1 lı korkudan titriyordu, kulağıma eğilerek: (ğgîîızîîğîgril zihirliyecekler, kulağımla duydum,, dedi çAbdülhamid) ile, nasıl — tanıştım?. Abdülhamidin sa- Tayına intisabım, çok mühim bir vaka ile başlar. Ben, üç arkada- şımla beraber Mi- sırdan İstanbula ge- tirilmiştim. — Arka- daşlarımdan — ikisi Sultan Azizin sara- yına, biri, Şeyhis- lâm Hayrullah e- #endinin — konağına yerleştirilmişti. Ben de, Sultan Muradım Garayına — verilmiş- tim, O tarihte Sultan Murad, henüz veli- ahd idi. Beni, çok sevmişit. Ben de, an sekiz yaşlarında i- dim. Mıisırda, beni Batan -aslı ve nesli z <— / Yıldız Sarayında S /Bir haremağasının h Şu sefil we perişan halde yatan adam Sultan Aziz mi idi? Yazan: Ziya Şakir «Sotı Posta» ya «Bir Haremağasının ha- tıraları> nı yazacak olan Ziya Şakirin apartımanının kapısmı çalıyorum. Bir dakika sonra yakın tarihin en canlı to- manlarını yazmış olan küvvetli muhar - Fririn çalışma odasındayım, Bu odada insanların oturmaları için ne kadar az yer ayrılmışsa dosyalara, resim- lere, ve dolaplara da © kadar fazla mev- ki verilmiş. Üstad, diyorum, şu Haremağasının hatıralarını bana anlat. Ziya Şakir soruyor: — Sen «Son Postâ» karli misin? — Evet, hem senin karilnim, hem de San Pastanın! — Öyleyse «Son Posta» da okursun.. — Fakat ben her kariden daha me - raklı bir kariim.. — Ya sendem daha meraklılar varsa, onlar da birer birer buraya gelirlerse ha- lim ne olur? Gülüşüyoruz. Ziya Şakir anlatıyor: — Bü haremâğasını iyi tanıyorum, Ab- dülhamidin otuz üç senelik saltanat dev- rinde her zaman onunla beraber bulun- du. Selâmlıkta o vardı, haremde ©o vardı, devlet işlerinin görüldüğü zaman o var- dı, yani o tam manasile sarayın içini, cı- cığını gördü. Bu adam şimdiye kadar hiç bir kimseye bir şey Jememişti. Fakat bildiklerini “Bir Haremağasının hatıraları,, atıraları | Bize neler öğretecek ? Ziya Şakirle bir mülâkat Türk- bir kereste tüccarmın yımnd:ı.]Dif ve basık tavanlı bir oda. Yerde kir-|bu kadar yakın temas etmemiş.. ve bir Çok güzel türkce öğrenmiştim. A_vm'li lâ_hîalf!r. Ortada, kenarları patlamış|tek söz dahi söyleşmemiştim. Fakat.. zamanda, zeki ve çeviktim. Onun için, yırtık bir ot minder, Üzerinde, beyaz| Allah bilirken, kuldan ne saklıyayım; başta Veliahd Murad efendi olduğu keten geceliği ile yatan Sultan Aziz...lo günden itibaren; Abdülhamide karşı | halde, sarayda herkese kendimi sevdir-| Kolları, dirseklerine kadar sıvali, Ve|bir temayül hissettim. Ve kendi kendi- Miştim. kan içinde, Ağzı, yarı açık. Tavana ba-|me: Saraydan, nâdiren çıkıyordum. Ve| kiyor gibi duruyör. Kirpiklerinin'ars — Keşki, onun dairesinde olsaydım. Çıktığım zaman da; ya, Sultan Azizin ıâ_mhnv_' Sğn;nuşr gözleri görün Değiştim. sarayına 'ahud da, hislâmın ko-| Göğsü ile dizlerinin &rası, yırtı öi AAK nıgıı:ın g;gek yıhuxs:ym arkadaşla-|li bir