F r“ î(-'ıır.ı—v.ıı z ne- bn "[Uhmdıs —- Din İiraf ettiği su Su işlemediği sabit » Sanırım. Öyle ki ömrün - kere bile eli- * biçak almadığı - semin edebili - Cinayeti işle- N ira İann - N hjnı_ di « mavi du * bir üki det mücrimi defa ol 5 Bdi A M E Mesele - ya lüzum ”—ıı bulunduğu saatle bizim mavi Ülmiz < Adamı gizli geçidde takip etti- Sdati tesbit ederek karşılaştırı - teceksiniz ki iki hâdise ayni ku bulmuşlardır. Bir adamın | Palastan kaçtıktan sonra İsta: polis müdüriyetine gitmesi ri hesapla iki saat İlâzımdır. | iki hâdise dar dahi vakit geçmemiş- ühendis İhsanin itirafl n ve mantıkan hiç bir kıy TMandi inda v Roada vul ÇİN aş Halbuki Örtte bir; İ ka tir. Rülgea çe e edersek o kad Mühendis İhsanın 'afta buluhmasının Se 'de çok geçmeden anliyaca * ak için hakikaten Ç*""_ icab etmedi, İçeri giren biT Ridvan Bun Unu anlam anla bekle lam: Van Sadı ben de kalab rdu. Ridvan Sat â doğru yürüdük. niz! dedi. başını lnız ge Ha doğrü Fehminin yanında bana | “Veceğiniz her şeyi söyliyebilirsi- .iırfj Kendisinden saklı hiçbir "i Yoktur, di yA Sözler kadında lâzımgelen itim Uyandırmış olmalı ki seri bir el hâa- | € yüzündeki siyah tülü kaldırdı. | an Sadullahın kılı bile kıpırda-| ama ben hayretle bağırmamak endimi güç zaptettim. Karşımız” eçi Kadın maktul Hüsnü Bey k,,]:““-"“ ve Kristal Palas facialarının | 4Mmanı sarışın kadındı. üz1 Rıdv TMadı İçin k da karısı, — Be aK ğ lah gç ? Nazan Hüsnü, Ridvan rum ve ziyaretinizi ndim. Maçkadaki apar “aApıcısı dün gece siy e n geldiğini söyledi Z Olduğunuzu anlamıştım. -— «Son Posta> nın zabıta romanı ULTA İ —a ee 22 tAZAN - CEVAD FEHMİ Müddelumumt mua vini — Ben de bu fikirdeyim, dedi. Kadın yaşlı gözler ve kısık, — titrek b][_—*ı-lın kurtarınız! dedi. Bugüne ka- dar mukavemet ettim ama artık cesa- ret ve kuvvetimin tükendiğini hissedi- yorum. Size yalvarırım. n erim, bu benim vazifem.. n olun. Bizi vazifesi.. Sa mekle kendinizden başka Hepir rın d kimi * Bilhassa ©-| -Si sefe! nu anlamıyor musunuz? Bu rülece y k' ... Söyleyiniz... Çünkü üklü adam kıskanıyor, değil Avrupanın bayat ve terkibi meçbul çocuk gıdaları yerine saf ve halis ve taze hububattan istihsal olunan yüksök evsafa malik — VİTAMİN * ve GIDASI çok — olan Özlü Unlarını yediriniz yüksek evsafa mhlik Hasşan - Özlü rın gürbüz. tombul batli olmasını le- min eder. nelmilel sergilerde kaz ndiğı altın madalyalar - ve z - fer nişanlarile ve birineilikle ihraz ettiği — diplomelarla — cihanşümul şöhret kazasmışlı Yalnız ve m- girren Hasan rkasını — isteyiniz. Bütün bakkaliye — ve eczanelerde bulunur. yayru ve Unları ve canlı | — Bilmiyorum... Oh çok korkuyo- rum, — Bilmediğiniz mu! — Yemin ederim. — Kimseden şüphelenmi sunuz? kkak mı? or mu- Hayır! Bütün g. bu muammayı halledemedim. — Fakat sizi, sizleri çok iyi tanıyan bir adam! — Haklısınız, adetâ içimizde yaşa- mış gibi. — İhsan Beyin tehlikede olduğuna nasıl hükmediyorsunuz? — Bu tehlike yeni bir şey değil! Zev- çimin öldürüldüğü gündenberi —mev- cud. Hattâ diyebilirim ki Kevserin ölü- miü sırasız oldu. Ablam İhsanın yerine yretime rağmen (Arkan var) Böafter birbirini takıp ediyer ve bâlâ sabahlayin deza biy buvvetle kalkebilmek için bize lâzeş elen sökün bir uykuye bir türlü kavuyomuyanuz. İçte burada v kese Meribe ediniz. Za e üÇ Uykusuzlağa Fiyati ; 'T Ve Mrlan Batış yeri yalnız 1 İSTANSUL. Beyoğlu 12 Na u. OKALMINA NE GRİP - NEZLE - NEVRALJİ BAŞ ve DİŞ AĞRILARI - ARTRİTİZM “Son Posta,nın Hikâyeleri Son ses ve İsmail Neyir sözlerini ikmal edemedi, bi maâsanın Mer Ben, onu tanıdığım zaman sesi kadar yüksek musiki kabiliyet ve san'atinin, ve yüksek musiki kabiliyet ve san'ati kadar sesinin harikulâdeliği yalnız İstanbula ve yalnız Türkiyeye münhasır kalmamış, hududları ve ufukları aşarak milyonlar- ca insanı kendi sesine bağlamıştı. Radyo- da sesi ve plüikta şarkıları kapış