İkinciteşrin SON POSTA — İstanbulda gömülü milyarlar etrafındaki gizli hab — ğ b [. aa aa aa gada üErendani dülNümn J—Jın&îw A n ııuâilliilw X—?fjîm—_: K Lz Hakikaten istasyon saatinin altında büyük, koyu mavi bir otomobil duruyordu ve şoför uyukluyordu Yoksa bir ekspresi soyacak kadar müt- hiş te olsalar haydudların olduğuna Şüp- he olmiyan bu ölüm tehdidi karşısında tiddi bir korku veya zerre kadar endişe nıştım. Ölüm korkusundan dıolı- ;""i:»*' bir tü *U Âdi aczime ağlıyordum zannederim. in sana do- i? diyordu. k, şimdi Çorlu rup Mmüdüriyet- matta ne diyorlar, Cevaz le her an olağan eye karşı vazifenizden . İd başka hiçbir şeye fazla chemmiyet vere- Tek hâ in büyümesine ve şüyumna Tece dikkat. e meğer âdi, har “ Son Posta ,, nın ında misin, hi ak gibi birdi tahkikı yi biç iladım ki Yetsiz bir _'edı'miı olması aklıma gelmişti. Uyorlar. Buyurunuz, zatı alile relerine götüreceğim. Dedi, Asansöre gird!m. Asansörde, her ne türlü maya ve hiç Nihaye! dim, amamile t oldu. O gün uyu-| de her şey, hiçbir etmiş iki ku Madim. Esasen idal SEY olmamış gibi, Yordu. Basit bi tercümanlar ge Beyler görüştüler. HFemen hemen Halbuki ben bütün güm Berlediğim tehdid mek tekrar okuyor, hakikt Etmiye çalışıyordum. Elması kimseye tes- T0 etmediğim için hiçbir tehlike gör- Müyordum. Binaenaleyh rande t TiYe kat'i surette karar vermiştim. ÂAk- fam üstü, hiç kimseye bir şey söyleme- €N yalnız ci servis masasının gÖ- | Zündeki tab: alarak, Sirkeci istas- | Yönunun büyük kapısından merak içit- 'e Sıktım. Hakikaten istasyon saatinir İtinda büyük, koyu mavi bir otomobil Börünce sevindim. Şoför uyul Yordu. Yanına yaklaşınca birdenbire Yandı, şimşek gibi bir sür'atle etemabi- in kapısını açtı. Hemen atladım. Bü €Ehul adamların sözlerinde duran 2- b Enlar olması, doğrusu, bana derin bir TNniyet vermişti. kir Yük mükâfat neydi? Bana - bunu Möler vâdediyorlardı? Bu adamlar neci :Ih-,? Meçhul bir otomobille sellemi açm nereye gidiyordum? Karşıma ne :; aı İnsanlar çıkacaktı? Bir tuzağa kendi *ağımla gitmiş olmuyor muydum? K Ütün bu ihtimalleri, belki u;»kusıf'z YA Uğüm için düşünmemiştim bile. Şofö- 'r“esihi tek kelime sormaya lüzum gör- €dim, Otomobile binmekle randevuyu ga bahta idi. Yal- n"’"»' etmiştim. ne ol *"_ Otamobilin ben! hırsızların gizlendik- 'T herhaide, şehir dışındaki esrarengiz ı" €ve bırakacağını zannediyordum. Bu '::n'm'lsıvı dolayı garib bir sürprize uğ- b AM Zira otomobil tam Perapalasın ö- Ğ R Nde durdu, Kapının önünde beklel t’“:ılan bir garson derhal fırlayıp otomo- Bi M kapısını büyük bir hürmetle açtı n yi ne ki Ti yere atladım. Otel garsonu yerlere '.şl ““' üdar cp rınızı derhal keser. Bilmişti: ;Cnlîj_—'. ursunlar, ekselans! Ka a-a_ı'şr,n'.'n açık kapısı önünde 'an asansör memuruna: < Üçüncü kat! Ye bağırdı, At n oölagelen bir .