28 İkinciteşrin / e mn delinen (7 İstanbulda gömülü milyarlar etrafındaki gizli harb İ SON POSTA Haydud herifin karşısında hemen cebimden 2000 liralık çeki çıkardım ve parça parça ederek suratına attım na döndü, Canı sıkılmış bir halde, fakat gülmiye çalışarak: — Almanca bildiğinizi biliyorum, dedi. 'Tabif siz de beni gıyaben tanımış olse- niz gerektir. Tanımıyorsanız daha iyi.. ilk defa bir tabanca altında teşerrüf ettiği- miz için affedersiniz. Madmazeli beyhu- de yere yormamak için kısa komuşalım. Ben, nefret ve hiddetimi asla gizleme- den cevab verdim: — Ne istiyorsunuz? Bauman'm dudaklarında mel'un bir tebessüm belirmişti. Birdenbire küstah bir tavırla: — Hafızanın satın almak istiyorum, dedi. Hiddetimden kıpkırmızı oldum, fakat kendimi zorla tuttum: — Ne demek istiyorsunuz? Bauman gayet yüksekten, son derece bükim bir sesle, insanı titretici, meş'um bir soğukkanlılıkla söyledi: — Bir tarih muallimi olduğunuzu, ha- yatınızı, çektiğiniz sıkıntıları, hepsini bi- Miyorum, dedi. Bir tarih mualliminin ba- fızasi kuvvetlidir. Siz ya istiyerek, ya is- temiyerek bazı sırlara, belki mühim sır- lara vâkıf oldunuz. Ancak, tesadüfler insanı ya çok bedbaht, veya çok mes'ud ederler.. bütün gördüklerinizi unutmanız icab ediyor. Buna mukabil bu tesadüf si- zin hayatınızı kurtarmış olacaktır. — Yani? — Yani namuslu bir adam olduğunu- xa göre böyle bir söz verdiğiniz ve her şeyi unutup tekrar kendi âleminize çe- kilip yaşamayı kabul ettiğiniz takdirde size derhal hayatınızda pek ehemmiyet- siz olmıyacak bir sermayeyi bir çekle takdime hazırım: Altı bin Türk lirası, Bakın, elbette siz de İarkediyorsunuz. Dünyanın karışık günlerine - giriyoruz. Böyle bir zamanda böyle bir teklif sizin için bulunmaz bir fırsattır, zannederim. Altı bin Türk lirast.. razı mısınız? O anda sapsarı kesilmiştim. Gayri ihti- yari Magdaya baktım. Bu teklifin içinde her şey vardı. Mübhem olsa da bütün bil- diklerim, olan cinayetler ve her şey için! süküt edecektim. Yani hepsine şerik olma yı kabul edecektim, Buna mukabil altı bin Hira müküfatımı alacaktım. Evet bü- tün bunları vakıâ Magdadan başka kim- se işitmiyordu, belki Magdadan başka hiç kimse de bilmiyecekti, fakat kendi kendimin .bu kadar alçakça bir sermaye! elde etmesin! kendi kendime nasıl kabul? ettirebileceğim? Bahusus, Magda orada bir kadındı, halbuki silâhla benim haya-| tımı koruyarak bir kahramanlık göste- riyordu, Bense bir alçaklık etmeğe davet olunuyordum. | Gözlerimin içine yılan gözlerile bak- makta olan Bauman benim rengimin uç- tuğunu, yüzümün değiştiğini o derhal! farketmişti. Cevab yerine Magdanın yü- | züne telâşla baktığımı görünce birden- bire müstehzt bir gülüşle güldü: — Anladım, dedi, Bunu madmâzelin yanında çörüştüğüm için galiba bata et-| tim. Bauman sonra çok ciddi bir yüzle | Ben bu darbe önünde titredim. O ge- ne o dondurucu soğukkanhlığile: — Fakat, dedi, aksi takdirde bu işlere karışmanız sizin için iyi netice vermez. Zira bu iş, sizin zannettiğinizden daha büyüktür. Hayatınızı maalesef Madma- zel Magda kadar dahi teminat altına ala- mam. Başımı birdenbire yukarı kaldırdım, hiddet ve nefretimden titriyordum: — Mösyö! diye bağırdım. Beni tehdide yeltenmeyiniz. Mademki kısa konuşma- yı İstiyorsunuz, pekâlâ! Ben sizin bir tren soygununu muvaf- fakiyetle başaran adamlar olduğunuzu, | bir takim cinayetler irtikâbına muktedir | olduğunuzu ve memleketin gizli tarih! hazinelerine musallat olduğunzu pekâlâ anlamış bulunuyorüm. Hakikalen iste meksizin vakıf olduğum bu hayatınızda bildiğiniz gibi devam ediniz. Bu bana ta- allük etmez. Fakat şu anda karşımda ni- çin bu kadar cömerd ve âlicenab bir in- san gibi hareket etmeğe çalışlı - ğının "da anl cak kadar ço- cuk değilim. Siz profesör Ulştayn'in ba- na da her hangi bir vesika bırakmış ol- ması ihtimuline karşı, beni satın almak istiyorsunuz. hafızamı değil! Bauman iblis gözlerile yüzüme “ Son Posta , nın sergüzeşt romanı > Bauman, taş gibi beni dinliyordu. Ge- ne taş gibi ağır bir sesle, hiç kımılmadan: — Zekânızı takdir ederim.. dedi. Vicdanımı da takdir oede- ceksiniz! diye bağırdım. Ben Ssiz- den olduğunu bilmeden o profesör Uiştayn'den 2000 liralık çeki ka- (bul ettiğim için size bu küstahlığı verdi- ğimi de anlıyorum. Ve hemen cebimden cüzdanımı çıkar- dım. Sür'atle 2000 liralık çeki çıkarıp parça parça yırttım, attım: — Buyurunuz, işte cevab.. dedim. Ellerim hâlâ zangır zangır titriyordu. Magdanın şimşekli gözleri ve parlıyan tabancası altında bu kadar alçakca bir muhayere geçmiş olmasından son derece bir galeyan duymuştum, Bu âni hareke- tim üzerine odada korkunç bir süküt ol- muştu. Bauman birdenbire hayrete düşmüştü. Bir müddet yüzüme bu delice isyanımın samimiyetine inanamaksızın baktı. Son- ra: — Şimdi siz mi tehdid ediyorsunuz? Dedi, Bu sözü söylerken sesi, boğuk çık- mıştı. — Hayır! dedim. O vakit, iblisce bir gülüşle dudakları yırtıldı: — O halde zekânızı cidden takdir edi- yorum. Bu zekânızın size menfaatinizin hangi yolda olduğunu göstereceğine kat- iyen emniyet getiriyorum.. dedi. Sonra: — Pardon! diye ilâve etti. Şimdi hid- detlisiniz. Fakat ben cumartesi akşamı- na kadar bekliyeceğim. Sizinle o akşam pek iyi tanıdığınız dostlarınızdan birinin evinde görüşeceğiz. Tahammilüm kalmamıştı. Bütün hid- det ve nefretimle gürliyerek kapıyı gös- terdim ve: — Çıkınız! Diye bağırdım. (Arkas var) Siz de bu kremden şaşmayınız! BALSAMİ KREM BALSAMIN nev'i vardır, KREM BALSAMİN N KREMİ Bütün cihanda elli senedir dai. ma üstün ve eşsiz kalmıştır. KREM BALSAMİN Büyük bir bilgi ve uzun bir tee- rübe mahsulü olarak vücüde ge- tirilmiş yegâne sıhhi kremlerdir. KREM BALSAMİN Şöhretini söz ve şarlatanlıki; değil, sıhhi evsafının Londra, Paris, Berlin, Nev-York Güzellil Enstitülerinden