Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
MrEN h $ Süyfa « Hâdiseler Karşısında | ZL : AYNİ HİKAYE ark hükümdarlarından biri bir gün hiç fil görmemiş, bir kaç kör bulunmasını ve onların fillerin aralarına bırakılmalarını emretmiş.. ara- mışlar, bulmuşlar, ve fillerin aralarıma bırakmışlar. Hükümdara: .— Emrinizi yerine getirdik! fillerin arasına bıraktik. Demişler, hükümdar: “— Körleri şimdi de benim yanıma ge- Demiş. Körleri hükümdarın yanına çÇı- karmışlar: z Hükümdar körlerden birine sormuş: — Biraz evvel fillerin arasında idin. Fil nedir söyle bakayım?.. Bu kör, filin kuyruğunu tutmuşmuş: — Fil süpürge gibi bir şeydir! Demiş. İkinci köre sormuş. O da filin bacağını tutmuşmuş: — Fil kalın gövdeli bir ağaçtır. Körleri Demiş, üçüncü körün, eline filin kulak- ları geçmişmiş. Kendisine soruıduğu za- man: — Fil, demiş, kapı perdesine benzer, * Ayni tecrübeyi filsiz olarak İstanbulda yapabiliriz. Alacağımız netice; şark hü- kümdarının aldığı neticenin ayn? ola- caktır. - Tecrübe şu şekilde yapılacak: İstanbul hakkında bilgileri olmıyan bir kaç kişi alınacak. Kör olmalarına lüzüm bulunmıyan bu adamları teker teker İs- tanbulun muhtelif semtlerine bırakaca- ğız ve sonra,şu suali soracağız: — İstanbulda hangi dil konuşulur? Onlar ayrı ayrı cevablar vereceklerdir: — İstanbulda türkçe konuşulur. — İstanbulda 'fransizca konuşulur. — İstanbulda rumca konuşulur. — İstanbulda ispanyolca konuşulur. — İstanbulda ermenice konuşulur. : İsmet Hulüsi | Bunları biliyor mu idiniz? Hiçbir asrın ilk günü pazar, çarşamba, cuma ile baş amamış Dünyada hiçbir yeni şey olmadığı- Bı. iddia edenler herhalde yanılma- nuşlardır. Size, bu- gü misali ile isbat edeceğiz: Dikkat - ediniz: Her yirmi sekiz se- aede bir takvimde- ti günler, aylar, güneşin çıkış ve batış matleri tıpatıp ve aynen tekerrür eder. Teşrinievvel ve kânunusani ayları ayni günle başlarlar. Nitekim nisan, temmuz, eylül ve kânunuevvel ayları da ayni günş le başladıkları gibi şubat, mart ve teş- tinisani aylarının başlangıcı da ayni güne tesadüf eder. : Bu hususta istisna teşkil eden mayıs Telaforda ilk defa Allo tabirini kullanan adam Telefonda konu- şurken, muhatabı- niza «allo» diye hi- tab edersiniz. Bu kelimeyi, ilk defa * kim kullanmıştır? Biliyor musunuz? Bilmiyorsanız ha- ber verelim: -Amerikalı «James Tressider>. Bu adam, iyi bir mühendistir. Telefon mucidi Amerikalı (Graham Bell) in icad ettiği makineyi kurduktan sonra, maki- neyi tecrübe etmek için <Allo, allo...» di- ye seslenmiştir. Ondan sonra, adı «Baba allo» kalmıştır. ve hazirandır ve hiçbir asrın ilk günü bir pazar, bir çarşamba ve bir cuma ile başlamamıştır. Kadından yardım Bekleyen erkek İsminin yazılmamasını İsteyen bir o - kuyucum, benden garib bir sual soruyor! Kendisi, bundan bir müddet evvel, A- nadolu vilâyetlerinden birinde, 30 yaşla - , rında evli bir bayanla tanışmış. Bu ka - dın, okuyucumun yakın arkadaşlarından birisinin de hemşiresi oluyormuş. Şimdi, zevcinden ayrılmış bulunan bu Bayan, Ankarada satın aldığı bir evin ge- lirile, ve zevcinin kendisine her ay gön- derdiği nafaka ile geçiniyormuş. Bu genç dülün, beş tane de çocuğu varmış. Oku - pacum da Ankaraya gidince, bu eski bildi ğile tekrar görüşmeye