SON POSTA - Denizlerin Makyaveli Kaptarı Bum Bum Ahmet Cemalettin Saraçoğlu / Telsiz memurumuz İtalyan vapurunun Kalküte istasyonuna | Su telsizi çektiğini kaydetti : “ Limandan çıkmayınız, Bileğimdeki saate bakarak söylemiş 'duğum bu son cümle derhal tesirini terdi ve koca İngiliz lman memuru kesten evvel kamarasına seğirtti ve t sonra bir golf çantası ve tenis Taketi bulunduğu halde tekrar güver- € âarzı endam etti. erif, bir lman memuru değil, yaşı- başıni almış bir züppe idi. Bana Yaklaşarak: — Kumandan, dedi, vapurun amba fihda şahsıma ald tamam on — döküz Bndık antika eşya var! Lütfen efradı- î:' €mir verin de güverteye çıkarsın- h:"liüz liman memuru Büyük Bri- 'B“Yl imparatorluğu ile Almanyanın Ealihat te bulunduğunu unutuyordu Buz gibi bir tavırla cevab verdim: — Efradımın antika sandıkları taşı- :k""l daha mühim ve daha lüzumlu Mpllleık işleri var. İsterseniz bu kıy- tar sandıkları siz taşıyabilirsiniz Tİf bu sefer de «Diplomat» m tay- ildan birisine müracaat etti. Berik: ş.* Allah aşkına işin mi yok senin?.. antika, mantika düşünecek sıra lepiş *N daha kendi eski püskü clbise- :lu Paket yapamadım... düye adam «Markomanya» ya nakle: kend sonra da rahat durmadı ve Mat isine, kendi tâbiri veçhile, — içti- .,_,:*vlüue mütenasip hususi bir ka- Tüay, V'lıllmıdiğı için dedikodular yap- H:'u&lrülvü gçıkarmaya uğraşmaya k!qm"ı' sanki «Kalküta» daki tenis man e bulacağı kontoru — eMarko - Bin WYâs da da kendisine temin edece- kin gürültünü yemin almıştı... Lâ- % ğ Ün, patırtının para etme- .M'ğmîğl:;!mhnnı ehemmiyet ver- ünce üni ğe 'hbııx lli sesini kesmeği i daima - «Markomanya» ş“nd“h halde «Emden» yeniden &- ü ve Hind kömürile yüklü «Kil- Tüngp Pürunu yakaladı. Hind kömü- Mu; ıdâlhlmum payını almış olduğu- fik Bül Vapuru batırmakla iktifa et- "Rlll'"u Bonra «Trabbak» vapuru da B N> gibi denizlere dahp gitti. sLoşldan sonra İtalyan - bandıralı .b,u" ” vapurile karşılaştık. Lâkin Bitaj lle' hali harpte olmadığımızdan %:â_bu' bandıra taşıyan bu vapura Bezak, ik. Halbuki bu vapurun süvarisi w!miu alçaklıkla mukabele etti. n İhh:ıdm harekâtımızdan İngilizle- "âlh..k;d" etmemesini rica etmiştik. felsiz memurumuz bu — vapu- *Kalküta> istasyonuna şu telsizi kaydetti: - Limandan çıkmayınız!... «Emden» Sİvarlarda dolaşıyor!... İtaj insanlara iyilik et!.. N.y,"'_ kaptanı bu alçaklığına ve h,u ihanetine mükâfat olarak bir altın saat hediye al- Emden bu civarlarda dolaşıyor - q.mq“dzir zaman elini sıkmaya razı h'eızxm bir denizci idi, bu İtal- ise felsefi mütaleaları bir ta- 4 da sadede dönelim: l;ı"huıınyıı batırdığımız veya e- vapurların mürettebatile hmuh:nç dolmuştu ki harp za- “bir kruvazörün refakatinde yaz tenezzühüne çıkmış bir ':“m'" Üzerin; Ti e Fon «Müller» esirle- n,.ğ:':mmu geçen bir. Amerikan bu e Dakledilmesini emretti ve #Otra ç, Jerine getirildi. Bir müddet Sikaygesitlerin sağ ve salim bir limana yh':mı Oolduklarını öğrendik. Verj ı:îh hamuskâr bir kömür nakli- Mizge dini alan «Markomanyar poşi- — e Çiıptlunduğu halde yola düzüldük FM a Mathesone vapurunu çevir- "l'a ıoıîı';pm' başıma hüzünlü bir “Rollk Foj Mkümu gemisinden ziyade pa-| » Geminin hamtılesi ağasın- |bir hayli aayıflamıştı. »kı markalı otomobillerden ) Geveze İtalyan — haptanının — ihban, Avladığımız vapurlar biraz son ra denizin dibini buluyordu başka iki tane