14 Eylül — Musiki Davası — Musikimiz, yaşamak hakkını haiz — İken mezara sürükleniyor hiıı garibi buuhrevi hamuleyi göz yaşlarile omuzlarında taşıyanların suikastçılardan mürekkeb olmasıdır (Kemal Emin'den Sadeddin Kıyııiı vevahb ) Bundan bir iki hafta evvel «Muaiki- Tiz mezbahada» başlığile yazdığım ya- "Ya cevabınızı ancak dün okudum. Ben İTazımda hiçbir bestekârı hedef edinme- Üğüm, gördüğümü uluorta söylediğim İde siz, nedense, kendinize bir tarla *Ylmaz, Hiç olmazsa can çekişen muziki- Tizin hatırasını birkaç satırla tebcil ot- Tiş olmak kadirşinaslığında bulunuruz. | Bilmem dikkat ettiniz mi? Sözlerimi- başlangıcında ayni şeyi şöylüyoruz: *Musikimize suikasd var » Fakat alt tarafında yollarımız tama- Ten ayrılıyor. Siz bestekârların, eİnter- | muı lerin kazanmak ve yaşamak mec- iyetile san'atta sürüm — aramalarım Tubah görüyorsunuz. Ben bunu kabul “Emıyomm Siz, sizin gibi düşünmiyen- heti obir düşünüp bin söyliyenler» tâbi- Tile tavsif ediy rs..m.z Bir düşünüp bin düşünme- , herhalde, daha hayırlı, a kxymnıl(d(.-. Şimdi çuraya her ikimizin osas sözle- birkaç satırla hulâsa edeyim: Ben, Türk musikisinin garb - tekniği İle epeyce farklı bir varlığı - olduğunu, kader üzerinde esaslı ve ilmi bit bakımla çalışılmadığı için kısırlıkla “lnm edildiğini, hele son zamanlarda Müusikisinin meftunu geçinen ve ı—uhl!e ne onu, ne bunu bilen bazı Bençlerin hatalarını tashih edecek, mill! ikimizi Arab musikisi, Bizans musi- :.N Enderun muzsi ikisi gibi tetkiksiz or- | 'a atılan bir yığın iftiradan kurtara- Sak yolların aranması lâzım gelecek bir Virde, ibdaf ve icrat bir felâkete daha "ğünü yazdım. h , bu ve bundan evvelki yazılarda Sukutu, bu dekadansı zımnen - itiraf #diyor, yalnız bu inişin esbabı mucibesi ik halkın yüksek oserleri anlamadı- 4 yeni eserleri yapan ve okuyanların ler ibda etme kudretlerine rağ- Phupnlunmtvımılşıtdolqul kabulde muztar bulunduklarını ileri Sürüyorsunuz. ımku iki acıklı iddianın elemini döken- h de «bazı ediblerimiz> kaydile musi- bilgisinden uzakta tutuyor, söz hakkı istemiyorsunuz! Âziz bestekârım, şunu bilmeniz lâzım- Ür ki, güzel san'atlardan birine intisab tenler diğerlerini takdirden &âciz iseler, sâan'at adamı olmadıklarına kat'i bir il teşkil eder. Evet, bir edib ayni za- ıda bir musikişinas, bir ressam, bir heykoltraş, bir mimar değildir. Fakat Tün'atkârane kıymeti olanlarla, on para *tmiyenleri fark ve terayiz edemiyecek “Ertecede bibehre — olamıyacaklarından erini pek yabana atmamak ikliza t Ben sözümü tekrar ediyorum: Musiki- Miz yaşamak ve yaşatmak hakkını haiz Mezara sürükleniyor; asıl hayrete Geden tarafı bu ührevi hamüleyi göz.yaş- Öi onuzanda taşıyanların suikasdci- *d"l mürekkeb olmasıdır! Birkaç kü- N' Miras için yapılan bu cinayetin te- _'dıhgırlcn, ne garibdir ki, gene ken- lleri oluyorlar! Âzizim Sadeddin Kaynak, şurasına