16 -Sayfa Bayan Hamiyet diyor ki: (Baş tarafı 9 uncu sayfada) — Giydikleri şeyin göze çarpmama- şinin sade ve temiz olması- iyi taranmış, ellerinin te- miz ve çoraplarının lekesiz olmasına dikkat etmelidir. Temizlik ve alâyişten kaçınmak elegant olmanın ilk şartıdır. Hele parası az olan ve ucuz şeylerle gi- yinen kadın, zengin kadına nisbetle süsten ve alâyişten daha fazla kaçınma- Ldır. Ucuz süs kadar çirkin hiçbir şey yoktür. — Tam manasile elegğant olmak için bir kadın gününün kaç saatini giyin- meğe hasretmelidir? Gene kocası konuşuyor: — Öyle kadınlar var ki dünyadan bütün alâkalarını keserler. Ve hayatla- rını yalnızda modaya, giyinmeğe, esvab seçmeğe vakfederler. Hamiyet gülü- yor: — Bence asgari selâ ben iki saat iki saat, diyor. Me- evvel hazırlana- çıkarken vaktim eden bunun iki kendime veririm, — İyi giyinmiş bir kadın gördüğünüz üygün olup olmadığına. alâkadar eder. Onla- da aynı derecede rahatsız eder. Bir de süs ve alâyişi sev- mem. — İstanbul terzilerini nası! buluyor- sunuz? Tenkid edecek tarafları nedir? — Uzun zamandır onlarla temasım yok. Hep dışarlarda yaşıyorum, Ya Pa- Triste, ya Kopenhag'da, ya Berlinde, ya Peştede giyinmek mecburiyetindeyim. Fakat gördüğüme nazaran arkadaşla- rım, ahbablarım çok iyi giyiniyorlar. Ve her sene İstanbula - gelişimde ele- gântların ve güzel elbiselerin sokaklar- da ve umumi yerlerde daha çoklaştığı- nı görüyorum. Zannederim ki kimse- nin Türk terzilerinden şikâyeti yok- tur. Çünkü ben esasen kendileri ele- gant olan kadınların giyinişinde hiçbir kusur görmüyorum. — Çok zarif olmak için, çok paralı olmağa ihtiyaç var mıdır? çok zarif olmak için çok pa- ç yoktur. Fakat hiç parasız Yalnız parası oldüğu için iyi en kadın bence elegant değildir. Parası olmadan iyi giyinen kadın hakiki elegantlır. Elbiselerine, şapkasına, bütün gi üne güzel not — “verdiren ve şahsiyetini tebarüz ettiren kadın eleganttır. Hem elegant kadın modadır diye her şeyi körkörüne yap- maz, onu tâdil eder. Nice modalar çı- kar, ken yakışmıyorsa yanından Bgeçer, alâkadar bile olmâz. — Bir sualim daha var. Bir kadın iyi giyinmek için altı ayda kaç para sar- fetmelidir? — Biliyorsunuz dışarıda yaşıyorum. Buradaki fiatları bilmiyorum. Fakat her keseye göre elegant olmak imkânı Vardır. İnsan yaşadığı hayata uygun giyinmeli. Tarzı hayatına göre neye il- tiyacı varsa onu yapmalı.. — İstanbul kadınları elegant mıdır- lar? — Ben çok memleket geziyorum. Ve bizim kadınlarımızı dünyanın diğer kadınlarile mukayese edince bizde iyi giyinen kadınların birçok yerlerden daha fazla olduğunu bilâtereddüd söy- liyebilirim. Fakat bizim kadınlarımız isterlerse |daha elegant olabilirler. Onların ben- ce bir kusurları var. O da saatine, ye- rine ve hayatlarının tarzına göre giyin- memeleridir. Çalışan bir genç kız me- selâ daktilonun başına giderken kok- teyl partide giyilecek bir elbise giyi- yor. Sabahleyin alış verişe çıkan ka- dınlar tüllü şapkalarla dolaşıyorlar. Halbuki herkes geçirdiği hayatta 1â- zım olan elbiseleri giymeğe man çok daha güzel giyinmiş olurlar. Suad Derviş Lâz Azizin arkadaşı da yakalandı Balıkesir (Hususi) — Altı aydan- beri bu havalide şakavet yapan Lâz A- ziz ismindeki adamın bir