandan kral Mitridatın mem leketinde her tarafı harab — buluyordu. Bunün için ordusunun ihtiyacı olan er- zakı daha önceden tedarik etmiş ve bun- ları memleket halkından otuz bin kişiye zorla taşıtmıştı. Loküllüs kralın memleketine girdi. Fa- kat kış bastırdığı için daha ileri gitmedi. Ordugâh kurdu. Şimdi Romalı âaskerler buradan kısım köyleri, çiftlikleri, şehirleri basıyorlar, yağma e- diyorlar, insan, hayvan, para ve mal o- larak ne bulurlarsa alıyorlardı. Roma ordugâhı o zamana kadar belki misli görülmiyen bir pazar yerine ben - zemişti. Onlarla hoş geçinmesini bilen zenginler, yahud Anadolu ile Trakyadan. hattâ İtalyadan gelen tüccarlar ve sar - raflar bu pazardan esir ve mal satın alı- yorlardı. Pont ülkesinin bütün varlığı Romalıların ellerine bedavadan geçiyor, sonra parayla başka ellere teslim edili - yordu. Mallar o kadar çoktu ki fiatlar gittikçe düşüyordu. Şurada bir öküz yalnız bir drahmiye (şimdiki paramızla on beş, yir- mi kuruş) — satılıyor; ötede bir esir dört drahmiye veriliyordu. Mitridat üstüste mağlüb oldu. Berabe- rinde büyük bir saray kalabalığı, kız kar- deşlerile karıları ve bir çok cariyeler, eş- yalar, ordunun son döküntüleri olduğu halde Anadolunun şark tarafındaki dağ- lara kaçıyordu. Loküllüs onun ardımı bırakmıyordu. Sarp yollardan, geçidlerden, taşkın ır- maklardan büyük bir hızla geçti, en son- ra ordugühında sıkıştırdı. Mitridat yanındaki kalabalıktan dola- yı sür'atle hareket edememişti. Eğer on- lara bağlı kalırsa esir edileceğine şüp - he yoktu. Halbuki bunu hiç bir zaman istemiyordu. Bir Romalının zafer alayın- da ve Romada yalınayak, boynunda zin- cirle bulunmaktansa ölmek elbet daha iyi olurdu. Kaldı ki 6 yaşamak arrusun- daydı, çünkü mücadeleden bıkmamıştı, Romalıları bugün değilse yarın her hal- de yenmek, öcünü almak Bayesini güdü- yordu. Sevgili kız kardeşlerine, güzel, genç ve sadık karılarına baktı. Onların Ro - malıların eline geçmeleri daha fena o - lacaktı. Beraberinde alıp kaçırmağa da imkân yoktu, çünkü kendisi gibi ata binip de sür'atle hareket edemezlerdi. | — Düşmana teslim olmuyacaksınız. Bu. * * * Kraliçe Monim elindeki urganla kendisine yaklaşan köleyi itti. Çok «Onunla değil! Ben bir kraliçeyim. ile boğacaksın!» dedi. nun da tek çaresi vardır: Kendiniz: öl- dürünüz! Bu benim size son emrimdir. Kralın en çok sevdiği insanlara verdiği bu son emir pek müdhişti. Kız kardeşi Rukzan, kraliın — yüzüne karşı bağıra bağıra lânet etmiye başladı: — Bizi kurtaramıyorsun, değil mi? Sen de kurtulma!.. Yalnız kendini düşünü - yorsun. Allah belânı versin! — Sus, alçak! dediğimi yap! Hem de Ççabuk ol! Romalıların orduğühi çevir - mekte olduklarını, biraz sonra seni kö - pekler gibi geberteceklerini, yahud hay- vanlar gibl zincir veya urganla sürükli- yeceklerini bilmiyor musun? Çabuk di « yorum sana!.. Diğer kız kardeşi Statira kralın elleri. ne sarıldı: — Sen mukaddessin! Allah seni ko - rüusun! Düşmanların — hakaretlerinden kurtulmak için bana bu yolu göster - mekle dünyanın en büyük iyiliğini yap- mış oluyorsun! Sağlıkla git ve intika - mımızı al! İkisi de kendilerine verilen zehirler! iç- tiler. Hüngür hüngür ağlıyarak kıvra - na kıvrana öldüler. Mitridat bu facia karşısında kendisini güçlükle tutuyordu. Şimdi zehir içmek sırası çok sevgili ve güzel karısı Bere - nis'e gelmişti. Genç kadının elleri titriyordu. Ağzındaki zehiri bir türlü yutamadı. Boğazı ölüm korkusile büzülüyordu, öl- medi. Mitridat kölelerinden birine emretti: — Şunu boğ!. Berenis gözleri yuvalarından fırlamış olduğu halde, boğazına dolaann urgana kendini verdi. Mosmor kesildi ve kıvrılıp kaldı. Yunanlı karısı Monin daha cesur çık- W — Zehir yutmıyacağım. Beni de bo - ğun! Dedi, Sonra elinde urganla kendisine doğru gelen köleyi itti. Çok soğukkanlı ve mağ- rur bir sesle: — Onunla değil, ben bir kraliçeyim. Kraliçelere mahsus sargı ile boğacaksın! Dedi. Urgan atıldı ve sargıyı boynuna dola- dılar. Sargı iki taraflan çekildi. Kraliçenin güzel yüzü morardı; dudakları katardı. Neredeyse ölecekti. Fakat sargı birden- bire koptu. Kraliçe silkinerek sargıyı kaptı ve ye- re fırlatarak haykırdı: — Uğursuz sargı, bana bu iğrenç hiz « İmeti bile yapamıyorsun! — * Sönra emre — Kılıçla öldürün! Genç kraliçe biraz sonra göğsüne sap- lanan kılıçla yere serildi. Kızıl kanlar ,,bı_—vnı vücudünü ve beyaz elbiselerini bo- yarken gözlerini son defa krala çevirdi. O bakışlarda şu sözler okunuyordu: — Seni seviyorum, sensiz yaşıyamam Benim öcümü al!.. Mitridal arkasında en çok savdikleri . nin ölülerini bırakarak, atının üstünde dağların sarp geçidlerine daldı ve kay - baoldu. “uran Can