BON POSTA «Son Posta> nın zabıta ramanı: 42 —Albir muam- Ta daha! Abdülmut- c> beyin mezarı- hin yeri malüm de- Bil mi Rıdva;x 'Snd "' ullah, Bi _';-fâeleyl kızaca hü- i SA etti. Sütnine- ei nıl’n ve Nazan ha- j a öğrendikle- | Tini söyledi. b c Serkomiser — Os 3; A B xdn' işi hâlâ kavrı — Demek meza- B *&mamıştı, Tin y ı ye Yazan ha- G bi bekcisi Ah, TMed ağ K ©d ağadan başkası b m'—Ybrrnuş_ — Hiç Varmı şüphesia | ao dş, Fakat gö TTüldüğünün akşa, Zaıı Ceşedini © me - T Cc.—ın kaldırıp başka mezara naklet- — RüS bir şey midir. "xBuVA!vdülınult:ıI:b bey ne büme;—) eceği aklisı adammış, Adetâ deli di- Sim geliyor. adam yevmi gazeteleri gü- eder mi sanıyorsun? lmı_van bir katlolunan insan def- nü gününe takib Farzet ki biliyor, nedilmez mi? Müddetumumi muavini: ce bi Mesele zannettiğin gibi değil; Os-) — Pek doğru,'dedi. Lütfen devam e- bey. Bütün bu kanlı hâdiselerin | diniz, Rıdvan Sadullah bey! &n €saslı sebebi olan Valide Sultanın| — Evet, ben mavi gözlüklü adam ol- Ber, nlığ 2 4, * fı"-ı'g? © mezarda saklı. saydım cesedi morgdan alır, bir tabuta Saklı? * dediniz, gerdanlik mezarda mi | D öldü diye mezarlığa götürür- düm, Mezarcı vaziyeti biliyor. Ben de —Ev, / Di N;L vasiyet ahkâmından haberdarım. Ken- A Giyet disine bildiklerimi söyler ve defin ruh- h Esruk ve kıymetli bir malı sak- a Yâcak YA SY satnamesini burnuna dayıyarak meza- r olduğu için. İ nasıl bilıyursunuı? kal İvan Sadullah el yazması kitabın rın kazılmasını emrederdim. Zaten biçare mezarcı Abdülmutta- lb beyin adamı olduğu, kızlarını ıllx:- gü için bunlardan birinin ö« üğü laki muammayı ne şekilde ÇÖZ-| (. Va Cattüğ DÜ anlattı. lümünü haber almaktan mütevellid te- Çing, Samiser hâlâ derin bir hayret İ- abük sabuk sualler sorup dürü- Yo kaklı Müddelumum! muavini de gar-| ha aççd Ondan aşağı kalmıyordu. Bî'. bijgtlince ben gerdanlık muammasını ÇapıS'dum, Fakat Gdoğrusu morgdan k'lenuı: cesedin hikâyesini bende Tüyb B Avramamıştım. ’-'—'nlî,n"'ı'"'ğzrrino Rıdvan Sadullah U': kabi bulduktan sonra a Olaa 7%_X'A—lîlytdlm' pardım? Muammayi ço- önen »£ Tdanlığın mezarda oıdııgı_ıîu: “n:m'"m- Fakat mezar nerede İdi Kİ hi kimse iyardu. Daha dağr'ası Tej 'H biliyordu ama onlardan ÖBren- & k Sabil değildi. Yalnız vasiyetname- izlarının Abdülmütt tifade âzır SA Mormi, Ylardan biri bici” imam tedarik edilmesi ve cemaat Yul, Ması lâzım gelmez mi? tedarik ct ":e): hruhsılna esi kâğik KA ühh, GU doldurup - sahte 12'4]1"_’ ve “ürletmek zor bir şey midir? İmam ma aat tedarikine gelince bangl * mm bir camlin musalla taşinaâ kon- Caği Pir tabut başına bol para ile davet Var £ de gitmez?, İmam tasile Ci- teğ, Fahvele rikinden kolay ne var? nezle, — Kolayı r,“riıyc’lı;*.ı. Peki mezar k '.şl dl:' rınızi HA€İSİ Kevser hanımın katledildiğini İsim ve markay “Mdez mi? - Neredan bilecek? Karacaahmedin | 1 köşesin- | e a tervan geçmez bir . HBay Allah belâsını versin! Mavi gözlüklü adam ha!.. Günde yalnız bir defa inci gibi parlak ve beyaz kalır. Dişleriniz iniz kanamaz. Tüp 7.5, dört misli 12.5, en T; l!_rgîa bulunuyordu. Bunu hğe, Çf tabuta koyar, öldü diye MeZâT Kü k H; türürüm. — Diş macunu ile dişlerinizi - temizle: erkomi x';u'nıv'r itiraz etti: L dişleriniz sağlam ve VÜ z 'eki ama her İstiyen l iş etleriniz Dun Stediği yere gömdürebilir m Bu-| $ » Sih bir defin ruhsatnamesi alınma- essür içinde fazla bir şey düşünüp sor- mayı da akıl edemiyecek, önüme düşe- rek bana mezarı gösterecekti. Serkomiser heyecan içindeydi. Biz de aynı halde bulunuyorduk. Ridvan Sadullahın sustuğunu görünce sabır- gızlanarak atıldı: — Sonra... Sonra hocam?... — Sonrası basit... Cenaze defnedile- cek, dualar okunup son merasim de ya- pildıktan sonra herkes mezar başından ayrılacak, Artık Abdülmuttalib beyin mezarıni öğrenmiş bulunuyorum. Mak- 'sad hasıl oldu, demektir. Bundan son- rası kolay, Birkaç kazma darbesi ile mezarı açmak ve gerdanlığı almak... Bunu geceye talik ederek ben de ora- | dan çekilip gideceğim. (Arkası var) | —— “.Son Posta,,nın Hikâyeleri İnsanlığa hizmet Çeviren: Nurullah Ataç Yazan: Francis de Miomandre »— Dünyada namtuslu adamlar olmasa, so tarım size, diğerleri kiminle geçinecek? Monsieur Cliguebaum yaylı kol(uMII iyice bir gömülüp göyle memnuniyetini pek belli eden bir eda ile: — Eh! dedi, bugün de günümüzü gün ettik! Doğrusu s#evinmeğe de hakkı vardı. Birkaç senedenberi takib ettiği üç bü- yük iş o hafta içinde M. Ciiguebatm tam Üç milyon frank kazandırmıştı. Gel birkaç bin kişiyi de belki mahvetmişti ama ne çıkar? Onların ne adını bilirdi, ne de suratlarını görmüştü. Üç milyan frank! Paranın düşük olduğu bu zaman- da bile gene hatırı sayılır bir kazançtır. M. Cliguebaum sevinmesin de ne yapsın? O sırada içeri kâtibi girdi ve M. Tro- mineur isminde birinin kendisini görmek istediğini haber verdi. Başka bir gün ol- sa M. Cliguebaum hiç şüphesiz bu ziya- retçiyi kabul etmez, kâtibe atlatmasını emrederdi; fakat © gün keyfi yerinde ol- duğu için midir, nedir, öyle yapmadı: — Nasıl bir adam? diye sordu. — Biraz asabiye benziyor. — Yani kaçıkça demek istiyorsunuz. Eh! öyleleri ile konuşmak ta eğlenceli o- labilir. Hele bir gelsin de görelim. Birkaç saniye sonra içeriye gözleri bir şü ondan tuhaf bir adam imle koltuğa oturdu ve İçİ tıklım tıklım dolu çantasına muhabbetle vurarak hemen söze girişti: — Zamanınızın ne kadar kıymetli ol- duğunu bilirim, Monsieur, bunun içindir ki mukaddemeye kalkışmadan hemen mevzua girişeceğim. Hiç şüphesiz ki dün- yada hiç kimse bu işi sizin kadar takdir edemezdi — Hele bir anlatın da bakalım ne işi imiş? — BSiz bir iş adamısınız ve bunun için şimdiye kadar şunu farketmişsinizdir: insan cemiyeti içinde namuslu kimseler dakfğa diğerlerinden daha kötü bir halo | rseniz, ömrünüz müddetince ah | &e7 Pek tuhafsın, Osman bey! Boş bir ’I grip, romatizma ve bütün ağrıla- geser. İcabında günde üç kaşe alınabilir. a dikkat! Taklitlerinden sakınınız. düşmüşlerdir. Her ne olsa kabak onların başına patlar. Meselâ aşk hususunda: ka- dınlar daima edebsizleri, efendiden adam- lara tercih etmişlerdir. İş hususunda ise, bunu sizin gibi mütehassıslara anlatma- | ma hacet yok. Hâsılt namuslu adamlar dalma okkanın altına gider. Halbuki biz | li terakki asrındayız, her san'at on | ükemmel derecesine vâsıl oluyor, her şey en fazla kazanç temin edecek bir şu- rette