pencere perdesi ile örtü Bu da, sebebsiz değildi. Çünkü; Sul- yi ve kir- - Bu romanda, bu haremağasının an- Tattıklarını yazacaksınız öyle mi? — Hayır, yalnız onun anlattıklarını azsam belki tek taraflı ve biraz dar bir görüş olur. Şuraya bak! Ziya Şakir yerinden kalkmıştı. Büyük bir dolabın kapısını açtı. Görüyor musun? Bakıyordum, ve görüyordum. — Fakat v ğ “gaz|fan Azizin ölümünü işittiği dakikadan " O anda LBLR - rımla görüşüyor; ve gene çarçabuk sa- ; Cuma selâmdıklarında, düz| . .| baren, delilik eserleri gösteri fen- | Bördüğüm şeylerden bir şey anlamıyor - dim- Sultan Muradım hastalığı yüzün- dum. Bunlar bir takım dösyalar ve def- den sarayın harem dairesi pek tatsız | terler. Kapahı kaplarından ne olduğunu r hale gelmişti. Artık n İşimiz; ınğımak g:ıyrik;nımkiin“ gücümüz; hekimlerle hocaları, mecnun ür dosya çıl rdir. padişahın odasına gölürüp getirmeye| — Bunlar Abdülhamidin şahsına inhisar etmişti. Berak, iş Turalı kâğıtlar üzerine yazılmış bir takım yazılar gördüm. Bir büşka dosyayı önüme koydu. — Maliye nazırı Ziya Paşa temiz bir ğ insandı. Abdülhamit devrinde gördük - Birygrce "b?h'_ yakın valide daire-İterini yazmıştı. Ailesi önum hatıralarını sinde nöbet değiştirip yatak odama Bi-İ bana hediye etti. İşte bu doşyada da on- derken, (Navekmisal) ismindeki gençl tar var. H saraylıya rastgeldim. Aramızda şu kı- ğ bi n i sa ve heyecanlı muhavere geçti. Ziya Şakir dosyaları birbiri ardına do- laptan çekiyordu. — Yüatma ?. Ben 'din mi?.. — Mütareke devrinde harbiye nâzırlı- Taya dönüyordum... Bu hareketim de,|beyaz atının üzerinde heybet ve aza-| saraydakileri ayrıca memnun ediyor- du. Altı ay, böylece geçmişti. Nihayet bir yağmurlu ve fırtınalı gecede, Sul- tan Aziz tahttan indirilmiş. — saltanat makamına, ilk efendim 4an Sultan Murad geçirilmişti. Saraylarda; en garib ve en ibret alı- nacak bir şey varsa, o da; bir padişahin tahtından inmesi, bir diğerinin, onun tahtına çıkmasıdır... Bir taraf, hüngür hüngür ağlarken; diğer taraf, katıla katıla güler, İşte ben bu hali, ilk defa olarak Sultan Azizin tahttan indiri!di ği gece gördüm... Beşiktaş sara, (Hünkâr Dairesi) nde kadınların ağla- maları ve feryadları yürekler parçalar- ken, bizim veliahd dairesinde de ka- dınlar, kızlar odadan odaya koşuşuyor- lar, sanki tahta bizzat kendileri çıkmış gibi, büyük bir sevinç hissediyorlardı. Hal'i müteakib Sultan Aziz, evvelâ 'Topkapı sarayına götürülmüştü. Dört gün sonra, Çırağan sarayının üst t fındaki (Feriye) dairesime getirilerek hapsedilmişti. Biz de, artık sarayın bü- yük Hünkâr Dalresine geçerek yerleş- miştik. Hiç unutmam bir pazar günü i. Sultan Azizin Feriye dairesine getiril- mesi üzerinden üç gün geçmişti. O sa- bah erkenden saraya korkunç bir ha- ber gelmişti. — Sultan Aziz kendini öldürmüş,.. Bu haber, sarayı altüst etmişti. Ağalardan