çoban tara - fından vurularak yakalandığı yazıl - mıştı. Bunun arkadaşı olan Hamza da jandarmalar tarafından yaralı olarak yakalanmış ve Bergama adliyesine tes lim edilmiştir. Savaşlepede bir kaçakçı yakalandı Balıkesir (Husut) — Savaştepenin Sarıbeyler köyünden İbrahim oğlu Ko ca Ahmet 50 kilo kaçak tütün, sigara, bir havan, 3 havan bıçağı, silâh ve hay vanı ile birlikte Durak mevkiinde tü- tün kıyarken yakalanmıştır. Bir inhisar memuru kayboldu Refahiye (Hususi) — İnhisarlar me muru Şefik İzmirden gelen tuzu Gire- sunda teslim etmiş, orada satmış, 2500 lira tutan parasını tahsil ettikten sonra ortadan kaybolmuştur. Şefiğin bir zev- cesi ile iki kızı vardır. Bunlar da baba- larının âkıbetini bilmemektedirler. Şe- fik aranmaktadır. Sahillerimize yeni fenerler konulacak 'Tahlisiye Umum Müdürlüğü yeni - den sahillerimize fenerler koymaya ka rTar vermiş ve faaliyete geçmiştir. Bir idettenberi bozuk bulunan Anadolukavağı feneri de tamir edil - miştir. Yeni fener eskisinden daha kuv vetli ışık vermektedir. * Son Posta ,, nın edebi tefrikan : 49 Mazluma bakıyordum. Hem şaşkın, /— hem müteessirdi. Gönülün hummasını görerek üzülüyor, fakat bana bakıp if- tiharla karışık bir azab hissediyordu. Bereket versin vicdan azabları, birer sabun köpüğü gibi gönlünden havala- niyor, ruhunun üzerinden kayıp gidi- yordu. — Ablam istediği kadar konuşsun. Be- mHim kulaklarımda cümle çın çın ötü- yordu: «Berna ile evlenseydin mes'ud Malüm ya hastalar hayal Ablamın bu hükmüne ne cevab ve- rebilirdim. Doğruyu söylüyordu, hük- — Mü doğruydu... Bernanın kurduğu hül- /— yayı ben herkesten daha iyi biliyor- — düm. Eğer arkadaşım Berna sukutu haya- — le uyradıysa benim yüzümden uğramış — değildi... Doğrusu bu mevzua temas ettiği için Gönüle fena kızdım, canım sıkıldı... Mazlumun da, bu ters taraf- fan vaki olan hücumu duymaması dâ- ha iyi olurdu... Bereket versin vaptığı fenalığı anladı da, bir daha Berna is- ' Mini ağzına almadı... — Öfkem Bgeçti. * — Hayat demek Mazlum demek. Yaşa- Yazan: SELÂMİ İZZET mak demek, Mazlumun aşkı dermek. Mazlumun aşkı olmiyacaksa yaşamama lüzüm yok... Fakat bunu ona nasil anlatacağım?.. * Düğünümün üstünden on beş gün geçti. On beş gündür: Bayan Mazlum Pınar'ım!.. Hayret, bu on beş gün içinde hissi- yalımda hiçbir değişiklik yok. Evvel- den neysem, gene oyum, aynı kız... Bense evlenince, hayatımın bir sahife- Bi kapanacak, yepyeni bir sahifesi açı- lacak sanıyordum. Bu ümid ile bekli- yor ve bu değişikliğin tatlı hülyaları- nı besliyordum... Saatler, günler, haftalar geçti, bu ge- çen zamanlar geçirdiğim zamanların aynı., ve işte gene kendimi her zaman- ki gibi defterimin önünde buldum. Mazlumla hayatım kurulmuş bir sa- ate benziyor... Şefkatle, muhabbetle, saygı ile, mümkün mertebe birbirimizi rahatsız etmemeğe çalışıyoruz. Mazlum yemeklerini evde yiyor, ba- bamın masasında çalışıyor, Gönülün e l Askerlik işleri: Muvaffak olsmnm beceriksiz- likten ileri gelir Keşandan Aktaş , imzasile soruluyor: — Evlenecek mi- yim? Kanun! ve sıhhi bir mâni ve maze- ret olmadıkça, ne- den şüpheye dü- şülsün? Dilekte sa- | mimiyet varsa, ka: nunt ehliyet te mevcud ise eşin rıza ve muvafakatını tahsil etmek icab eder