19 Aralık 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

19 Aralık 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

- BON POSTA ikâyesi © İnce bir kadın sesi büyük bir merakla, yalvararak sordu: — Doktor bey Allah aşkına söyleyin, Şyüzümde izi kalacak mı? Uzun boylu, çatık kaşlı doktor her sa- bahki gibi sert bir sesle cevab verdi: — Size söyledim ki yaramız korkulu de- ğildir, çabuk geçecektir. Fakat, izi kalacak mı? Ben... Genç kadın sözlerini tamamlıyamadı. Doktor odayı oolduran karyolaların bo- yunca ilerlemiş, hastaları gözden geçire- rek uzaklaşmıştı. Aymı gün öğleden sonra uzunca boylu, Zayıf ve sevimli bir adam genç kadının yanına çekine çekine sokuldu. Elindeki bir demet gülü onun kollarına bırakır- ken: — Bugün daha iyisin Perihan, hastane direktörü üç güne kanar buradan çıkabi- dleceğini söyledi. Bilsen ne kadar sevini- yorum. Senden ayrı kalmak ne kadar zor- muş! Desti. Kendin sebeb oldun! Ellerim kırılaydı da o vazoyu senin başına atmasaydım! — Başıma atsaydın bir şey değildi. Fa- kat yüzüme ottın. Eğer iz bırakırsa seni hiç affetmiyeceğim. Genç kadın bu sözleri o kadar hınçla söylemişt gib Adamcağız sarardı. — Sanmam ki bıraksın! Bu operatör çok us e ; Üç gün sonra yara son defa açıldı. Ve bir daha sarılmadı. Doktor: — Biz yapabileceğ'mizi yaptık! Artık gidebilirsiniz! Dedi. Kocası sevinç içindeydi. Fakat nn yerinde hemen göze çarpan bir vardı. Onu görür görmez sarardı. — Zamanla geçer c... Doktor öyle söy- | lüyor! Doktor coktan gitmiş bulunuyordu. Genç kadın mermerden farksızdı. Bi- | raz sonra morardı. Ansızın geriye döne- rek kocasının yüzüne tükürdü: — Alçak, beni öldürseydin daha iyi o- lurdu. Madem ki bunu yapamadın, ben seni.. Adamın boğazıı Tırnaklarını geçi; Hastane karıştı. x Kostular ve kadını çekip götürdüler. ' Adamcağız inliyordu: — Onu bıirakım! Benim davam yok... Hakkı ver onun!... Genç kadın mantosunu geniş yakası- ni yara izinin bulunduğu yanağının üz- tüne kadar çekti. Sonra yerleri tekmeli- yerek çıkıp gisti. parmaklarını doladı. ve sıkmağa başladı. Ferihan İstanbula, ünnesine döner dön- Son P: nin edebi romanı: YARA Ze Kadircan Kaflı — Doktor bey, Altahaşkına söyleyin, mez evdeki bütün aynaları kırdı. Ancak o zaman biraz rahat edebiidi. Yüzündeki yara izini soranlara düşman oluyor, bir daha böylelerile karşılaşma- mak için hiçbir şeyi esirgemiyordu. Böylece yıllar geçti. Yara izi unutuidu. Eski aşk ve evlilik günleri bin kat gü- zelleşerek hatırasında canlanıyordu. Pa- kat buna rağmen kocasının sik sık gön- derdiği yalvarışlarla dolu mektublara ce- vab vermiyordu. Adamcağız o kadar yazdı, o kadar yal- vardı ki bir gün kendi kendine kararını vetdi: Beni gerçekten seviyor. Böyle olma- sa şimdiye kadar bazkasile evlenirdi. ten istiyerek yapmadı ya! Gideyim, çün- kü onun ayrılığı benim de yüreğimi ya- kıyor. İki kelimelik bir telgraf çökti: — Yarın oradayım, Son zamanlarda Ankaraya on İki sa, |* atte giden ekspres, ona bir misli hızlan- miş değil, yavaşlamış görünüyordu. Birtnci mevki vagota girerkeh'ayna ile ; karşılaşmış ve sendelemişti. Bunun hemen üçüncü mevkie geçmişti. Burası | rahattı: Kendisini görmüyordu. Tren istasyonda durdu. Büyük bir kalabalık vardı. Bunların a- rasında elinde kocaman hir çiçek büketile bekliyen kocası da gözüne çarptı. O ıun-| sını henüz görememişti. Genç kadın bir an önce kendisini onun kollarına atmak için yetinden fırladı. Ka- labalığın arasında kocasına doğru fdeta koşuyordu. Bu sırada furgon'un kapısı ö- nünde duran bir hamal'* kalın sesile ba- yüzümde izi kalacak mı? disi