Hi LN B B U & öla S aa a ÇÜY ER A YA A ” * 12 İkinciteşrin SON POSTA “ Ben bir tımarhane kaçkınıyım! ,, Kiminle görüşsem bana “Deli,, damgasını yapıştırıyordu Hasene hanımla buluşmağa intizaren yeni bir tecrübeye daha girişmeğe karar verdim Röportajı yapan: Faruk Küçük (Tercüme ve iktibas hakkı mahfuzdur) - Cü n esnada Sirkeelye — varmı ydan indim. Ankara caddesin- Bu Tramva 3 önünde hundan Sadullahı görmiyeyim mi? li kendime: — Dur bakalım, şuna bir oyün oynu” &yım, Diyerek koştum: — Merhaba Sadullah... baki, inı kaldırdı. Dik dik suratıma ğ adı galiba. Gözlüklerini .— Hali falan 'trede? .“; Çoban Mehmed mi? Ne yapacak- ırak. Çoban Mehmed Çocuklar kızı yahat biraktılar ve bana döndüler Sadullah üstünü başını düzeltirken;| — Aşkolsun, beni bu kadar tanıdın Cemale soruyordu: demek., — Allahaşkına.. Faruğa ne olmuş|. — Neye? böyle?. — Ayol ben Faruk değilim. Ben Na — Ne olacak, gel kulağına söyliye-| polyonum yahu. yim.. Gözlerime dik dik baktı: Bana duyurmamak ister gibi yavaşs| — Söyle Faruk, dedi, mahsus mu ya- ca: pıyorsun yoksa sahi mi? — Deli olmuş, dedi.. — Ne mahsusu yahu. Ben Napolyo" — Ya, vah vah.. nuüm işte. Resmi merasimden hoşlan- Ve fırsat bu fırsat diyerek yakalen-| madığım için mütenekkiren İstanbul- maktan korkar gibi hızlı hızlı uzaklaş- da dolaşıyorum. tı. Şimdi Cemalle ben kalmıştık. Cemal sordu: — Bu ne kılık Faruk?.. — Ne olacak, mütenekkiren seyahat ediyorum, — Ne? — Mütenekkiren seyahat ediyorum.. — Allahımı seversen şakayı bırak, doğru söyle! of-msl'eraı’beui tanımadın mı? — Tanımaz olur muyum? — O halde söyle bakayım, ben ki- mim? — Kim olacaksın, Faruksun... — Sen söyle, nerede Çoban Mehmed? Wretle yüzüme bakıyor. Yutkun- » Cevap veremiyor. Tekrar ediyo “ — Çoban Mehmed nerede yahu? — Söylesene? Çoban nerede? > Ço Mehmedi ne yapacaksın? — Güreşeceğim. Ve... Ne?,,. - Gür — Birak şakayı işim var, Bu ne kılık bana cevap ver? n-.: î?n benim kılık kıyafetime karış- Bana Çobanı bul. Onunla güreşe * Bim . € Kağ (Arkası var) — Sen onunla nasıl güreşirsin? — Basbayağı. — O seni tahta kurusu gibi ezer be. n, Sen bana Çobanı bul ötesine ka - a. — Ne ağ latırs lü * Tümn. yapacağını anlatırsan bul — Peki öyle ise dinle. Kafamı dipten Te lacağım. Mercan yokuşundaki Sa- "'.:?rı bir kemer yaptıracağım. Üze- ı_ql_beş on tane sarı teneke parçası ti ğım. Sonra, «ben Turan şampiyü- *l Bastıbacak Ahmedim Çoban Meh- L:ile güreşeceğim. Kaybedersem 5000 kıymetinde olan şampiyonluk ke- İ vereceğim. Kazanırsam Çoban n 50 kuruş versin. diye tbaa matbaa dolaşacağım.» h:mgazeıeıe_v bu palavrayı yutacak - w Yutmazlar mı? Nasıl cenubi Ame- “:ıi'l Komar mıdır, nedir. Bir kemer ko Üveresi çıkarı Gazeteleri kafese i)’du— Dünyanın parasını kazandı. O Paralık aklile böyle dolabı çevirif Cob, n yapamaz mıyım? Sen mutlaka V'ün Mehmedi bul.. o olmazsa Tekir- Elyı, daha olmazsa Dinarlıyı bul... _üıdi—ıuııd:u beni tekrar baştan aşaği yatik, sinir, ve soğuk algın- lığından ileri gelen şiddetli ağrıları teskin —ve — izale eder. e Faydi, Faruk, dedi, haydi git işi- ox, Neye gidecekmişim? Bana bul ŞU an Mehmedi! — Birak beni.. — Neye bırakacağım? — Evvelâ bul, rakırım. —sid““'h kaçmak için bahanc arv 9Idu. Birdenbire üzerine atılarak Ku- idrm; ";d Sen beni ne zannettin. Alimal'ah| Bap e! yere çarparım. di_,ıa%”k pehlivan şaşırmışti. Hem ken- ini kurtarmağa çabalıyor, hem de: ü Ne oluyorsun Faruk, delirdin mi, | ı,:ı' Ti