istismar ediliyor; böyle bir devir- de namüslu adam adetâ geçen asırlardan kalma manasız bir an'anenin devamı gi- bi gözüküyor, Monsteur Cllguebaum gülerek: — Yoksa, dedi, siz namuslu adamların kökünü kurutmanın çaresini mi buldu- nuz? M. Tromineur hafif bir tebessümle: — Hayır, dedi, o kadar değil. Zaten na- müslu adamlar pek çok, hepsile başa çı- kamayız. Ben daha iyi bir şey buldum. Onlara birer anormal, birer hasta naza- rile bak i morfine, k müptelâ olanları iyileştirmek vardır, ben de Onları, müpt rinden kurtarac tabi gayet nazik bir iş; belki bazıları di. et eder. Fakat ne yapa- hm? Muva! olmamak tehlikesi diye Insân büyük bir işden, beşeriyete böyle büyük bir hizmetten vazgeçer mi? Zaten ben meseleyi yakından tetkik et- tim: mükavemet edeb'leceklerin adedi yle bir şey olâ renir, mukavı (Bu t yüzde beşi geçmez. Benim metodum nâamuslu adamlarırn niçin başka birine de anlattınız? Çünkü siz benim tasavvurumun bü- ünü kavrayıp bana muavenetle lanabilecek nadir kimselerden birisi- Bu fikri kuvveden flile çıkarmak için bir hastane açmağa, bazı âletler alıp kabiliyetli memurlar yetiştirmeğe mecbu- TÜM. .. şe ne kadar para lâzım? angıçta zannederim ki üç mil- yon frank kâfi gelir. M. Cliguebaum yerinden sıçradı. Üç milyon mu? Yani o hafta içinde kazandı- ği mikdar. Bu tesadüf onu kuşkulandır- mıiştı. Maamafih A Tromineur hi şeyin farkına varmadan devam etti: — Şurasını da söyliyeyim ki bu üç mil- yön frank size pek yakın bir- zamanda Sade edilecektir. Çünkü İlk zamanlar an- cak çok zengin hastaları kabul edeceğiz, onlardan tedavi ücreti olarak yüz bin frank istiyeceğiz. Elbette kendileri de şimdiye kadar uğradıkları zorluklardan Kbret alıp hastalıklarının kendileri için ne kadar vahim neticeler verebileceğini pnlamışlardır; bize istediğimiz yüz bin frangı vermezlerse bütün — servetlerinin kaybolması ihtimali vardır. Beheri yüz yanktan elli hasta... Ne eder, bir ha« sablayın... (Bizim hastanede yüz yatak Olacak ama ilk sene müşterilerimizin az olması ihtimalini de derpiş ediyorum). — Yani ilk sene beş milyon frank va- ridat tahmin cd DUZ. — Tam o kadar... Üç milyon frank e koyduğumuza göre iki mi edeceğiz demektir. Bunun yarı Z paranın faizi kdim etmeme müsaade buy yorsunuz ki ben giriştiğim — İşl maddi tini de düşünen bir adamım, irmme bayır demeyiniz. Düşünün ki ben size beşeriyeti büyük bir hüsta. lıktan kurtarmak imkânını gösteriyorum. Kendimizi aldatmağa gelmez, çarpışıca- ipmuz belâ dünyada bir ha ra etmektedir. Yeryüzünde namus mikto- buna tutulmuş olanlar, bütün Insanların hemen hemen yüzde seksenini bulur... Birkaç dakikadanberi M. Cliguebaum gülmemek için kendini sıkıyordu. Fakat artık dayanamadı, kahkahayı koöyuverdi. Üç dakika katılasıya güldü. Sonra: — Azizim, dedi, bahsettiğiniz akıl has. talığının tedavisi kabil olduğunu zannete miyorüm. Fakat onun kabil olabileceğina nansam bile gene size muavenette bulu- namazdım, — Neden? M. Cliguebaum ayağa kalktı ve gayet eiddi, adetâ âyin icra eder gibi bir tas vırla: Çünkü, dedi, dünyada namuslu a- l sorarım size, diğerleri sa, le iş görecek? Yarınki nüshamızda: Mezarlık bekcisi Yazan: Salâhatlin Enis