11 Ocak 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

“'ankesiciliğe en müsaid , Memleket hangisidir ? | Beynel (ç Sbikahı : %qu adama emniyet edilir mi? O- ğ“-h Cİv. arda ufacık bir vak'a olsa, Gel V —EÜŞ İye yakana yapışır. ; hd&r #Pmadım, etmedim!. diye istediğin | ııetı ayîllvm- Kim dinler? İster istemez İ Yaptım., dersin. Yaptımla yakanı sı- 'hîlaı- ne?se arkadan hapishaneyi de bakahm filân efendinin parası- i l l VA &ğızı bıraksam, akşama kadar, % & Hi Yanna kadar anlatacak: İllıudan i bey, diyorum, anlaşılıyor, ba- b ir ka:a geçmiş. kvet ben benim vak'a büsbütün başka. İ e itina, | akesiciyim. Bunu inkâr et- Ü&nuthh“ ederim, Fakat ben sizin bil- | hpıym yankesicilerden değilim. | ı“îıl böüee İmilel yankesiciyim. Fransada, d ede, Almanyada,, Filistinde, Te- Memi Yankesicilik yaptım.. para kazan- “tlnı Mlekete döviz girmesine hizmet sohra? Ü som-m böyle.. Yahudiler beni hu- ı'l'ın ettiler, Çünkü ben Müslüman- ğ khn anm çalmıyordum.. yalnız on- R Tveye alarını çalıyordum. Baktılar ki Eibi değıı yakaladıkları gibi Tür- ’m ettıler Ve işte şimdi de hayatınuı çok enteresan ol- yordu. Bilmemez görünme- €N esasen ismini de bir iki defa Şunu deşmeğe karar verdim.. dedim, anlat bakayım. Avru- gördün, nasıl gittin? . Gözleri bir noktaya daldı: | ı'!îıeı Pa, Avrupa, dedi, başka yerdir ' hı'lath Orada yapılan hırsızlıklar da l'nkı bir lezzet vardır. Vmpanm her tarafında ağız ta- “lıe » Yankesicilik yapılır zanne- irsm. Meselâ tahmin et ba- h"“a'ltlrıe göre yankesicilik için Ü Yer neresidir? nnda şimdiye kadar böyle bir he “Tüz kalm Cevab almadığım için vehlei ulâ- ' Y &b vereceğimi d şaşırdım. ş'“::kqdhk için en müsaid memleket !ket ghlisı nisbeten az bulunan mem- 0 Su ilirdi, Sn tekrar etti: —ülıjd ye Faruk yankesicilik için en Bd ha ğ* ömez, thn_ ._,_Hllm *cıın '“ııe er Deresıdu'? kı y Ok.. İstan., söyle işte! t'lg:ı y hayret ediyorsun, Yankesici- tel“edu- Ünyanın en müsaid memleketı Naal olur'ı Olü ::iu %îr ben bunu öyle ezbere söy- Lhıh Bizzat tecrübe ettim. Yanke- d%r Yanın en müsaid memleketi Y“uî*“““”“ Yard? hlıile En mi bahsediyorsun? Bu işin q"le SI yok. Hem o Şarlok Hol- h&i Kİf iıın tlıgllilmlaı- hayali kahramanlar. le% 3 polisleri, roman polis ha- ağı bile olamazlar. Sonra 'i Br “/ ” Üa B __.e-—ı " milel yankesıcı Hilmi şayanı hayret maceralarını anlatmıya devam ediyor Röportajı yapan: Faruk Küçük (Tercüme ve iktibas hakkı mahfuzdur! Tımarhanede bir lâboratuar | kesicilerin işlerini kolaylaştırıyordu? İn- dedim a, bu işin polisle alâkası yok. Aha- linin centilmenliği yankesicilerin işlerini kolaylaştırır. - Gene anlamadım. Hilmi neler söylü- yordu? Ahalinin centilmenliği nasıl yan- gilizler gelin çalın diye cüzdanlarını yan- kesicilere göstermiyorlardı ya.. Düşüncelerimi Hilmiye söyleyince gül- dü: — Kazın ayağı öyle değil, dedi.. İngi- lizler cüzdanlarında evrak filân taşımaz- lar. Fazla mikdarda da para bulundur- mazlar. Çünkü paraları bankadadır. O- rada daha ziyade çekle iş görünür. Çan- talarda azami 20 sterlin bulunur. Onu da pantalonlarının arka ceblerine korlar. Parası çalınan centilmen, kendisine ena- yi dedirtmemek için polise şikâyet et ' mez. Mesele de kapanır gider.. Gayri ihtiyari: — Oh ne âlâ memleket dedim. O halde bütün yankesiciler Londraya