ki bütün bunlara rağmen muvaffak olamamak beceriksiz- lik ve ehliyetsizlik olur. Emelleri taşkın olan bir genç Muradlı. okuyu- |. cularımızdan Salih Uçar soruyor: 0 — Muvajfak ola- | cak miyim? Daha az kızmalı ve alınmalı, Çabuk karar vermek teh- like ve buhran an- larında caiz ise de sakin zamanlarda aceleye mahal yoktur. Emellerde taşkın- hk, ekseriya ümidsizliğe yol açar. weN Muvaffakiyetler mücadelelere ve hamlelere bağlıdır! Okuyucularımız- — dan Makbel Kerim * oğlu soruyor: — Hayatta mu- vajfak olacak me- yım? Ağır başlı olmak ve kendini şevdir- mek insanlarla o0- lan münasebetler- de mühim rol oy- nar, Yalnız, muvaffakiyetler mücadele- lere, hamlelere bağlı kaldığından hare- ketsiz kalmamağa, girgin ve serbest ol- mağa dikkat edilmesi lâzımdır, Son Posta otoğraf tahlili kuponu Potograf tahlili için bu kuponlardan || 5 adedinin gönderitmesi şarttır. nun için de gö jbaret olduğu vehmine kapılıyorum, Bazan sabahları, henüz şafak sökmağe başlarken uyanıyorum da, yanımdaki karyolada gene Gönül yatıyormuş gibi geliyor bana... Aklıma Baki gelmiyor ve Mazlumu uzak vilâyetlerden birin- de tasavvur ediyorum, Birdenbire hakikat gözlerimin önü-| ne geliyor, o zaman başımı yastıkları-| ma gömüyor, gözlerimi yumuyorum, Kocam uyanınca beni uyuyor sansın di- ye... Mazlum usulca kalkıyor, ayaklarının ucuna basarak banyoya gidiyor; yıkanı- yor, giyiniyor, gene yavaş yavaş yanı- ma sokuluyor, alnımdan öpüyor: — Gidiyorum, diyor... Ben doğruluyorum: — Kahvaltı.. — Sen zahmet etme, ben hizmetciden bir bardak süt isterim... Geceyi nasıl lgeçirdin?. — Çok rahat, Ya sen? — Ben de öyle, Bu akşam belki geç gelirim. — Neden? — Fabrika sahiblerile randevum var, Geç vakit kabul edecekler... — Peki yavrucuğum... gitsin de... — Teşekkür ederim canım. — Öğle yemeğine de gelmiyecek mi- sin? — Bilmiyorum. Bire kadar bekle. — Peki... in hayırli Beni tekrar öpüyor, odadan çıkıyor.|takım teknik kitablar okuyor. Annem | mes'ud karyolasında uyuyor. Ben de gene eski| Yemek odasında, ayak üstü kahvalti e-|odasına çekiliyor, |genç kızlık karyolamda yatıyorum. Bu-|diyor, gidiyor. Her zamanki gibi yapa-|sındaki Şubeye davet Beyoğlu askerlik şubesinden: 937 1. Teşrin celbinde aşağıda doğum ve sınıfları yayılı erat askere alınacaktır: 1 — 316 ile 329 (dahil) piyade sızıfından henüz askerlik yapmamış olup sevke tabi o- lanlar. 2 — 216 ile 331 (dahil) doğumlu iki sene- lik gınıflara mensup erat. 3 — 3916 Nâ 332 (dahil) Jandarma, güm- rük, ve deniz cratı. Deniz erlerinin şubede — toplanma günü 15/ 1. 'Teşrin/S3T olup nakdi — bedelleri için 14/1, Teş./937T (dahi)) gününe kadar istid'a fle gubeye müracaat edeceklerdir. İki aenelik sınıflarla Jandarma ve güm - rük erlerinin Çubede toplanma günü 21/1. — Teş./887 olup nakdi — bedelleri 20/1, Teş./93T (dahil) gününe kadar ver . mek ürere istid'a le şubeye müracaat öde - ceklerdir. Kiyel ünivesitesinin bir sorgusu Almanyanın Kiyel üniversitesi ik - fısadiyat enstitüsünden Ticaret Odası - na dikkate şayan bir mektup gelmiştir. Bu mektupta Türkiyede serbest idha - lât rejiminin tatbikatından sonra men- sucat sanaylimizin yeni veçhesi sorul - maktadır. Bu hususta tetkikat yapıla - rak cevap verilecektir. Sizi