*.r'ıılvîmıs ehem- sergüıeşt romanı yokmuş.. Dü üyor, arka ; ya dönüyor, sen işine bak? v beyin bi yele ) anda ”,;j:,ş,: :,, 3,';'."' mü- | Asansörün önünde biraz durakladım. Bütün bunların polis tarafından tertib Asansör bir manzara ile karşılaşırsam karşılaşayım, pişkin 0l- Diş macünu ile dişlerinizi temizlersen! 5 nce sağlam ve inci gibi parlak ve beyaz kalır. Dişleriniz çürümez. Tüp 7,8, dört misli 12,5, Profesör elinde bir telgraf tutuyor du: «Tam vaktinde geldiniz. dedi pekâlâ kullanabilirdim. İlk defa ismini işittiğim, ilk defa da elsmini gördüğüm muhterem ve muhteşem profesör — Ülş- tayn beni kapıdan, ayakta kargşıladı. Hele yanında gıyaben tanıdığım ve çok net ettiğim müze müdürü Hamdi be- mett yi görünce bir yanlışlık olduğuna hük- ayet sevimli yüzlü, kumral sakallı ve lü bir zat olan profesör elinde bir telgraf tutuyordu. Benim tereddüdümü sezmiş gib., almanca olarak: — Tam vaktinde teşrif ettiniz, misafi- rim muhterem Hamdi beyefendile bir- likte sizi bekliyordum. Hattâ, bakınız, çok sevdiğim dostumdan aldığım telgraf burada.. dedi, (Günde yalnız bir. defa HASAN DANTOS ömrünüz müddetince dişleriniz en büyük 20 kuruştur. zle, grip, romatızma ve bütün ağrıla- Icatında günde üç kaşa alınabilir. Taklitlerinden sakınınız ve her yerde israrla Gripin isteyiniz. “Son Posta,nın Hikâyeleri Sayfa 9 DÖRT GÜN Yazan: Mih. Zoşçenko Rusçadan çeviren: H. Alaz ' Yüzümün a kurşunt, toprak rengi kaybo İmuş, onuc yerine sıhhatli pembe bir renk kaim olmuştu Cihan harbinin ve buna benzer diğer |komşu toplandı. Her kafadan bir ses Çilie felâketlerin acıları şimdi çıkıyor. O gün- leri yaşıyanlarımızın ekserisi yarı yarı- ya hastadır. Kimisinin sinirleri bozuktur; kimisi nin barsakları iyi işlemiyor; kimisinde de kalb intizamsızdır. Dediğim gibi bü- tün bunlar upuzun harb senelerinin ya- digârıdır. Bana gelince: Kendi sıhhatimden ; yet etmeğe pek te hakkım yok. Sıhh: yim. İştiham da yerinde. Sözüm yabana, öküz gibi yiyorum. Manda gibi uyuyo- rum. Fakat buna rağmen günün birinde bende de bir arıza çıkacak diye ödüm ko- puyor. Öyle ya, ben de cihan harbini gö- renlerden, © harbin siperlerinde yatanlar- dan biriyim. Bir sabahtı. Her vakitki gibi geç uy mıştım. İşime vaktinde yetişebilmek iç kahvaltı bile etmeden, acele acele giyin- meğe başladım. Bu sırada karım yanıma yaklaştı: — Yahu, dedi, bugün yüzünün rengini hiç beğenmiyorum. Adetâ kurşuni, kirli bir rengin var!. Hasta mısın yoksa?.. Hemen aynaya baktım: Karım doğru söylüyordu. Yüzüm kurşuni renkte idi; (ağzımın etrafı da adetâ bakır renginde idi, » Bu işe fena halde canım sıkıldı. Demek ki umumi harbin siperleri nihayet bende de tesirini göstermeğe başlamıştı. İhti. mal ki kalbimde ve yahud vücudümün bir başka noktasında bir arıza vardı, Her halde yüzümün bu gayri tabil rengi bo- şuna değildi. Nabzıma baktım; biraz gayri munta- zamdı, fakat atıyordu. Ne olursa olsun bende bir şeyler oluyordu.. Neyse., tamamen giyindim. İsteksiz Is- teksiz sokağa çıktım.. ve işe gittim. Bi- risi daha sıhhatimden ve yahud yüzü- mün renginden bahsedecek olursa dok- tora gitmeğe karar verdim. İhmal etmek esiz