İçtin, ne oldun? Ayıb yahi, e& bize bakıyor, diyordu. ş l€n, hem kucaklamakta devam edi- avrularını tabil Pirinç, Yavru! öpen ve bağrına basan anneler çocuklarınıza saf ve 'Yulaf, Mercimek, iday, İrmik, Patates, Mısır, Bezelye, Türlü, Badem, Çavdar HASAN ÖZLÜ UNLARI bayat veya terkibi meçhul unlarını yedirmeyiniz. ediriniz. Avrupanın Doktorunuza sorunuz ü i lorisi, kuvvei gıdalyesi bi tığı saf hububattan alınan, vitamini ve kal Alîı:nxîî:ıı gıılü Unlarına doktorunuz şehadet eder ki hayatın ve tablatin en çok Clğük S y 'e mükemmel gıdasıdır. K Gan 'mları çocuklarınıza tam âfiyet temin eder. Neşvünemalarına *buk büyütür. Neş'eli, tombul, hastalıksız, lombul yapar. çok leziz mabhallebi ve çorba ve yemek yapılır. Mutlaka HASAN markasına dikkat. | mugaddi Hasan Özlü U rdım eder, Onlari Çi asan Özlü Unlarile mayıb bilmem. Ya bana i dağlıyı bulursun, | “üd da seni bırakmam. Be lereket bu sırada tesadülen 'bxz,mî hin Posta fotoğrafcısı Cemal geldi de Sİrayırdı, | # |rım sıkıp üzerine hücum edecek gibi bir | Sayfa 9 TIPKI BABASI.. Yazan : Peride Celâl Dudaklarının arasından bir fısıltı halinde hep ayni şeyi tekrarlıyordu: — «Tıpki babası, tıpkı babası', Kadmn, sesi titriyerek: ve mağrur.., Birdenbire <acaba kızım © nunla mes'ud. olabi ?> diye, dür — Fakat diyordu. Bu sizin yaptığınız ) biraz mantıklı düşünmeniz |şündü. Bunu sık zık aklına getirmiş, het m de'driasmdu da o, karanlık kocaman evde İemirlerinden, tekdirlerinden Insana bılâ kınlık gelen bir baba ile yaşıyan kızı he sabına kalbi sızlamıştı. Kendisi bu evdi bulunduğu zamanlar orasını daima bir hak . Kocasının üzetifk doğru değil, lâzım. O, sizin olduğu kadar benli evlâdım. Rica ederim, içeride ise söyle- yiniz gelsin. Yoksa ben şu merdivenlere oturup beklemiye de razıyım. Erkek uzun boylu, sarı yüzlü, donuk . bakışlı bir adamdı. Ön bahçeye açılan p':hfnc Bgibi görmü " n kapının önünde hareketsiz duruyordu. | de dolaşan şüph . bakışları, dıımAM Kadın, ona bakmamak için başını yana iğne taşıyan acı sözleri, hiç eksik olma doğru çevirmişti. Sert bir sesle: yan tenkidleri ile üzerinde fena, h—vıysııı — Buradan gidiniz dedi. Buradan he- bir gardiyan tesirini yapardı ve sık sık men gidiniz, size söyliyecek başka sözüm sıkıntılı mahpesinden kaçmayı, ko >kw.m| yok. gardiyanından kunulmfı)îı düşünürdü. Kadın onun tavrından kararının kat'i|Bir gün nihayet uudıgı'r.ı yapmış, orak olduğunu ve her zamanki gibi kızını ge- | dan kaçmıştı. O zaman kızı beş yaşında ne kendisine göstermemek için elinden idi. Aradan ön beş yıl geçmiş bulunu geleni yapacağını anlamıştı. Yumrukla- yordu. Kim i o küçücük bebeli lleşmişti. Duvara buk top-|iyice yaslanarak ellerini cebine - soktu x- | Dudaklarında tatlı bir tebessüm belire. tek: «Tam 20 yaşında» diye, mırıldandı. Bu söz ağzından çıkmıştı ki burnuna gü: zel bir koku çarptı, yanında bir ipek hu gırtısı oldu. Döndü, lâkayd bir tavırla baktı ve birdenbire elini göğsüne bastırı dı. Yanından kendine adetâ sürtünereli bir genç kız geçiyordu. Gayet zaril gi- yinmişti. Çok itinalı boyanmıştı. Kadın hemern onu tanıdı. Bu, kendi kızı idi. Du. daklar, alnın genişliği tıpkı kendisi tdi, Gözlerin biçimi bile benziyordu. Ya!'nız yaziyet aldı. Fakat kendini çal ladı. Gözlerindeki yaşları kurutup me! divenleri indi ve bahçe kapısından çık- madan evvel dişlerihi kinle gicırdatarak hâlâ kapının önünde öyle dimdik hare- ketsiz duran adama baktı: — Sizin emrinizle onu görmiyeceğimi sanıyorsunuz ha.. dedi. Fakat bu seler aldanıyorsunuz anladınız mı? Elimden her geleni yapacağım ve nihayet çocu- ğumu göreceğim. Kimse onu görmekten beni menedemez. Senelerce evvel yapıl- l.yun'l hiç değişmemiş. Gene öyle soğuk mış bir hatanın, sizi terketmemin inti- kamını böylelikle alıyorsunuz değil mi? Evet, işte tekrar ediyorum: Sizi sevmi- yordum ve bütün gayretime rağmen de sevemedim. Fakat çocuğum.. oONU hiçbir zarnan unutmadım. Derin bir soluk aldı ve sesini alçalta- rak kırık, mahzun bir tavırla devam etli — Her zaman kızımı gelip görmek is- terdim. Sabahları conu bugün muhakkak gidip göreceğim, bağrıma basacağım» di- ye, uyanırdım. Fakat siz bu karanlık yi zünüz, kendini beğenmiş halinizle gözü- 'mün önüne gelirdiniz, birdenbire — içim bakışları, kaşlarının yukarı doğrü — kal kıklığı ve yürürken başını havaya kalı dırıp kollarını sallayışı babasını andırı. yordu. Genç kız bahçe kapısına yaklaş. Mıştı, içeri girecekti. Kadın, gözleri çıl. Bin bir sevinçle parlıyarak ona doğru koş. tu ve bağırdı: — Sevgi. Genç kız birdenbire döndü, — olduğu ıyerd:- durdu. Karşısında heyecandan tit- riyerek duran bu fakir kılıklı, solgun yüzlü kadına evvelâ hayretle baktı. San- ra yüzü hiddetli bir mana aldı. Azarlar kararırdı. «Hayır, bugün olmaz, kalsın» | Gibi bir seşle: derdim. Sonra onu alıp benden kaçırmak| — Herhalde beni çağırmıyorsunuz de- ister gibi uzun seyahatlere çıktınız. Se- | ğil mi? dedi. Kadın ona doğru birkaç adım daha attı ve kekeliyerek: — Seni çağırıyordum, dedi. Fakat genç kızın kendine «sen> denil- mesine adetâ içerliyerek gözlerini asabt bunu yapamam, onu görmeden gidemem.|bir şekilde kırpıştırdığını görünce — ona Şu kapının dışında bir dilenci gibi bek-| böyle fazla samimi hitabından utanır liyeceğim, Şen çocuğumu bir kere olsun | gibi oldu. göğsümde sıkmak, öpüp okşamak İstiyo-| ... Şey, dedi ben.. ben.. “em. Senelerdenberi bu arzu içimi Ya-| Birdenbire sustu. Ellerini uğuşturuyor kayor. ve sonunu getiremiyordu. Nihayet göze Sustu, adamı son bir defa hakaret dölü|lerinde yaşlar titriyerek heyecandan bo- bakışlarla süzdükten sonra kapıyı hid-| ğulan bir zesle: z detle çekip dışarı çıktı ve dediğini yapa-| —— Ben sizin annenizim dedi, rak, oradan ayrılmadı. Evin kapısından | Bo söz üzerine onun hemen kollarına birkaç adım uzaklaştı, bahçe — duvarına | atılacağını sanmıştı, bu hareketi yapmak, yaslanarak beklemiye başladı. Kendi | sevinmese bile herhalde heyecanlanacak, kendine: <Ya kızım sokağa çıkmazsa di-|belki de kızacak, yıllardır nerede oldu- yordu. Yahut ta evde ğcudic ©o zaman Nne| ğunu, niçin gelmediğini kendisinden so- yaparım? Ancak bugün akşama kadar|racaktı. Halbuki genç kız en küçük bir bekliyecek vaktim var» ve içini çekerek|harekette bile bulunmadı. Yalnız <yal..> marıldanıyordu: ye, mırıldandı ve dudaklarının kena- — «Ah mel'un, taş yürekli adam. Nasıl hzi bir tebessüm belirdi. Göz da benden intikam alıyor!. Onunla yaşa- geldiler. Kadın titredi. Kızının göz- dığım günlerde de daima bana azab ve- lerindeki donukluk ve dudağındaki müs- recek şeyler yapmamış mıydı? Karanlık |tehzi tebessüm ona bir başkasını, biraz (Lütfen sayfayı çeviriniz) nelerce yüreğim hasrette bekledim. Ni- hayet döndünüz. Şimdi de ben gidiyo- rum. Artık tahammülüm kalmadı. Onu görmeden gitmek, belki de dönülmesi imkânsız bir yolculuğa çıkmak.. Hayır,