Hergün Avusturya İmparatorluğunu ' Yeniden kurmak lâzımdır Yazan: Muhittin Birgen N e zaman Merkezi Avrupanın ka- pısından içeriye girsem aynı mü- şahedeleri yaparım: Kültür bakınu:îıdan Avrupanın en eski hazinelerini göğsünde taşıyan, eski insanlığın faziletli ve ne- zih duygularını yirminci asırda bile hâ- lâ yaşatmıya çalışan bu memleketler, Avrupanın göbeğini teşkil eden bu Tuna havzası, aynı toprak, aynı tabiat, aynı iktısadi mahiyet ve aynı içtimai vasıflar içinde birbirine bağlanmış birtakım mil- letlerden mürekkeb bir âlemdir. Ayrı ay- |- rı varlık ve ayrı ayrı dil sahibi olan bir- kaç millet, bu sahada birbirine karışmış olarak yaşarlar. Bunlar o kadar karış- mışlardır ki dünyanın bugünkü müna- sib şekillerine göre, ayrılmalarına imkân tasavvuür edemiyorum. Dillerinde bile tam bir istiklâl yoktur: Almanca, ıslavca, macarca hep birbirine girmiştir. Arala- rında bir hayli de türkçe kelime taşıyan buü dillerin zahiri ayrılıklarına rağmen, beraber yaşanmış bir tarih devrinin bü- tün ruhu bunların içinde hâkim bulunu- yor. Vaktile bu sahada Avusturya-Macaris- tan imparatorluğu — diye bir devlet ve müşterek bir hudud vardı, Paris ve ci- varının birkaç tarihi ismini taşıyan üç muahede bu imparatorluğu yıktı ve bu- nun yerine birkaç devlet kurdu. Lehis- tan, Çekoslovakya, Avusturya, Macaris- tan, Romanya, Yugoslavya ve İtalya ara- sında taksim edilen bu imparatorluk, bel- ki de tarihen eskimiş ve yıkılmıya mah- küm bulunuyordu. Fakat, onun yerine kurulmuş olan bu devletler ve bunların arasındaki paylaşma tarzı, burada yaşı- yan milletler hesabiına değil, o üç mua- hedenin metinlerini hazırlamış ve alt- larını herkese cebren imza ettirmiş olan devletlerin, yani İngiltere ile Fransanın ve daha ziyade Fransanın o tarihteki menfaat telâkkilerine göre tanzim edil- miştir. Halbuki, bu milletler arasındaki hayat, o gündenberi perişanlık içinı.;l?- dir. * Bir zamanlar İngiliz ve Fransız dev- let adamları arasında «Eğer Avrupada Avusturya imparatorluğu mevcud olma- saydı bunu mutlaka kurmak icab eder- di.» diyenler pek çoktu. j . Avusturya imparatorluğu, eski feodal şeklile dahi' bu memleketlere refah ve huzur getirmiş, bir taraftan eski kültü- rü muhafaza etmekle beraber, yeni me- deniyetin bütün fütuhatını buralara sok- muş ve yaymıştı. O halile bile bu impara- torluk bu memleketler için bir nevi ni- metti. Fakat, feodal şekli ve Alman hâki- miyeti ile muhafazası belki de mümkün olmıyan böyle bir imparatorluk yerine tam manasile federatif bir merkezi Av- rupa varlığı vücuda getirmek, harb so- nu galibleri için işden bile değilken böy- le federatif bir varlık, belki de yarının Avrupa federasyonuna örnek olabilir korkusile, Fransa, meselâ, bugün Suriye- de yapmakta olduğu gibi, Avrupayı da parçalamıya ehemmiyet verdi. * Hepsi de bir araya geldiği zaman Av- rupanın içinde büyük bir nizam ve inti- zam, huzur ve âsâyiş ve belki de sulh ve medeniyet kuvveti vücuda getirebilecek olan bu memleketler bu suretle parça- lanmakla, Avrupanın göbeğine bir peri- şanlık, bir ruh huzursuzluğu ve iktısadi şüriş ve daimi bir mücadele ve husumet ocağı kurulmuş bulundu. Avrupanın bu- çönkü ıztırablarında ve yarınki gailele- rinde bu ocağın büyük tesiri vardır ve o- lacaktır. *“Avrupanın en eski ve en fazıl medeni- yet sahasını teşkil eden bu merkezi Tu- na havzasının bu vaziyetten ku'ı"tulmm için eski Avusturya - Macaristan hudud- larından daha geniş bir sahada, fakat, fe- odal ruh üzerine değil, büsbütün yeni ve insani medeniyet prensibleri üstüne ye- ni bir federatif teşekkül etmesi lâzım- dır. Böyle bir teşekkül, belki de bütün Avrupa birliğinin bir SON POSTA BC Kıymetsiz zaman yoktur ae Resimli Makale: Orta yaşlı insanlar arasında artık geri gelmesin2 imkân olmıyan gençliği teessür ile yâd edenler çoktur. Bunlar bugün ellerinde bulüunan tam olgunluktan istifade edemi - yenler, yarın ihtiyarlığın çökerek bugünü d& aratacağını düşünemiyenlerdir. —EEME z B - etmeliyiz. Yaşamasını bilön ve vaktini iyi tanzim eden insan için hayatın her safhasında geçen zamanda bulduğundan aşağı kâlmiyacak bir zevk vardır. Dünün bugünden, bugünün yarından kıymetsiz olmadığını bilmeli, ona göre hareket —Coc s Londranın hayvanat Bahçesinde bir Aile faclası Yukarıaaki resim Lonara hayvanat bahçesinde cereyan eden bir aile faci- asının bir safhasıni tesbit etmektedir. Bir Pengoen yumurtladıktan birkaç dakika sonra ölmüştür. Bunun üzeri - ne ölen Pengoen'in bedbaht babası acı acı feryâd ettikten sonra henüz yumur- ta halinde olan çocuğunu gördüğünüz| şekilde nüvazişlerle kucaklamış ve ü - zerine yatmıştır. Acaba yakında doğa- cak çocuğu ile büyük matemini avuta- bilecek midir? İspirtonun oynadığı feci bir oyun Sarhoşluğun insanın aklını başından ne derecede aldığının son ve feci bir mi- sali geçen gün Viyanada görülmüştür. Abrus isminde bir amele arkadaşile bir- likte akşam işden çıktıktan sonra birkaç meyhaneye uğrayıp - fazlaca sarhoş ol- muştur. İki arkadaşın oturdukları ma- halleye gitmek için şimendifer yolundan geçmeleri icab ediyordu. İki kafadar is- pirtonun verdiği neş'e ile gülüp oynaya- rak yollarma devam etmekte iken ileri- den bir trenin gelmekte olduğunu gör- müşlerdir. Abrus arkadaşına: — Bak şu treni görüyor musun? Ben bunun geçeceği yolun üstüne upuzun yatar ve tren üstümden geçtikten sonra hiçbir yerim incinmeden tekrar ayağa kalkabilirim. Bunun için senin ile iste- diğn bahse tutuşurum. Diyerek arkadaşının müdahalesine va- kit bulmadan pek yaklaşmış olan trenin yolu üzerine serilivermiştir. Mesafe pek az olduğu için trenin dur- ÖZ ARASIND | HERGÜN BİR FIKRA Babanız doğramacı idi değil mi ? İngiliz şairi Jorj Mur'un babası doğramacı —idi. Şair — babasının doğramacı olduğunu kimseden sakla- mazdı. Bir gün bir mecliste bir genç adam şaire sordu: — Sizin babanız doğramacı idi de- | — Evet! : — Sizi niye doğramacı yapmadı? Şair de sordu: Sizin babanız kibar bir adamdı değil Tni? Genç koltuklarını kabarttı: — Evet! — Sizi niye kibar yapmadı? * Pariste beyaz hkadın Ticareti yapan Bir çete Paris zabıtası, beyaz insan ticareti- le meşgul olan bir çetenin üç âzasını yakalamağa müuvaffak olmuştur. Son i- ki hafta içinde Paris ve civarında üç genç kız kaybolmuş ve izleri buluna - mamıştı. Geçen perşembe günü akşam üzeri Versay caddelerinden sür'atle ge Çen bir otomobil içinden bir kadın se- si işitenler ayni zamanda kadının ya - nında bulunan bir adamın — biçarenin lağzını kapamakla uğraştığını da gör - /dükleri halde ,ctomobilin — sür'atinden yetişip yardım etmeleri mümkün ola - ,mamıştı. Fakat bu hali görenlerden bazıları canlarını tehlikeye koyarak otomabili durdurdukları sırada yetişen üç kişilik |bir polis devriyesi, otomobili bırakıp kaçmak isteyen haydutları yakalamış » di lerinden Pariste beyaz kadın ticaretile meşgul bir çetenin mevcut — olduğu anlaşılmıştır. Efradı pek çok olduğu anlaşılan bu çetenin — diğer âzaları da yakalanmak üzere bulunuyorlar. Fakat daha evvel kaçırdıkları kızların henüz izleri bulunamamıştır. durulmasımna imkân bulunamamış ve sür'atle gelmekte bulunan tren, Abrusun üstünden geçerek biçareyi param parça etmiştir. Bu hali gören arkadaşı delilik alâmeti — gösterdiğinden — timarhaneye naklolunmuştur. z lardır. Genç kızın ve haydutların ifade- A Londranın en eski - Gazete » Müvezzii D 16 senedenberi Londranın sokak - larını arşınlıyarak, okuyuculara sabah gazetelerini ulaştıran, 85 yaşlarındaki Fredrick Ashburn, mesleğinden ziya - desile memnundur. Müvezziliğe başla- dığındanberi bir gün olsün, müşterile - rini gazetesiz bırakmıyan — müvezziler kralı, bugüne kadar yaya olarak 200 bin kilametreden fazla yol katetmiş bu lunmaktadır. Paraşüt rekorcusu 11,037 - metreden atladı Üç tayyareden mürekkeb olan bir Rus filosu kutub tarikile Amerikaya geçer- ken kaybolan Rus tayyarecisi Levanevs- ki ile arkadaşlarını aramak için hareket yer almış olan meşhur Rus paraşütçüsü Kaitovnov 11,037 metre yükseklikten at- lamak suretile yeni bir rekor kırmıştır. Paraşütçü bu yükseklikte pek fazla o- lan soğuğa dayanmak için kaliın yünden müteaddid tulumalar giymiş, havasızlı- Ba karşı koymak için de bir hortumla boynuna takmıştı. Tayyarenin pilotu 11,037 metreye vardıklarını işaret edin- ce paraşütçü paraşütlerinin mekanizma- sını bir daha gözden geçirmiş, sonra ken- disini boşluğa koyuvermiştir. Paraşütçü boşluğa düşünce saniyeleri saymaya ko- yulmuş, birkaç dakika geçip te aşağısını harekete getirmiştir. Paraşütçü hızla düşerken paraşütünün açılmasını müteakip düşme yavaşlayınca bazı uzuvlarının kırılmaması için para- şüte yaylı bağlarla bağlanmıştı ve para- şütün işlememesi ihtimaline karşı ikinci bir paraşütle de techiz edilmişti. ( İSTER İNAN İSTER İNANMA! Birkaç ay evvel İstanbul gazetelerinden biri kâğıd fiatı- nın düşmüş olduğunu yazmıştı, dün bir başka meslekdaşı- mız çıktı, aynı mütaleayı teyid etti. Halbuki bizim bildiği- mize göre kâğıd bir sene evvel tonu 8.5 İngiliz lirasına sa- tılıyordu, tedricen çıkmıya başladı, (10) u, (12) yi, (14) ü, (16) yı, (18) i buldu, ve şimdi gene aynı haldedir, hattâ ge- lecek yıl teslim edilecek kâğıd için (17) lira istenilmekte, İSTER INAN )01STER İNANMA! maktadır. cu sen: — buna faiz ve sigorta ücretleri ilâve edilmek sıiretlîe asıl fi- at 20 liraya getirilmektedir. Hükümetin gümrük resminde yaptığı tenzilâta rağmen kâğıd fiatı inmemiştir, bilâkis çık- Biz bir bu vaziyeti düşünüyor, bir de arkadaşlarımızın yazdıklarını öokuyor, ve meselede tam olarak ifade edilme- miş bir hakikat bulunduğuna inanıyoruz, fakat ey okuyu- 'î v_-!ı_[_l D t ada ettikleri sırada bu tayyarelerden birinde | burnuna bağlı olan bir oksijen şişesini | görmeye başladığı zaman da paraşütünü | Bir nağme de E. Talu u bahse ben de karışmıyayım de-“ ' dim ama.. olmıyacak. Çünkü, o* tada bir anlaşmamazlıktır gidiyor. Bif tarafta, ekmeklerini ellerinden kaçırmak endişesile, bugünkü vaziyetlerini ısrarlâ müdafaa eden san'atkârlar, öbür yanda da Türk musikisini behemehal meyhane* den kurtarmağa çabalıyan fikir ve yazl erbabı, ne zamandır, gazete sütunların- J| da karşı karşıya yarenlik edip duruyor- lar. Bitaraf bir okuyucu bu münakaşayl takib ederken, o gün serdedilen mütalca- nin ve bu mütaleayı izah eden ifadenin kuvvetine göre, bazan birine, bazan öte“ kine hak vermek temayülünde buluna- rak, Nasreddin Hocanın kadılığına nazi- re teşkil ediyor. Hani ya, hoca merhum bir tarihte Ak- şehir kadısına vekâlet ederken, davacıyl dinlemiş: «Haklısın!» demiş. Arkasından müddeialeyhi dinlemiş. Ona da: «Sen de haklısın!» demiş. Bunun üzerine mahke- me muhziri kalkıp da: «Hocafendi. Her hangi bir davada iki tarafa birden hak verilemez..» deyince, hoca düşünmüş, dü- şünmüş: «Vallahi, muhzirbaşı, sen de haklısın!» demiş. İşte, bu musiki münakaşasında, bita- raflar ekseriya böyle hocanın mevkiine düşüyorlar. Peki; hangi taraf haklı? Bunu kesip aft- mak biraz güçtür. Her halde, gazinolar- da saz çalarak, türkü söyliyerek geçinen san'at erbabı: «Biz halimizden memnu- nuz!» dedikten sonra, bu davanın üze- rinde bu şekilde ısrar etmeğe, kendi ka- naatimce muhal görmüyorum. Dünyanın her bucağında mevcud kafe- şantanlar'ın, biz de göze batmasını icabD Fettirecek ne var? Türk musikisini kurtarmak istemek güzel bir endişedir. Fakat onu kurtara- lim derken, sazile ve sesile hayatını ka- zanan birçok vatandaşı batırmağa lüzum yoktur. Varsın onlar gene bilmem ne bahçesinde «Yanık Ömer» le «Leylâ» yi okuya dursunlar. Bizim zevkimize uy- muyorsa, oralara gitmeyiveririz. İlle ra“ kı içecek ve bizi öyle dinliyeceksiniz! di“ ye zorliyan yok. Beri tarafta konserler tertib etmemi- ze, musikimizi, akşamcılardan uzak, ağır başlı bir muhitte dinlememize mani olan da yok. — Ben okürken, ve çalarken, karşım- da keyif çatan insanlar, mahmurlaşmış gözler, çarpılmış ağızlar görmek isterim! Bana, kazarnıcımı bunlar temin ediyor.. Diyen adamların hürriyetini tahdid e“ demeyiz. Buna asla hakkımız yoktur. İşte benim de bu bahiste düşüncem, kâ- naatim bundan başka değildir. Artık bu kakofoniye bir nihayet vere- lim. Ortalıkta mevzu kıtlığı mı var? BU GÜN Dün hava kismen bulutlu geçti Dün hava kısmen bulutlu ve çok â7 rüzgârlı geçmiştir. Hararet derecesi a * zami 28, asgari 19 a yükselmiştir. Tazyiki nesimi dün öğleden sonra 729 u göstermiştir. Rutubet — derecesi yüksek olarak kay dedilmiştir. — Rüz- gâr saniyede 6 Bf metre sür'atle esmiştir. Dün öğleden sonra saat beş radde_le : rinde şimalden garbe doğru biraz Şid * detli bir bora olmuş; fakat çok sürme miştir. Güneş : — 5.37 İkindi —: 15,45 Yatı —: 2001 Rumi sene 1353