değildi.. Şimdiki gibi hatırlıyorum; on bire beş vardı. - Fabrikamızın — ustabaşılarından Jitkof yanıma yaklaştı: — Hayrola Vanya, dedi, seni biraz ke- yifsiz görüyorum. Yürünün rengi toprak Bgibi.. hasta mısın yoksa? Ustabaşımızın bu sözleri beni büsbü- tün korkuttu. Kendi kendime: «Eh Van- ya, diye söylendim, galiba sen de hapı yuttun!.» Aksi gibi içim de bulanmağa başlamıştı.. Lümı, cimi yöktu. Ben iyice | #hiden hasta değilmişim.. hastalanmıştım,. Paydosu bekliyemedim. Düşe kalka e- ve geldim. Nerede ise «can kurtaran» & bile müracant edecektim. İ Evde, tabil, derhal yatağa yattım. Ka- rım avaz avaz ağlamağa başladı. Konu mağa başladı. Komşulardan biri: — Zavallı İvan Feodoroviç, diyordu, çok ıztırab çektiğin yüzünden belli. Bake sana çamur gibi yüzün var.. Bu, herbale de esaslı bir hastalığa delâlet etse ge- rektir. Komşumun bu sözleri beni büsbütün çileden çıkardı. Bütün geceyi Uuyku- saz ve ıztırab içinde geçirdim. Ertesi sabah vücudümde büyük bir kk rıklık hissettim. Karıma, doklor çağır« masını söyledim, Gelen, fabrikamızın dodktoru idi.Baştan savma bir muayeneden sonra: «Temaruz» demesin mi? Az daha herifin gırtlağına sarılacaktım; yok, uzu , kollarımda derman ben sana şimdi tema | gösterirdim.. Fakat gebereceğimi bilsem muhakkak surette bir mütehassısın, ve yahud bir profesörün muayenehanesine gidip kendimi göstereceğin O zaman sen de yanıldığını anlıyacaksın!. Doktor evden gider gitmez ben de & yağa kalktım. Hazırlanmağa başladım, Temiz bir gömlek giydim Traş takımını çıkardım. Aynanın başına geçerek sura- tımı sabunladım. Koskin usturayı yüzü- mün 'a gezdirdim. Biraz gon- ra yüzümün r farafını da traş ettim. Musluğun başına geçip iyice yıkandım. Kurulanmak üzere tekrar aynanın başı- na geçtiğim zaman adetâ kendimi tanı- yamadım. Yüzümün o kurşuni, o toprak repgi kaybolmuş, onun yerine, sıhhatli, pembe bir renk kaim olmuştu.. Bu değişikliği farkeden karım: — Vanya, dedi, galiba sen suratını bir haftadanberi hiç yıkamamışsın?. — Ama da mübalâğa ediyorsun!. Yü- zümü yıkamıyalı vakıâ bir hafta olmadı, fakat herhalde dört gün oldu.. Ben de karım da karşılıklı gülmeğe başladık. Ben hakikaten dört gündenberi yırkanmamıştım.. Havalar aksi gibi soğuk gidiyordu.. Halbuki mutfağımızın sobası da yoktu.. Doğrusunu isterseniz yıkan« mağa üşenmiştim. Bahusus insan biraz keyifsiz olduğu zaman yıkanmak değil a, katırına yemek bile gelmiyor. Neyse. giyindim; süslendim. Bir are kadaşıma kadar gittim. Artık hastalık- tan mastalıktan bende eser bile kalmâ« mıştı.. Kalbim iyi işliyordu. Bulantı fa« lan da duymuyordum.. Demek ki ben, Yarınki nüshamızda: Ona gök bile ağladı Yazan: Salâhattin Enis e— Anadolu Tüccar ve Esnafına Lüzumsuz seyahat ve füzuli yol masrafı etmeden her türlü siparişinizi en müsait şeraitle İstanbuldan temin edebilirsiniz. S_IPARİŞ BEDELİ MALIN VÜRUDUNDAN SONRA ÜDENİR CİDDİYET-SUHULET-MENFAAT Tafsilât için : “Posta kutusu 412 İstanbul,, adresine müracaat ediniz.