gitsinler.. — Giderler de.. ancak sokaklarda da binbir hafiye gezer. Kazara bir yakala- nırsanız sağlam hapı yutarsınız. Londraya ilk defa Yunanlı yankesici Vafiadis ile gitmiştim .Bu arkadaşla 1932 Paris sergisinde tanışmıştım. Ah o sergi, ah.. o kadar yalvardım, yakardım Maz- har Osman beni çıkarmadı. Hani şuradan çıksaydım. Borç harç, sergiye gider, dün- yalığı çıkarır gelirdim. Esasen ben büura- da, bizim maliyecilerin iş bilmemezli- ğinden duruyorum. Düşünmüyorlar ki serbest kalsam, Avrupaya gideceğim. Memlekete birçok Avrupa parası getire- ceğim, Bu yaptığım memlekete büyük bir ik- tısadi yardım değil midir? Ha, ne diyordum. 1932 sergisine git- miştim. Fakat iyi iş göremedik. Çünkü Paris polis müdürlüğü kaomiserlerinden Pierre Vignaud sergi polis komiseri ta- yin olunmuş, Üstelik herif beni de tanı- yor. 1929 da Monmartr'da bir gece bas- | kınında beni enselemişti. Öyle adam ki deme gitsin, bizim polis 2 inci şubedeki yankesiciler komiseri Eşref gibi bir şey.. Daha beni kapıdan görür görmez: — Gel buraya, dedi, ne benim başımı belâya sok, ne de kendinin. Namusunla buradan git... Sana göz açtırmam... Peki meki dedik. Tüydük. Maksad pun- dunu bulup kalabalık günde gelip bir vole yapmak. Dört beş defa sergiye geldim. Herif tazı cinsinden midir nedir? Benim koku- mu alıyor. Kapıdan içeri girmemle burun buruna gelmem bir oluyor. İş yapama- yınca ne olur? Cebdeki hazır paralar su- yunu çekmeğe başladı. Çıldırmak işden değil... Paristen gitmek lâzım, Kalırsak dileneceğiz. Bir akşam gene Monmartr'ı boyladım. Orada bizim Jan Guyo'nun bir meyhanesi var. Tekmil esnaf orada. Başladım çekiştirmeğe., Kalabalık art- tıkça arttı. Bizim masaya kara gözlü, birisi geldi. Bana: — Bonsuvar dedikten sonra rumcaya çalan bir fransızca ile şarab ısmarladı. Baştan aşağı süzmeğe başladım. Bu bal gibi Rumdu. Hem de Pireli Rumlardan. Saçlarının taranışı, suratı, gözleri, her seysi Yunanlı olduğunu ayan beyan ızos- kara kaşlı A w* ğt * Haşin olmaması lâzım gelen bir tip Şişliden Ali im- zasile soruluyor: — Muvaffak ola- cak mıyım? ' Azim ve irade- sini yerinde kul- lanmasını bilenler istidadları — daire- sindeki dileklerini meydana getirebi- lirler, yalnız haşin olmamak şartile hareket etmek lâzımdır. Neş'eli bir tip İstanbul okuyu. cularımızdan Agop yan Candaş da ka- rakterinin tahlili. ni istiyor: Hoşsohbet olan ve herkesle gürül- tüsüz, — patırdısız geçinmesini bilen- ler, hayatın istek. lerinden en lüzum- lusunu elde etmiş olanlardır. Buna neş'e- yi de ilâve etmek icab eder ki noksan ta- rafı kalmamış olsun, Bu takdirde ihtiyar- lık için duyulan endişe, vaktinde yapı- lacak maddi hazırlıklarla karşılandığı gi- bi mesele kalmamış olur. HAĞ İntizamperver bir tip İstanbuldan Ad- nan imzalı okuyu- cumuz da şunu 80 o ruyor: . < — Muvaffak 0- lacak mıyım? - İntizam kayıdla- rına riayet etmek- le ve daha derli toplu olmakla mu- vaffakiyet için ilk (ndımıar atılmış olur. Havai mevzulara lâzım olduğu kadar alâka göstermek, cid- di işlerin ihmaline meydan vermiyebi- lir. ArraAı İçli bir zekâ sahibi bir genç Fatih'den Salâhi karakterinin tahli- lini istiyerek soru- yor: — Mumffak Ö lacak mıyım? Kendini meyda- na vurmiyan içli, —— zekâyı dikkat ve iğ tecessüsle takviye etmekle elde edi- lecek bilgilere dıyanuak