başlamış, Okuyu - cumun, gittikçe sıklaşan bu görüşmeler - den edindiği kanaate göre, dul kadının niyeti kendisile evlenmekmiş. Dul kâdın, ne yüzüne bakılamıyacak derecede çir - kin, ne de yüzünü görenleri yakıp kül e- decek derecede güzelmiş, Okuyucum, bazı zaruretler dolayısile tahsilini yarıda bırakmış bulunuyormuş. Bu kadın İse, kendisine, tahsile devamı - na yardım edeceğin! de vâdeylemiş. Bü - tün bunları anlattıktan sonra okuyucum bana şu suali tevcih ediyor: «— AÂcaba, herçibâd âbad bu kadını alayım, ve çok sevdiğim tahsilimi tamam- layayım mı Vâkıâ, benim, dünyada en ihemmiyet vermediğim şey paradır. Fa - tat denize düşen yılana sarılır, ben de, karesiz kaldığım için, bu izdivacı kabul İtmeyi düşünüyorum, ne dersiniz? * Vâkıâ vereceğim cevabların, bu oku - ,yucumu memnun etmiyeceğine kanlim. Fakat ben, tamamen bitaraf bir İnsan görüşile hakikati söylemekten kendimi a- lamıyacağım, Genç okuyucum: «Hakikat daima acıdır!» Hakikatini hatırlarsa, pek tatlı konuşamıyacak olan teyzesine gü - cenemiyecektir. Her şeyden evvel, mevzuubahs olan ka- din, oküyücumun yakın bir arkadaşının zevcesiymiş; binaenaleyh, bir arkadaş zev tesine sulikasd yapmak, bir yabancıya Te- nalık etmekten çok daha düşkünce bir harekettir. Sulkasd yapmak diyorum. Çünkü oku- pucumun. yapmaya niyetlendiği hareke - tin bir suikasdden hiç farkı yoktur. Karşısında, yuvası yıkılmış bir kadın- İsbi 5 YNU 'tedir. şöünen bir İnsana yakışır mı? Beraber ge- 05 cağız vardır. Beş çocuğile yapayalmız ka - lan bu kadının bir hâmiye, müşfik bir arkadaşa ihtiyacı vardır. Kendisi, oku - yucuma iİnanmakta, güvenmektedir. Bu yüzden de, onun uğrunda maddi bir fe - dakârlığa katlanmaktan da çekinmemek- Şimdi, herhangi bir maksadla olursa, olsun, onun bu masum itimadını İstis - mar elmek, dürüst hisseden ve dürüst dü- Çirecekleri üç sene içinde, okuyucum, ge- niş bir şefkat ve yardım içinde tahsilini tamamlayacak, ondan gsonra da, artık yardımına muhtaç olmadığı kadından yüz çevirecek. O zaman, hayatında ikinci | defa sukutu hayale uğrayacak olan ö züa- vallı kadinın âkibeti ne olacak? Böyle davranmakla okuyucum, tahsi - lini, bir hayatı. yıkmak pahasına yapmış olmiyacak mi? Vâkıâ paralı bir kadınla evlenmek ta- yibe müstahak bir hareket değildir. Fa - kât bir kadınla, sırf parası İçin evlenmek, guruür sahibi bir erkefin katlanamıyacağı bir tenezzül, bir sukuttur. Zira bu hare - keti yapan erkeğin, kaldırımda kendisi - ni satan bir kadından büyük bir farkı kalmıyor demektir. ; . Okuyucum, paraya ehemmiyet verme- diğini söylüyor. Nedense, hayattaki ehem-' miyetli rolü kabili inkâr olmıvan paraya lâyık bulunduğu derecede kıymet vermek acayib bir ayıb sayılıyor. Ve bu yüzden de, birçok kimseler, paraya karşı müstağni gö rünmek ihtiyacını duyuyorlar, Fakat böy- le sövledikleri halde, o ehemmiyet verme diklerini Jddla ettikleri nesne uğrunda, ba zan bile bile, bazan farkına varinadan çok büyük küçüklükleri göze alıyorlar. Otuyucum da, İleride vicdanını sızlata- cak bir küçüklüğü göze almak tehlikesine maruzdur. Kendisine tavsiye'ederim: İcab ederse, hayatına, nâtamam kalmış tah - silile devam etsin, fakat onu tamamla - mak icin, haysiyetini eksiltmesin. Çünzü faziletli bir cahil, her