de vardı. Şıktı, gülümsüyordu. Fa- kat... Yüzündeki o derin yara izi bu gülüm- seyişin ortasında bır gül yaprağı üstün- deki tırtıl gibiydi, O acı hatırayı unutzuran aynasız yıllar bindenbire bir deste iskambil gibi devril- diler. Genç kadın kocağının boğezina atıldığı zamanki halini aldı. Gözlerini yumdu. Bundan sönra o izi ker gördükce ko- casına karşı derin bır kin alevlenecekti. Gerç kadın bu yüzden, vakit vakit boğa- | , |zıa sıkan fakat tam boğacağı sırada bi- rakan bir canavatın pençesinde yaşıya- - |caktı. Yüzünün yarı: nı örttü. Kocaşının bu- aksine yürüdü. Önçe şeh- rin kalabalığına, sonra bir otelin en ke- | nar odasına kapanâı A trenile dönerken şöyle yazıyor- prum. Başkasını seven Fukat ne yazık ki yüzümdeki yara İzi ikec bu aşk ölecek, onu unuttukca ilecek. Senin yanıfıda bulunup da aş- kıma bu en büyük işkencevi yapmaktan- sa kendimi ve seni mahküm etmeliyim. ALahasmarladık. — Seni sevi YARINKİ NÜSHAMIZDA: Üçüncü şişe İngilizceden çeviren: K, Neyyir Mahcüuz olub satışına karar verilen 25 koyün ve 15 kuzü ve sütlü 1 adet ineğin yevmi satış olan 28/12/937 salı Osmaniye köyünde V Tarihi tedki.kler n Birincikântın (Baştarafı 6 ncı sayfada) Milâdın 589 senesinde Han sülâlesinin yerine (Su-i) sülâlesi geçti. Ondan sonra Çin dışarı memleketlerle münasebetleri. ni kesti, kapalı ve esrarlı bir ülke olarak kaldı. Yalnız Hindistanla ticari münase- betlerde bulunuyordu. On Üçüncü asırda Cengiz Han Çin du- varlarını aştı. Bu zengin memleketin bü- yük bir kısmını idaresi âltına aldı. Cengizin torunlarından Kublây Han 1260 senelerinde Mogol payıtahtını Çine, Pekin şehrine taşıdı. Orada yerleşti. (Yu- en) sülâlesini kurdu. Kublây Hanın haş- met ve zenginliği, büyük kudireti, seyyah (Markopulo) tarafından tanıtıldı. 1368 den 1644 tarihine kadar (Nankin) e çe- kilen Ming sülâlesi hükümdarları Mogol- ları kovmak için uğraşlılar ve muvaffak olarak tekrar payıtahtı Pekine naklet- tiler, Bugün Çinde bütün şiddetile devam eden ve Japonları en çok - sinirlendiren Avrupa nüfuzu da bu tarihlerde başladı. İlk defa 1514 de Portekizliler Makaoda Çinlilerle tanıştılar ve Çini gördüler. 1689 da (Kang-Hi) .Ruslarla Nertşinsk muahedesini imzaladı; Pransa kralı an dördüncü Luinin misyonerlerini kabul etti. Kiyen-Lung'un 1736 da başlıyan elli senelik saitanatı esnasında Birmanya ve Tibetle harbettiler. On dokuzuncu asır- da Çin ruhu ve zekâsı Avrupa ile kat'i o- |larak ve iyice tanıştı, Çinliler çuk afyon kullanılar. 1839 da bir İngiliz germisinin getirdiği afyonlar; halkı korumak maksadile Çin hükümeti dan denize dökülünce İngiliz hü- 1 harb açlı. Nankin muahedesile $ Çin limanı İngiliz ticaretine açık bu- Hong-Kong zaası İngilizlere Himanlar 1844 de Vam-Poa mua- | hedesile Am: ve Fransaya, dahâ son- n ettiler, Bu isyan kanlı mukabele gördü. Amerika, İngiltere |ve Fransanın müşterek orduları hareke- bir te geçtiler. Nankini işgal ettiler. 1857 de Mmisvonerlerin öldürülmesi “üzerine ayni İşekilde Kanton işgel- olundu. Pekinde |Fransız ve İngiliz elçilerinin bulunması kabul edildi. Şimalden Ruslar da Çini tilâya baş- Tadılar. Fakat Çinliler yaman bir isyan gıkardılar. 1881 de Kulsa'yı geri aldılar ve Rusları şimale sürdüler. 1882-1885 senelerinde Çinliler (Tonkin) için Fransızlarla harbettiler. Neticede bu memleketi terkettikten başka bher harb sönünda olduğu gıbi Avrupalılara yeni yeni limanları serbest bulundurmağa mecbur tutuldular. 1894 de ilk defa Japonlarla karşılaştır lar. Donanmaları mahvoldu. Kora ve Mançuri işgal edildi. 