ka- Maat ediniz ki, hakiki san'at adamı san'a- ,hiçbir şeye feda edemez. Ruhunda o taşıyanlar o muhabbet cehverini ıi"*'vlfıııad:ı-ı mezara kadar götürmeği %Yım her türlü nimetine tercih e- î”er. Morhum udi Nevresi bu hakikate ,Misal olarak siz getiriyorsunuz. Bir —n“kâr için ne mutlu bir şöhret!.. Biz letimiz arasında Nevres gibilerinin Almasını — istiyenlerdeniz. — San'atın Sek kabiliyetini ancak onlarm nasi- İnde görebileceğimize eminiz, Gerçi 'Partımanları olmıyacak, fakat manevi helerini yıkacak hiçbir kuvvet te çıkarmışsınız! Fakat fena olmadı; hastalık belli olmadıkça tedavi mümkün Bir alaturkacı mikrofon önünde mevcud bulunamıyacaktır. Bir gün el- bet o müftehirin arkasından: <«Öyle bir nehri muazzam gibi cuş et- mişsin,> «Fakat, eyvah, çorak yerde akıp git- mişsin!> Diyecek bir kadirşinas bulunacaktır. Bir eser, ayık, sarhog kime hitab eder- 8e etsin hüviyetindan, san'at kıymetin- den — Sedakârlık — edemer. — San'at |hbangi — kulağa, hangi —göze — maç zuz kalırsa kalsın, san'at olarak (kalmalıdır. Bir meyhane bina eden mi- mar hiçbir zaman sarhoşların zevkini düşünmez; şarab ilâhı Baküsün tablosu»- nu, heykelini yapanlar, kadeh düşkün- lerini akıllarına bile getirmezler. Nef'i- nin (Sâkinamesi), Fuzulinin (Benkü bâ- desi) hiçbir meyhane duvarına nakşedil- mek Üzere yazılmamıştır. San'atın en değerli pahası erbabı tarafından gösteri- len takdirdir. San'at merifaate Alot ola-|. rak kullanıldıkça sukuta —mahkümdur. Hüner, hakikt bir hünerverin plinde kat'iyyen spekülâsyan için kullanılamaz. Dünyanın her tarafında, yüksek dehası- mın doğurduğu eserler avama hitab ede- mediği için aç kalmış, fakat asla bulun- duğu mevkiden biraz olsun aşağı inme- yi aklına getirmemiş dâhiler o kadar çoktur ki, yalnız isimleri yazılta aza- metli bir cild tutar. San'at anlatılmak davasile halka indi» rilemer; halkı san'ata yükseltmek — bir kültür borcudur. Milyonlara mal olan müzeler, müzik ve san'at akademileri, opera ve oöperet sahneleri hep bu hedefe doğru yürünmenin delilleridir. Buralar- da halka arzedilen eserleri izah eden münekkidlerin beyaz saçları senelerce tetebbü yorgunluğunun verdiği gümüş taclardır. Ziya Paşa: 4 «Bir yerde ki yok nağmeni takdir ede- cek güşe «Tazyiül nefes eyleme, tebdili makam €ta Diyor, «Terzili eser eyle de birkaç para küâr et Demiyor, Bugün bir çalgılı kahvede musiki din- Temek için (50) lira masrafa katlananla- rın ciddi bir konser için elli kuruş ver- mediklerini söylüyorsunuz. Bir eseri din- liyen takdir edecek mahiyette bir adâm- sa kafasına birkaç şişe ispirtonun duma- nını sardırmadan dinlemeği tercih eder ve mali kudretine göre azami masraftan çekinmez. Siz çalgılı bahçeleri, biraha- neleri dolduranların iştiyakını müsikiye olan meyillerinde buluyorsanız, acırım! Musiki sahnesinde öten o allı pullu ka- naryaları ortadan silecek olursanız