nefis koşu beygiri vardı. «Kalküta» at koşuları için getirilen bu canım hayvanlar ne olacaktı?.. Bu vapura yanımda mülâzim «Schall» bulunduğu halde gitmiştim. Atiarı gö- rünce yüreğim sızladı ve bu zavallıla - rın boğularak ölmelerine gönlüm razı olmadı. Arkadaşım mülâzime: — Ben aşağıya bambaları yerleştir- meğe gidiyorum. Siz de bu hayvanları birer kurşunla öldürünüz. Boğularak ölmek suretile eziyet çekmesinler! de- dim. Güverteye çıktığım zaman mülâzim ile efrad ve tayfa şkampadyalara bin- mişlerdi. Mülâzim beni görünce: — Hayvanları öldürmeğe elim var- madı; kıyamadım! dedi. Çılgın gibi İngiliz vapuruna döândüm ve otomatik tabancamın iki kurşunu ile © güzelim atları yere serdim. Ve alelâcele şkampadyaya dönerken gözlerimden iki damla yaşın 1lık ılık yanaklarıma sızdığını da sizlerden sak- lamıyacağım. «Loredano» vapüuru süvarisinin kah- beliği yüzünden rotamızı tebdile mec- bur olduk. Çünkü mahud telsizden son- ra İngiliz gemilerinin denize açılmıya- cakları hemen hemen muhakkaktı. Süvarimize «Kalküta» nın şimaline yol vermesini teklif ettim, «Kalkütar şehrinin kâin bulunduğu <Hooghly» nehri sığlık kumsallarla dolu çok teh- likeli bir yerdir. Bu nehri inen her ge- mi yavaş yavaş ve büyük bir teyakkuz ve dikkatle hareket eder, Bu itibarla nehrin ağzında bekliyecek olursak bun- ların birer birer kucağımıza düşecek- lerinde şüphe yoktu. Lâkin bu nehrin ağzında bir İngiliz harp gemisile de burun buruna gelebilirdik... Fon «Müller» bu tehlikeyi . göze al- mak istemedi ve teklifimi kabul etme- di. Hakkı da yok değildi. Zira birçok telsizler müğemadiyen işliyor ve tehli- keden herkesi haberdar ediyordu. Hat- tâ lâtife olarak gene telsizle: — Emden neredesin? Mevkiini bize bildirir misin? kabilinden sualler bile soru.lu(yordıf. Tabii bu sualleri cevabsız bırakıyor- duk amma avlarla karşılaşmak ümidi- nin de gitgide uzaklaştığını hissedi- yorduk. Biz de kıbleye rota tuttuk. «Nikobar» adalarının cenubunda es- ki bir aşina ile yeniden uzaktan olmak şartile, karşılaştık. «Hamşayr>» kruva- zörü bermutad bizi görmeden yam- mızdan geçti. O akşam yemekten sonra «Emdens in yemek salonunda hepimiz çok - neşeli idik. Bir aralık ayağa kalktım ve: — Gururunun fazlalığı yüzünden burnunun ucundan - geçen düşmırnı göremiyen düşman ahbablarımızın (!) şerefine!.. diyerek bira kadehimi be- şalttım, Ve sülonu çınlatan alkış sesleri ava- sında herkes beni taklid etti... — ğ «MADRAS» 1 NASIL TOPA TUTTUK? Artık açık denizde thzla mikdarda| düşman gemisi avlamak — ümütlerimiz| açmış «Emden> in o taraflarda bulun- duğunu herkese anlatmıştı. Binaenaleyh bizde islâmların pey- gamberi olan Muhammedin: — Dağ bana gelmezse ben dağa gide- rirnm!. Demesini taklit edecektik. Yani mademki av artık ayağımıza kadar gele- miyordu, biz avrmızın ayağına gidecek- tik. Diğer taraftan bir İngiliz-Hint şeh- rinin topa tutulmasının yerli halk üze- rinde, İngiliz aslanının hâkimiyeti ba- kımından nasıl derin bir tesir yarataca- ğinı da bilmiyor değildik. Süvarimiz Fon «Müller» has olan fikir vüzuhile: — Baylar diyordu, İngiliz gemileri «Emdensin bu sularda pusu kurmuş olduğunu bildiklerinden bulundukları Himanlarda yatıp dişarı çıkmıyacakları hemen hemen muhakkaktır. (Arkası var) kendisine Bir Doktorun Günlük Notlarından Varis Varis denilen hastalık ayak ve bacak &. yah kan