bazıları, gizlice gitmişler; saraya bitişik karakola nıkıedılen“ Şıxl- tan Azizin kanlı cesedini görmüşler- di.., Ben de bu arzuya kapıldım. Bir bahane ile başağadan izin aldım. Koşa koşa evvelâ Feriye dairesine gitlim. Hünkâr dairesinden geldiğimi n rek kapıdaki nöbeteilerin arı;[ndnn geçtim. Arka taraftan dolaşarak kara- kol binasına ilerledim. Karakolun önü kalabalıktı. Kapının karşısında, sıra ile konulmuş claıı_ka-k Nepelerin Üüzerinde, sadrâzam v Paşa, şeyhislâm Hayrullah efendi, şü: Tayı devlet reisi Mitat paşa, serasker| Avni paşa olturuyarlardı. Sultan A Mabeyncilerinden Fahri be ağlıya söylediği sözleri dinliyorlardı Bazı askerler ve saray ağaları, ka- Takolun arka tarafındaki bir pencere- n bakıyorlardı. Ben de aralarına s0- kuldum, Gördü üğüm manzara, şu idi... | $ metle kurulan, sanki, insanların fev- kinde yaratılmış bir mahlük imiş gibi emsalsiz bir gurur ile ağır ağır etral na bakınan adam gözümün önüne ge- di... O adam, bu mu idi?.. Şu yırtık ot Mminderin üzerinde, ağzı ve gözleri ya- TI açık.. insanlardan merhamet dilenir gibi boynu bir tarafa çarpık.. üstüne eski bir perde atılıvermiş.. sefil ve pe- rişan bir halde yatan adam mı idi?.. Daha fazla bakmıya dayanamadım. Hen)m kendimi sokağa attım, Sür'atle Beşiktaş sarayına geldim. Veliahd da- âresinin kapısından Zirdim. Sahili ta- kib ederek b zim hünkâr dairesine ge- Çöcektim, O zamana kadar metanetimi muha- faza elmiştim. Pakat, sahildeki bahçe- Yi geçerken, artık göz yaşlarımı zapte- lemedim. Hem ağlıyor, hem de gidi- yordum. Birdenbire tok ve kalın bir S€S işittim, — Baksana, lâla... _Bnşxrm çevirdim, Veliahd, Abdülha- mid efendi ile Közgöze geldim. O_nun da gözleri nemli idi. Çehresi, derin bir hüzün içindeydi... Aramızda, şu Muhavere geçti: — Ne ağlıyorsun?.. — Mazlüm ya, efendimiz. — Oradan mı Reliyorsun?.. — Evet, &fendimiz. — Hangi daireye mensubsun?.. — Hünkâr dairesine, efendimiz, —-—E. oraya niçin gittin?.., gi Kapı yoldaşları gitmişler.. bende- niz de merak ettim. Fakat, keşke git- meseydim; efendimiz, — Çok mu mütcessir oldun?. — Pek çok; efendimiz. Veliahâ, duraladı. Bir şey soracaktı. Fakat sormadı; Gözlerini karşı sahil- lerde gezdirerek: — Pekâlâ.. hadi git. Diye mırıldandı. Yerle beraber bir temenna ettim. Geri geri çekildim. Sür'atle yoluma devam edecektim, Fakat, tekrar veli- ahdin sesini işiterek tevakkuf ettim. — Lâla!. Adın ne, senin?., — Efendimizi, Kulunuzun adı.. Be- * Nisbetiyye köşkü vak'asının içyüzü O güne kadar, Abdülhamid efendiye ait * Aradan, takriben bir ay kadar geçli.. tali ' ve tesadüf beni çok mühim bir sir- ra agâh etti. ?