mev- cudu dinlemek için elli para verccek &- dam bulamazsınız. Deniz Kızının kazan- cina nisbetle Münir Nureddininkinin bir İçki kalkarsa Mrmoslarda tez buyüme musiki birşey kazanmaz (Sadeddin Kaynaktan Hakkı Sühaya cevab) Değerli neyzen, ve kaymetli edip Hak- kı Süha Gezgin, kendisine Son Posta sü- tunlarında yazdığım cevabın karşılığını vermiş. y ğ Hakkı Süha Gerzgin, nedense, son ma- kalelerinde taannüden, alaturka musiki- nin içkili gazinolardan kaldırılmasını is- teyip durmıklıdıe Ona bu köklü arzayu aşılıyan, içki ko- kusundan nefretinden midir bilmiyo - Tum, Fakat benim bildiğim - alaturka mu- sikinin meyhanelerden daha şerefli sah - nelere kavuşmasını üstad Hakkı Süha kadar gönülden dileyenlerden olduğum bülde - içkinin ortadan kaldırılmasile musikinin büyük bir kazanca kavuşmı - yacağıdır. Bu itibarladır ki, ben, kendi- sine verdiğim cevabda, bu bahis üzerin- de hemen pek az durmuş, ve kalemimi, asıl yaranın Üzerine basmak istentiştim. Hakkı Sühanın, beni gene o faydasız id- diası üzerine çekmek istemesinden an a) lıyorum ki, o, müsikiyi tehlikeye götü - Hakkı Süha Ten asıl yaraya merhem aramak niyetin- de değildir. Maamafih ben, musikinin istenilen te kemmüle kavuşması için kendi kanana - time göre neler yapılması lâzım geldi - ğini, yakın günlerde, gene bu sütunlarda anlataıya çalışacağım. Diğer manasız ve gayesiz münakaşada ise, Hakkı Süha Gez- gine söyliyecek artık yalnız saygi ve sevgilerim kalmıştır. Sadeddin Kaynak AĞA marti değil bir saksağan bile olamadığı- le bu sözlerim sabit olur. Vaktile Tatyosun, Memduhun, kemen- çeci Vasilin kadehsiz gazinolarında otu- racak yer bulunmazdı. O gün musikl- mizde az çok bir ciddiyet, bir kıymet vardı. Biz onunla iktifa etmez, lâyık ol- duğu mevkie yübelmıslnl temenni e- derken avamı memnun etmek — emelile bugünkü vaziyete düştük. Bu arzu da devam ettikçe yarının ne kadar biçare olduğunu tahmin etmek güç değildir. Hakiki san'atı anlıyanların - azaldığı muhakkaktır. Yalnız eserlerin halka in- dürilmek için bu vaziyete bililtizam so- kulduğu iddianızı kabul edemem. İliraf etmelidir ki, bugün bir Dede efendi, bir an—aryı. bir tambur! Ali Rfendi, bir Hacı Arif, bir Şevki yoktur. «Biz de is- torsek onlar kadar yaparız, davası ha- şere kadar bürhansız kalacak bir iddi. &dır. Azizim Bay Kaynak, bilgilerimizde, zevklerimizdeki kuraklığı itiraf etmok, tefahür serabile kendin! aldatmaktan da- ha ziyade tebcile değer bir büyüklüktür. Siz bunu kat'iyyen takdir edecek bir ya- ratılıştasınız; yalnız itiraftan çekinmi- yelim. Kıınal İ"Anhı Bara 31 inci mekteıı tımır ettirildi Cıhıne,rdekı Beyoğlu 31 inci ilk o- ha huşusi idare tarafından esaslı su- rette tamir ettirilmiştir. Bir Elime şayanı dikkat bir istatistik geç- ti: Bir mezbahada hazırlanmış olan bu istatistik, bize geçen mevsim zarfında kesilen kuzuların sayısı ile, et