günlerce kurtarır. En şiddetli baş, diş, adale ağ- rılarını, üşütmekten — mütevellid bütün sanct ve sızıları keser, Nezleye, Tromatizmaya, — kırıklığa karşı çok müessirdir. Mideyl bozmaz, kalbi ve böb- rekleri yotmaz. İcabında günde 3 kaşe alınabilir. İsim ve markaya dikkat taklitlerinden — sakınınız ıstırab çekmekten rimin bir rüyadan ' yalnız kalıyorum. Ufak tefek ev işleri- mi görüyorum. Annem artık elini bir yere sürmüyor, hiç bir şeye karışmı- yor. Hizmetciye ne pişireceğini söylüyo- rum. Dolabımın önünde bir müddet durup: «Ne giyeyim?» diye düşünüyo- rum, Ânnem öğleden evvel odasından| çıkmıyor. Gazeteleri alıp okuyor... O- dasına güneş doluncaya kadar yata- Bindan kalkmiyor. Kalkınca da suratlı kalkıyor: ü — Gene bü geceyi fena geçirdim, hiç uyuyamadım!... Diye şikâyete başlıyor... Ya dizleri ağrıyor, ya başı ağrıyor... — Çabuk yemek yiyelim de yatalım, diyor. — Ben Mazlumu bekliyeceğim. — Kaça kadar? — Bire kadar, Annem içini çekiyor, saate bakıyor. Saat bire öon kala Mazlum geldi. Yü- zünden işlerinin pek iyi gitmediğini anladım. 8 Sofraya oturuyoruz. 'Tek tük konuşuyoruz. Mazlum anne- me güzelede okuduğu havadisler hak- kında izahat veriyor. Çünkü annem ©- kur ve her okuduğunu da: — Hani ne olmuştu?, Diye yarı anlatarak sorar ve anlat- sınlar ister, Mazlum anlatıyar. Kahvesini içtil ten sonra masanın başına geçiyor, bir ben Mazlumun karşı- kanapeye oturuyorum. İRADYO)| Bugünkü program 2 Birinciteşrin 1937 Cumartesi İSTANBUL Öğle neşriyatı: 12.30: Plâkla Türk musikisi. 1250: Hava- dis. 13.05: Muhtelif plâk neştiyatı Akşam neşriyatı: 18.30; Plâkla dans müslikisi. 19.80: Konfe- rans: Ali Kâmil Akyüz (Çocuk terbiyesi). 20: Suad Gün ve arkadaşları tarafından Türk musikisi vo halk şarkıları. 2030: Ömer Rıza tarafından arabea söylev. 20.45: Bema. hat ve arkadaşları tarafından 'Türk musikisi ve Kalk şarkıları, (saat Ayarı). 21.15: Tazga ve caz orkestrası. 2115: Ajans ve borsa ba - berleri, 2230: Plükla sololar, opera ve operet parçâaları, HASAN TRAŞ BIÇAĞI YŞTANSUL oe b Kocamın alnındaki kırışıkları hiç be- ğenmiyorum; o kırışıkları düzeltmek için elimden ne gelir?. Nihayet Mazlum kitabı bıraktı, gü- lümasedi: — Mevcudiyetinin kıiymetini gün geçtikce daha fazla anlıyor, takdir e- diyorum Sevimciğim. Öyle sabırlı davranıyorum, ' mevcu- diyetimi hissettirmemek için öyle şey- ler yapıyorum ki, minnettar kalıyor... Sordum: — İyi bir haber var mı bari? — Şöyle böyle. e — Netice ne zaman belli olacak? — Fâbrikada iki müdür var, İkisi de en büyük hissedar ve müessis, Birini gördüm. Dolgunca bir para ile bir iş teklif etti, Ötekini saat beşte gidip gö- receğim... Mazlumun öğleden sonra geç vakit sokağa çıkmasına alıştım: Her zaman öğleden sonra gider. O gittikten sonra ben ya dikiş dikerim, ya roman oku- rum. Bazı günler, eskiden olduğu gibi teyzem gelir, sokağa çıkarız, gidip bir yerde çay içeriz, dolaşırız, misafirliğe gideriz, 'Teyzem her seferinde de sormağı ih- mal etmez, unutmaz, mutlaka: — Mes'üdsun ya Sevim? der. — Mes'udum teyze! Başka ne diyebilirim? Kadıncağızı üzmek istemiyorum, Hem belki de der- dimi anlıyamaz, kavrıyamaz... Bizim olduğumuza öyle sağlam bir kanaati var ki... (Arkası var)