yüzlerce krem arasında birincilik mükâfatını kazanmış olmakla isbat etmiştir Gündüz için yağsız, gece için yağlı ve halis acıbadem kremleri olarak dört Ötedenberi tanınmış hususi vazola - rında satıldığı gibi son defa sureti mahsusada imal ettirdiğimiz gayet şık ve beraber taşımağa elverişli hususi tüpler derunünde dahi satılmaktadır. Fiatca daha ehven oldu - ğu kadat pek kullanışlı ve zarif olan KREM BALSAMIN İpleri rtriyat bulunur. bütün nevilerile tanınmış, ecza ve tuhafiye mağazslarında İNGİLİZ KANZUK ECZANESİ BEYOĞLU - İSTANBUL KA » E NEOKALMINA Grip, Baş ve Diş Ağrıları, Nevralji, Artritizm, Romatzma Sayfa 9 “ Son Posta ,, ailesinin sevinçli bir günü (Baştarafı 1 inci sayfada) Büyük Recaizade Ekremin hayrülhale- Mi Ercümend Ekrem Talu, hiç şüphesiz, son devir edebiyatımızın en zarif ve nüktedan bir çehresidir. Herkesin seve- rek okuduğu romanları bile bir lâhza İ- çin bir yana bırakılsa, yalnız, «Evliyayi Cedid> i ve «Meşhedi ile devriâlem» i onum bu sahadaki kudretini bugün gibi gelecek nesillere de isbata kâfi bir delil değil midir? Zannederim Büyük harb yılları içinde idi, eRvliya Çelebi: nin meşhur seyahat- namesinden taze bir çeşni ile, fakat o es- ki sanın hususiyetini muhafaza ederek yeni bir Evliya Çelebi yaratmak ve astın karikatürünü bu modern Çelebiye yap- tırmak, ilk defa onun nasıl aklına geldi bi lemem, fakat bu güç işi öyle kuvvetle ba- şarabildi ki artık ondan sonra değme ba“ bayiğit eline kalemi alıp da böyle bir tecrübeye kolay kolay yeltenemiyecek- tir, Ziya paşanın Zafername'si gibi Er- cümendin Evliyayi Cedid'i de bunun için mizden, Ercümend Ekremin zengin şabsiye. tinin bir portresini çizmelerini rica etmiş - tim. Bu ricamı kırmayanların lütfettikleri es- vabları, teşekkürle buraya geçirirken, bu basit zahmete kallanmaktan kaçınmış olan- iara karşı duyduğum tecasüfü açığa vurmak. tan da kendimi alamıyacağım. Üstad Hüseyin Cahid, Ertümend Ekrem hakkındaki hükmünü, şu samimi satırlarla nülâsa etmiş: «— Ereümend Ekremin yasıya başlama. sının otuzuncu senci devriyesi. Herkes tebcil etmek istiyecek, ben acıya cağım! A zavallı yavrum, bu yaşa geldin hâlâ bir baltaya sap olamadın mı? Ne kadar kabiliyetsiz, beceriksiz imi, Ki, şu matbuat küre; çrayıp kurtu « Jamadın. Fakat ziyan yak Ercümend... Sen, yükse) tabanın Edib oğlu olarak, sürünenler . Bak işte şimdi, ben de seni candan rik ediyorum! Hüseyin Cahit * Güzide romancı Bürhan Cahid Morkaya «— Ereümend Ekrem elli yaşında ha” Diye başlıyor, ve şu cümleleri ilâve edi ellerde dolaşıyor. Demek ki ötekinin nâ- zımda gösterdiği ince hiciv kudretini bı- zim arkadaş nesirde göstermiştir. Nasil ki hiç yaralamadan, sadece hafif iğne uc- larile yapılan mizahın güçlüğünü sezen- ler, bu hakikati takdirde bir an bile te - reddüde kapılmazlar, Ercümend Ekremin romancılığı da, hayatı bu ince İstihza bakışı altında, kav- radığmı