yerde, düşkün ah - lâklı bir âlimden fazla itibar görür, Kaldı ki, sıhhati, dimağı, iradesi sağ - lam ve çalışkan bir erkeği muvaffakiyete kayus'turabilecek çok daha şerefli yollar vardir. Okuyucum misal İsterse ona, garson - luk, berberlik, hattâ kundura boyacılığı yapân bir çok açık ve temiz alınlı üniver- site talebeleri gösterebilirim! TEYZE e F e ""' li Tei 'SON POSTA İKADIN Örgü takım Şapka* Üç zincirden bir yuvarlak. İçi- ne (5) tane sık iğne. 2 nci sıra: 5 ilmiğin içine 10 tane sık iğne, (15) sıra iki ilmik- te (1) tane artırınız. Sonra bu artırmayı iki sırada bir tekrarlayınız, Tâ şapka is- tediğiniz boyu ve başınızın büyüklüğünü buluncaya kadar. Garnitür — Siyah, beyaz iki püsküldür. Siyah yerine meselâ: Güzel bir kırmızı veya yeşil de konabilir. Fakat elbisenizin rengi buna lüzum göstermiyorsa yalnız siyah - beyaz daha şık görünür. Püskül — Yün, istenilen uzunlukta bir '(karton) a sarılır. Kartondan, bozmadan, çıkarılır. Bir ucu gene yünle bağlanır. Eşarp — Birbirine dikilmiş iki parça- dan yapılmıştır. O da şapka gibi sık iğ- nedir. Önce (1) ilmik. Sonra her sırada iki yandan birer tane artırınız. İstediği- niz genişliği alınca her sırada yanlardan birer tane eksiltmeye başlayınız. Ve tek ilmikle bitiriniz. İkinci parça birincinin tıpkısıdır. Birbirlerine gizli bir dikişle di- kilir. i Püsküller sonradan üstüne dikilmiştır. Şapkanınkiler gibi fakat daha ufaktır. Çocuk elbiseleri . <emş A e Bebeklir çocuğun robu raglan kollu, yu- varlak beyaz yakalı, önü pilili, arkadan iliklidir. Öbürünün mantosu ile tulumu aynı ku- maştan. Bu dört cebli, yandan ilikli, u- fak yakalı sade manto çocuk İçin çok kullanışlı olur. öi *| o Fasu - X4 * * Besleyici maddelerinin çokluğu yüzünden Japonyada ve Çin başlı bir gıda olarak kullanıları Soya fasulyasina Japonlar « etn, Çinliler de «Fuakara sütün ismini vermişlerdir. gıda maddesi olarak değil, sabun, krem, ilâç, patlayıcı m sanayi maddesi olarak ta kullanılıyor. İyası | Bu fasulya * ' Büyük harbdenberi Karadenizin Or- du, Rize, ve Trabzon taraflarında pek az yetiştirilmekte olan Soya fasulyesi- dar tanımazlar. Oraya da harbı umu - kerlerimiz getirmişlerdi. Son yıllar zar- fında ehemmiyetinin gittikçe artması, 'bizim de gözümüzden kaçmadığı için. düşünülmüş ve bu işin başarılması, Ye şilköy tohum ıslah istasyonuna bırakıl- mıştı. Üç beş yıl var ki bu kıymetli i - lim müessesemiz bir taraftan Soyanın yetişebileceği yerleri araştırmakta, bir taraftan da onun kendi iklim ve toprak şartlarımıza göre daha verimli olmasını temin için cinsini ıslah ile uğraşmakta- dır. Böylece yeni bir ziraatin fenni bir mürakabe altında memleketimize ya - yılması, onun her girdiği yere kazanç getirmesini garanti edecektir. Geçen yıl Trakya havalisine yayılan Soyanın bu yıl da Kocaeli çevresinde geniş mikyasda ekileceğini öğrendim. Şimdiye kadar alınan iyi neticelere bu ralardan daha feyizli bir netice eklene- ceği muhakkaktır. Çünkü Kocaeli Soya ziraatine yurdümuzun elverişli köze - lerinden biridir. Soya, en çok Çinde, Mançuride, Ja- ponyada yetiştiriliyor. Besleyici mad - delerinin çokluğu yüzünden — oralarda belli başlı bir gıda olarak harcanmak - tadır. O kadar ki Japönlar Soyaya «Ke- miksiz et» Çinliler de «Fukara