—— — 6 Sayfa - Fransız — gazete « leri Almanyanın ikinci dört senelik tabirile «<Ersatz», o vakitler dilimize ge- çen mukabil tabirile «kaim mekam» mem leketi olduğunu söy- lüyorlar: — Almanya ben » zinin sunisini yaptı, muvaffak olunca te- reyağının — sun'isini yaptı, pamuğun, yü - nün sun'isini yaptı, ikinci bir harpte ev « velki gibi muhasara altında — kalırsa kendi kendisine yetişmenin yallarını te- mi nediyor, diyorlar, İşte Fransız gazetecilerinin intibalârı- ni anlatan bir mektup: Berlin, (ağustos) — Almanya ikinci dört yıllık plânın ilânından sonra bir «sun'i maddeler» memleketi oldu. Esasen Ersatz kelimesile ifade edilen sun'i mad- deler Almanyaya harp esnasında harp mecburiyetlerile yerleşmişti. —Harpten sonra da seferlerinde <spanak>» n yerine asırgan otu» nu muhafaza eden, «bal> yerine manzarası biraz nahaş bir mayi kullanan aileler çok oldu. Şimdi bu sun'? yemekleri hazırlamak için <yağ> yerine kimyevi bir maddeyi kullananlar da artmaktadır ve bu hal böyle devam edecek olursa «Descartes» meşhur kai - desi biraz tadil edilerek: — Bugünkü Almanyada kiç bir şey kaybolmaz, fakat her şey yeniden ibda edilir, denilecektir. Bay, şu gördüğünüz hoşunuza giden goraplar hâlis süt tortusundan yapılmış- tır. Bayan, şu sizi çeken zengin remkli ku- Maşlar hâlis odun tozundandır. Bu par- lak, bu ipekimsi sadakor patlayıcı madde yapmıya mahsus bir toprağın bir kaç kimyevi istihale geşirmesinden doğmuş - tur. Bu kauçuk eldiven kömürle kirecin ka- Tıştırılmasının mahsulüdür. Matmazel, bu altınızda 5, altı silindirli otamobili tahrik eden benzin değti, kö- mürden çıkarılmış bir mayidir. Artık âdet haline geldi, her gün konu- şuluyor: Almanya sun'i yiyecek ve sun'i giyecek memleketi! « * * Berlinde sık sık duyulan mükâlemelerden bir nümune: — Bayan elbiseniz ne güzel, krep jorjetten mi ? — Hayır azizem, halis odun tozundan! Almanyada mea't pamuk ve sumi yün satıcıları için yapılar talimainamelerden bir kaç ' nüsha.. sert madenlerin sun'ileridir. Günün bi- rinde belki onlar da bulunacaktır. Fa - kat ulukta kara bir bulut var: Bütün bu yapılan sun'i maddeler pahalıya, çok pa- halıya malolmaktadır. Fakat Almanlar: — Zatrar yok, diyorlar, Harp esnasında çıplak kalmıyalım, şimdi de paramızı ha- rice yellamıyalam, zarar yok. Esasen Almanlar bu sun'i pamuğa, bu sun'i yüne ne isim vermişlerdir, bilir mi- siniz! Birisine Vistra, ötekine Volstra di- yorlar. Her ikişi de esulh istiyorsan har. be hazırlan» manasına gelen lâtince bir darbı meselden alınmıştır. Bütün prog- ram da bu cümlede saklıdır.» Musolini nazırlara yüzme müsabakası yaptırdı ? nevralarından son © Ta istirahate çe - < kilen Musolini, Si tilyada — bulun - maktadır. Harici- ye nazırı Kont Ci anodan maada bü ün kabine er - , kâmını bir yüzme Mmüsabakasına da- N vet etmiştir. İtalyan Baş - vekili — Siragüza plâjında, nazırlarır? birinci gelmek gay — Bayan elbiseniz ne güzel, krep jor- retile çabalayışlarını kahkahalarla sey- jetten mi? — Hayır azizem, hâlis odun tozundan! Tetmiş, onları teşci eylemiştir. Neticede Faşist fırkası kâtibi umu- |— j Evet, pamuğun da, yünün de sum'isi ya- |misi Sinyör Starice, birinci — gelerek | pılmıştır. Şimdilik bulunamıyan — sadece müsabakyı kazanmıştır. CÖNÜL İSLERİCZ, Aşk nedir? Aşksız insan Yaşar mı? Bir okuyucum, Bay «Hikmet Demirer» beni sigaya çekmek isteğini duymuş: — Aşk nedir ?diye soruyor. Bir saniye düşündüm: — Bile bile kapıldığımız bir cinnet, de- dim, beğenmedim, hatırıma: — Lesmetli olduğu için çekmekten hoş- Tandığımız istirab, cümlesi geldi, sonra bu da hoşuma gitmedi: — En kolay taşhis edilen, en güç tedavi edilen hastalık, cümlesini buldum. Biraz sonra hatırıma İngiliz ansiklope- Gisine bakmak geldi, İngiliz dostlarımız Bumour'u seven insanlardır: — Bir cins insanı diğer cins İnsana sevkeden Ihtiraslı bis, bir kimseyi —bir kimseye veya bir şeye götüren duygu, de- mişler. Okuyucumun takdirine bırakıyorum. İz- tediğini, beğendiğlini seçsin. Fakat Bay Hikmet Demlwer bu kadarla kalmamış. — Biz hiç üşık oldunuz mu, oldunuzsa ne istifade ettiniz? diyor, anlamak istiyor, Mazur görsün ama, biraz fuzla müteces- sistir. Bu dakikada mazimi karıştırmak istemiyorum, bence mahkurludür. Bunali- mnin bu kısmına cevab veremiyeceğim. ha var. Birincisi: Saat, kaç dakika, kaç saniye yaşar, diyor. yil yaşadığı hatırımda değil, maamafih sAnber» ağalardan birinin de aşk hastası olduğu söylendiğine göre kaç senc yaşadı- fanı hatırlamak pek faydalı da olmiya- cak. Hem bu suale cevab vermek için «aşke kelimesinden herkesin ne kasdetti- ::M kendisine göre tayin etmeti de lâzım. ta daha meycud: sız şalri Verlain'indir. Umman, der. İkin- cisl «Nevyork> un Brodyay tiyatrosunda şantözlük eden bir kızındır, «kese> der, yaşarlarsa ne olur? eeli, sengin bir muhite düşünce azim ek- seriyet bir müddet sonra unutulur. Kimse- şiz, tenha, parasız bir muhite düşerse â- zim ekseciyet yarasını kalbinde saklar. yaşıyan çiftler. Dünyada kaç adedi tam maalkesirdir? kam söyilyeyim: z Geçelim, okuyucumuzun Bir iki suali da- — Aşksız insan yaşar mı, yaşarsa kaç İstatikei değilim, «Anber» ağanın kıc Okuyucumun merak ettiği bir kaç nok- — Aşkta ölçü, nedir? diyor. Hatırıma iki cümle geldi. Birimcisi Fran- — Aşıkla maşuk meun seneler üyrı ayrı Muhitlerine tâbidir, diyeceğim. Eğlen- — Hayatlarının sonuna kadar mes'nd Aksini tsbat mümkün olmıyan bir ra- — 104 n 'TEYZE SON POSTA Eşmsmn; UKARŞISINDA' | Bizdeki caddeler, yollar Bekçi Müminin kulübesi evime yakın- dı. Onu, her vakit görürdüm. Genç, dinç bir adamdı. Karısı da kendisi gibi genç ve dinçti. Bu genç ve dinç karı koca - nn hemen her yıl bir çocukları dünyaya gelirdi. Çocuk dünyaya gelince sevinir- ler, bütün mahalleliye haber verirlerdi. Fakat nedense çocuğa iyi bakmazlardı. Anası bazan emzirir, bazan unutur em- zirmezdi. Bir iki gün kundağını çözme - dikleri olurdu. Ve bu bakımsız çocuk çok geçmederni ölüverirdi. Bir yel sonra yeniden bir çocukları olurdu. O da öteki gibi bakımsız kalır, o da ölürdü. Bir gün gene Müminin ço- cuğu olmuştu: — Mümin, dedim, ötekilerine bakma- dinmiz öldü. Bari bu çocuğa biraz dikkat edin de ölmesin! Mümin güllü: — Çocuük bu beyim, dedi, yaşıyacağı kadar yaşar, dünyaya getirmesi bizden, yaşaması kendinden.. Ölürse de ne olur sanki, karım bir tane daha doğurur. * Ne vakit yeni yapılmış bir yoldan geçsem, ne vakit tamir edilmez bir çekle gelmiş bir şosede zahmetli bir otomo « bil yolculuğu yapsam, bekçi Mümini ha- | MÜesseseye sigorta ettirir. tırlarım. Onun söylediklerini düyar zi-l - ” İçelik gibi sağlam, tashhüdlerini sani-|kesif sis arasında batırdığı vapurulm bi olurum: — Yapması bizden, ölürse de ne olur, bir tane daha yaparız. * Bügün gazetelerde bir havadis gör - düm.. Bir milyon lira sarledilecek, ye -» niden caddeler, yollar yapılacakmış.. Bü havadis bana bir kere daha Mümini ha- tırlattı. Caddeler, yollar yapılacaktı. Fa- kat yapıldıktan sonra alelüsul bakımsız bir halde bırakılacak ve az zamanda cad- deden, yoldan eser kalmıyacaktı. Kendi kendime: — Şimdiye kadar bu işle hep bekçi Mümin gibi düşünmüştük, dedim, ne o- lur bari bundan sonra önun gibi düşün- mMmeseki. İMSET İstanbuldan Parise Gönderilen 50 !curıııun hikâyesi Pariste bir aile faciası oldu, 6 yaşın- da bir yavru annesi de varken kimsesiz, |, aç, bakımsız kaldı. Hâdise bir gazetenin gözüne çarpmıştı. Okuyucularına mü - Tacaat etti: — On kişiden ayda yarmışar lira yar- dım istiyoruz, bu çocuğun hayatını kur- taracağız, dedi. Gazetede bu satır çıktıktan bir kaç gün sonra gazeteye 10 kişi yerine 100 kişiden yardım geldi. İçlerinde bir tanesi İstan- buldandır, «Nevyork» lan, (Kongo) dan olanları da var, Fakat gazete fazla ge - len parayı ne yapacaktı? — Bir yerine 10 çocuğu kurtaralım, diye düşündü ve 10 tane muhtaç çocuk buldu. Bir köye yerleştirdi. Resmimizde bunlardan bir tanesini yeni anneliğinin kolları arasında görüyorsunuz. Akayın yeni tarifesi Devlet Demiryollarının tren tarife- sini değiştirmesi üzerine Akay İdaresi de Haydarpaşa - Kadıköy tarifesinde bazı değişiklikler yapmıştır. Yeni tarifeye göre Köprüden ilk ve- pur 6,25 de ve Adana trenine yetişecek olan vapur 7 de, Ankara muhtelitine yetişecek olan vapur 13,55 de Ankara sür'at katarına yetişecek olan vapur da 17,50 ve son vapur da 24,15 de kalka- gaklır. yaan delikten içeriye harıl harıl sular. Deııl.: ve Denizcilik: Denizden 1,183,000 İngiliz lirası çıkaran adam Egypt vapurundaki altınlar tam on sene denizin dibinde uyuduktan sonra parça parça çıkarıldı İngilizlerin şöhreti bütün dünyayı| Vapurun yolcu ve tayfasından bür kaplamış bir deniz sigorta şirketleri| yük bir kısma kurtarılmış olmakla bö* vardır. Llayd müessesesi. Yeryüzünde|raber yolculardan on beşi ile tayfadalf mevcud ne kadar millet varsa bir kıy-|(71) kişi o kargaşalık arasında vapul” meti haiz gemisini sigorta ettirmek için|la beraber batıp gitmişti. 4 mutlaka bu Lioyda müracaat eder; bu| «Egypt» e bindirmiş olan «Seine» ** simli şilep ise başı fena halde sakatlan* Hulâsa Lloyd deniz sigorta şirketi|mış bir halde flikalarını mayna etmifi yesinde ifa eden bir teşekküldür. Bü-|denize dökülen tayfa ve yolcuların! i|tün dünyada acentaları, şubeleri var-|topluyordu, dır. Nihayet suyun üzerinde kimselef İşte milyonlarca sterline varan ihti-|kalmadı; kurtulanlar kurtuldu, boğu- yat akçesine dayanan bu azametli si-|lanlar boğuldu ve Lloyd sigorta qırkedı gorta şirketi 1922 yılı mayısının 21 in-|de bu felâketin kara haberini almış$ı ci günü bir telgrafname almıştı. Bu tel-|oldu. grafnamede büyük bir İngiliz seyrise-| Şimdi ne olacaktı? Tabii sigorta şift fain şirketi olan meşhur «P. O.» mües-|keti tıkır tıkır paraları sayacaktı. sesesine mensub «Egypt» vapurunun| «Lloyd> sigorta şirketinin bütül batmış olduğu bildiriliyordu. dünyada tanınmasına en büyük sebebi Haber, mühimdi, taahhüdlerini dakikasında ifa etmesi” Çünkü bu vapur kendi kıymetinden|dir; demiştik. Bu işde de öyle oldu. başka altın, gümüş çubukları, bir hayli| Vapurun taşıdığı bir milyon İngiliğ meskükât — taşıyordu ve — tamam)|lirası kıymetindeki altın ve gümüş hâ" «1,058,979» İngiliz lirasına sigorta e-|mülesi hemen tazmin edildi; vapurun dilmişti. bedeli derhal ödendi. Hulâsa — Loidin kasasından bir milyon yüz bin sterlint 'yakın bir para çıktı. Sigorta şirketi gerek hamulenin, g0* rekse vapurun bedelini tamamile ödi“ yerek şerefini kurtarmış, taahhüdünü yerine getirmişti. Lâkin «Egypt» le be* raber denizin dibine inmiş olan altıfl ve gümüşler ne olacaktı? Buxlar şim* diye kadar suların korkunç - karanlık- larına gömülmüş birçok servetler gibi insanlık için ebediyen kaybedilmiş Mf idi? Yoksa bunları elde etmeğe imkâf- var mı idi?.. Mütehassıslar meseleyi tetkike ba$" ladılar. «Lloyd» batan geminin ve hat mulesinin bedelini ödemiş olmak itiba* rile mağruk gemi ile denizin dibindö uyuyan altınlara sahib olmuştu. Binâ* enaleyh kurtarma işin! sigorta şirki idare ediyardu. Mütehassıslardan bazıları: — Altınları elde etmek mümkündürl «Egypt> mayısın on dokuzuncu günü «Tilburg» limanından hâreket etmiş ve hareket eder etmez bir sis ile karşılaş- mıştı. İki bacalı, iki direkli güzel bir posta vapuru olan «Egypt» sis içinden hem arasıra düdük çalıyor, hem de - yarım yolla seyrediyordu. Bir aralık vapurun civarında başka bir gemiye âid bir düdük sesi işitildi. Lâkin denizde sis çok sinsi, çok- hain bir düşmandır ve «görmeği» nasıl im- kânsız bırakırsa — #işilmeğ» i — şaşırtır; siste sesin ne taraftan geldiğini lâyıki- le kestirmek hayli güç bir meseledir. Lâfın kısası sis gözü kör etmekle kal- Maz, kulakları da sağır eder. «Egypte beyaz bir kefen gibi kendisini saran sis arasında işittiği bu düdük - sesine hemen düdük çalarak cevab verdi. Lâ- kin aradan bir saniye geçmeden sis ta- bakasının arasından korkunç bir heyu- lâ belirdi ve kotaman bir gemi - başı 4 meydana çıktı. dediler. Bazıları: Müsademeden iclinaba vakit ve im-| — Bu kadar derin sudan bir şey b kân kalmamıştı. de etmek mümkün değildir. Beyhudü Sislerin arasından beliren bu vapur hükmünü — vef” başı on beş saniye içinde bütün sür'ati- le «Egypt» in bordasına bindirdi. Kor- kunç bir çatırtıyı müteakip güzelim va- pur bir tarafa devrildi. «Egypt» in süvarisi kaptan «Collyer» gemisinin bir tarafına devrilmek sure- tile birdenbire kaynayıp gideceğini zannetmişti. Bu takdirde vapurda ne| para sarfedeceksiniz! diler. Lâkin bir milyon sterlin kolay kDW feda edilir bir para değildi. Sigarta Şi keti birçok uğraştı, bir hayli para G8” ha sarfetti, Lâkin bir türlü «Egypt> altınlarına irişmek müyesser olmadi. —| Sorima iş başında... Bütün bu uğraşmalar ve tecrübelef” le aradan on sene vakit geçmişti. y gorta şirketi altınları elde etmek üğ dini artık kaybetmek üzere idi Kİ İtalyan tahlisiye şirketi olan «! işe karıştı. ğ 1932 yılı mayısında, yani ııl:gyp"u’l batmasından tamam on sene sonra ** yan kurtarma müessesesine ald itt lis I» kurtarma vapuru «Egyp'”: batmış olduğu mahallin üzerine liyordu. Derhal işe başlandı. Evvelâ mxşî“: geminin mevkiini tamamile tesbit mek icab ediyordu. Birkaç hafta madan sonra bu iş başarıldı. Müzcademeden sonra... Bereket versin ki öyle olmadı. Müsa- demeden sonra darbenin tesirile bir bordasına meyletmiş olan «Egypt» doğ- Tuldu. Vakıâ müsademe neticesinde va- purun bordasında açılmış olan koca- hücum ediyordu. Lâkin ne de olsa ge- mi batmadan flikaları mayna etmek imkânı vardı. Süvari hemen flikaların mayna edilmesini emretti ve eterki se- fine» kumandasını verdi. 'Tayfa hummalı bir faaliyetle can- kurtaranları, fHikaları mayna ettiler ve Ikimıvdıııiıınbl:“w,, gok çabuk davranmalarına rağmem| «Sarima» müessesesi bu gibi Nîdı, müsademeden tamam (20) dakika|ihtisas sahibi bir teşekkül oldüiı:.d', Bomra koca «Egypt» sulara gömülüp gi-|kurtarma işini keni kesabına yâl ' (Devamı 11 inci sayfada) I