12 Kasım 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

12 Kasım 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hergün Sınıfsız bir cemiyet olan Türkiye sınıfsız . Kalmakta devam edecektir Yazan: Muhittin Birgen o n dokuzuncu asrın yarattığı yirminci asrın da pratik şekilde bir hayat mevzuu haline getirdiği bir fi- kir vardır ki, ondan evvelki asırlarda hiç olmazsa fikir ve nazariye halinde mev- cud değildi. «Sınıf mücadelesi» diye ifa- de edilen bu fikir, ancak ön dokuzuncu asırda ve evvelâ nazariye olarak çıktı. Bu fikir üzerine yirminci asır koskoca bir Ahtilâl kurdu. Öyle bir Ihtilâl ki, sebeb olduğu içtimalf ihtilâçlar, hâlâ devam e- diyor. Türk inkılâbı bu nazariyeyi red- detmiştir; hakikatte onun böyle yupması da lâzımdı. Çünkü, nazariyeler ve fikir- ler, Atatürkün dediği gibi, gökte halkedi- lip yere gönderilmiş şeylerden değildir. Bunlar, bizim hayatımızdan çıkarlar. Türk inkılâbı tahakkuk ettiği zaman, bi- zim içtimaf hayatımızda bu nevi müca - deleler, doğuracak sınıf farkları yoktu, binaenaleyh, Türk inkılâbının bu naza- riyeyi reddetmesi gayet tabil idi. * ve Fakat, mademki tarihin bir devrinde ve insan cemiyetlerinin bazıları içinde bir takım sınıf mücadeleleri olmuştur ve hâlâ da.-olmaktadır, gu halde, sınıf mü - cadelesi denilen şey mutlak ve gökten inmiş bir nazariye olarak reddetmek fik- ri ne kadar doğru ve reel bir görüşe is- tinad ediyorsa, sınıf mücadelesini top- tan inkâr ve reddetmek te o kadar yan- lış olur. Bunlardan ne biri, ne de diğeri için mutlak olarak vardır. veya yoktur demek hatalıdır. Sınıf mücadelesi var ol- duğu kadar da yoktur; nitekim yok duğu kadar da vardır. Hangi cemlyet i; de varsa, orada vardır ve hangisinde yoksa orada yoktur. Meselâ Rusyada, Almanyada ve daha bir takım memle - ketlerde, derece derece şiddetle, vardı ve| vardır. En çok şiddetle var olduğu yer - dedir ki kavga şiddetli olmuş ve uzun gürmüştür. Şu halde, her hangi bir cemiyet, hangi bir tarih içinde sınıf mücadelesi yoktur, diyerek ellerini kavuşturup otu- | ramaz. Hakikatte sınıf mücadelesinin her hangi bir cemiyet içinde doğmasına mâni olmak lâzımdır. * Eğer bu mülâhazşlar doğru ise, eğer bugün müsbet bir ilim mevzuu olan s05- yoloji üzerindeki tedkiklerle bu netice- ye varmakta haklı isek, o zaman Türki- yenin ve Türk inkılâbının içtimat sıhha- tini, her türlü mikroplardan korumak mecburiyetinde bulunduğumuzu da ka - bul etmek lâzımdır. İş kanununu meşret- mekle, bu meseleye ehemmiyet veren cumhuriyet için yapılacak daha pek çok şey vardır. Bunların en başında, benim arada bir üzerinde durduğum küçük hal- kın ve kütlenin hayat şartlarını ıslah ot- mek, yani küçük maişetli kütlenin ha-| yat seviyesini yük: ne! Hir. Meselâ, çok çocul küçük ma'şetli t gilerle geniş mal ol- insanların verdik « leri arasında, evvelkiler lehine bir fark koyup bu farkı kçe genişletmek gi- bi bir takım tedbirlerle halledilebilecek olan bu meseleleri eski zamanlarda ih - mal etmek, belki de calz olabilirdi; fakat, | zamanımızda bunlar ihmal edilir şeyler- den değildir. Türk inkılâbı Türk cemiyetini sımfsız olarak buldu. Yahud, Türk cemiyeti içimn- | deki tabakalar arasındaki malşet farkları, faraza bundan yirmi sene evvel içi n, | «Türkiyede mücadele halinde sınıflar vardır» diye içtlmai bir dava kurula - bilmesini mümkün kılacak bir ehemmi - yeti haiz değildi. Fakat, bir zamandan - beri, Türkiyede inkişaf halinde bulunan iktısadi hayat, acaba cemiyetin, birbirin- den farklı maişet şartları gösteren züm- releri, vazifeleri arasında ne gibi tesirler yaptı veya yapıyor? diye arada bir dü* şünmek mecburiyetindeyiz. Küçük halkı korumak için cumhurivet | şimdiye kadar pek mühim tedbirler al -| mamış değildir; fakat, alınan bu tedbir- Jer, bahset z iktısadi Enkişafın yap- | fığı ayırıcı tesirleri ne dereceye kadar karşılıyabi'-niştir? Bu sual, dalma zihni- mizin bir köşesinde durmalıdır. * Bu satırları yazmaktan maksadım, memleketi ucuzluğa götürmek ve küçük maişetleri himaye etmek vaadlarında bu- İunan ve vaadlarını tutacağı da şüphesiz herı Eski tarih son asırları dojduran millet ihtilâllerini kayde- derken İngilterenin 1642 inkılâbını hem mukaddeme olduğu için, hem de İngilterede parlâmento usulünü kat'i şekilde tesise sebeb olduğu için en başta anlatır, yolunu açtığı için de Fransanın 1789 ihtilâlini en mühim olarak görür, fakat yeni tarihin üzerinde en fazla olarak duracağı inkılâb Türk inkılâbı olacaktır. milletlere hürriyet Atatürkün Samsuna ayak bastığı gün başlıyan Türk in- kılâbı sadece bir idare şeklinin değiştirilmesinden ibaret kalmadı. Mahvolan bir milleti kurtardı, mağlübiyetten mu- zafferiyete ulaştırdı, esaretten hürriyete çıkardı. Sonra ona benliğini anlattı, ve inanılmıyacak kadar kısa bir zaman içinde Türke en müterakki milletlerin âyarına çıkabilme- nin yolunu açtı, şimdi vazifemiz bu yolun üzerinde dur - madan yürümektir. SOÖOZ ARASINDA Moda olan yeni tib Spor tayyareleri Olduğu yerden kalkan spor tayyare- leri son zamanlarda Avrupada çok moda olmuştur. Yukarıdaki resimde, meşhur Alman kadın tâyyerecilerinden — Anna Reitseh'i böyle bir tayyare ile bir Al- man tayyare meydanında uçuş talimleri yaparken görüyorsunuz, Dünyada sigara içenler çoğalıyor Beynelmilel istatistiklere göre umum! harbden gonra bütün dünyada tütün İs- * tihlâkatı fazlalaşmıştır. Bilhassa — sigara içenlerin sayısı çoğalmıştır. Püro içenler azalmıştır. İngilterede de sigara içenlerin sayısı son haddini bulmüştür. Bunun da sebebi umumt harbden sonra itiyadların değişmesi ve kadınların da sigaraya ipti- lâ derecesinde alışmış olmalarıdı. olan Celâl Bayar hükümetine, günlük ha- yatın hareketlerini kaydeden bir gaze - teci sıfatile, küçük bir muhtıra vermek- tir. Etraftan her gün aldığım mektublar, küçük malşetli insanların çektikleri sı- kıntılardan bahsediyor. Bunları himaye etmek lâzımdır. Bunları ne kadar çok hi- maye edebilirsek «Türkiyede sınıf mü- c yoktur!» Iddiasını o kadar göğ- sümüzü gererek ileri sürebiliriz. Türki '- yehin içtimaf sıhhatini korumak için, en Bgüzel ilâç, en tesirli tedbir budur. Her şeyi bilerek yapan cumhuriyet ve her a - |dumını tartarak atan Celâl