1895 de Avrupalır ların ve bilhassa Rusların tazyiki üzerlk ne Japonlar Simonoschi muahedesine gö- re Koranın istiklâlini tanıdılar; Formoz adasını, Peskador adalarını aldılar. Çinde milliyet fikirleri gittikçe ilerlir yordu. 1900 da Avrupalılara karşı bir is- yan çıktı. Bakser isyanı denilen bu hâ- dise de Çine bir şey kazan”“ırmadıktan başka kaybettirdi. 1912 de (Semanın oğlu) denilen Çin imparatoru tahtından mahrum edildi. Yuan-Şe-Kal ilk cumhurreisidir. 1916 ya kadar oldukça sükün hüküm sürdü. Bü- yük harbde itilâf devletleri tarafını tut- tular. Siyasi ihtilâflar çoğaldı. Muhtelif vali ve kumandanlar devlet reisliği için hâarbettiler. Müdhiş bir anarşi 1924 şene- sine kadar sürdü Bu tarihte cumhuriyet te kalktı. İktidarı ellerinde tutanlar hi kim oldular. Bir aralık Çin şimal ve ce- nub diye iki kısma ayrıldı, 1927 de Me- reşal Çang-Kai-Şek işbaşına geldi. Çine hâkim oldu. Şimdi de onun idaresindedir. İşi iyice tedkik edenler diyorlar ki: — Japonya Çinde Çinlilerle değil, Ave rupalılarla harbediyor. Japonya harbim neticeşinin Çinde Avrupa nüfuzunu ve imtiyazlarını kaldırmak turetinde belir- mesine çalışmaktadır. Bu vaziyet, yağlı müşteriyi paylaşamı Yyan satıcılardan birisinin, rakiblerle a« çıktan açığa Karşılaşmaktan - çekindiği için, müşteriye yüklenmesinden başka bir«ey değildir. — —— — Şehir Tiyatrosu I""Wm Dram kısmı Tepobi Iımnl MH tiyatrosunda Bugün saat 15.80 da ve akşam saat 20,30 da TURANDOT Operet kısmı eski Fransız Tiyatrosunda Bügün saat 15.30 da ve akşam saat 20.30 da BİLMECE Masal 5 Perde Komedi 3 Perde GÜT ŞOT DK ğırdi: günü saat 13,5 ü Biarda: NDK cami önünde satılacağından talib olan- Kadın durdu. ların mahallinde bulunacak memurüna Hamal kocaman bir aynayı sırtlamıştı. müracaat etmeleri ve rüsumu dellâliye Dönüp yürüyünce Perihan aynanın cilâlı | ve sairenin alıcıya aid olduğu ilân olu- tarafile karşı şıya geldi. Orada ken- 'nur; Baş, diş, nezle, grip, romatızma, nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. İcabında günde üç kaşe alınabilir. Taklitlerinden sakınımız ve her yerde ısrarla GRİPİN isteyiniz. |Bir Genç Kizın Romanır Kim bilir o da benim için ne kadar masraflar etmiştir. Şimdiye ka- dar bir arzumu bile reddetmedi, hattâ birçok defa gizli isteklerimi bile keşfet- ti: «Geçen gün, çarşıda bir çift terlik görmüştün, hatırlıyor musun Selma? Renkleri ve üstündeki telli işleme- Bi o kadar hoşuma gitti ki dayanama- dan aldım; ayağına uyacak mı?» gün evvel bu terlikleri elimde evirmiş, Çevirmiş ve istemeğe cesaret edeme- Miştim. «Şu kadifeyi beğeniyor musun Sel- ma? Mavi renk sana yakışacak sanı- gım.e , Benim fedakâr anacığım;*sen: olma- san benim zavallı öksüz bir . kızdan farkım olmiyacak, bütün ömrüm bir seri mahrumiyet — içinde geçecekti. Halbüki sen beni en zengin âile kızları gibi refah ve saadet içinde yaşattın ve büyüttün; bana en zengin aile kızlarına lâyık bir tahsil ve terbiye verdin. Bun- ların kymetini ancak şimdi takdir ede- biliyorum, Ancak şimdi beni niçin öte- Vi arkadaşlarımla- beraber.- okuttuktan de ST gee eee ediğim gibi, dersler mekteb sa-/teb boşandı gibi. Bazı zamanlar bu ten- atleri hariciride olacaktır. Meselâ pazar halığı çok seviyoruüm. Kocaman mek- sabahı ve çarşamba akşamı.. münasib|tebde birdenbire samimileşen, birbiri- mi? Prolesör düşündü.. ceb defterine baktı, baktı. Sonra kalın bir sesle, ho- Muazzez Tahsin Berkand murdanıyormuş gibi söyledi: mâda ayifıca fransızca, ingilizce ve pi- yanoya çalıştırdığını anlıyorum ve bu- nu anladığım için içimde sana karşı coşan sevgi ve minnet duygusu kalbi- mi sana doğru sürükliyecek