kapış ka- pışılıyordu. Ufak tefek bir adamdı. Ufukların hu- dadunu aşan ve taşan bu sesin sahibinin bu nahif ve narin adam olduğunu yekna- zarda hiç kimse kabul edemezdi. Bunda şaşılacak ne var: Hilkattanberi sesine bütün dünyayı bağlıyan bülbül de küçücük bir kuş değil mi?... İsmail Neyyir, sesile ufukları kalbleri teshir etmişse, yüksek musiki etile ve harikulâde muşiki san'at- muhitinde bir gşuriş ve inkılâb yapmışsa, bunda hiçbir vakit «şöhret» denilen şeyi nazarı itibara almamıştı. O, en güzel şarkılarını etrafından takdir toplamak için değil, sırf san'at bazzını tatmin için bestelemiş, en güzel şarkıla- rını da kezalik kendi kulağını ve ruhunu mahzux etmek için terennüm etmişti Şarkılarının. güfteleri de bizzat kendi ka- Jeminin mahsulü idi Bu ses ve bu musiki kabi Allahın kendisine bir atiye ve vedlası idi Kendisini hiçbir vakit ilâhi sesile müş- rikleri yola getirmek için halk tarafından mansub ve mebus bir Davud peygamber addetmeği hatırından geçirmemişti İsmail Ne: çok basit ve mütevazı bir hayatı vardı: Topkapı haricinde bir katlı küçücük bir evde oturuyordu. Ra: d aşarak tını biç bozmamış, hattâ bunu değiştir- meği düşünmemişti bile... Hayatının yegâne lüksü, radyodan ba- zı geç çıktığı erken varmak il otomobile bi Onun evini ben gördüm. Aşağı yukarı şehir harici denecek kadar tenha bir yer- de, geniş bir bahçe ortasında, basit üç ©- dalı küçücük bir evdi. Önünde geniş Lir nmesi idi. &sma çI en sıcak günlerinde güneş geniş ü- klarının arasından kendisi İ ek ancak birkaç nokta bula- spi ünü alır, çardak altına yaptiır- züm süzülehi bilirdi. İsm il Neyyir, sabahları ) kahvesini — bizzat ir ve tablatin hududsuz gü- |zelliğini kötre katre messederek — periş dan kıvrıla kıvrıla buharı tüten I| derin bir haz ve mesti içinde piş içer Bu arada İsmail Neyyirin- en y dağındaki çivilere kafeslerin kasının karşılıklı şak- di. Çok zamanla, eki ti büyük v sa- bahları ke asmış ol duğu k: lamaları t anaryasile kü- çücük saka ile kı c sarı a: en kanar- tidad bi bu bir kehriba: parças a bakar, onların dakikalarca vi $ düşünür de mek kac yarım eği kadar küçücük hançeresinden-bu seslerin nasıl çıktığını ar küçücük cinden mercimek geçem yodan dolgun bir ücret ve plâklarından a- | vuç dolusu para aldığı halde tabil haya- |£ 1 vardı. Bir asma çardağı ki, Jağır şu son nefes! Yazan: Salâhattin Enis rden başı sessiz hıçkırıklar içinde öndeki merine düştü çok zamanlar derin bir aciz ve hayretle düşünürdü. İsmall Ney: sı idi. sev- n zâfı içki ipti arkadaşları ve dikleri ona içkiyi terketmek için na vermişler ve hattâ bunda ısrar etmiş- lerdi İsmail Neyyir, bu sözlerin doğru c nkâr etmiyor ve içkinin he çeresini tahriş etmekte ve sesini her- gün biraz daha bozmakta olduğunu atılı- yor ve fak n sihat dü- gün bu tavsiyelere her de da omuz sükiyordu. Onun kısa, sade bir m ikı vardı: Şan, şeref, ikbal ve şöhret... İn rın gözlerini kamaştıran b b ve cazib şeylerin hepsi bir tarafa sanın dünyadaki vazifesi İdarile çiğnenmekte olduğu rakta kendisine nla- yü mev'ud olan çukuru döl- durmakta Bi ibarettir. 1 zamaplar, onun >da ettiğim gibi kendisini de görem dim. Bir gün bir dostum bana acı bir ber verdi: İsmail Neyyir gırtlak kanseri c İlk evvel bu habere inanm daşım bana temin etti; ni şam evine gittim. İstanbula i gidersem Taksı birisinde bulabile sesin ânin kuytu b başbaşa gördüm. Bütün bestelediği şarkıları ter O kendi âl laştıgımın rında göz 5 leri vardı. Be isti i görünce yeri: İşitilmiyecek kad Hastalığının vahim bir hanç TI olduğüna Emim olmakla be den devam Hal ve ok muztaribim züne t konuştuk, ayli c nin kısıklığına .:ıklık |müş, naz bana Lütfen y nzlmam etmişt rı sabitleşmişt r mısınız”. ları yazdırdı: «Aç, ey kara taprak nde benimçin Hep öyle diyorlar Gördüm ki bu şeyler Bir kere senin gür ve İlâhi nefes Bir haykırayım, inli; i şükran du