göstermiyor mu? İşte şu dakika- da hatırladığım başlıca romanları: Sabir efendinin gelini, Kopuk, Asriler, Gemi- arslanı. Bunların hangisinde muharririn bu işaret ettiğimiz şahsiyeti belirmiyor? Meselâ «Kopuk» ta hakiki bir cürüm iş- lemediği haide sırf kopuktur diye takılan lâkabına kurban zavallıya kim acımaz? Gemi Arslanındaki yalancı ve ürkek ba - bayiğiti kim tanımaz? Hele çocukluğun- da biricik oğlunu bir mektebe yazdırsm diye kibar konaklarının eşiğini aşındıran fakir anayı, eski mahalle hayatı çerçive- sinde, kim görmemiştir? Asriler'deki fa-| kir hayattan kibar hayata yükselince baş-! ları dönen kızlar gibileri hayatta âz mı! rastladığımız gülünç tiplerdir? Sonra bir zamanki Beyoğlu hayatının zevk ve san- at ehillerini Hüseyin Rahmiden sonra, hangi kalem onun kadar canlı ve alaylı | hatlarile gösterebildi? Fakat bütün bü mahalli tiplerin ve İstanbulun dört buca- jğında geçen hakikat damgalı vak'aların a rasında istihzanın ne ince bir ruhla kay- naştığını görüyoruz. Sonra hissediyoruz iki muharrir, bütün bu tiplerinin zaafları jve gülünçtükleri karşısında gizli bir te. essür, tebessümle örtülü gizli bir ıztırab i duymaktadır. Tıpkı, «Her gülünç şeyin altında bir facla gizli değil mi diyen Ömer Seyfeddin gibi ...İşte Ercümendin mizah kudreti o teessürü gizlemesinde ve tiplerini ekseriya düşkünlerin, biçarele- rin, yoksulların hayatından alırken, ciayı bize neş'e yolunda hissettirmesini bilmesindedir. Bu cebbeden, bir dereceye kadar, Fransız müelliflerinden Georges Courteline ile Tristand Bernard'ı hatırla- tabilir. Zira Türk romancısı, bazı roman- manlardaki mahalli kıymete bizim ede- biyatımızda yükselebilmişti. İşte Evliyayi Cedid'in bu romancılık ta- rafı, bilhassa bu çok sert, fakat hakiki çizgilerile gösterilmiş yerli tipleri cihe - tinden ayrıca kıymetli bir cebhesidir. İh- timal üslüblerindaki tatlı sadeliği bozan bazı ihmallerine rağmen, bütün bu kü- çük, fakat özlü romanlarda her türlü gü- lünçlüğü ve bu gülünçlükteki acılığı ile en hakiki hayat sahneleri canlanmakta- dır. Bu rfalisme ise muhakkak nice yap- ma çiçeklerden nice samimi; lirik ve hayali görüşlerden üstün bir kıy- j mpettedir. Üstadın yıllardanberi hemen | bütün mizah mecmualarını doldurup ta- işan hikâye ve fıkrslarına gelince... Fakat bırakayım, Türk zekâsından do- 0 yazılarla gıdalanan ve neş'elenenler yapsınlar, Halid Fahri Ozansoy Ediplerimiz ne diyorlar? Ercümend Ekrem Talu, büyük baba ola- rak elli yaşına, edib olarak otus yaşına ve olgun insan olarak da üç yöz yaşına bastı! Ercümend Ekrem bin yaşına bastı, diyo- fânileri, en as on senenin tecrübelerine şa - hid eder. Hıraat sayarak, bulabildiğim bam edibleri - iğan bu nükte dolu yazıların tahlilini del; ia, yer: «— Benim bildiğim Ercümend, ellisine dı 80, Üç otuzuna girse, gene o kocamaz, O tat samaz, neş'e kaynağı Ercümenddir. Gençlik onun