kadar taşe kın... Allah sana bu büyük iyiliğinin mü- kâfatını versin melek huylu anacığım; i|kızının bundan başka bir isteği yoktur. e Bu sabah etüd zamanında müdirem çağırttı; gittim. Yanında mektebe yeni gelen piyano hocası vardı. Konserva- tuarın en büyük profesörlerinden imiş. Beni takdim etti: — Size bahsettiğim talebe budur. Kendisine haftada iki defa benim dai- remde piyano dersi vermenizi rica e- deceğim, — Peki efendim. Yalnız küçük hanı- mın kompoze ettiği parçaları lütfeder misiniz? Kulaklarıma kadar kızardım. Müdi- Tem hiç aldırış etmedi: — Hay hay; onların bir kısmı bende- — Pazar saat on.. çarşamba saat altı.. yalnız çok çalışması şarttır, kaybede- cek vaktim yok. Amma da aksi ve mağrur bir adam- mış. Bu zümrüdüanka kuşunu nereden bulup başımıza belâ diye getirmişler. Dudağımın ucunda hafif bir gülüm- seme ile müdiremin'yüzüne baktım. O gayet ciddi idi. Bu dakikada hiç bir şa- ka kabul etmiyen ağır yüzünden koörk- tum, Sesinin de çok kat'i bir ifadesi vardı., — Elbette çalışacak efendim. Onun için bu derslerin hayati bir ehemmi- yeti vardır; maamafih öyle olmasa da boş vakitlerini zaten piyano etüdleri- ne hasrettiğine göre bu cihetten kor- küm yoktur. Sonra bana döndü: — Gidebilirsin kızım, Cebimdeki yün yumağını havada atıp tutarak koridorlarda koşarken düşünü- yordum: — Kızım Selma, bu suratsız hoca se- nin başına bir çorab örecek galiba, e ne yakınlaşmak isteyen birkaçsinsan- dan başka kimsenin görünmemesi bana değişik bir zevk veriyor. Büyük yemek- hanede ancak beş sofra var, Birinde ho- calar, ötekilerinde sınıf ve yaş farkı gözetmeksizin yanyana «bekür» tale- beler... Son sınıfta olduğum için bu sene ba- na itibar çok. Müdire hanım kendi sof- rasında boş kalan bir yere beni oturt- tu. Hocaların kendi aralarında konuş- maları, şakalaşmaları, birbirlerine ve mektebe, memlekete aid şeyler anlat- malar: pek hoşuma gidiyor ve onları büyük bir alâka ile dinliyorum. Benim, yemeğimi unutarak onların sözlerini dinlemem bir ara fizik hocasının gözü- he çarptı: — Ne o Selma? Yemek yemiyor mu- sun? Bir kabahat üstünde yakalanmışım Bgibi kızardım. Bereket versin müdire hanım imdadıma yetişti: — Sizinle ilk defa beraber bulunmak kızımı biraz şaşırtmış olacak. Hocaların bakışları: «Onda şaşırar göz var mı?» gibisinden bana çevrilmiş- ti. Tarihei Memduh bey sordu: — Bu sene mektebi bitirince ne ya- Selma ? pacaksın dir, size hemen veririm. Ancak demin Bayram tatili... Bir hafta için mek-| Bu tek cümle, sofradakilerin hepsimi alâkadar etti. Riyaziye hocası alay eden dost sesile benim yerime cevab verdi: — Onu tmükemmel bir riyaziyeci ye- tişmek üzere Üniversiteye göndermeli Bu dersi sevmediğimi bildiği için bana takılıyordu. Kimya hocam kaşla- rını çatarak itiraz etti; riyaziyecinin a- layını sahiye almıştı. — Hayır, Selmada daha ziyade güzel san'atlara karşı istidad görüyorum bet; mesleğini 0 yolda aramalıdır, meselâ edebiyata çalışması fena bir netice ver- mez sânırım. Madmazel Janet, çetrefil türkcesile söz aldı: — Bence Selma mükemmel bir fran- sızca veya ingilizce hocası olmalı; on- da ecnebi dillere karşı büyük bir isti- dad görüyorum. ) Kendi kendime «Hocalık mı? Allah vermesin!» diye düşündüm. Piyano profesörünün kalın sesi gür- ledi: — © halde bizim emekierimiz hep boşa gidecek öyle mi? Benim onu mü” siki için hazırladığımı bilmiyor musü- nuz? Müdire söze karışmamıştı. Profesö- rün bu son cümlesi önu da ateşledi: — Siz hep kendi - fikirlerinizi ileri sürüyorsunuz; bir de o cevab versin bâ- kalım. M Arkası var) ,

Bu sayıdan diğer sayfalar: