“Mıı (Baştarafı 1 inci sayfada) lilerin adreslerini öğrenmek üze- önü meydanındaki bayiler ara « b dokşırken. «Nimet> gişesinin meş- uur Kkara tahtası üzerine raptiyelenmiş Ğd üzerinde şu satırları okudum: *Gişemizden sâtılan ve 30,000 lira ka - 15346 numaralı bilet, Boğazke - .:'“' Kalyon sokağında, 7 numaralı ev- k Oturan, Sılme adında kimsesiz — bir '.B."" Nllü. bu satırları okuduğumu Bot ettiğimi görünce: İı: Biraz bekleyin... diyor. İsmail gel - Gişeyi ona bırakıp, müjde vermiye Mm Beraber gideriz! ':eyrık sonra bizi Boğazkesene gö- €ek olan taksiye atladığımız zaman Bl?lıı Nimet: v Kadıncağızı gayet iyi tanıyorum! d- Or. Her zaman bizden bilet alırdı. Ev- akşam geldi, biletini alamıyacağını Söyledi. Bunu söylerken, gözleri sırsık * Talihini denemekten vaz geçişinin merak ettim: — Param yok... dedi... Yalnız otuz ku- Tüşum var., » Onu da akşam yemeğimden îm.—nenk bu parayı size bi - nh?lm. bana biletimin yarısını olsun Emin olun ki, size öderim borcu - kxldın devamlı müşterimizdi. Sonra öy- mlük]ı bir hali, öyle yaralı bir sesi var- ki, onu eli boş göndersem, içim yana. h t Dayanamadım, ona biletini, kendi &tabıma hediye ettim! O zaman bile pi- L"*l'o kazanmış kadar sevinmişti. Şimdi 'N bilir ne haldedir? hxllynn sokağındaki ev isimli viran ku- benin in kapısını açan ihtiyar kadının yü- zÜ bana yabancı görünmemişti. Buu Ükkat Odıncı onu tanımakta zorluk çek- İ bundın bir kaç ay evvel, bir gün, aBında yedi, sekiz aylık bir yavruyla iya gelmiş, ve bana, torununu sat- istediğini söyledikten sonra, kendi- vi bu harekete mecbur eden sebepleri Anlatmıştı: OÜ“, Çanakkale şehidlerinden Hatan ."“Cmıış. Biçare ana, oğlunun ölümün- Gen sonra, elinde kalan küçük kizıni ye- “Nım& için senelerce didinmiş, çaba - "-ıı nihayet kızı, hastabakıcılık mek « hıâml., bir hastaneye yerleşmiş. fasını da sefaletten kurtarmış. * Fakat, hayat, biçare anaya, bu masum Ümidinde aldandığını, ve çilesinin henüz '“'hııhımı, arka ırkıyı gelen iki faci- Talih kuşu insanlardan daha merhametli! I a ayla isbat etmiş: Dumadı, bir tramvay kazasının kor « kuzile çıldırarak timarhaneye kaldırıl - mış. Talihsiz kızi da, ııt;'ık istediği © u doj ken ölmiü ygyo uuîîu:u kadıncağızın hazin ha- yatını Son Postaya yazmış, ve satılık yav- ruya, iyi kalbli bir müşteri aramıştım. Bu yazının gazetelerde çıkışından ınfıı- ra, o biçare anayı, kucağında yavrusile blı'ı;okdelıhrnmmdlgüdm her se fer, omuzları, gözleri ve ümldleri biraz daha çökmüş bir halde boynunu bükü - yd'r_v':“l:l'“bî:r::y çıkmadı mı efendim? Ve ben ona, her sefer, kalbim sızlıya - rak, üç beş kuruşla ayni cevabı veriyor. dum: — Maalesef valideciğim... Biraz daka sabredin. o biru değil, bir çok daha sabretti. Fakat maalesef ben, ondan ımnkı ziya- retlerinde de onı n nmdlml 'ılb)ün bize kapıyı açtığı zaman, torunu da; i;:dağmevzedlı Bâyan Nimeti tanıdı. © arnda, onun gözlerine birdenbire dolan ümidin büyüklüğünü anlatacak her ke- lime küçük kalır. Matbaadaki masamın karşısında boyun büküp, bana kim bilir defa sorduğu: hi- Hâlâ bir şey çıkmadı mı? Sualitin cevabını vermeyi Bayan Ni - nrakamadım: mc.îı ;ıkh dedim... Hayır sahibi müşteri yerine büyük ikramiye çıktı! Bu cevabı alınca: — Torunum kurtuldu! diye bağıran ih- tiyar ve fedakâr nineyi sonsuz bir hâz içinde seyrederken: — Muhakkak, dedim, bu devlet kuşu denilen mahlükun şuüru var... Çünkü, onun, bu feragatkâr ninenin ak saçlı başına konuşu bence, tesadüfi sa « yılamıyacak kadar şaşılacak bir isabet. tir. Hem bu devlet ku.pmım sade şuuru de ğil, okuması yazması da var.' Çünkü ben, güzeteye vaktile yazdığım o açık istidamla, memleketin bütün zen- ginlerini, bu bedbaht ninenin yardımına çağırmıştım: Anlaşılıyor ki, ©o istidamı, tayyare piyangosunun numara dolapla - rında yaşıyan, ve ayda bir defa salıveri- len o devlet kuşundan başka hiç kimse okum: J v Naci Sadullah bir Suriye, Hatay ıtılahnı aç ttilafını tasdik edecek (Baştarafı 1 tnci sayfada) mm)umı kabul eder; aksi halde Tuyor ki bizi alâkadar etmesi itibarile| Prsnsa hükümetinin, Suriye ile akdet - büh, İhassa bu nokla üzerinde duracağım. |miş anında bildirmiş olduğum gibi,| kabul hakkındaki Cenevre itilâfını Suri- | dik Zam Bn., $e Meclisi Nüvvâbı kabul ve tasdik etmi- Yerek & #tmişti. Fakat o sıralarda ve ondan | Ostrorog "'“l uzun müddet gerek Matbuat ve ge- | ye ’.nı Tekse müfrit nasyonalistlerle Arab ve İt ittihatçdarrı tarafından gayet ateşli İt le aleyhinde propaganda yapıları bu tatbik zamanı gelince, işler de. :’Nı& Fevkalâde ateşli ve şöven bir l:;.k aleyhinde bulunulan bu Cenevre iti- etrafında öyle bir hava vücuda gel - Biş ve gerek hükümet adamları, gerek tarafından bütün köprüler 9 ka- :" tamir edilemez bir şekilde yakılmış - Pilacağını kimse kestiremiyordu. Yal- bir zamandanberi, Suriye gazetele - bu meseleye dair neşriyat kesilmiş iye aleyhindeki edebiyatın ark3- S gelmez olmuştu. Shndı anlaşılıyor ki Fransa hükümt # bu mesele üzerinde son — zamanlarda | ge! Sam hükümeti ile çok esaslı ve çok ciddi gım'ı;meıemeebut olmuştur. İU Suriyenin reddetmesi esiz de - Bir . Türkiye ile Suriyenin aralarında doıuuk tesssüs etmesi, ihtilâfın büs- bütün kalkması lâzımdır. Bunun için de, lriye hükümeti ve Vatani bloku bu zâ - i anladıkları takdirde Suriye Ce- büyük nümayişlerle bunu protes- dı bulunuyor. kİıl-lııt'llııth(l.ıınıııııııı'ellnc:l.l"İll'i we henüz Fransa parlâmentosunun etmemiş bulunduğu muahede tas- değildir. Martel üç gündenberi bura- “Ondan evvel de Kont lr devletinin eski adli- )) burada bir kaç gün kaldı. Bu ı:.:::' Şam hükümetine anlattık - olmuştur: ""o;';,.w kabul edilmediği tak - dirde Fransa - Suriye muahedesi tasdik _“h,,_gnsııuyew 'Tür - kiye ile karşı karşıya kalmıya olacaktır. Bu takdirde Suriye hüküme- ""'"""..,.wnwıemwm hn.n.ımnsııhünııdnvıı- MMWHRM tir. Şu dakikada lınkumı'h— mu':" göre Suriye hükümeti Cenevre ’:ıâ kabul edecektir ve Vatani bloku muhalefet etmiyecektir. " rürkiye bükümeti hariciye -MB:'”: Ka öi siyaretla şekli, , Bu dme t bakaa a aa İ ürkiyeye yap Kont De Kant De Martelin evvelce duğu ziyaretin ı':'soııyd hükür a bu ziyaret ayni ııını:lı n ka - bul edilmesi kiye arasında rinin ıçıımıı unun bu mühim hâdiseler, Su- | oğlunun 'mrkiye arasında başlıyacak yeni mu. meseleler, dedikodusuz ve buh- devre sid meseleler, , |ransız da MPÜW Udunl Şe0tlü şeyleri teyid eden şayialar bu yazdığım gayet va arasında Suriye maçı yarın yapılıyor Bütün iddialara rağmen Hindli bu yaz İs'anbula ge'en pehlivanların - en kuvvetlisidir Bu mevsim İstanbula gelen yabancı pehlivanlar arasında Mülâyimi mağlüb |eden yegâne pehlivan Hindli Fazzal Meh- med yarın saat 15 de Taksimde Mülâ - yimle üçüncü, gelecek pazar da Türkiye başpehlivanı Tekirdağlı Hüseyinle dör » düncü güreşini yapacaktır. Hindli pehli- vanın güreşteki kuvvet ve kıymeti hak- kında ortada dolaşan şaylalar onun le - hinde ve aleyhinde ne kadar kuvvetle söylenirse söylensin Fazzal Mehmedin enine boyuna, iri ve sağlam yapılı vücü- dunun ortaya koyduğu kıymetten şüphe etmeğe imkân yoktur. 'Heybetli teşkilâtile şimdiye kadar peb- livan namı altında İstanbulda boy göste- renlerin topundan daha sağlam ve oyun noktasından daha yüksek bir mevkide ©l- duğunu Mülâyimle yaptığı iki güreşte de göstermiş olan Hindlinin şu veya bu mü- sabakada mağlüb edilemiyecek müthiş bir kuvvet olduğunu da iddia edecek de- gilim. Bir atlet kadar muntazam vücudile gü- reş minderinde hayli yıpranmış olan Hindlinin, yaş itibarile yorulmağa baş - lamış, hattâ bu başlangıcı bir hayli de geçmiş olduğuna göre muhakeme yürü- tecek olursak, gene onun kuüvveti ve bil- gisi üzerinde dikkatle durmak icab ede- eçktir. Hak oyunu üçtür diye son bir de- fa daha Hindlinin karşısına çıkacak olan Mülâyim bize samimi olarak Hindlinın çok kuvvetli olduğunu, hiç bir pehlivan altında bu —kadar zorluk — çek - mediğini — söyleyip — hattâ — «Çoban Mehmedle 'bu kadar idman — yap- tım, bana bir defa bile olsun kafa kol kapan bir oyun tatbik edemedi, dedik - ten sonra bu işte uzun boylu şüphelere saplanmak aklın alacağı bir iş değildir. Bu son temaslarda Mülüyim de, Hü - seyin de Hindliye bir galebe temin ede- bilir, elbette ki elelden üstündür. Sırtı mindere yapışmamış, yediği bir yumruk- tan sonra ringi kucaklamamış bir pehli- wan veya bir boksör nasıl tasavvur edi - lemezse, memleketimizi mağlüp olarak terketmiyecek bir p:hlîrııı da olmıya - bilir. Kim ne derse desin Hindli ile karşılâ- | 1â, avukatlar. Üniversite içinde, hoca ol- şacak Mülâyim ve Tekirdağlı Hüseyin bu | mak Bul Komar ile yaptıkları gü - .mn ne farkı vardır? Neden dolayı avu- reşlerden Çok daha büyük bir ehemmi - yet vermek mecburiyetinde olduklarını hatırlamalıdırlar. Ömer Besim Vefalılar Şeref merhumun kabrini ziyaret ettiler Geçen pazar günü Şeref stadyomun- ga ilk lig maçlarını yapan Vefalılar mü- sabakadan evvel büyük bir Vefalı küt - onun meziyetlerinden, memlekete, mas- rife, spora ettiği hizmetlerden hürmetle bnhsetmişlerdir. Askeri liseler voleybol turnuvas! bugün başlıyor Askeri liseler arasında tertib edilen se- nelik voleybol şampiyonluk müsabakaiarı bugün Beyoğlu Halkevinde deniz lisesi ile Maltepe lisesi arasında yapılacaktır. Müsabakaya saat on altıda başlanacaktır. Spor işlerinin idaresi Spor l*rhh ıslahi için hazırlanan proje tedkik edilmektedir. Spor işleri - m'zin bir müsteşarlık vasıtasile idare &- MMMWL h bir ihtilâf içinde bulunduğunu gös - teren sözler de vardır. mnmnhhtlllınnduhırh- sım nüfurlu insanların emri vaki karşı- sında boyun eğmemeğe taraflar olduk- ları da . Bükümet ve blok arasındaki Ihtilâflar, sade Hatay mese- lesinden değil, Suriyeyi alâkadar eden daha bir çak işlerden ileri geliyor. Bu ihtilâfların ne netice vereceği malüm ol- nı:ımıllı beraber Halay hakkında umu- ılyıııdıhdehüylebuvuüe ilaıllhıhrdn-llmgekcığini.ıh— min etmek kabildir. Bugünlerde bu meselenin bu şekilde riz. Hindi - Mülâyim; | çimdiyolader y Memleket olduğum şeyler- den anlaşılacağı veçhile Üniversitemiz bir takım tezadlar içinde çırpınıp düran, hasta bir ruha sahibdir. Bu tezadları göz- den geçireiim: Üniversite fikir ve vicdan hürriyeti- bin, ilim ve irfan hürriyetinin merkezie dir. Halbuki, Üniversitede bir fakültenin dekanı dahi, fakültesi hakkında sorulan bir suale, aleni ve resmi olarak cevab wermek salâhiyetini haiz değildir. Bur- dan menedilmiştir, size cevab veremez, «korkar»! Neden, kimden, niçin? Bunu söylemeğe bile kadir değildir; devletten mi? Hayır; viedanından mı? Hayır; ilim- den mi, Üniversitenin ruhundan mı? Ya- hut an'anesinden mi? Hayır, Bütün bun- ların hiçbiri kendisini korkutan - şeyler. den değildir. Üniversite kendi kendisine bir tezad yaratmış ve kendi kendisini böyle bir tezadın içine atmıştır: Bu mem- leketin en büyük hürriyet ve demokrasi müessesesi olan Üniversitede, gu dakika- da, bir ilkmektebde mevcud hürriyet ha- vasından eser yoktur! Talebenin de söylemek hakkı yoktur. Hettâ Üniversite içindeki faaliyetini tan- zim için bile talebeye teşkilât sahibi ol- ması hakkı verilmemiştir. Niçin? Talebe taşkınlık yapıyor da onun için! Halbuki, talebesini makul yollardan sevkedemiyen bir Üniversite, bu işden bizzat mes'uldür. Ne kadar garibdir ki, kendisine verilecek bir hürriyeti doğru ve iyi gayeler için kullanamıyacağı farzedilen bu gençliğin eline yarın bir şehadetname verdiğimiz zaman, bununla ona Türkiyenin en yük- sek fikir, ilim to fazilet mertebelerinde bir de yer verilmiş bulunacaktır. Bu memlekette hak ve adalet, sıhhat onun eline teslim edilecektir. Türk milletinim teknik öehasını inkişaf ettirecek kılavuz- luğu, kültür yükselişinin umumi rehber- liğini, bugün kendisine Üniversitenin en küçük bir hürriyet hakkı tanımaktan korktuğu gençlik yapacaktır. Bu tezad, elbet evvelkinden dılıı az acı değildir. Başka bir tezad: Onlvınltedı hoca, profesör, kendisini ilme vakfedecektir. Bunun için de, Avrupadan getirilen ho- calar, Avrupadaki usullere göre, Üniver- site haricinde ve konsultation hali müs- tesna, hiçbir vazife almıyacaktır. Halbu- ki birçok Üniversite hocalarının hariçte işleri vardır. Doktorlar, tıpkı öteki pra- tislenler gibi doktorluk yaparlar; onlar bundan menedilmiş değillerdir. Halbuki öte tarafta, yabancı hocalar gibi, san'at- tan menedilmiş olanlar da vardır: Mese- bakımından, bir avukatla bir dok- Kat menediliyor da doktor menedilini. yyor? Ben bu suallere zihnimde cevab bu- Üniversite bulunduğuna inanamıyorüm. Belki hata ediyorum; fakat, Ünivarsite- nin dili ile bu hâtamı anlayıncıya kadar ben bu hatalı görüşte ısrar etmek moec- buriyetinde kalacağım. * «Bizde bir Üniversite vardır ve bu Ü- niyersitede “Türkiye için en yüksek bir milli ilim vapılıyor» diyebilmek için, 0r- taya Üniversitenin bir takım eserler koy- mesi lâzımdır. Halbuki, her şeyden vaz- geçelim, Üniversitede milli bir ilim dili dahi yoktur. Türk dilinin, müstakil bir Türk dili olarak, yüksek bir ilim lügati ile konuşulabilmesini gaye edinen gay- retler, Üniversitenin ını-ıdoı-lın içinde hangi usul ile hangi gayeye doğru, ne ka- -|dar adım atılmıştır? Herkes biliyor ki, Üniversitenin profesörleri hâlâ, Bâbil in- sanları gibi türlü türlü ıstılahlarla konu- şuyorlar ve yazdıkları zaman da öyle ya- zıyorlar, Halbuki, ötede bir dil cemiyeti neticelenmesini emmiyetle bekliyebili - xuııuıınıınııuınmışııwu—' £ GAT YA v Sayfa TL meseleleri Üniversitenin yüksek Türk ilmi kare şısındaki vaziyeti bu merkezde olduğu halde, bir takım profesörler, kendilerini bu memleketin ilim ve irfanı için bir n- Tet olarak tasavvur ederler ve bunu &« çıkça söylerler. Hattâ arada sırada bize «nanköre diyenler de vardır. Fakat, hane ki «nan»? Hangi profesör hangi kütüb- hanemizi hangi yüksek eserlerle doldum du? Hangi Türk âlimi, dünya ilmine buhe gi keşfi ilâve ederek bize, Türk ilmi ile, iftihar etmek «nimet» inin lezzetini (at tırdı? Millet bütçesi her profesörün k ta- bını basımıya hazır durduğu halde base lan kitablar gene azdır ve bir kısımı da daha ziyade dostların alışverişde görme- leri için basılmıştır. Halbuki, Üniversik tede çalışan insanların kıymetleri, kendi iddialarile değil, meydana koydukları & serlerle ölçülür, Üniversite, derin bir ilim eseri olarak hiçbir şey meydana koymas mıştır. Tektük meydana getirmeğe baş. ladığı orta çapla ve nihayet ders kitabı mahiyetindeki eserlerin de bir kısımı çok hastadır. İşte, bunlar da başka bir türlü tezadlardır. * Bugünkü dünyada milletlerin en mü- him müdafaa silâhlarından biri de ilim olduğuna göre bu bakımdan Türkiye mü- dafaasızdır, diyebiliriz. Bence bunun en büyük delili, Üniversitenin ne doçentine, ne profesörüne, ne dekanma emniyet & dememesi ve onlara söz söylemek hakki- nı vermemesidir. Talebe teşkilâtını lâğ- vetmes! de ayni davanın delili olur, Pro- fesörüne ve dekanına emniyet etmiyen Ünlversiteye biz nasıl emniyet edelim? Tsalebesine emniyet etmiyen bir Ünivene siteye biz nasıl itimad edebiliriz? Talebe için cahildir, diyelim; doçent için, henüz yeni başladı. diyelim. Ya profesör? Ya de- kan? Eğer bunlar da cahil ve aklı ermez, binaenaleyh, Üniversiteye sid herhangi bir meselede herhangi bir suretle ağız açmalarına müsaade edilemez insanlarsa biz bu Üniversiteye fasıl güvenebiliriz ve bu tezadı Üniversite bize nasıl izali edebilir? * Talebe denilen şey, ilkmektebden baş- hlıyarak Üniversite şehadetnamesi alıncı- ya kadar, uzun talim ve terbiye seneleri içinde, şekil almak üzere hocaların elle- rine teslim edilmiş yumuşak bir hamure dur. Bu hamura, şekil verecek - olanlar, hocalar ve profesörlerdir. Üniversite ta- lebesi cahilse biz öğretmediğimiz veya öğretemediğimiz, taşkınsa biz onu makul bır disiplin içine almadığımız ve, daha doğrusu, alamadığımız — için taşkındır. Onların iyiliklerinden ve kötülüklerine den, onlar kadar,; hayır, onlardan — fazla biz mes'ulüz. Eğer biz vazifemizi ifa et- miş, hariçte kazanç peşinde koşmak ye- rine kendimizi her vakit onlara vakfedip, onların kalblerini kazanarak kafalarını ve ahlâklarını yükseltmeğe çalışmış ol. saydık, elbet onlar da ses çıkardıkları za- man «biz ecnebi dil öğrenmek istemiyo. Tuz!» yahut, «biz döünmek istemiyoruz!'s şeyler söylemesini de öğrenirlerdi. Tale- benin seviyesi yükselmemiştir, diye şikâ- yet edenler, bizzat bu seviyeyi yükselt- mek vazifesini deruhte etmiş olanlardı? ki mes'uliyetlerinin derecesini anlamı- manasile mürşidlik etmöleri için emanet edilen yüksek ve şerefli kürsüler üzerine de, bu sözlerle nasıl içinden çıkılmaz bir tezad içine düşmüş olduklarını farkede- miyorlar! x oıımııııe içinde, kendilerini ilme vaka halledilip bitmesi llı etliği zaman derhal af diliyeceğimi bü- tün samimiyetimle buraya kaydediyö- Tüm. Muhittin Birgen ——— O, ERTUĞRUL SADİ TEK TİYATROSU (AKSARAY) da Bu gün; ( Tal»beye) ve Pazar matine aat (15) de UNUTULAN ıoıı 6 tablo: Yazan : Nazim Hikmet Bu gece ÇAtı alam Üsküdarı geçti) T AYAY AN TT t