müvaffakiyet çığırlarını açmak mümkün olabilirse de; enerjiye, hamlelere de ihtiyaç vardır. Bir mevzu üzerinde meraklı olmak ve ne- ticesini hevesle takib etmek arzularına acele ve sabırsızlığı karıştırmamak lâ- zımdır. -Tit Son Poıta | Fotograf tahlisi kuponu K Adres - İ DİKKAT — Fotograf tahlili için bu kuponlardan 4 5 adedinin gönderilmesi şarttır. ! teriyordu. Hani ben de fena rumca ko- nuşmam. Rumca: — Siz Rum musunuz, dedim? Sırıttı. Memnuniyetten dişleri gözük- tü: — Evet, dedi. Siz? — Ben Türküm... — Ne iş yapıyorsunuz? — Biraz öteberi satmağa geldim... — Ben de. Muhavere kesildi, o başladı şarabıni içip beni tedkike.. ben başiadım şarab içerek onu tedkike... Hali, tavrı, suratı, bizden olduğunu gösteriyordu. Ne olursa olsun dedim, bu- na açılayım. Belki beraber iş görebiliriz.. Garsonu çağırdım. Kadehleri tazele- dim. Yavaş yavaş açıldım. Tahminimde yanılmamıştım.. o da bizdendi. — ÂAÂrkası var -— 4 ee ŞAY? Kat caydağın n HT K E __. E e —e İ ——— â';rihden sayfalar : soğukkanlı ve mağrur bir sesle: Mağlüb Kralın son emri » -x Kraliçe Momm elindeki urganla kendisine yaklaşan köleyi itti. Çok «Onunla değil! Ben bir kraliçeyim. Kraliçelere mahsus sargı ile boğacaksın!» dedi. A Yazan: İsanın doğmasına daha yetmiş üç sene vardı. Şimdiki Biga civarında Sizik şeh- ri önünde alevler ve dumanlar göklere yükseliyor; tutuşan yelkenlerle direkler gittikçe eriyerek devriliyordu. Kral Mitridatın donanması yanıyor ve batıyordu, Roma ne zamandanberi küçük Asyada tam manasile hâkim olamadığını gör - müş; oraya Loküllüs namında bir ku - mandan göndermişti. Bu kumandan Sinobu payitaht yaparak Anadolunun şimalini, hattâ Trakya ile Yunanistanı istilâ eden Pont kralını yo- la getirecekti. İlk iş olarak da onun ken- di ordusunun ardını kesememesi için do- nanmasını mahvetmişti. Roma ordusu yürüyordu. Yürüdükçe de kalabalık artıyordu. Fa- kat artan kısım ordunun muharib kısmı değil, hamallar ve esirlerdi. Romalı kumandan kral Mitridatın mem leketinde her tarafı harab buluyordu. Bunun için ordusunun ihtiyacı olan er- |zakı daha önceden tedarik etmiş ve bun- ları memleket halkından otuz bin kişiye zorla taşıtmıştı. Loküllüs kralın memleketine girdi. Fa- kat kış bastırdığı için daha ileri gitmedi. Ordugâh kurdu. Şimdi Romalı askerler buradan kısım ,kısım dağılıyorlar, civardaki köyleri, çiftlikleri, şehirleri basıyorlar, yağma e- diyorlar, insan, hayvan, pâra ve mal o- larak ne bulurlarsa alıyorlardı. Roma ordugâhı o zamana kadar belki misli görülmiyen bir pazar yerine ben - zemişti. Onlarla hoş geçinmesini bilen zenginler, yahud Anadolu ile Trakyadan, hattâ İtalyadan gelen tüccarlar ve sar - raflar bu pazardan esir ve mal satın alı- yorlardı. Pont ülkesinin bütün varlığı Romalıların ellerine bedavadan geçiyor, sonra parayla başka ellere teslim edili - yordu. Mallar o kadar çoktu ki fiatlar gittikçe düşüyordu. Şurada bir öküz yalnız bir drahmiye (şimdiki paramızla on beş, yir- mi kuruüş) satılıyor; ötede bir esir dört drahmiye veriliyordu. Mitridat üstüste mağlüb oldu. Berabe- rinde büyük bir saray kalabalığı, kız kar- deşlerile kariları ve bir çok cariyeler, eş- yalar, ordunun son döküntüleri olduğu halde Anadolunun şark tarafındaki dağ- lara kaçıyordu. Loküllüs onun ardını bırakmıyordu. Sarp