_ NoI:::,cı: misin?, Bi etmiş olan topçu feriği Ferit Paşanın — Hayır. hâtıraları. İşte yüzbaşılıktan - müşirliğe — E.. ne geziniyorsun?, yükselinciye kadar geçen hıvınndş Ah- — Hiç. dülhan doktorluğunu yapan bir za- tın notları. — Üstad sen bütün istibdat devrinde yaşamış adamların hatırâlarını elde et- Mişsin.. — Henüz daha bitmedi. Şu yazılara bak. — Kadın yazısı.. — Evet iyi bildin.. Küçük yaşında ga - raya giren, sonradan başkalfa, başhazi- nedar olan bir kadının hatıraları. Bu ha- tıralar arasında öyle satırlar okudum ki, saray tabirile, hiç bir şehirlinin kulağı- na sızmamış ölân gizli hakikatleri öğ - — Hiç, ne demek?.. itün yanıma sokuldu. Ku- ldadı: Sus, çıldıracağım. ittim de, onun için. <— Ne ' işittin?.. — Korkuyorum. Nasıl söyliyeyim?.. Fakat, bunu söylemek de lâzım. — Korkma. Bana söyle. Kız, titriyordu. Âdeta, dudaklarını kulağıma dayadı; — Şehzadeleri zehirliyeceklermiş. — | rendim. — Kim?.. — Üstat, bu hatıraları şunun hatırası, — Korkuyorum. Söyliyemem. Müm-|bunun hatırası diye ayrı ağrı mi yaza- kün değil, onun ismini söyliyemem. — | caksın? (Arkamı var) — Hayır.. Bütün bu hatıraları «Ha - W ı Bacaksızın maceraları: Korku | Ziya Şakir remağasının hatıraları» eserimde toplı - yacağım.. Yıldız çatısı altında geçen ve şimdiye kadar kimsenin öğrenmemiş olduğu hâü- diseleri anlatacağım, Bu eserim öyle bir eser olacak ki., Bundan sonra Yıldız ve Abdülhamit hakkında başka eser yazı « lamıyacak.. Çünkü bilinmiyen bir taraf bırakmıyacağım. — Bu eserde bizim de şuradan bura - dan duyduğumuz bazı kısımlar olacağını zannederim. — Olabilir, fakat duyulan, ve kulak - tan kulağa yayılan bir çok noktaların da ne kadar yanlış olarak duyulmuş oldu - ğunu anlatacağım ve işin hakiki cep - hesini aydınlatacağım! — Abdülhamidin harem hayatından da bahsedilmişti. — Haremde yaşamışların, Abdülha - midin harem hayatını otuz üç yıl ya - kından görmüş olanların bildiklerini ya- zan oldu mu, hayır değil mi? İşte ben bunları da yazacağım.. Ve «Haremağa - sının hatıraları» Abdülhamit devrinin en doğru bir sâray tarihi olacak. Ziya Şakir, biraz evvel dolaptan çıkar- dığı dosyaları yeni baştan dolaptaki yer- lerine sıralamıya başlamıştı. «Haremağa- sının hatıraları» romanının müsveddele - ri masasının üzerinde Son Posta sütun - larına geçecekleri zamıanı bekliyorlardı. L H Gnnş—hâi(eı;i yeliştirmek için kurs açılıyor 'Türk Spor Kurumu güreş federasyonu bu sporun resmi hakemler altında ida- resi için bir hakem kursu açmağa karar vermiştir. Hakem kursunun resmi bir mahiyet Alması için federasyon Türk Spor Kuru- muna bazı hususat için müracaat miştir. Hakem kursu başkanlığını federasyon €İ. muhasebecisi Sadullah Çiftçioğlu yapa- caktır. Yarınki güreşler Yarın, evvelce yazdığımız 'Tak- sim stadında büyük serbest güreş müsa- bakaları yapılacaktır. Türkiye başpehli- vanı Tekirdağlı Hüseyin, Hindli pehli- vanla, olmadığı takdirde Yunanistan şampiyonile, Mülâyim de Yunanistan ikincisile güreşecektir. Bu maçların çok heyecanlı olacağını tekrara lüzum gör- Mmüyoruz.