damazlarının eldetikiyetini kay- bederek genişlemesi ve kan deveranının kuvyet ve Intizamını kaybetmesinden ve damarlar içinde terakümünden İleri ge- len bir hastalıktır. Varia yalnız bacaklarda olmaz, erkek- lerde husyelerde de ölür. Adına (Variko- Salı (©) Varislerin umumi sebebleri çok ayakta durmâktır. Hakikaten berber, ahçı, tez- gühtar, lAboratuvarlarda ayakta — çalış- mağa mecbur olanlar, amelelerde müte- madiyen ayakta çalışmak — meeburiyeti dolayısile gitgite damarların elüstikiye- tinin azaldığı ve veridler içinde kanın terakümi ederek varisin meydana çıktığı görülür. Varislerde evca vardır. Hastalar bilhassa öğleden sonra ıztırap çekmeğe başlarlar, akşamları ağrılar haddi aza- miyi bulur ve gece yatınca uzun yatmak. tan dolayı rahat ederler, sabahları ga- yet rahattırlar, Varisler zaman zaman damarların patla- ması dolayısile büyük kan ziynna sebeb olarak hayatı tehlikeye koyar. Kadınlar da gebelik ve doğumların teakübü sebe- bile varisli olurlar. Varisin tedavisi: Bvvelâ mümkünse sanat değiştirmek lâ- mımdır. Ayakta çalışılmıyacak bir meslek edinmek Jâzımdır. Bundan sonra yapılacak şey varisi teda- vi etmektir. Ya çabuk tedavi tatbik edi- lir, Veyahut en çok kullanılan lüstik ço- rap veyahut Bande idenle clastiguslerdir. Lâstik çorap olsun, Band ideale olsun, bunların dalma bacak veyahut baldır ü. zerine hafif tazyik etmiş olması lâzmm- dır. Fazla tazyik veyahut fazla gevşek- lik aksi tesir yapar, Çorabları mk sık kontrol ettirmek ve elâstikiyeti kaybol- muş İse değiştirmek Jâzımdır. (*) Bu notları kesip saklayınız, yabut bir albüme yapıştırın kolleksiyen yapımız. Bilemli samanmızda bu notlar bir doktor gibi izadadınıza yetiyebilir. HÇ BF Z Sayfa 15 Senelik kazanç Yazan: İsmet Hulüsi Necati İşman, o akşam park Jokanta-| yım, Hüseyin Görürgöz, zevcem, kızım.. wesini içiyordu. Bir aralık otobüslerin korne seslerini duydu: — Bakalım gene kimler geliyor? Otobüsten inenler valizleri - ellerinde ötele doğrü ilerliyorlardı. -Romatizmalı olduğu topallamasından belli bir kadın... Karı kocadanı başka bir şey oldukları birbirlerine tatlı tatlı sokulmalarından anlaşılan genç bir erkekl, genç bir ka- dın... Bütün seyahat merakı seyahat el bisesi giymekten ibaret olan bir - deli- kanlı.. Necati İşman, bunları birer birer sü- zerken üç kişilik bir grup gördü, Orta yaşlı bir erkek, ondan daha yaşlı görü- nen bir kadın.. Yanların da on sekiz on dokuz yaşlarında esmer güzeli şirin bir genç kız vardı. Necati İşmanın gözü genç kızda kaldı. Ne hoş yürüyordu. Ne mun- tazam bir vücudu vardı. Ne civelek hal. liydi, Onların müdiriyet odasına girdiklerini gördü. Odadan çıktılar, önlerinde otelin adamı vardı. Herhalde kendilerine oda- larını gösterecekti. Necati İşman, ilk defa o otel adamının yerinde olmadığına teessüf etti. Otele girmiş, gözden kaybolmuşlardı. Necati başını havuzdan tarafa çevirdi. Fıskiye- den akan sulara dalgın dalğın baktı: * — Baba; buraya oturalim bak ne hoş. Necati İşman, birdenbire doğruldu. Bu, onun sesi olabilirdi. Başıni çevirdi. O idi. Biraz evvelki kıyafetini değiştirmişti. Yalova geceleri kadar güzel siyah saçları, arkasındaki ince yazlık entarinin omuz- larına bükleler halinde dökülmüştü. Gözleri, karanlık bir gecede parlıyan iki yıldız gibi aydınlıktı. Ve sesi, suyun se- &i kadar; bülbüllerin sesi kadar tatlıydı. Orta yaşlı erkek, Necatiyi bir baş se- lâmile selâmladı. Necat! ona hürmetkâr bir tarzda mukabele etti: — Arzu ederseniz buraya buyurun e& fendim. Ben esasen kalkıyordum. — Rica oderim rahatsız olmayın? J— Bstağfurullah burası daha Tahattı — Siz rahatsız olmazsanız, fakat bizim için kalkıyorsunuz.. — Hayır, ben ölede de otururum. Tek kişiyim. — Rica ederim siz yerinizi muhafaza edin, biz şöyle geçeriz. Bütün bu konuşmalar onların birbir- lerine yakın masalara oturmalarını te- min etmişti. — Siz epey oldu mu geleli? — Ön gündür buradayım, beş gün da- ha kalıp gideceğim. — Siz şimdi mi geliyorsunuz.. — Evetşon beş gün kalacağız.. — Ne iyi, — Şöyle bir hava tebdili olacak, be- nim de izin zamanım.. Kendimi tanıta- arrneerererereeerareErAAEERERERRAAReSeRLARAReRRR e eeeLennA Giresonda caddeler parke döşeniyor Gireson (Hususi) — Belediye, şehir hududu içerisindeki umumi caddeler - den başka, ikinci derecedeki işlek yol- Jara da parke döşelmeğe başlamıştır. Belediye, Almanyadan, olarak, Marx isminde bir mühendis celp etmiştir. Mühendis gelerek işe baş- tır, mütehassıs | | | —RNecati İşman. * Artık ahbabdılar.. Ertesi gün beraber| oturmuş, beraber gezmiş, beraber yemek yemiştiler.. Öğleden sonra Bay Hüse' Görürgözle karısı odalarına çıkmıştılar,: Kızları Noclâ, Mecati ile kalmış konuşu- yorlardı.. — Bayan Neclâ, siz mektebe gidiyor« sunuz değil mi? — Hayır bitirdim. Yalnız piyano dersi alıyorum. — Ne iyi. Necati aklından geçiriyordu. Şu kızı ben alsam. Odalarında, karısı Bay Hüseyin Gö- rürgöze söyledi: — Terbiyeli bir çocuk. Herhalde ki- barlığı belli.. Şu bizim kızı istese!.. Neclâ düşündü: — Böyle bir nişanlım olsaydı, ve bur raya onunla gelseydim. * Beş gün içinde anlaşma tam manasile vukua gelmişti. Bay Necati İşman Bay Hüseyin Görürgözden Allahın emrile kızını istemişti: Ç — Ticaret yaparım, bu sene kazancım sekiz bin lira dedi. Gelecek sene dahs fazla ümid ediyorum. * Bay Hüseyin Görürgöz, vergi tahak- küku işleri müfettişi idi. Şehre döner dönmez ilk işi müstakbel damadının ka- zancı hakkında ufak bir tahkikat yap- mak oldu. Vergi dairesindeki dosyasını getirtti. Kazanç beyannamesine baktı, Senelik kazancı üç bin lira görünüyordu: — Aldatıyor! Bu söz Bay Hüseyin Görürgözün ağ- zından gayri ihtiyari çıkmıştı. — Aldatıyor.. Memurları çağırdı: — Bu beyannameyi alın, kazancı se-' kiz bin lira üzerinden hesaplayın! Sekiz bin üzerinden hesaplanan kazanç wergisi Necati İşmana tebliğ edildi. Ne- cati ihbarnameyi alır almaz müstakbel kainbabasına koştu; Bay Hüseyin Görüre göz, damadını sevinçle karşıladı: — Bugün çok mes'udum, oğlum. — Fakat bayım.. — Çok mes'udum. Hele seni gördüm, saadetim daha arttı. Bu akşam bize ye- meğe gel olur mu? — Fakat bayım.. Sözünü kesti: — Düşün, dedi, kazancın üç bin lira' olsaydı da bana sekiz bin deseydin beni aldatmış olacaktın.. Yok sekiz olsaydı da kazanç beyannamesinde üç bin göster- seydin vergi kaçakçılığı yapmış sayılır- din, Ben kızımı ne beni aldatan adama veririm, ne de bir vergi kaçakçısına am- ma şimdi senin gibi bir adama veririm. Çünkü mesele tashih edildi. Vergiyi se- kiz bin üzerinden vereceksin! Neclânın hayali Necati İşmanın gözü- nün önüne geldi. — Akşama, dedi, kaçta geleyim? — Kaçta istersen gel oğlum, benim evim senin kendi evin sayılır! Yarınki nushamızda : ÖLEN ÜMİT!... Yazan: Selâhattin Enis