yaşında değil, hayata kan © kırk ikilik neş'e bataryalarile mücehhez olgun ve dolgun başındadır. Ercümendi, da- ha bir çok yıllar tebrik etmek zevkini ken « dime saklıyorum.» * Değerli Edib Salâhaddin Enis de, anke « time verdiği cevabda, Ercümend Ekrem Te- 1u'ya, şu belâgatl! satırlarla takdim ediyor: 30 sene.. Yan! bir çeyrek asrı geçen bi matbuat hayatı... Zannederim Yakub Kad - ri, bir makalesinde, Türkiyede kalem sahib- lerinin $0 yaşında manen öldüklerini yaz - miştı, Fakat Hüseyin Cahid, Hüseyin Rah * mi, Ercümend Ekrem, merhum Ahmed Ra sim, bu iddlanın ne kadar canlı ve kuvvetli birer tekzip ifsdesidir. Matbuatta 30 sene muvaffakiyetle kalem kullanmak... Bu hakikaten, mühim bir maz- | bariyettir. Matbuat denilen o âlem Ki, bin türlü 2 tınaları, bin türlü meddü cezirlerile vaşlı şına bir mansumedir. Ercümendin 30 sene bu yolda ayak sürç- meden yürümesi, onun muvaffakiyetinin ve kudretinin en bariz, en kuvvetli bir delil va alâmetidir!» * Bana gelinee, ben bu Alemde 30 yılı Er « cümend Ekrem kadar şerefle doldurmanın geniş mânasını, İki cümlenin daracık kalı « bina sığdıramıyacağım. Koca Erelimend Ekrem, otur sene için her huyunu, her kabiliyetini, ve her biçare“ Miğini öğrendiği şu «kalem» in bu tabii aczi, nı ayıplamayacaktır sanırım! Naci Sadullah Ankarada kolej Binası Başvekilin Natkile açıldı (Baştarafı 1 inci sayfuda) i Celâl Bayar ile vekiller mektebi gez « diler. Koleş derhal değerli bir mü - essese halinde yükselmişti. Hem alâka, hem de takdir uyandırdı. Başvekilimiz kendisine teşrifatçılık ya» pan küçük talebelerle hasbıhaller yaptı. Onlara sualler sordu. Aldığı cevablardan larında, meselâ «Les Linottes» gibi to-İ çok memnun görünüyordu. Küçüklerin nefislerine itimadı gösteren emin tavırlâ- , serbes ifadeleri çok iyi bir tesir bı « Başvekil Celâl Bayar koleji açarken, şu nutku söyledi: «Sayın arkadaşlar, sevgili evlâdlarım,' mwektebiniz hakkında aldığımız malümat tamâmen rejim için itminanbahştır. Bu- raya eviâdlarımızı büyük emniyetle gön- deriyoruz. Mekteblerin daha çok ileri git- mesini ister ve bunun için imkân nisbe- tinde yardım etmekten zevk duyarız yeti olmıyan | Memleketin her tarafında bu kabil mü- esseşelerin taaddüdü irfanın yükselmesi demektir. Yarın için yetişen buradaki gençleri kıskanmadan tebrik ederim. Ken dilerini büyük istikbal bekliyor, memle. kete hizmet edeceklerdir. Vatan kendi « en istifade edecektir. Bu her iki saadeti kendilerine bütün kalbimle ve se mimiyetimle temenni ederim.» Hayır sahiplerine (Başterafı 2 inci sayfada) bakarken, vicdanımızda hiç bir yas, hiç bir ezi duymamak istiyorsak, bir an bile rum: Çünkü, matbuai âleminde geçirilen) kaybetmeden (Çocukları Esirgeme Ku- ber yıl, gören, duyan, ve kavrayan bahtiyar) rumu) nun davetine koşmalı, yoksul Türk yavrularına mutlaka el uzatmalı - Düh akşam gep vakit, bu mes'ud vesileyi| YIZİ E. Talu