sütü» derlermiş! Bizde yapılan bir tahlilinde filhakika azotlu maddelerin yüzde 33 ve yağlı maddelerin yüzde 19 kadar ol- duğu görülmüştür ki bu nisbet sığır e- tinin kuvvetinden bir arpa boyu yuka- rıdır. Soya fasulyesinin sebzesi de, kurusu da yemek olur. Hayvanlar da hem ye- şilini hem kurusunu yal halinde yerler. Karadenizde mısır ununa karıştırılarak ekmek de yapılıyor. Garbda Marga - rin, türlü sabunlar, tuvalet kremleri, Lesitin adındaki sinir ilâcı, bazı patla - gıcı maddeler, bazı çikolata hamurları, çocuk mamaları ve daha bilmem neler hep Soyadan yapılmaktadır. Yağından geri kalan küsbesi topraklar için iyi bir gübre, hayvanlar için besleyici bir yem olur. Amerikalılar sıcak yerlerinde Soya- yı çayır halinde yetiştirip hayvanları için biçmektedirler. Hülâsa, ziraat ve sanayi âlemi bugün Soyaya apayrı bir yer verihiştir. Soyayı kendi topraklarında yetişti - remiyen Almanya ve benzeri olan şi - mal memleketleri her yıl külliyetli mik darda idhalât yapmaktadırlar. İşe biz - den önce girişen Balkan hükümetleri şimdi Mançuriye rekabet için uğraş - maktadırlar. Soya, gerçi her iklim ve toprakla ko- lay kolay barışamazsa da ıslâh sayesin- de türlü çeşidlerini ve türlü kabiliyette olanlarını yetiştirmek mümkün olmüş- tur. Derli toplu bir şey söylemek lâzım gelirse denebilir ki, Soyanın en çok sevdiği yerler, yetiştiği aylar zarfında sıcaklığı 11 - 19 dereceden aşağı düş - —e 'ni, yurdumuzun diğer yerleri pek o ka- mi senelerinde Mançuriye giden as -| ziraatinin yurdumuzda — genişletilmesi | p? Bir Soya-fasulyası fit d meyen, gecesi ile gündüzü fari#| dukça yağışlı ve hele nisan - M / larında yağmuru eksik olmıya? * dir. Nemli, ağır topraklardan £ fif topraklarda iyi olur. Kara ra bayılır. Yerini kıştan önce ve baharda çok karıştırmadafi — | gerektir. Bakla smıfından DE ekildiği yeri azotça zenginleş memleketin ziraatine bakla bir şey karışması ise oradaki diğ” sullerin bereketini de arttırır. — Ekimi, nisanda daha doğrüus', yerde mısırla beraber başlar! santim aralıklı sıralar üzerine * par santim fasıla ile ekmek, €f " ekim usulüdür. Bunun için iki riş aralıklı dört dişi bulunan bir el tırmığı ile tarlada boy bö açılarak, bu sıralara ellerinde © fak çepin bulunan kadın an rer ve çizgilerin üzerine beşer * tim aralıkla üçer parmak derin decek surette tohumları ekerlef Yi duü taraflarında mısırla kanştı!î?' | yorlar.) aA Soyalar çimlendikten on gül ? bir defa çapalanır. Seyrekleştiri çek arifesinde bir çapa daha dipleri doldurulur. Otları da £ yıklanır, Nihayet kemale gelinte , y lar köklerile yolunarak tarlada "j gün kurutulurlar. Sonra harmâf 'j ne taşınarak bildiğimiz fasulye & ş ğülür, savrulur, kalburlanır Ve ğ çuvala sapları'da samanlığa tast | hesaba bakılır: Ortalama bir hesabla (Sari ca) çeşidi Soya, dönümünden * $f kilo tane, 300-400 kilo da saman "j Soya ziraati komşularımızdâ B7 çe artmaktadır. 936 da Romany#” ( bin hektar, Yuğoslavyanın 40 tar, Bulgaristanın 15 bin hektar “Jl mişi vardı. Bizim o yılki e.ktî : hektardan ibaretti. 937 deki Hüf 380 hektar tahmin edilmektedir” " ) halde yurdumuz için değerli bir "4 olan Soyanın yıldan yıla daha çok ı,,"' -( f | cağını ve genişliyeceğini um ?_— | Bacaksızın maskaralıkları :