İ <& el — di SON POSTA Kumar masası başında geçirilen bir gecenin notları En kısa zamanda binlerle frank kazandınız, kalksanıza artık... Fakat şeytan: “Oyna, müddet için angaje edildi. Birçok yeni kazanırsan servet, saadet seni bekliyor!..,, diye hiç durmadan fısıldıyor... — B- Kırmızının üstüne bir lira koydunuz; bekliyorsunuz... Krupye bağırıyor: — A vos jeux messicurs!.. Faites vos Jeuxt.. Marguez vos jeux', Rien ne va plus!.. Fini!... Beyaz, fildişinden minimini yuvarlak Gönüyor, dönüyor; en sonunda krupye gene bağırıyor: paire et — Treute deux!.. Kırmızı çıktı ha? Bir lira kazandınız, işte... Bir lira koyup bir dakika sonra bir lira kazanmak.. aman ne iyi şey!.. Böyle kazanç hangi işde görülür?.. Sırtınızda ftaş taşımıyorsunuz? Bir dairede oturup, bin türlü dedikodu içinde, kıskanç, kem gözlerin önünde didinmiyorsunuz; oku- yup yazıp göz nuru dökmüyorsunuz. Sa- de bir helecan!.. Ne çıkacak? Kırmızı mı, kara mı? İşte bunun helecanı, Fakat şu dekora bakınız bir kere: Maroken kol- tuklar, saraylara yaraşan avizeler. Tak- mış takıştırmış, sürmüş sürüştürmüş, kı- rıla döküle etrafınızda dolaşan, yeşil çu- hanın üstüne bir fiş te kendisi koymak için yanırıza sokulurken çıplak kolları saçlarınıza dokunan, muhteşem kadınlar. Hepsi amoking giymiş, kazandınız mı gö- zünüzün içine bakan, beş on frank bah- giş verince: — Merci bieu, Mousieur, pour les em- ployâs!.. Diye hep bir ağızdan teşekkür eden krupyeler... | Bu saltanatın, bu ihtişamın içinde pa- | ra kazanmak ne iyi, diyorsunuz. Kazan- | dığınız iki lirayı bıraktınız: Dört oldu!.. Ne olursa olsun, onu da bıraktınız: Sekiz oldu... Bir lira, üç dakikada sekiz lira ol-| du hat.. Artık bu hırsa siz de aşlandınız: | Kırmızıdan kaldırıyorsunuz karaya, ora- dan kaldırıp çifte, çiftten alıp teke koyu- yorsunuz... Diyelim ki taliinizin de eni boyuna uygün düştü, işte birkaç yüz frangınız, yarım saat içinde birkaç bine çıktı!.. Yanınızdakilere bakıyorsunuz: — Yeşil çuhanın üstünde yazılı sayılara da para kovuyorlar; hem de © numara çıkarsa bir lira yerine otuz altı lira birden alıyorlar. Bir iki el, siz de denediniz; siz de öyle oynadınız. Tam o numarahnın üstünden, yanından, köşesinden işte siz de binlerle frank kazamıyorsunuz... İçinize adetâ doğuyor: — Ya, bir de kaybedersem? diye kör- kuyorsunuz. Kalksanıza artık!.. Kolay kolay kalkı- hr mt ya?.. Biraz önce gözden çıkardığı- nız ylrn_u' otuz İira, bir anat içinde yüzleri geçti, bine yaklaştı. Şeytan da hiç dur- madan dürtüyor: — Kazanırsan, diyor, zen sın! Diğlü d ah ngin olacaksın _Çok kazanmak hırsı, sizin de gözlerini- zi bürüdü; o hırsla oyunu büyüttünüz!, Şimdi de çok para koyuyorsunuz; daha çok kazanıyorsunuz!.. Arada bir, kaça- mak bir bakışla önünüze bakıyorsunuz: Bir yığın fiş toplanmış... Saymıya hem korkuyorsunuz, hem sıkılıyorsunuz. Her- kes size bakıyor, gibi geliyor... Fakat işte kumardaki tali de tıpkı ka- Rouge, dfn vgibl.ı. Yüzünüze Bülüyor, ümide dü- şürüyor: — Hepsi senin, her zaman senin... sürüklenmeğe haş- ladığınızı görür görmez birdenbire deği- şiyor. birdenbire yüz çeviriyor. Demin size o kadar sokulurken, büsbütün sizin olmuşken şimdi bir yabancı gibi sizden uzaklaşıyor, düşmanlarınızın ya- yürek iar çarpın z paranın yarısı, bir iki n da kâ dey'p kalksar mak iç Diyelim ki hepsini gene a koydunuz. Yüreğiniz çarpıntı- *|frank kazanıp çıkmak?. Yazan: Kemal Ragıb Enson —) * Krupye'nin küreği kırmızının üstünde dan çatlıyacak gibi. Şimdi işte karmızı çıkarsa bütün kaybettiklerinizi, bir elde, yeniden kazanmış olacaksınız. Kendi kendinize söz veriyorsunuz: — <Töbeler töbesi, bir daha yapmıyacağım!.» diyen çocuklar gibi: ı — Bunu kazanayım, kalkacağım artık!. Diye yeminler ediyorsunuz. Krupye, hep öyle durmadan bağırıyor; sağa sola, her iki masada toplanan fişlere şöyle bir — göz gezdiriyor, sonra — gene ©o fildişinden küçük yuvarlağı eline alı- yor, iki masanın ortasındaki fırıldağın içine fırlatıyor. Öyle bir fırlatıyor ki bil- ya, numaralardan birinin üstüne düşme- den önce, fırıldağın kenarındaki pirinç- ten çivilere çarpa çarpa dönüyor. Göz - leriniz hep o beyaz fildişinde... İşte kır- mızıya düşerken gene o sarı çivilere çar- piyor, siyaha doğru gider gibi oluyor... Gene sekiyor, tekrar kırmızıya döni ondan da kurtuluyor, artık siyahın üstün- de duracak gibi iken yanı başındaki fırın» Üstüne kayıveriyor... — Büsl kaybetmediniz ama, Koyduğunuz para-| yarısı daha gitti!.. Yürek çarpıntısı | büsbütün artıyor. Gene bekliyorsunuz: Bilya gene dönüyor... Bu sefer kırmızı- nın üstünde duruyor. Eh, ne ise... Hiç ol- mazsa demin sıfır çıktığı zaman kaybet- tiğiniz kurtuldu. Şimdi bir kere daha kırmızı çıkarsa büsbütün kazanacaksı- nız. Gene kendi kendinize yeminlere baş- | TPyorsunuz! — Şu parayı kurtarayım, hemen gide-W ceğim!.. Bilya, gene kırmızıdan siyaha seke se- ke fırıldağın içinde dönüp duruyor. En sonunda yapacağını — yapmış, nın z bir kadın gibi, siyah bir sayının öne kurulup oturuyor!. — Gözlerinize nanmak istemiyorsunuz. Ne yazık ki İş- te krüpyenin birisi: — Treize!.. Noir, impaire et mangue!.. Diye idam hükmünü teyid ediyor; öte- | ki de elinde gene başka türlü bir kürek, kırmızının üstünde boynu bükük duran paracıklarınızı yakaladığı gibi sürükleyip götürüyor! . Gitti işte.,. Hepsi gitti!.. Bü- tün kazand inız da gitti, kendi köy- duğunuz paralar da gitli... Onlarla bera- ber kurduğunuz hülyalar da yıkıldı, yok oldu... Cebinizde, daha başka paranız varsa, enların mukadderatını da gene kırmızı ile karanın arasındaki köşe kapmacaya bırakacak kadar sinirlendinizse, — yazık, size şimdiden habşr vereyim ki onları da mu'laka kaybedeceksiniz!.. Ne olurdu, demin o kadar ken kalkıp gideydiniz ya!.. Fena mıydı birkaç vüz frankla birkaç bin Duvarları hep aynalarla kaplı salondan geçerken