Bayar, elbet | bu hakikati gözden kaçırmıyacak ve Tür- kiye, sınıfsız bir memleket olarak kala- caktıre Her vakit tekrar edelim ve hiç bir za- mâan unutmiyalım: Yaratmadığımız za - man sınıf yoktur, yaratlığımız zaman da, maalesef, mücadeleye hazır sınıflar pey- da olur. Tarihte ve cemiyette mutlak o - İarak hiç bir şey görülemez. Her şey, hif- ın ve mâişetin şartlarına bağlıdır. Muhittin Birgen İT TERGON BAA FAKAA | Ayakkabının teki Alt katta oturan evine erkence ge- Hir, erkence uyurmuş. Üst katta otu- Tan geç gelirmiş. Ayakkadlarını çıka- tır, hızla yere atarmış. Alt kattaki bir gün üst kattakine; ayakkabısım yere yavaş bırakmasını rica etmiş, öteki: — Hayhay, demiş, bu geceden iti- baren dikkat ederim. Gece olmuş, alt kâttaki tatlı uyktr sunda iken çat diye ayakkabıman yere düştüğünü duymuş. Sinirlenmiş, ken- di kendine; ; — Bari, demiş, öteki tekini de atsın da öyle uyuyayım. Sabaha kadar beklemiş, fakat ayak- kabının öteki teki yere düşmemiş. Er- tesi sabah erkenden üst kata çıkmış. Ürst kattaki: — Affedersiniz, demiş, dün gece a- yakkabının birini çıkarıp yere atmiış- tam. Ö zaman sizin tembihiniz aklıma geldi. Öteki teki çıkarıp yavaşça yere koydum. Amerikada yeni Burun modaları Amerikadaki birçok kadınlar, güzellik enstitülerine başvurarak burunlarını de- Biştirip beğendikleri artisilerin burun- larına benzetmelerini istemektedir. En çok beğenilen ve moda olan burun. lar Greta Garbo, Norma Scherar ve Si- mone Simon'un burunları imiş. Yukarıda, burunlarile meşhur olan bu artistleri görüyorsunuz. Kendi kendini tekaüd eden general Fransız generallerinden, eski hava na- zırı ve son zamanlara kadar da, hava kuy- vetleri umumi müfettişliğini yapan Ge- neral Densin, iki sene evvel kendisinin koymuş olduğu bir kanunla, azam? yaşı- nı doldurduğundan vazifesinden —ayrıl- mıştır. Yeni bir nevi İpek çorablar Amerikada ipek çorab fabrikatörleri, çorabların akmasına meydan vermemek için, gördüğünüz şekilde dizi açık çorab- lar yapmıya başlamışlardır. Londrada gözlük küullananlar klübü Londrada gözlük kullananlar klübü tesis edilmiştir. Bu klübe gözlük taşıyan- ların kâflesi aza olabilmektedirler. Aza. ların hepsinin yerecekleri muayyen az bir tahsisatla senede iki defa gözlerinin mec- canen muayenesi ve bir defa da mecca- nen tedavisı hakkını haiz bulunuyorlar. Klüb Londranın en mahir göz doktorla- nnn yardımını temin ettiği gibi azalatı- nın satın alacağı en karışık gözlüklerin meccanen verilmesini de temin etmiştir. Klübün ilk toplantısında reisleri tara- fından verilen izahatta gözlük kullanan- lar klübünün mesaisi azalarına yukarıda ttiğimiz kolaylıklardan maada göz- Kük taşıyanların daha birçok metalibini de temin edeceğini söylemiştir. Bu meta- lib umumi tiyatrolara, salonların tenvi- rine, duvarlarına renklerine ve daha sair bu gibi şeylere taallük etmektedir. Titaniğin meşhur adamı öldü Londrada White Ştar Sine'nin direktö- rü Josef İsmay 74 yaşında olduğu halde ölmüştür. İsmayın ölümü münasebetile İngiliz gazeteleri birçok makaleler neşrederek direktörün hayatını anlatmakta ve 1912 de batan Titanikte yaptığı fedakârlığı zikretmektedirler. Bu yazılara göre 1912 de büyük bir ays- berge çarparak batan İngiliz gemisi Ti- tanik ile Nevyorka giden İsmay, facia vuku bulunca derhal bir sandala atlamış ve birçok çocukla kadının hayatını kur- tarmıştır. h ——n İSTER İNAN, Balıkesirde oturan bir arkadaşımız anlattı: «Makineci Cemaleddin isminde bir zatın bir kız çocuğu olmuştu. Yavruya «Neriman> adını koydu ve doğumu ha- ber vermek üzere nüfus dairesine gitti. Orada bu ismi işi- tince türkçe olmadığını düşündüler, muamelenin yapılması iğini söylediler.» Bizim bildi- için değiştirilmesi lâzım gel İSTER İNAN, İSTER İNANMA! ğimize göre soy adı kanunu elzem görülen takyidatı sadece soy adları için yapmış, küçük adların intihabı şeklini tama- men serbest bırakmıştır, binaenaleyh biz bu hikâyeyi din- ledikten sonra bazı yerlerde kanun metninin hatırda iyi kalmamış olduğuna inandık, fakat ey okuyucu sen: İSTER İNANMA! İkinciteşrin 12 Sözün Kısası Dedikoduya Dair E. Talu uhterem Selim Sırrı ağabey ve Üstadımız, beden terbiyesile senelerdenberi tenmiye ettiği bazula- rının kuvvetini bir iki yıldır, yurdun her bucağında çıkan her gazeteye çala kalem yazı yetiştirmekte deniyor. Üstadın, akla gelebilecek her türlü mevzua temas eden bu güzel yazıları- nin maalesef hepsini takib etmek imkâ” nni bulamıyorum. Bunun için Türki- ye Cumhuriyeti hududları içerisinde kaç gazete ve mecmua çıkıyorsa hepsi- ne abone olmak lâzımdır ki, buna be- nim gücüm yetmez. Geçen gün, tesadüfen, ön «dedikodu» ya dair bir makalesi gözü me ilişti. Üstad soruyor: — Dedikodu tatlı mıdır? Ve yarım saylfanın iki sütununu iş- gal eden bir mütaleadan sonra, şu ne- ticeye varıyor: — Tatlıdır! Bu netice ve bu kanaatte, Bay Selim Sırrı yalnız değildir. Dedikodunun tat- hlığı hakkında «iemar ümmet» vardır denebilir. En ciddi bir adamı ele alsak ve ya- ninda dedikodu yapmağa koyulsak, derhal kulak kabarttığını, alâkadar ol- duğunu görürüz, Bu nedendir?. İzah edemeyiz. Beşeri zaafların bazıları vardır ki bunların se“ beblerini ne tıb, ne ruhiyat, ne de fi- lozofi âlimleri bir türlü bulup da mey- dana çıkaramamışlardır. Dedikodu da bu cümledendir. Hayatında temiz bir insan oimakla tanımmış şair Celâl Sahir merhum, be- şeri zevkler içerisinde dedikodu kadar tatlı bir şey tasavvur edemediğini söy- lerdi. Maksadının kısmen lâtife olduğuna kaniim. Zira Sahirin bizzat dedikodu yapmağa karakteri müsald değildi. O bu sözü, içinde yaşadığı muhiti çok iyi bellemiş bir psikolog sıfatile söylüyor- du. Lâkin bu iddia yanlış değildir. Dedi kodu, hubutu Âdemden bugüne kadar, zengin, fakir, kadın, erkek, her sınıf balkın en harcıâlem, en masrafsız, en zevkli eğlencesini teşkil eylemiştir. Ve ciğerimize o kadar işlemiştir ki, yapmamağa azmettiğimiz halde, bilâ ihtiyar onun yoluna saptığımız ekseri- yetle vâkidir. Çünkü, doğrusunu söylemek lâzım gelirse, üstad Selim Sırrının da dediği gibi: — Tathdır, kâfir! Tatlıdır amma.. tatlı şeylerin ekseri- si gibi ahlâka mugayir ve sosyeteye zâ- rarlı olmasa! TAKViİM

Bu sayıdan diğer sayfalar: