21 Ağustos 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

21 Ağustos 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Uzakşarktaki harbin neticesi ne olacak? Japonyanın kuvveti malüm, fakat şunu teslim etmek lâzım ki Çin de dünkü Çin değildir 15 günden fazla zaman oluyor ki U- zak şarkta gece gün- düz çarpışıyor, 20 nci asır fenninin or « taya çıkardığı her türlü silâh kullanılı- yor: Bununla bera - ber hiç kimse henüz resmen harp ilân etmedi. Tahmin edildiği - ne göre bunun iki sebebi vardır: 1 — Japon hükü - meti kendi efkârı u mumiyesinden (Obi kısmında bir dere - ce mukavemet gör - mektedir. (Şanghay) ve (Pekin) hâdisele- ri inkişaf (o ettikçe mukavemet o azala - caktır. O zaman Ja pon hükümeti «Di yet» meclisini top * Tantıya çağıracak, hareketin iktisadi meli, askeri lüzumla ını anjatacak ve bü suretle azalmış ola «son mukaveme- ti de kırıp atacaktır, 2 — Japonyanın seterberliği ancak bu safha geçtikten sonra ilân edilecek, ve harb kelimesi de ancak bütün bun- lar olup bittikten sonra söylenecektir. Bu harbin geçireceği muhtelif safha- lar hakkında şimdiden tahminlerde bu- |kib iptidai madde ve mahreç | lunmak mevsimsiz sayılabilir. Fakat, Çin şehirlerinin caddelerinde yapılan siperler Japon kuvvetinin son haddini buluşu Artık Japonya küçük bir Asya dev- leti olmaktan çıkmıştı, 35 büyük devlet- ten biri sayılıyordu ve onların ârasin- da yer alıyordu. —i— Bugünkü vaziyet Japonya Büyük Muharebe'yi müten- ksullu- ğundan şikâyet etmeye başlad». Hiç insanı mühim sürprizler karşısında bu- | kimse ona iptidai madde ve mahreç ve- Yunduracağından da hiç şüphe edile-İrecek değildi mez, Bunu anlamak için her iki devletin son 50 yıllık mazilerine bir göz almak! kâfidir. Japon devleti bu müddet zarfında başlıca dört istihale geçirmiştir. Öğe Çin - Japon muharebesi 1894 . 1895 Japon kuvvetinin meydana çıkışı O zaman hiç kimse Çin kuvvetleri- nin bü kadar çabuk bir suretle yenile-! Japonya ihtiyaci bulu- nan şeyleri kendiliğinden almıya karar verdi: Buna genişleme siyaseti diyoruz. Japonya bu siyasetin ilk safhasında Çin topraklarında kendi idaresi altnda Mançukoodiye bir hükümet kurdu, i- kinci safhasında da şimali Çin vilâyet- lerine yayılmıya teşebbüs etti, bundan da bugünkü ihtilâf doğdu. * Çine gelince Fakat Japonyanın geçirdiği bu istiha- ceklerini sanmıyordu. Fakat Çin öyle| İle karşısında Çin de âtil kalmamış, o da bir sarsıntı geçirdi ki Pekin hükümeti devletlerin müdahalelerini rica etti. Almanya, Rusya ve Fransa Tokyo nez- dinde müşterek bir teşebbüs yaptılar. Japonya ele geçirdiği yerlerden bir kıs- manı bırakmıya razı oldu, —Z.. Rus - Japon muharebesi 1904 - 1905 Japon kuvvetinin teeyyüdü bir hayli değişiklik geçirmşitir. Çin-Ja- pon muharebesi zamanımda Çin askeri çakmak taşından ateş alan tüfekle ve bir omuzunda da şemsiye ile temsil edi- lrdi. Çin askerinin en büyük kaygısı «annesinin tabiatten dokunulmamış 0- lerak aldığı vücudü annesine gene dö- kunulmamış olarak teslim etmektir,» denilirdi. Şimdiki Çin askerinin modern techi- Japonya Çini yendikten dokuz sene! zatı, -bilhassa Alman olan- hocâlârı var- #onra o muazzam Rus ordusu ile yalnız! başina boy ölçüştü ve Rus ördusunn hiç | kimsenin tahmin edemiyeceği Hacda mühüm bir mağlübiyete uğratt | dır. Ve görüyoruz ki tayyare kullanma- sını, Japon zırhlılarının üzerine torpil atmasını da.bilmektedir. —3— Doludan zarar göretlere yardım Adana (Husus) — Kozanda doludan 'sa- Büyük muharcba rar gören köylülere yardım yapilmasi için ER. çanı ği sirnat e bankasına emir Yorilmiştir. — 0 0 —— gan GONUL İŞLER a SMM keder Sevgiyi arttırır düm var; GÖNÜL İSLERİ KE, Kız yalnız, himayesiz kalmıştır. Şah- Babacskide oturan genç bır okuyu- ” Ball bilmiyorum, fakat sı- cum, Bay B, B, R. O. üç senedenberi ei se yi olması da müm- genç bir kızı sevmektedir. Bu genç kız “OPYör. Sıkıntı bir an evvel evlenmek- te, bir yuva kurmaktadır, şimdi babasını kaybetmiş, matem için- dedir ve bay B: B. R. O. da bu acin kendi. sevgilerini eksiltip eksiltmiye- ceğini merak. etmektedir: — Müsterih ol Diyeceğim. Iztırab, keder, kayıb aş kı söndürmez, alevin üzerine demi y yağ damlası gibidir. Se yaklaştırır, onun hi; aramiya sevkeder, kız da eski aşkım daha kuvvetli bulacağından hiç şüp- he etmiyorum. Yalnı Yalnız bu sevdiğiniz kız için de, senin için de faydalı olabileceğinde tereddü- sin, Daha çok mesi için uzun yıllar ister. eşk, Halbuki seninle konuşma hayatı de- vam ederse dile gelebilir, sıkıntısı. sü- rüp gidebilir, Senin yakın bir zaman- da evlenme vâziyetine gelebileceği de şüpheli, istikbali tehlikeye düşebilir. Bu bakımdan sen de aynı vaziyet! gençsin, tahsilinir. bit- binde gözlerinde duman, vücudünde hirs olunca kitabını göremezsin, tah- siline devam edemezsin., Hülüsa vazgeç derim, TEYZE SON POSTA "HADISE KARSISINDA Kırk yıl hâkimlik etmedim Bir arkadaşım söyledi: — Gazetelerde bir havadis var, yiye * cek maddeleri imal eden müesseseler kontrol edilecekmiş. — İyi bir şey. — İyi bir şey amma bunu gazetelere yazmak, âleme ilân etmek iyi değil, — Neden? — Yiyecek maddelerini sıhhi şartlar dahilinde imal etmiyen müesseseler yok değildir. — Olabilir! — Şimdi gazelelerde bu bavadisi oku-| yacaklar, derhal tedbir alacaklar, ve şöyle üstün körü bazı değişiklikler ya - pacaklar, bu sayede foyaları meydana çıkmıyacak. Gazetelere yazmadan, her- kese duyurmadan, ani baskınlar yapıp kontrol etmek daha doğru olurdu. Arkadaşımdan ayrıldıktan sonra yi - yecek maddeleri imal eden bir müessese- nin sahibile konuştum: — Gazetelere yazılması, berkesin ha - ber alması niçin fena olsun, dedi, bilâkis daha iyi müteyakkız bulunuruz, temiz- liğe, sıhhi şeraite riayet ederiz. Ani bas- kınlar yapmak doğru olmaz. Âdeta bu gafil avlamak kabilinden bir şeydir. Kontrolün faydası büyük değildir. Kontrol edilmek ihtimaline karşı mi teyakkız davranmanın faydası büyüktür. Arkadaşım da haklı idi, yiyecek mad- deleri imal eden müessesenin sahibi de.. * Ben yazımı bu kadar yazmış, neşriyat müdürüne vermiştim. Neşriyat müdüri — Yanlış düşünmüşsün! Dedi, sordum: — Niye? Bir fıkra anlattı: Hâkimin birine sormuşlar: — Sizin işiniz nedir? Hâkim cevap vermiş: — Karşımıza gelen iki taraftan hangi- sinin haklı, hangisinin haksız olduğunu tayin ederiz. — Ya ikisi de hakh ise? Hâkim sakalını karıştırmış, düşün - müş; — Vallahi; demiş, kırk senelik hâki - mim, ben İki haklının birbirini dava et- tiğini görmedim,» Fıkra bitmişti, yüzüme baktı! — Söyle, dedi, ikisinden biri haksız o- lacak. Cevap verdim: — İhtimal, fakat ben tayin edemiyo » rum, Ne yapayım, kırk yıl hâkimlik et- medim kil. İMSET Sinema yıldızları peroka takmıya başladılar Sinema yıldızlarından Cudit Allen di- ğer yıldız arkadaşlarını kıskançlıkların- dan hasta ve deli edecek bir sabah mo - idiz kırmızı bir kos”. tüm tayyörle proka giymektedir. Bu yeni moda erkeklerin o kadar hoşuna gitmiş- tir ki, onlar da, Cudit gibi, peruka ile Kızılcahamam kaplıc kaplıcaları ıslah edilecek Ötedenberi tamir ve islâhı için muh- telif teşebbüsler yapılan Kızılcahamam kaplıcalarının son baharda mükemmel bir şekilde inşasına başlanacağı haber alınmıştır. İSABAİNE en Küçük evinde en İstanbulun en büyük binalarından bi- risi, Ayaspaşadaki da bir tek bekçinin yalnız başına ve se- *“İnelerce yaşadığını hatırlıyorum. Dün öğrendim ki, İstanbulun en küçük evi, İstinye koyuna inen asfaltın bir kö- şeciğindedir ve İstanbulun en küçük e- vinde, İstanbulun en kalabalık ailelerin- den biri oturmaktadır. Dışarıdan bakarsanız, o viran bina yavrucağına «€v>, hattâ «kulübe« diye- mezsiniz, Ve gent dışarıdan bakarsanız, © japo- nez Şemsiye kadar ufak çatıcığın altında bir aile değil, bir insanın, böttâ bir sanın değil, herhangi bir canlı mah kun, bir kedinin, bir tavuğun, hattâ bir karıncanın barındığına ihtimal veremez- Siniz. Fakat dün öğrendim ki, evlerde tıpkı insan yüreklerine benziyor. İçlerinde ne- ler gizlendiği hiç anlaşılamıyor. Meğer o çatıcığın, şemsiye gölgesi ka- dar daracık sayeciğinde bır karınca, bir kedi, bir tavuk, bir insan değil, bir aile yaşıyormuş. Hem de bir anadan, bir ba- badan, ve beş çocuktan müteşekki! kos- koca bir aile... İnsan o kulübeyi görünce, ve içinde koskoca bir aile bulunduğunu öğrenince gayri ihtiyari; — Zavallılar... diyor... Kim bilir ne sefalet içindedirler? Ve kim bilir ne aç, ne çiplak, ne cılız, ne bedbin, ne bedbaht insanlardır? Fakat gözlerinizi, bu kulübeciğin mah- remiyetine çevirip te sıhhatie, neşe, nikbin ve mes'ut bakışlarla karşılaşınca anlıyorsunuz ki, İstanbulun en viran e- vinde, İstanbulun en mamur yütekli in- sanları yaşamaktadır. Aile reisinin ismi Mehmed Çavu Soyadı «Üsküdarlı oğulları, imiş. Tek üde çıkarılmış bir bekçi olan Mehmed Çavuşun Fatma isminde bir eşi, ve beş çocuğu var. Çocuklarının en büyüğü on bir yaşın- da, en küçüğü on bir aylık. Şerifenin on bir aylık olduğuna ins- nabilmemiz için, yaşadığı ayların ade- dince şahid lâzım. Babasının kucağından inmiyen nazlı Şerife, meraklı bir zengin eline düşmüş talihli bir Vankedisi kadar besli... Ağabeysi Hüseyin üç yaşına gir- | miş. Mehmed Çavuş bize karşımıza sıra- lanan diğer yavrularını da tamtıyor: — Bu Mediha... ma bastı... Patlıcan mevsiminde a — Bu İsmail Hakkı... Sekizini sürü- yör!... — Bu da en büyükleri. Deli Mustafa... Fazla aklından kinaye deli deriz ona... Yakında on birini dolduracak... Kulübenin kapısı önünde »meclisi kur- duk. Mehmed Çavuş anlatırken ben açık kapıdan içeriye bakıyorum: Kulübenin bir köşesine, küçük Şerifenin salıncağı kurulmuş, Diğer köşede Mehmed Çövuşla eşinin yatakları var. Diğer küçüklerin koyun koyuna uyudukları geniş şilte, o iie altına kaldırılmış, Ortada boş kalan y serilmiş hasırın üstünde tahta bir İkizi var, neş'eli ailesi oturuyol Mehmet çavuşun şehre, servete karşı acayip bir ne! var. Hele şehir kelimesini bir düşmanının ismini 8 gibi dişlerini gıcırdatarak telâffuz ediyor Yazan: Naci Sadullah Mehmet çavuş ve çocukları Alman sefarethane- | alçak tavanın ve yer darlığının sidir. O koca binanın yüz küsur odasın-| kasveti unutturan bir derli topluli - İdaki harab kulübeyi bir saray san" mes'ut ve Kulübenin içinde, insana hs temizlik var, Yeni badalanslanmış duvarlar, d ğin ve salıncağın yeni yıkanmış $ ları kadar beyaz. Titizce bir temizlik ve itina, bU kulübenin fakir dekoru için? refah manzarâsı sokmuş. Mehmed Çavuş, karşıma öyle bir vekarla kurulmuş ki, sırtın tık fâkat temiz mintanı bir kardins forması, altındaki arkalıksiz hasir dalyayı bir hükümdar tahtı ve #9” si Bana: » Şehirde yaşıyanlara acıyorum! yor, Bu hava, bu mahzara, bu su © U ken 6 mahzen gibi aparlımanlarda mir mı? — Bu kulübe kendinin mi? yeli Mehmed Çavuşun yüzündeki el bessüm ilk defa siliniyor, Yı sine bir hiddet sertliği katılıyor. mağile arkasındaki kulübeyi göst€ — Bu evi mi soruyorsun? Bu sözünden, Mehmed Çavuş, ne (!) ekulübes deyişime b anlıyorum: — Evet! Mehmed Çavuş gene: — Bu ev... diye söze baştıyor; “* latıyor: Bu yol yapıldığı zaman, müü oturduğu yerdi... Müteahhit yolu bitirince bu evi bıraktı: — Güle güle oturur, bana dut sin! dedi. i Mehmed Çavuşun en tahammül mediği şey, saadetinden şüpheY* mesi. Kendisine dikilen gözlerde, metten eser görür görmez, ağıf raya uğramış gibi baş kaldırıyo” rirhi. yavrularının üzerlerinde gi” $im onu kuşkulandırıyo: o hangi bir mahrumiyetin eserin! den ürküyor; ve yavrularını veni , likte o da teftişten geçiriyor. delâlet eden bir emare görü hırslanıyor; — Mustafa... Ben sana traş 9 dim mi? Berbere boşuna mi a — Hüseyin... Topun nerede ne galip mi etiin yoksa? — Kiz Mediha... Şerifeni& getirsene? «Annes, «vs in arka var mutfakta akşam yemeğini a Akşam yemeği patlıcan kız8! soğanlı, bol biberli, bal “dom md sirkeli ve bol yağlı mükellef van salatası, ve karpuz, ek i — Bu akşam ziyafet var “a a ; rüm Mehmed Çavuş çocuklarını 4 — Ben burlara her aye 4 kerim? Patlıcanımızı, soğuö” rimizi, dömatesi karp' oruk cıklarda kendim! meri Toprak bize her şeyimizi si ki, günün birinde höf cak!... gö) (Devamı & inci şi

Bu sayıdan diğer sayfalar: