SON POSTA-, “Güneşe doğru,, filmi bitti Bu film, sinemacılığımız için yeni ve mes'ud bir devre işarettir çevrilişinde hazır bulunduktan ve montajını Filmin son sahnesinin gördükten sonra insan buna inanıyor. Koca koca sütunlar devrilmiş... anır- ış... Tavan, düşeme, un kalbu- lik deşik olmuş. Salonu dol - n foprak, taş yığınları üzerinde ne- yse baykuşlar ötecek. - Manzaranın ilığına bakınca, insan kendisini bömbardımarların muazzam bir harabe- « rdiği bedbaht Madrid şehrinin bir de sanıyor. ç bu viranenin bir koıumdk: böylesine can kurban! di- T. Baksana... Üzerinde baykuşlar öte- Ceğine bülbüller şakıyor! Etrafıma biraz daha dikkat edince, hay- Tetlm büsbütün artıyor: . Çünkü taş,'toprak yığınları ortasına Öztüleri kolacı elinden henüz çıkmış ma- Salar kuri muş. Muharrirler, avukatlar, baylar, bayan- lar, gündüz vakti kendilerini ne diye iç- muşler? Ve koca İstanbul şehrin- üab eyliyecek bir kıtlığa kıran 1 ki, bu viranede toplanmışlar? kçe kabaran bu suallerin erakı içinde bunalırken, beni oraya ça- Biran dost tmdadıma yetişti. Onun söz- leri, sade hayretimi, merakımı gidermek- le kalmadı, beni uzun uzun güldürdü: Meğer, içinde bulunduğum —Am - ASadör —galönu —bir — gazino hali - he sokuluyormuş, çünkü bu — kış €raya —alaturka —saz — konulacak - mış Ve örayı virane haline sokan da, bu Bnşaatmış! Sahnede şarkı söyliyen meş « hur san'atkârlarla, masalarda oturan ze- Vat ta, biraz sonra çekilecek olan filmin Provasını yapıyor! Merakımın Mütebakisini de gidermek ihtiyacile Ssoruyorum: — Ya masalarda oturan bu meşhur ze- Vata ne oluyor? Onlar da işi sinema ak- törlüğüne mi döktüler? — Hayır... Onlardan bazıları benim, bazıları da bu filmde oynıyan amatör Bin'atkârların akrabaları, ahbapları, bil- dikleridirler. Ve şimdi de filmde figüran Yapıyorlar! Dostum bena ikram ettiği sigarayı #- Teşliyerek, çevrilecek film hakkında iza- t Veriyor: — Film, «Güneşe doğru» filmi!.. Mev: ŞUlNU evyeleo sana anlatmıştım: Bir ka- :' heticesinde tam on beş sene hafıza - balan mahrum kalmış bir genç var. On *? sene süren hastalıktan kurtulunca, m!nı;ekuım gördüğü büyük yenilikler jPsında kendisini çok geri kalmış hıs- Sederek bedbin oluyor.. O sırada bir ar- kadası taratından bu gazinoya getirili - Yor. Arkadaşı onu teselli etmek, ona ha- JYatı sevdirmek arzusundadır. Fakat din - İsdiği şarkı, delikanlının bedbin duygu- larını büsbütün coşturur. Ve şarkı biter Ferdi Tayfur «Güneşe doğru» filminin bir &i Safiye de bir film çevirecek a—.,.,.,.. » filminin başkadın rolünü Büyük bir muvaffakiyetle başaran Bayan Mediha bitmez, buradan bir deli gibi kaçıp gider. BSan'atkâr Safiye Fakat onunla çalışmak dehşetli zor o- luyor. Meselâ biraz evvel rejisör kendisini şarkı dinlemeğe kaptırmış. O sırada lü- ahnesinde | zumsuz sahneler çekildiği için, 40-50 metre film ziyan oldu. Şimdi de aktör şarkıya daldı. Şarkı bi- ter bitmez yerinden fırlayıp kaçması lâ- rım gelen, rolünü unuttu. — Alkışlamıya başladı! Sanra ilâve ediyar: — Maamafih, Bayan Safiye, hem loto- jenik, hem de fonojenik... - Ürstelik te san'atkâr! Kendisine, bundan şonra çe - vireceğimiz filmin prensipal rolünü teklif ettik. Kabul edecek gibi görünüyor. O sırada, gazino Müşterisi rolünü ya - pan figüranlardan meşhur bir avukat yanımıza sokuluyor. Dostuma: — Allah cezanı versin! diyor.. Midem altüst oldu... Şarkıyı dinlerken, önümdeki şarabın sun'i olduğunu unuttum. Böyalı suyu şarap niyetine yuvarladım! * Şimdi, İpek film stüdyosunda, bir kaç saat evvel gözlerimizin önünde çekilen sahneleri seyrediyoruz. Ve bu seyir beni, decin bir hayrete, takdire — sürüklüyor: Çünkü görüyorum ki, adını yazmıya me- zun bulunmadığım rejisör, sabahki vi - raneye kurulmuş, Üç beş masa arasın - daki çektiğ! fakir sahneleri o kadar mu- vaffakiyetle kampoze etmiş ki, bilmesem, seyrettiğim filmin muazzam, mükellef, hattâ muhteşem bir gazinoda çevrildi - ğini sanacağım. Bundan anlaşılıyor ki, Güneşe doğru filmi, merhum Türk filmciliğinin basü - badelmevtine doğru atılmış dinç ve ümit | , verici bir adımdır. Anlaşılıyor ki, rejisör, bu f /'servet yoksulluğunu, fikir ve bul şamı altında gizlemekte, şairane bir ma- haret göstermiştir. Ve gene anlaşılıyor ki, usta bir rejisör, mahir bir sihirbaz gibi, viranelerden ma- mureler çıkarabiliyor!. Bütün bunları gördükten sonra, bu ye ni filmin adını, muvaffakiyetsizliklerin karanlığından — sıyrılan — filmciliğimizin mes'ut istikametine de takabiliriz: «— Güneşe doğru!..> KNaci Sadullah Tarihten say/aln_r: Sayfa 9 —a Seksenlik bir delikanlı : Sadrazam Sinan Paşa * * * Sinan Paşa padişahın önünde yanındaki İbrahim Paşayı işaret ede- rek: «Bana ihtiyar, düşkün demişler. Eğer İbrahim de böyle sanı- yorsa saray meydanına gelsin, mızrak vuruşalım » dedi ve kuşağından tattağu gibi kapı dışarı attı. Yazan! Turan Can Sadrazam Ferhat paşa Eflak Üzerine gitmişti. Fakat İstanbuldaki düşmanları onun aleyhinde sarayı kışkırtıp duru - yorlardı. Ferhat paşanın azli için Kapıcı- lar kâhyası Ahmet ağa gönderildi. Sadrazam, ordusunu Tunadan geçir - mek üzere köprü kurduruyor, kendisi de sekiz direk Üstüne kurulmuş olan büyük çadırından inşaata nezaret ediyordu. Ahmet ağa varmadan bir kaç gün ev- vel, İstanbulda dönen fırıldakları haber aldı. Elbet onun da dayandığı bir yer vardı: O da padişah Üçüncü Mehmedin annesi Safiye sultandı. Sadaret mühürü- nü teslim etti. Kendisine sadık olan üç bin süvariyi alarak İstanbul yolunu tut- karıları için bazı ağır sözler söylemişti. Dördüncü defa sadarete gelmiş olan Ar- navut Sinan paşa bunu sebeb tuttu. Müf- tü Bostancı zadeye otuz bin akçe vererek idamına bir fetva satın aldı. çıktı. Sinan paşa ile karşılaştı ve derhal askere: Gerçekten Ferhat paşanın bütün ser- veti beraberindeydi. Asker hücum etti. Ferhat paşa mallarını bırakarak — kaçtı. İstıranca dağlarına sığındı. Bir kaç gön sonra Salamoan Eskinazi isminde bir Ya- hudi padişaha mücevherli bir hancer tak- dim ederek Ferhat paşanın, Lâtrostuki çiftliğinde oturmak üzere #ffolunduğuna dair ferman kapardı. Fakat bunun hükmü çok sürmedi ve bir gün bostancıbaşı gelerek onu Yedi- kuleye kapattı; Bir kaç gün sonra boğ - duruldu. Bunu da padişahın damadı ve- zir İhrahim paşa yaptırmıştı. Safiye sul- tan onu kurtaramamıştı. Sinan Paşa namlı bir vezirdi. O sıra- da seksen yaşlarında olmasına rağmen dinçti. Vaktile Yemende, Gürcistan ve Tunusta büyük muvaffakiyetler kazan - mıştı. Fakat bu sefer işler ters gitti; Ef- lâk üzerine yaptığı seferde müthiş boz- gunlara uğradı. Ayrıca Macaristan ve A- vusturya hudutlarından sık sık mağlü - biyet haberleri gelmiye başlamıştı. Düş- man her tarafta Osmanlı ordularını mağ- lüp ettikten sonra Türk halkını da kı - hçtan geçiriyor, yahut işkence yapıyor- *|du. Sinan Paşa mağlüp olduğu gibi, Üs- turgan kalesinin de, onun oğlunun kor - kaklığı yüzünden düşman eline geçtiği söyleniyordu. Azlolundu ve Malkaraya üldü. Buna padişahın eniştesi İbrahim Paşa i İsebep omuştu. Halbuki vaktile bu İbra - him a, Ferhad Paşaya karşı Sinan Paşa ile birlikte hareket etmişti. Sinanın | dostu biliniyordu. Sinan Paşa onun hi ya- netini anlayınca müthiş bir kin beslemi- ye başladı. Hakikatte İbrahim Paşa her lursa olsun sadrazamlık mev - küine yüksşelmek istiyordu. Teşrinisani 1595 de sadarete üçüncü Mehmedin lâlası Mehmed Paşa gettrildi. Bu adam on iki sene içinde, çavuşluktan devletin en yüksek mevkline gelmiş o - luyor ve bu süretle o zamana kadar ge- '0 lip geçmiş sadrazamlar arasında bir re kor yapmış bulunuyordu. Fakat üç gün sonra birdenbire ölüver- di. Sinan Paşary «k çok olan taraftar« ları hemen bir hüküm yürüttüler: — Cenabıhak Sinan Paşanın azlini mu- vafık görmemiştir. Bu ölüm, mührü hü- mayunun tekrar Sinan Paşaya verilmesi Lüzumuna bir işarettir. Sinan Paşa İbrahim Paşanın istememe- sine rağmen beşinci defa olarak sadaret mevkitne getirildi. Esasen İbrahim Paşa kızgındı. Çünkü iki defa sıra kendisine geldiği halde baş- kaları sadrazam yapılmıştı. Sinan Paşa ona olan düşmanlığını açı- ecühünü hesaba katmıyordu. Zaten ec- nebi sefirlere bile çok sert muamele yap- masile tanınmış bir adamdı. Kubbe altında divan kurulduğu sırada son harbin felâketleri üzerimde konuşu- şa ak sakalı hiddetten titriyerek İbra « bim Paşaya yumruk salladı ve haykırdı: — Ben Eflâk seferinde iken sen bu - rada sadaret kaymakamı bulunüyor - dun. Her tarafa ehliyetsiz kumandanlar gönderdin ve felâketlere bu suretle sen sebep oldun! Münakaşa büyüdü. Gürültü oldu güçlükle yatıştırıldı. Padişah haremde zevkine dalmış bu - lanuyordu. Ne yapılması lâzım geldiği. ni kestirmekten âcizdi. Hariçten şikâ « yetler geldikçe zoraki olarak devlet işle- ri hakkında görüşmek üzere - vezirlerini davet ediyordu. İbrahim Paşa ile Sinan Paşanın divan- daki atışmaları etrafa yayıldı. Padişah ikisinden de geçemiyordu. O günlerden birinde gene Sinan Paşa ile İbrahim Paşa padişahın — huzurunda bulunuyorlardı. Sinan Paşa vaktile İbra- kim Paşanın kendisi hakkında: — İhtiyardır, düşkündür, ordu ve dev- leti idare edecek kuvveti kalmamıştır. Dediğini duymuştu. Hattâ onun son de- fa bu sözler üzerine padişah tarafından azlolunduğu muhakkak sayılıyordu. Sinan Paşa o kadar kızmıştı ki padişa-: bin önünde gür sesile şöyle bağırdı — Bana, ihtiyar, düşkün demişler. E- ger İbrahim de Böyle sanıyorsa — saray meydanına gelsin güreşelim. Mizrâk vu- ruşalım! Kendisini bu kadarla tutamadı. Bir - denbire İbrahim Paşaya döndü. Onu kü- şağından yakaladı ve kapı dışarı âttı. Ondan sonra padişaha Ceddiniz Sultan Süleyman gibi siz de askerle birlikte bizzat sefere çıkmır hsız. O zaman elbet zafere ulaşırız Dedi Yeniçeriler de: Padişahsız sefere gitmeyiz! Diyerek yemeklerini yememişlerdi. Bu fikre herkes taraftar oldu. Padişah ta karar verdi. Bütün kış hazırlık yaptı- lar. Seksenlik sert ve ihtiyar Sinan Paşa gene Osmanlı imparatorluğunun başın - da hüküm sürüyordu. Yeni ve parlak za- ( Devamı 14 üncü wayfada ) ve