yollardan, geçidlerden, taşkın ır- maklardan büyük bir hızla gecti, en son- ra ordugâhında sıkıştırdı. Mitridat yanındaki kalabalıktan dola- yı sür'atle hareket edememişti. Eğer on- lara bağlı kalırsa esir edileceğine şüp - he yoktu. Halbuki bunu hiç bir zaman istemiyordu. Bir Romalının zafer alayın- da ve Romada yalınayak, boynunda zin- cirle bulunmaktansa ölmek elbet daha iyi olurdu. Kaldı ki o yaşamak arzusun- daydı, çünkü mücadeleden bıkmamıştı, Romalıları bugün değilse yarın her hal- de yenmek, öcünü almak gayesini güdü- yordu. Sevgili kız kardeşlerine, güzel, genç ve sadık karılarına baktı. Onlarin Ro - malıların eline geçmeleri daha fena o - lacaktı. Beraberinde alıp kaçırmağa da imkân yoktu, çünkü kendisi gibi ata binip de sür'atle hareket edemezlerdi. Ka Ve ZEll " YA — | — Düşmana teslim olmıyacaksınız. Bu- | Turan Can nun da tek çaresi vardır: Kendiniz: öl- dürünüz! Bu benim gsize son emrimdir. Kralın en çok sevdiği insanlara verdiği bu son emir pek müdhişti. Kız kardeşi Rukzan, kralın — yüzüne karşı bağıra bağıra lânet etmiye başladı: — Bizi kurtaramıyorsun, değil mi? Sen de kurtulma!.. Yalnız kendini düşünü - yorsun. Allah belânı versin! — Sus, alçak! dediğimi yap! Hem de çabuk ol! Romalıların ordugâhı çevir mekte olduklarını, biraz sonra seni kö - pekler gibi geberteceklerini, yahud hay- vanlar gibi zincir veya urganla sgürükli- yeceklerini bilmiyor musun? Çabuk di - yorum sana!.. Diğer kız kardeşi Statira kralın elleri- ne sarıldı: — Sen mükaddessin! Allah seni ko - rusun! Düşmanların — hakaretlerinden kurtulmak için bana bu yolu göster - mekle dünyanın en büyük iyiliğini yap- mış oluyorsun! Sağlıkla git ve intika - mımızı al! İkisi de kendilerine verilen zehirler: iç- tiler. Hüngür hüngür ağlıyarak kıvra - na kıvrana öldüler. Mitridat bu facia karşısında kendisini güçlükle tutuyordu. Şimdi zehir içmek sırası çok sevgili ve güzel karısı Bere - nis'e gelmişti. Genç kadının elleri titriyordu. Ağzındaki zehiri bir türlü yutamadı. Boğazı ölüm korkusile büzülüyordu, öl- medi. Mitridat kölelerinden birine emretti: — Şunu boğ!.. Berenis gözleri yuvalarından fırlamış olduğu halde, boğazına dolaann urgana kendini verdi. Mosmor kesildi ve kıvrılıp kaldı. Yunanlı karısı Monin daha cesur çık- tı: — Zehir yutmıyacağım. Beni de bo - ğun! Dedi. Sonra elinde urganla kendisine doğru gelen köleyi itti. Çok soğukkanlı ve mağ- rur bir sesle: — Onunla değil, ben bir kraliçeyim. Kraliçelere mahsus sargı ile boğacaksın! Dedi. Urgan atıldı ve sargıyı boynuna dola- dılar. Sargı iki taraftan çekildi. Kraliçenin güzel yüzü morardı; dudakları karardı. Neredeyse ölecekti. Fakat sargı bitden- bire koptu. Kraliçe silkinerek sargıyı kaptı ve ye- re fırlatarak haykırdı: — Uğursuz sargı, bana bu iğrenç hiz - meti bile yapamıyorsun! Sonra emretti: — Kılıçla öldürün! Genç kraliçe biraz sonra gnğsune gap- lanan kılıçla yere serildi. Kızıl kanlar beyaz vücudünü ve beyaz elbiselerini bo- yarken gözlerini son defa krala çevirdi. O bakışlarda şu sözler okunuyordu: — Seni seviyorum, sensiz yaşıyamam Benim öcümü al!.. Mitridat arkasında en çok sevdikleri - nin ölülerini bırakarak, atının üstünde dağların sarp geçidlerine daldı ve kay - boldu. L İi Gilzi . eu d Ka e E ei g li « H gha Ka d z

Bu sayıdan diğer sayfalar: