! 10 Sayfa Son Posta'nın tefrikası: 29 SON POSTA Yazan: ZiyaŞakir Namık Kemal, Mithat paşaya “ Sizin emrinizle cehenneme bile giderim, fakat padişahın iradesile helâya bile gitmem,, diye bağırmışdı Mitat paşa, Osmanlı ordusunun harb kabiliyetine güveniyor, Rusya ile bir harb zuhur edecek olursa; mutlaka ga- lib gelineceğine kani bulunuyordu. Ö- nun için, (kanunu esasi) ilânına vesile k, siyasi bir zafer kazandığı gibi; karşı dâ askeri bir zafer xaza- Yü narak namını bütün bütün ebedileştir- İman, öfkesinden çıldıracak hale gel- mek istiyordu. dolunanlar, bölük bölük toplanıyor! doğruca Mitat paşanın konağının öni ne giderek: — Yaşasın Mitat paşa! Varolsun, milletin babası! Diye nümayişler yapıyorlardı. Abdülhamid, bunu haber aldığı za- mişti. Derhal serasker Redif paşayı ça- Mitat paşa, bu fikirde yalnız değil- | ğirarak: di. Abdülhamidin eniştesi ve Tophane| — Misafirhanci Askeri'de toplanan müşiri Damad Mahmud Celâlettin pa-)encümeni, derhal ilga edeceksin. Def- ga ile serasker Redif paşa da aynı fi-|tere kaydolunanları da gönüllü asker kirde idiler, Onlar da; son zamanlarda İsıfatile hududlara göndereceksin. Si hâlâ Sultan Murada tarafdarlık hisle- et dedikodularına düşen, ve daha| Diye irade etmişti. Redif paşa, derhal bu iradenin tat- ri güden halk: oyalamak için, Mitat pa- |bikine girişmişti. Evvelâ, misafirhane- şayı teşvik ediyorlardı. Bu paşalar; bir |deki encümen riyasetine hitaben: harb patladığı zaman, memleketin ma- «Her ne şekilde olursa olsun, asker ruz kalacağı felâketi düşünmüyorlar- |kaydetmek salâhiyeti, ancak ciheti as- dı. Sultan Murad tarafdarlarından çe- |keriyeye aiddir. Makami seraskeriden kindikleri için; her ne pahasına olursa |mezuniyet alınmadıkca, hiçbir şahıs ve olsun; Abdülhamidi saltanat makamın- da tutmak istiyorlardı. Mitat paşa, ze- na rağmen büyük bir gaflet göste- taraftan, şahsi hissiyalına ka- diğer taraftan da Damad Mah- mud ve Redif paşaların tesiri altında kalarak (5 e mukabele) tarafını iltizam ediyordu. MİTAT PAŞANIN BAŞINA İNEN FELÂKET DARBESİ Bu hengâme arasında, bir gece Da- mad Mahmud paşa telâş ile Abdülha- midin huzuruna girmiş: — Aman efendimiz, Hakanı sabık Murad efendinin tarafdarları, mecnunane teşebbüslere başlamışlar.. diye; söze girişerek; aldığı malümatı ay- | nen nakletmişti. Bu malümata nazaran, şair Namık Kemal bey, hariciye kâtibi Avlonyalı İsmaij Kemal bey, maarif müsteşarı şair Ziya bey bazı gençler de beraber blmak Ü , Beyazıd meydanında Mi- sal ei Askeri () binasının bir o- dasında toplanmışlar, bir encümen yap r. Aralarında verilen karara gö- İstanbulun münevver gençlerinden ar zadelerinden mürekkeb olmak Üüzere (Millet Askeri) namı altında hu- susi bir fırka teşkil edeceklermiş, Bu- nun riyasetini de, Mitat paşaya kabul ettireceklermiş. Abdülhamid, Damad Mahmud paşa- nın verdiği bu malümatı, büyük bir he- yecanla dinlemişti. Fakat, çarçabuk kendini toplıyarak: - — Mademki mesele, henüz tasavvur halinde, fi'len teşebbüse geçilinceye ka- dar sükünet gösterelim. Demişti. Damad Mahmud paşa, çıkıp gitmişti. Lâkin Abdülhamid; mütemadiyen dü- şünmekten, ©o geceyi uykusuz geçir- mişt Abdülhamidi en ziyade düşünceye sevkeden cihet, şurası idi. Namık Ke- mal bey, şair Ziya bey, bunlar, Sultan Muradın eski dostları ve Mitat paşanın Ga her gece içki meclisinde beraber bu- Junduğu perestişkârları idi, Bunlar Sultan Muradı tekrar tahta getirmek isterlerdi. Fakat, sabık padişahı (mec- İ nundur) diye tahttan iskat edenlerin en başında bulunan Mitat paşa; bu ha- reketinden nasıl ric'at edecekti? Abdülhamid o gece; esvabcıbaşı İs- || met bey, ve kahvecibaşı Mahmud efen- di ile bu mesele etrafında epeyce derd- ği gibi, ertesi gün de mabeyn baş- dâtibi Said beyle uzun uzadıya müza- kereye girişmişti. Neticede; birkaç gün sükünetle, hâdisala intizar edilmesine karar işti. berler teeyyüt etmişti. Misafirhanei As keri'de bir defter açılarak asker dedilmeye başlanmıştı. Bu,deftere kay- “(1) Şimdi; (dişçi mektebi) nin bu: lunduğu bina, gene | teşekkül hesabına asker kaydedilemez. Binaenaleyh, teşkil ettiğiniz encümeni dağıtınız. Gönüllü yazılmak isteyen ha- miyetli gençleri, doğruca makamımıza yollayınız.» Diye, bir tezkere göndermişti. Sonra Resimli fıkra Sön Postanın kış mevsimi programını| tesbit ederken sadece günün vak'ası, ma- İkalesi, hikâyesi, romanı kâfi değil, biraz la eğlence lâzım, diye düşündük, bu dü- müsabakanın esası şudur: Müsabakanın esası — Meşhur Bekri Mustafanın 40 tane fık- rasını seçtik. Her fıkra için bir resimi iyaptırdık. Fıkralara 1 den 40 4 kadar, fık- raların resimlerine de gene (1) den (40) a kadar numara koyduk. Hergün bu Hıkralardan ve resimlerden birer tanesi- ni dercedeceğiz. Fakat bu resim o gün çıkan fıkranın değil, ya dahâa evvel çık- mış, yahut ta daha sonra çıkacak bir fık- ranın resmi olacaktır. Müsabaka bitince okuyucularımızdan. 'acağız: — Hangi resim, hangi fıkranındır? Siz de bize meselâ (40 numaralı resim, l numaralı fıkranın, 4 numaralı resim 17 sünce ile bir müsabaka tertib ettik, bu| da, gönüllü kaydolunanların defterle- rihi istemişti. Namık Kemal ve zabitlerin tesirleri altında bulunan gençler; derhal toplan- mışlar, Mitat paşanın konağının önüne giderek; — Biz, Babı Seraskeri idaresinde a1- kerliği kabul etmeyiz. Biz, millet aske- riyiz., diye bağırarak nümayişlere baş- lamışlardı. Mitat paşa; bu gidişle meselenin bir vahamete - sürükleneceğini — anlamıştı. Binek taşına kadar bizzat çıkarak: — Hükümet namına verilen emirle- re İtaat lâzımdır. Derhal dağılın. Arzü- nuz, düşünülecektir.. diye, genç nüma- yişcileri dağıtmıştı. Bu hâdise; bir saat geçmeden Abdül- hamide aksetmişti. Mitat paşa, Babiâli- ye gitmek üzere tam konağından çıka- cağı zaman, üçüncü mabeynci Yusuf bey gelerek bir iradei seniye getirmiş- ti. Abdülhamidin bu iradesi, (Namık Kemal ve Ziya beylerin, münasib birer memuüriyetle, derhal İstanbuldan uzak- laştırılması) merkezinde idi. (Arkası var) Mmüsabakamız numaralı fıkranın V. S.) diye bildirecek, bu fıkralar ve resimleri de gazeteden ke- sip listeye bağlıyarak bize gönderecek- &iniz. Bu suretlo siz okuyucularımız hem gü zel bir fıkra okumuş, hem güzel bir rı isim görmüş, hem de bir müsabakanın| verdiği heyecanın zevkini tatmış olacak- Mükâfatlar Bu müsabakada kazananlar arasında| 78 okuyucumuza para mükâfatı verece- Biz. Müküfatların listesi şudur: 1 kişiye 100 Ura M a B0 » ÖL : 28 » Üiz B 10 » & » 6 er lira & » £ ger buçuk lira Mükâfat kazanan okuyucuları — notel tayin edecektir. Müsabakamıza 29 gün)| umaralı fıkranın, 14 numaralı resim 38 | ler: Bekri cevab vermiş: ye belki ruhu müuazzeb olur. Fıkra : 30 Cenazeye sarhoş gidilir mi? Bekri Mustafa bir gün bir cenazeye sarhoş olarak gitmiş. Gören- — Yahu, demişler, cenazeye de sarhoş gelinir mi? — Beni başka halde görse tanımaz, sonra cenazeme gelmedi di- evvel başladık. Otuzuncu resim yi fıkrayı aşağıda bulacaksınız. Son Postanın tefrikamı:85 ae Düşman denizaltı gemisi yavaş yavaş battı, sahild balıkçılar da denizde kolaçlıyan ve boğulmam Çeviren: Ahmed Cemaleddin Saratolii | — | çalışan tayfalarını toplamıya seğirttiler Tahtelbahire (800) metre sokuldu- ğumuz zaman bize: — Milli bandıranızı çekiniz!.. işareti- ni çekti, Ben bu işarete hiç ehemmiyet ver- medim ve serdümene: — Tahtelbahirin Üüzerine yavaşca kır!... emrini verdim. Dümen o kadar hafif kırılmıştı ki rotamızı belli belir- siz meylettirdiğimizi kimse farkede- medi. Mâhaza yavaş yavaş ilerlemekte devam ediyorduk. Düşman denizaltı gemisi işaretini yeniden tekrarladı: — Milli bandıranızı gösteriniz!... Hava çok durgün ve sakin olduğun- dan tahtelbahirin dirislerindeki işaret |filâmaları dalgalanmıyor ve sarkık bir halde duruyordu. Binaenaleyh bunla- rı bilhassa uzaktan okumak müşküldü. Yalnız düşmanın ne demek istediği bence malüm olduğundan daha filâ- maları görmeden ne sormak istediğini anlıyordum. Maamafih ikinci işaretten sonra düşmanı cevabsız bırakmak mu- vafık olamıyacaktı, Harbe girişmek i- çin ise biraz daha yaklaşmak icab edi- yordu. Vakit kazanmak için: — İşaretinizi görüyorum ama oku- yamıyorum!. işaretini kaldırdım. Bu cevabıma İngiliz bahriyelileri i- Şaret filâmalarını açık görünecek bir hale getirmek suretile mukabele etti- ler, Bunun üzerine: — Görüldü!. işaretini kaldırdım ve mizana direğimizin gizine Alman harb bandırasını çektirdim. Yalnız bu ban- dıra o kadar kirli bir şeydi ki uzaktan İbunu tanımak imkânsızdı, —— izler bu pis bandıralı mendebur şilebi tezyif ve istihza ile süzerlerken biz mütemadiyen ona doğru yaklaşıyor- duk. Nihayet (600) metre sokulduktan sonra: — Başla ateş!... kumandasını ver- Denizaltı —gemisinin güvertesinde yirmi kadar bahriyeli vardı. Bunlar a- teş açtığımızı görünce birbirini Çiğner- cesine kumanda külesine doğru atıldı- lar. Birkaçı da güvertedeki topun ba- şına seğirtmişlerdi. Lâkin onlar Jaha topa erişmeden evvel obüslerimizden birisi topa tam bir isabetle yapıştı ve perişan etti, Mermilerimiz düşman denizaltısının saç bordasına arkası arkasına yapışıyor ve infilâk ediyordu. Artık kumanda ku- lesinde ve kıç tarafta güllelerimizin husule getirmiş olduğu delikler gözle görülecek kadar çoğalmıştı. Makinelerim staper etmiş bir halde tamama allı salvo ateş ettirdim ve bu salvoların hemen hepsi hedefe isabet etmişti. Şimdi, düşman denizaltı gemisi, ya- vaş yavaş batıyordu. Tahtelbahirin bat- tığı yer pek derin olmayıp ancak on, on beş metre umkunda su vardı. Binaen- aleyh tahtelbahirin battığı noktadan ge- çip bir çift deniz bombası attığımız za- man bu bombalar teknenin o kadar ya- kınında patlamış olmalı ki birkaç saç levha suyun yüzüne kadar fırladı. İngiliz denizaltısının mürettebatın- dan birkaçı su yüzünde kulaç atıp du- ruyordu. Seyir zabitif bu adamları gös- tererek: — Bu herifleri toplayıp esir edelim mi kumandan?.. diye sordu. Koya bir göz gezdirdim. Bak'ım ki, balıkcı kayıkları denizaltının batmış olduğu noktaya doğru ilerliyorlar, Za- bitime döndüm ve: | — Görüyorsunuz ya! Balıkcılar ye- | iler! Üsera, içinde bulunduğumuz şartlar dahilinde bize engel vermekten başka bir fayda temin edemezler. Ba- hıkcılar olmasaydı, tabii bu zavallıların | boğulmalarına göz göre göre seyirci ! kalarnazdık ve onları kurtarırdık. Şim- di mademki balıkcılar onları denizden çıkarıyorlar, brrakalım ne halleri var- sa görsünleri. : Bu üçüncü muvaffakiyetten sonra «Kristiyanya» ya gitmeğe artık lüzum | görmedik ve cenuba dönüp yeni mu- vaffakiyetimizi amirale bildirdik. İn- | ) B Bgilizler bilmiş olsalardı ki kendileft bu oyunları oynıyan kadim — doestl «Lauterbah» tır, kim bilir ne kadâf © zarlar, ve köpürürlerdi?.. - Her halde beni ölü veya diri - tutup getirene vâdettikleri para P kâfatını birkaç misline iblâğ Binsenaleyh benim ne ne olursa | düşmanlarımın eline sağ olarak ÖÜ [ memekliğim lâzımdı. Çünkü (SUNU pur) isyanından sonra vâdetmiş Oldür” ] » | ları mükâfat dalma başımın ÜüZ asılı bir tehlike olarak durmakta © ğundan beni asacaklarında ŞÜP yoktu. Halbuki ben, bilhassa asıifl suretile ölecek kadar hayata henüz #t müş değildim. «Anholt» koyunu terkettikten sonra Alman ve İsveç vapurlı mürekkeb bir kafileye rastgeldik. PEL lar İsveç distroyerlerinin himayesi # tında cenuba doğru seyrediyo di Ticaret bayrağımı çekip ben dt T fileye iltihak ettim. Bu suretle nâF dikkati celbetmeden ve hakiki hü! timizi lâyıkile gizlemiş bir halde den Baltık denizine dahil olduk. İkinci kaptana: n — Bu kafile içinde pek sakin v& ” hat bir sefer yapacağız! dedim. Ve b söylediğim zaman cidden samimi Lâkin bununla beraber icab edefi Ü tiyat ve teyakkuz tedbirlerine Ü” caatten de geri durmamıştım. 10 mız dalma dolu ve ateşe hazır bif ” de idiler. «Sund» boğazına girerkef Çdeiki Alman hattı harb zırhlısı ve mütee&” — — distroyerlerle karşıjaştık. 4 (Arkası ve) H Bir Doktorun H Günlük PAZAR — | | Notlarından — () —) £ Saçkıranın tedavisi Evvelâ umumi tedavi lazımdır. Yani AÇ | çen defa saçkıranın umuml ııh'*':r / sayarken birçok umuml hastalıklâr Ç mıştım. Başta frengi almı—lı::" Hİ hastalıklar, barsak ve karacli p darı, kansızlık, fartı meşguliyet Ö; ; bebleri ortadan kaldırmak İâZül 4 Çürüklerinin saçkıran husulünde ? edilmiş olan büyük rolünü unukuİlla lâzımdır. Ağızda çürük diş varsa W Çıkartmalı ve hasta dişleri tedavi B melldir. Bundan sonra mevzil tedavi gelir: © da muharriş maddelerdir. ta olan sakal kısımlarını iyice HAĞ tlnenıannıınmuwwdı"" B rine hafif bir sürüş lle bazı hamıza' lanılır. Bünların orada husule mevzil tahriş dolayısile — hal müddet sonra kılların yenideü Ra başladıkları görülür. Bvvelü va tüyü gibi ince olarak buşlar bil bir hale gelir. Her halde bu şimdi saydığımtz yarasız ve çıbansız saçkıran SAfİ dir. Dahili ve mevzil sebeblere tur. Bir do saçlara ve sakallara âriğ rak ve çıbanlı saçkıran vardır. dına trikofis derler. Bundan da yarın bahsederiz. €) Bu motları kesip saklayımlk bir albüme yapıştırıp kolleksiyet Bıkinti samanınızda bu motler bİT k h &5 ERÜEZ A X!k — W-#&*—w Nöbetci Eczaneler dır: İstanbul cihetindekiler: ü Aksarayda: (Sarimi, AJemdardâl dülkadir). Beyazıdda; yada: (Teofilosi. “*'('?:;?' Necati). Eyübde: (Arl! ğ W" (Hüsamettin). Şehremininde “’ Behsadebaşında: (İ. Halil). rüktö; (Suad). Küçüki Ahmed), Bakırköyünde: ( İstixlâl caddesinde (Güneşi. Topçularda: ( ginde: (Nizamottin) hadi. Şişlide:- (Halk) Riza. Ş Boğaziçi, Kadıkây ve Adalardakiler” Üsküdarda: (İttihad). n saf), Kadıköyünde: (Saadtt. Tüsi). Büyükadada: (Şinasi bellde: (Tanaş). yske ÜŞ