bü muhteşem dekorun içinde kendi hayali- nizi görüyorsunuz. Yüzünüz kıpkırmın, vef: kazanmış- sanki, boynu bükük duran - paracıklarınızı rükleyip götürüyor, rışmış, gözlerinizde acı bir gölge... Bu süs, servet, günah saltanatı içinde binler- le frank kazanıp kaybeden siz miydiniz? Kazinonun deniz üstüne açılan büyük kapısından çıkıyorsunuz... O, nurlar için- de pırıldıyan bahçeye karşı daraçanın boylu boyunca dizilmiş hasır koltukların dan birine kendinizi atıyorsunuz. Uzak- tan uzağa mızıkanın sesi, kış şıkırtılarına karışıyor. Artık bunları işilmeğe bile da- yanamıyorsunuz. Buradan büsbütün kaç- | mak için yerinizden gene kalkıyorsunuz; bitkin adımlarla merdivenlerden iniyor- sunuz; caddeye doğru yürüyorsunuz... Dükkânlar kapanmış ama vitrinler hâlâ açık... Bütün o gömleklerin, kravatların, atkıların üzerindeki fiatlar sanki sizinle | eğleniyor: 50 frank, 100 frank, iki yüz frank... Demin sizin elinizden geçen bin- lerle frankın yanında ne kadar düşkün sayılar,.. Şımdi işte, paranın değeri bir- denbire tekrar görünüzün önüne geliyor: Yorum saat evvel kazandığınız o binlerle frank cebinizde olsaydı o kadar beğendi- Biniz o iskarpin, o Hind ipeklisinden bo- yun atkısı, hepsi sizin olabilirdi. İçiniz sızlıyor. Fakat bu sızıya bazan şeytanın sesi de karışır: — Git, gene oyna... Bu sefer kazanınca daha fazla üstüne Gdüşmezsin! Hemen kalkarsın! Diye hiç durmadan fısıldıyan bir ses.. Ne kâadat kaybederseniz ediniz, eğer eskisen bir iki kere kazanmışsanız, anun Almanlar filmciliğe yeniden hız verdiler En tanınmış ve muktedir Fransız sinema rejisörlerincen Marcel |'Herbier, Ufa stüdyosu tarafından uzun bir Son zamanlarda e- pey durgunlaşan Al- man film sanayilni canlandırmak üzere Alman hükümetinin faaliyete geçtiğini haber vermiştik. Bu cümleden olmak üze- reen eski veen muk- tedir Fransız sinema rejisörlerinden ve son bir iki sene zar« fında Saadet, Silâi başına, Yeni adamlar, Mahkümlar kalesi gi. bi büyük ve çok be- Benilmiş filmler ha- zırlamış olan Marcel VHerbier de meşhur Alman Ufa kumpan- yası tarafından uzun müddet için angajo edilmiştir. Belli başlı Fransız sinema yıldız ve sa- natkârlarından mas- da Jacgue — Feyder, Renâ Clair, Jylien Duvivier gibi tanın- miş Fransız rejisörlerinin hicret eder - cesine Amerikaya gitmeleri Fransız san'at âleminde yarattığı elim tesir he- nüz yatışmadan Marcel VHerbler'nin de Almanyaya gitmesi Fransız sinemacıları- nı ve sinema meraklılarını çok mütces- sir etmiştir. a ne için gitmekte olduğu hakkında vaki olan suallere Marcel FHer- bier şu mühim cevabı vermiştir: — Son zamanlarda Fransada istediğim gibi film çeviremiyordum. Bir;ok mü;ş- |külât ile karşılaşmakta idim. Doğrusu bu hal beni çok üzüyordu. Tam bu sırada büyük bir film çevirmek için Ufadan ba- a bir teklif vaki oldu. Bu teklifi büyük bir memnuniyetle ve derhal kabul eyle- dim. Çünkü nihayet sırf arzuma ve tec- Tübelerime istinad eden bir film çevire- bileceğim. Bu suretle 1988 senesinin ilk filmini Alman stüdyolarında çevirmiş o- lacağım. Bilinmelidir ki Alman sinema- cılığı ve Alman stüdyoları Fransız sanat- kâr ve yıldızlarını bütün dünyaya tanıt- mak hususunda pek büyük hizmet et- mişlerdir. Arkadaşım Jacgues Feyder şöhretinin temel taşı olan «Therese Raguin» filmini Berlinde çevirdi. Renâ çlılfin «Parisin damları altında> filmi dahi Almanya sayesinde tanındı. tadını bir türlü unutamazsınız; her za- kırılmıyan bir ümid vardır. Sanki kazan- |mak pek tabildir ama nasilsa bir kere | sizi —bu | kaybetmişsiniz. Hattâ: «Şöyle olmasaydı . t rakıp başka bir erkeğin kollarına düşen | KaZanacaktım, böyle yaplım da kaybet-| 4 |tim.» diye hiç yoktan bahaneler bulur, | kendi kendinizi inandırırsınız!.. Bir daha böyle bir kazaya düşmiyeceğinizden e- n, tekrar oynamıya başlarsınız. - İşte İsize kumarbaz psikolojisi!.. İnsan bir ke- |re de oynamıya başladı mı, parası bitin. ciye kadar, satılıp savulacak elinde hiç bir şey kalmayıncıya kadar oynar, İşte bu da «Bir kumarbazın encamı!.> Ma- nakyan sağ olsaydı, dört perde, sekiz tab- lo ile bir dram yapıp oynar, seyredenler- le beraber kendisi-de ağlardı... Kemal Regtp Enson Barbarosun türbesi daha iki sene olduğu gibi kalacak Beşiktaşda Harbarosun — türbesinin etrafında bulunan dükkân, arsa vesa - irenin istimlâki ile burada bir meydan vücude getirileceği yazılmıştı. Buranın meydan haline sokulması için henüz para temin edilmemiştir. Esasen bele- diye Barbaros türbesinin © nn a - çılmasını Eminönü meydanının açıl - masından sonraya bırakmıştır. Bundan dolayı türbenin etrafı bir iki sene daha kaşlarınızın bir tcu kalkmış, alnınız kı- açılamıyacak, hali ile bırakılacaktır. filmler çevrili, or Lilian Harvey «Yedi tokat » filminde (, Fakir talebe füminde Marika Rock ni, filmde muvaffak olamıyacağını iddia eden ve bundan dolayı kendisine rol bila wermek istemiyen Fransız rejisörlerine karşı Berlin ona «Baskın» adında bir film çevirtti ve bu film sayesinde Fransızlar uyandılar ve Charles Boyer'in kıymetiai anlıyabildiler. Fransada, vatanımda beni anlamamam Ba; takdir etmemeğe başladıkları sırada Düşünmelidir ki ilk Pransız sesli filmi (Berlin) bana elini uzattı. Bu eli büyük tirildi. , Annabella Pariste kendini göstermeğe, sırasına girdi. mar, kazanacağım, diye içinizde bir türlü | olan <Aşk gecesi» Almanyada vücude ge- | bir samimiyetle kabul ettim. Orada çe- wirecek olduğum filmin ismi: «Adrienne Lecouvreur» dür. Bu filmin sinema tari- mıtmağa bir türlü muvaffak olamıyor-|hinde yer alacağını iddia edebileceğim. u. (Berlin) sayesinde büyük yıldızlar |Bu filmden sonra iki büyük film daha çevireceğim. Filmlerin almanca nüsha- Charles Boyer'in film geviremiyeceği- |haları dahi yapılacaktır. Yeni çevrilen Alman jilmlenader saray sefahatlerinde Willy Früseh a Heli Pin kenzeller