6 Sayfa — ——— —— KÖYLÜLER ARASINDA YAZAN ı Profesör Afet seyrederken Yaşayan “tarih belgeleri içindeyin Köylü anlatıyordu: a dört Peçenek olan kültür ordusu çavuşu, bir- çok köylü kadın ve erkekleri beraber ol- duğu halde köy içinde geziyoruz. Bahar herkesi kendisine çe güneşle çorap ören köy kadınları Nastlsıniz soruma <«Canımız sağ> Seni gördük iyi olduk. Hoş gel ar, Genç gelinin ör - baktım. «Bu örneği nereden O beyaz di «ninelerimizden» ceva! kurumunun Alaca Höyük mütehassısı 0- anâ işaret muz altın avani- r. Jeometrik işlerini göste nin motifleri nası n en munt: gelinin elinde yaşadığını ispat sirnle binlerce senelik cedi etmez mi? Bir evin önünde durdum. Etilerin to- runu olduğunu yüz çizgilerinde taşıyan ihtiyara sordum: «Dedelerinizden köyü- nüz için neler işitirdiniz?» «Has türk olduğumuzu, buralarını bil- dik bileli bizim olduğunu hep söylerler- di. Biz de sö bulduk. aklardan çıkıyoruz. inde kovanlardaki &- durmadan işliyorlar. a bırakarak od örtülü sedirler he 'i geldi. Tavana kadar ganlar ve işlemeli yaz- izini ölçecek bir miyar- zili b kapları da Duvarlar pullu, işle- leri onlar g ar gelinin ç Buna rafta .. Sevimli ve gü n bu işler arasında bir hatırasına da duvar- ş. Bir büyük vapur rı biri izah etti: «Bampu de her şey bulunuz. rdün mü» ah di. «Biz bilmeyuz Ankarada da varmış onu görece- riyordu. bir döşemeler yal k, İç mer- balkona — ilerle - birisi ev sahibine ses - yürüdümden çı- ak dama ve ora- divenlere indik. Yolda me küme bulunan köylülerle konuşu- yoruz. Muhtar beyaz sakallı derek «en diye sevincini göst n da taş m b sini işaret e- rımız» dedi. Yaklaştım, Canımız sağ — cevabi «Peçenek ne demek bilir misin dede> de- hatırını sordum. ları «edoğuyu işaret- Has Türküz» Has adetâ bir parola Idi. Bay eğitmen Hüve etti. «Biz Eti Türklerindeniz.» Muh. tarın evinde oturduk. Köylü kadınlarıle kon ruz. Âyşe kadın torununa ses- lendi. «Akkız, misafirlere marş ok Çocuklar hep bir ağızdan on yıl marşını Türklük bu|! Â SON POSTA İzciler geçerlerken "%ı' DN udular. Karşıki mahalleden davul sesi geliyordu. Ne var diye sordum. Düğün var, davul dövdürüyalar, diye ce- vap verdiler. Ben asıl antropometrik öl - işimi yapmak istiyordum. Çünkü â - rden ürkebilirlerdi Tarihten konuşamaya başladık. Eğit - ik okul tarih kitapları imdada ye- tişt İçlerinden okumak bilen çocuklar ana- larına izahat veriyorlardı. Hele resimler daha çok işe yarıyordu. Nihayet anlattım suhasma giderlerken tapları yazmak için bir çok çalış- lışınak lâzımdır. Bir de bunların içinde ölçü işi yapmak var. Bunu iyi karşıladı- lar, Öğretmen arkadaşlarımı mlarile iş pek çabuk ilerledi. Muhtarın evi genç ü kadınlarile doldu ve boşaldı. Ölçü için istediğim adedi bulmu: Su başında yemeğimizi yerken, kadın- h, erkekli köylü halkası etrafımızda idi Davul ve zurnâ yamaçlarda gürültülü akisler yaparken, köy büyükleri anların oyunlarını da, bize göstermek - isteı «Bunların zanatı budur, biz çaldırır ve oynatırız» diyorlardı. Köyden ayrılış heyecanlı oldu. Bütün köylü kalabalığı le köy dışma kadar akşam kalınız diye yalvarmalarına « . mak güçlüğü karşısında İdim. gelinlerinden biri yaklaştı. «Odamda, ha- mam içindeki dümbeleği görmediniz. E- ğer kalırsanız gece çalar ve oynardık>. Diyordu. Güneşin akşam ışıkları, kızartısı bu 3i —if Blriıı Ateşrim Ankaradakı geçıd resminden intıbalar "Jyağız ve güzel yüzlere en Bi veriyordu. Hepsi ile, bir £ ııııımsl"’ ma neticesi kırk yıllık ahbi? Bu beraberlik ve kan kayf? kardeşliğinden başka ne İl€ gel art Irk bir yük âmil lülerinden ayrılırken lamlaşmıştı. ği insanları birlerirt Bu kanaatım Ptf t bir k u:uv"’