ağırlıkla- rınım tutarını göstermektedir. Fakat gö- Zümüze çarpan şey, sadece gu kadar kuü- zunun, gu kadar et vermiş olması değil- dir. Geçen 936 yılının Temmuz - Ağustos ayları içinde gebe kalan koyunların ver- diği bu kuzular, kısmen kıvırcık ana ve babanım mahsulü; kısmen de, Merinos baba ile kıvırcık ananın mahsulüdür. Bu iki çeşid kuzunuün, kesimlerine ait ra- kamların ayrı ayrı gösterilmiş olması, san yıllar zarfında girişilen bir memle- ket davasınım bazı mühim hususiyetleri- ni ortaya çıkarmış oluyor. Bunu tetkik etmeden önce, okuyuculara o ata davayı şöyle bir hatırlatmak iyi olacaktır: Bildiğiniz. gibi, yün dokumacılığını yurtta kurmaya kalkıştığımız gün; kar- gumıza çıkan ilk mesele, bu sanayiin ara- dığı ilkel maddeyi temin meselesi idi. Türkiyede çok iyi koyun yetiştiği halde, bu koyunlar yün bakımından aranılan kaliteye erişemiyorlard. Bunu karşıla- mak için bütün diğer memleketler gibi, yeryüzünün en iyi yün koyunu olan Me- rinosların bizde de üretilmesi düşünüldü. Fakat saf bir ırkı, yeniden üretmek ve hele onu memleketimiz şartlariyle ba- rıştırmak imkânı pek zayıf olduğundan, yerli kıvırcıklarımızın yavaş yavaş Me- rinosa çevrilmesi ve böylece memlekete uygun bir Merinos tipi meydana çıkarıl- ması kararlaştırıldı. Bunun için, damız- lık koçlar getirtilerek işe başlandı. Bu arada pek pahalıya getirtilen damızlık koçlarını kendi büşlarına bırakmayarak, sun'i sürette tohumlarının alınıp koyun- lara aşılanması usulü de ezas ittihar edildi. Çünkü kendi başına bırakılınca yılda ancak 30 koyunu gebe bırakabilen bir koç; sun'1! surette alınıp kullanılacak tohumu İe, en aşağı 300 koyunu gebe bırakmaktadır. (Son Posta . 24/7/987) İki yuldanberi Merinoslaştırma mınta» kası olarak ayrılan Bursa - Balıkesir ha- valisinde, devletin bu işe memur teşki- Kâtı olanca hızt İle çalışıyor. (Geçen yıl 52 bin kıvırcık koyununa Merinos tohu- mu atılmıştı. Bu yıl tohumlanan koyun adedi 100 bine varıyor). Bu ufak hatırlayıştan sonra, lâfımıza dönebiliriz: Kesildiklerini — söylediğimirz kuzular, işte bu çalışmanın mahsulü ©- lan erkek Merinos kuzularıdır ki, bunla- rın dişileri sonra, tekrar Merinos baba- lariyle çiftleştirilince, kanları gitgide, değişerek iyi yüncülük evsalı, kendile- rinde belirmiş ve yerleşmiş olacaktır. Bizim yerli kıvırcıklarımız bu toprağın yıllardanberi, etinin nefaseti ve süs tünün gürlüğü ile tanınmış bir ırkıdır. Onun eksik olan tarafı yününün Meri- nos kadar iyi olmayışı ve bilhassa ona bakarak pek (Çerken büyür — Prâcoce) bulunmaması idi. Şimdi ona Merinos ka- nının karıştırılması ile bu eksik tarafla- riın tamamlandığı görülmektedir. Bina- enaleyh ileride, başka memleketlerin, mahalli Merinos tiplerinden daha elve- rişli bir Türk Merinos tipine sahib ola- eağız demeklir. Gerçi kıvırcıkların etle- rindeki nefaset, sütlerindeki verim pek &x da olsa eksilecektir, fakat onun yeri- * * * Yüksek kalitedeki yün ihtiyacımızın hırşıhnını için, kıvırcıklarımı- ı:lumlaıı Merinos kanı; onlara yalnız iyi yüncülük evsafını dıill. erken büyüme kabiliyetini de kazandırmaktadır. : koç cektir. Bilhassa Erken büyüme — Pneo- cit çok mühimdir. Elime geçtiğini söylediğim istatistikte işte bu kan karışmasının ilk yılına aid rakamları elde etmiş oluyoruz. Merinö- sun tez büyürlüğü, kuzuların ayni yaşta ve ayni bakımda olup ta kesildiklerinde daha ağır etli gelmesile göze çarpmıştır. Gerek tabil koç katımı ile, gerek sun'f tohum atımı ile gebe kalan kıvırcık ara- ları, birlikte doğurmuşlar, fakat babaları Merinos olanlar, doğumlarından biraz sonra turfanda olarak mezbahaya gele- bilmişler de, kıvırcıklar o çağa daha son- ra ulaşabilmişler.. Ayni yaşlardaki ku- zulardan (Kıvırcık X Kıvırcık) olanla- rın kesilmiş haldeki vasati ağırlıklarile, (Merinos X Kıvırcık) olanların — vasatf ağırlıklarını yanyana bir koyalım: L 8660Kg 1L — 6700 Kg. 10560 » T0 » 10875 » 8720 » 10600 » 9126 » 9860 » 9892 » 12100 » 10140 > 9600 » 9.300 » 72255 6LBS8 Görülüyor ki bu partilere giren her ayki kuzuların ağırlık vasatileri, L inci- lerde daha fazladır. Yüzlerce kuzunun kesiminden alınan bu vasati yekünları bir daha ortalayarak diyebiliriz ki, ayni bakım şartları içinde yetiştirilen ve ayni yaşta bulunan kuzulardan, xanlarında Merinosluk — bulunanlar, safi — kıvırcık kanlı olanlardan (hemen iki kiloya ya- kın) I kilo 960 gram daha ağır geliyorlar, Başka bir deyimle, birincilerin beheri 9 kilo 690 gram geliyorlar da ötekiler an- cak ? kilo 730 gram gelebiliyorlar. Daha birinci nesilde böyle iki kiloya yakın farkın elde edilmesi çok şayanı memnuniyet ve şayanı dikkattir. Fırsat buldukça ökuyucularıma bu bapta daha meraklı şeyler vermeye çalışacağım. Tarımman 7Mhmwkwu bire yazınız. Size cevab verelim. Valinin belediyede Meşgul olacağı işler Vali ve Belediye Reisi Muhittin Üs- tündağ Avrupa seyahatine çıkmadan evvel Belediye,reis muavinlerinin va- zifelerini ayırmıştı. Bay Muh'ttin Üs- tündağ belediye vezailinden bir kıs - manı da münhasıran kendi üzerine al- mıştır. Memur ve müstahdemlerin ter- fileri, sınıf tenzilleri, munzam tahsi - sat işleri, bütçede yemaen açılması ka- bul edilmiş servislerle gerek senei ma- liyeye ait bir şenelik program ve ge - rek beş senelik imar programı işleri Vali ve Belediye Reisi Muhittin Üs - tündağ tarafından görülecektir. Karabükte otel ücretleri Karabük (Hususi) — Butası kalaba- lıklaştıkça otol teretleri de artmaktadır. Zaten ateller han bozması ve gaşyri sıh- hidir. Bir odada dört, beş yetak vardır. Eskiden buralarda yatak başına 25 ku- rüuş alınırdı. Şimdi Bu flat elli kuruşa çı- karılmış, biraz temizce olan oteller de yatak ücretlerini 100 kuruşa çıkarmiş- ne gelen vasıflar, bunu kat kat ödeye-| lardır. * * Hi öt el