10 Ağustos 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

10 Ağustos 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA 'Dönizlerin Makyaveli Kaptan Bum Bum Çeviren: Ahmet Cemalettin Saraçoğlu " Bir gece vapura küçük bir erkek çocuk getirerek bana “teslim ettiler. Bu çocuk Çin ihtilâli ile tahtından : indirilmiş olan Çin imparatoru idi. Böyle bir vak'a âz kalsın bir defa — da benim başıma ge — lüyordu. «Çefoo> dan | *Şanghay» limani » O Na ihtilâlei kıtaat Ehıkhdwndmhı— kerler gemide isyan | Çıkarmak - istemiş * ler, Bereket versin " ki sadık Çinli tay » hmdınbiı'i'ı!llp - keyfiyeti bana ha - ber verdi. Ben de icap eden tedbirleri #ldım, bast n bayı n . Grır kaldırmaz Âsi- leri kazanlardan al- t diğim kaynar su tu- - fanı ile karşıladım, Herifler işin şaka « Ya gelir tarafı ol « TMadığını ve kafa tut , Makla devam ederlerse istakoz dular, Deye » ben de kendilerini Sinti tıkadım. — Biçareler — «Lauter- K şarkısını Çince — olarak bel- Ik' Yüzlerce defa teganni etmek sure- yakalarını güç kurtardılar. Çinli tayfa nasıl cezalandırılır? Bir gemide Çinli tayfayı ancak va: Pürun süvarisi Gdövebilir. Süvariden başka hiçbir kimse bir Çinliye bir Tiske le vuramaz. Tabif arasıra bizim Çinli tayfaya de böyle bir dayak ziyafeti Sekmek icab ederdi. Yalniz nedense benim bu hususta kalbim pek yumuşak olduğundan ken- Gi tayfamı kendi elimle cezalandırma- bir türlü razı olamıyordum. Buna bir çare bulmak lâzımdı, Ben de aşağı yukarı her limanda sikı fıkı Gostlarım olan mahalli polis müdürü- Ne bu vazifeyi gördürmeğe başladım. iş yiyecek - sakın şeker kamışı yi- k zannetmeyiniz - kabahatlıyı bir Rektubla hangi limarlda isein o lima- h polis müdürüne gönderir, bizim inli de kamış ziyafetini son damlası- Ta kadar içmiş bir halde vücudunun kısmı süflüsmi uğuştura uğuştura ge- Miye dönerdi. Gemide yolculardam birisinin parası kayboldu mu ve parasını kaybeden Yolcunun kamarasına bakan Çinli ka- Marot: .— Paradan benim haber yok! Ben S8örmedi... Dedi mi hemen mektub yazılır, ka- TMarotun eline teslim edilir, herif gi- T, polis müdüründen yirmi otuz ka- TMiş yer, gemiye dönerdi. Lâkin bu kamış darbeleri hafıza Canlandırmak hususunda çok mücer- Teb olduğundan kamış ziyafetinden | #onra gaip para mutlaka bulunurdu. B Tayfuna gelince... Aksayışark sularımdaki - seferlerim *ı "“hımda şiddetli olmak şartile tamam “Yedi defa tayfun fırtınasına tutuldum. © , Tayfun bir kere başladı m: yapılacak 4 bir şey vardır: Bütün lombozları, Atbar kapaklarmı sımsıkı kapamak ve İyet sahil yakınında veya sığ sularda iz geminin başını açığa ve rüzgüra 4 tutmak..: |. Süyet tayfımun tamam merkezinde | tâbiri mahsusile, kalbinde.. iseniz Nizgârın birdenbire drise — etmesine Tök dikkat etmek lâzımdır. Benim fikrimce asıl korkunç olan ta- Taf binnefis tayfun değil, tayfundan Sonra Çinli yolcunun kapalı kaldığı an- ::Hlnıı neşrettikleri öldürücü pis ko- lardır. Ve insan bu pis koku içinde derin nasıl olup ta sağ kalmış ol- klarına şaşar. & - Japon muharebesi sırasında... | Rus - Japon muharebesinden — biraz Bra idi. «Çefoo» dan hayvan yükle- fn'#'--m. Bu hayvanları harpten kî, S Aksayışark sularında yedi defa, şiddetli tayfun fırtmasına — tutuldum. gibilçıkmış aç Rus ordusuna sevkedilmek lanacaklarını anlayınca teslim ol- Rus memurlarının iç yüzlerini iyice üzere (Vlüdivostok) a götürecektim. biliyordum: Hükümetlerinden pek az «Vlâdivostok» limanına yaklaştığım za-|maaş alan bu biçareler varidatlarını, man o kadar kesif bir sisle karşılaştım ki ancak «Askold» burnundaki sis dü- düğü sayesinde yoluma devam edebil- dim. Limana giren vapurlar, limanın ajğ- zında bir pilot teknesile karşılaşırlar. O sisli günde pilot liman memuru filân görmedim ve yalnız başıma girerek: — Funda demira!... Kumandasını verdim, Henüz demiri- mi atmıştım ki kuru sıkı atılan bir top sesi işittim, Baktım karakol istimbotu, pruvasındaki minimini topunu bana çevirmiş, yaklaşıyor. İstimbotun dire- ğinde liman reisliği forsu da dalgalan” dığından bizzat liman reisinin gemiye gelmekte olduğunu anladım. Yanılmamışım: Kırmızı - çehreli, u- zun sakallı mütekaid bir Rus bahriye miralayı ile karçılaştım. Bütün Ruslar gibi şakacı ve neçşeli olan bu emektar denizci: — Karakol gemisini beklemeden li- mana girdiniz. 300 ruble ceza verecek- — Ne söylüyorsunu: kumandan? ce- vabını verdim, bu Allahın belâsı siste karakol gemisini değil burnumun ucu- nu bile göremiyordum, Nakdi cezadan bahis bile etmedim. Ağız bütün daima açık , geçen ecnebi vapurlarından öte beri toplamak “suretile artırabiliyorlardı. O akşam Moskof dostuma mükellef bir ziyafet keşide ettim; Bol yemek, ne- fis içkiler ve mebzul kahkaha ve eğlen- ce.., Tabil ceza fasleda unutuldu. (Vladivostok) da ihtiyar liman reisi- nin delâletile çok hoş vakit geçirdim. Rus kruvazörü «Yemçug» un zabitleri- le ahbap oldum. Beni kruvazöre davet etüller, gemiyi gezdirdiler. Meğer umumi harbte «Yemçug» kru- vazörile bir kere daha- karşılaşmaklı - ğim mukaddermiş. Hem de ne karşıla- şışt. Her ne ise sırası gelince anlatı- rım, Lord Kiçner ve Çin İmparatoru: Bir kere de (Şanghay) da — İngiliz klübünde Lord «Kiçner» şerefine ve- rilmiş olan bir ziyafette bulunmuş ve Lordu yakından görmüştüm, Ve ilk bakışla anlamıştım ki azim ve irade sahibi kudretli bir şahsiyet karşı- sında bulunuyorum. Bana öyle geldi ki, Lord «Kiçner» müşkülâttan yılmaz, te- sadüf edeceği engelleri çiğneyip geçe- cek tiynette bir adamdır. Kendisini çok beğendim, takdir ettim, (Arkası var) 'mikroblara bir kapıdır Ve unutmayınız ki: Bakımsızlıktan cnrnyoı; dişlerin dif- teri, badomcik, kızamık, enfloenza, ve hatta zatürrieye yel açtıkları, iltihab yapan diş etlerile köklerine mide humması, açandisit, nevrasteni, sıtma ve romatizma yaptığı Tennen unlaşı- mıştır. Temiz ağız, ve sağlam dişler umumt vücud sağlığının en birinci şartı olmuştur. Binaenaley dişlerinizi hergün kabil olduğu kadar fazla - 14- akal 8 defa - «Rudyolin» diş macu- l nile fırçalıyarak sıhhatinizi. garanti edebilirsiniz. ve elmelisiniz. Bu su- retle mikrobları imha eder k dişleri- nizi korumuş olursunuz. y BC karşı sıhkhatinizi korür. d —— İKİMEKTUP Yazan: Peride Celâl Gözlerimin içine bakarak: — Seni seviyorum Feriha.. dedi. Anadoluda olduğu için bir iki yıldan- Gitmeden evvel karının akrabası — olar? beri göremediğim Nebile isminde bir ar-; şu genç kızı bana nereden tanıttın bile kadaşım vardır. Geçen gün İstanbula geldiğini ,duydum ve oönu ziyarete gittim. Akşama kadar oturduk. Nebile İstanbula geldiği için pek Mmemnundu, neşe ile gülüp konuşuyordu. Akşam üs- tü gitmek için davrânı m zaman bi denbire yerinden fırladı. «A, dur dedi, |gitme, Senin için iki mektub sakladım. |Sen böyle — mektuplara — meraklısın, oku ne kadar hoşuna — gide - cek.» Dışarı çıktı. Biraz'sonra geldiği za- man elinde iki mektub vardı. Mektubları İbana uzatırken dudaklarında — müstehzi |bir tebessüm kıvrılarak: «Bunlar dedi. 'Taşrada iken biri kocama benim de pek iyi tamıdığım Hasan isminde samiml bir dostundan, öbürü de bana yakın akra- bamdan bir genç kızdan geldi.. Hemen Mektublardan birini açtım. Bu genç kızdan gelen idi, Şöyle başlıyordu: | «Sevgili Nebile, senin şu son günlerde yanımda bulunmanı öyle isterdim ki. Büyük bir buhran geçirmekteyim. Biri- ni seviyorum Nübile.. Hem de kım bili- yor musun? Hani şu senin kocanın arkı- çapkın bir adam olduğunu bilirsın. jdınla meşgul olmamıştı» diyor da acı gülüyorum. Tabii peşimde olacak. Çün- kü ona yüz vermiyorum ve bütün kadım- Jardan iltifat gören, onları istediği anda avucuna almaya alışmış olan bu adam benim inadım karşısında hiddetinde kah- roluyor. Ona mağlüp olmıyacağım, kısa Wbîr müddet için eğlences' uklan sonra öbürleri gibi bir köşeye atılmaya taham mül edemem Nebile. Evvelâ dostça ba- na sokulmaya başlamıştı. Sorira birder bire aşkını iliraf elti. Çılgın bir lü oynamaya başladı. Beni her görüşü de güzlerimin içine bakiyor: «<Sizi sevi- yorum Feriha» diyordu. - Ben kahkaha- larla gülerek İâkayıd bir tavırla omuz- larımı silkiyordum. Kendisini nasıl s diğimi- biraz anlasa kim bilir, <nit onu da mağlüp öttim> diye, ne kadar mağrur olacak, sevinecek, fakat hayır, ona bu zevki vermiyeceğim. Geçen ak- Bir aralık yalnız kal- bir hal sezdim. Yanı- ma yaklaştı. Gözlerimi arıyarak: «Feri- ha dedi, size mühim bir şey söyl:yeceğim bugün.» İçimden beni ağına düşürmek için gene ne yalanlar uydurdu kim bilır diye düşündüm ve birdenbire hiddetkk- nerek sıkıntılı bir günüm olduğunu gene her zamanki gibi eseni seviyorum» diye- cekse dinlemeye — tahammülüm olmadı- Bini söyledim. Birdenbire kaşları çatıldı. Öfke İle bana bakarak: «Peki öyle ise Allaha ismarladık, dedi, gitti. O günden sonrya onu görmedim. Gene eski hayatı- na, sabahlara kadar süren gece âlemle- rine daldığını işitiyorum. Bu kalbsiz a- damdan kurtulduğum için sevinmem lâ- zım. Fakat ne mümkün. Gözlerinden has- retle öper, mektubunu beklerim. Çabuk cevab ver. Teselliye öyle muhtacım ki. » Genç kızın mektubünu bitirince he- men merakla öbür moktübu açlım. «Dostum, Sana şu sıralarda ettiğim lânet. anla- tamam. Başıma öyle bir belâ sardın ki.. şam bize gelmişti .| Ne ise artık her şey bitti. Onu hiç İşuyorum ve sal mem, Ben hayatımda böyle çetin mahs lük görmedim ve asıl felâket onu sevea memle başladı. Dur, gülme. Emin sevgi öbürleri gibi gelip geçici Onunla beraberken büyük hir duyuyorum. Ayrıldığım zaman bütün gayretime rağmen en İeci azablar içinde içbir kas kıvranıyorum. Şimdiye kada dini kıskanmadım. Fakat F keklere değil, kendi samimi arkadaşlarta na fazla bir samimiyet gösterişi bile çekemiyorum. Dedim ya bir folâkota düştüm ki sorma. Beni biraz sevse bü« tün dünyalara malik olmuş kadar sevik necektim. Hayatımda muvaflfak olamas dığım bazı kadın maceralarım olmamış değildir. Fakat nihayet omuzlarım: sile keleyip geçebilirdim. Hiç biri Ferihadan gördüğüm ved kadar beni kırmadı, ge- çen gün kendi kendime düşündüm. De- mek benim havaitliğim, o kadından bu kadına gönlümün akması asıl aradığırm bulamadığım içinmiş, fakat keşki onu gene bulmasaydım. Dostum, bu kız beni çıldırtıyor, hareketlerinde bana karşı- en anin cre daşı Hasanı. Hasanın ne kadar — haval,| küçük bir alâka farketmek imkânsız. İşte| Kendisine eseni seviyörum> dediğim za4 şimdi bu çapkın adam benim -peşimde | man alaycı alaycı gülerek aomuzlarını Nebile, Herkes «senin kadar hiçbir ka-| silkiyor. Ö zaman onu öldürmek, parça- ct |lamak -istiyorum. Nihayet iki gün evvel kat'i kararımı verdim. Onlara — gittim. Bit aralık 'yalnız kaldık. <«Feriha dedim, sana mühim bir şey söylemeye geldim. » Sıkıntili. bir tavırla kaşlarını çatlı. «A. man, dedi gene seni seviyorüm diye, saç« malamaya başlamayın sakın, bugün sı- kıntılı bir günüm, belki her zamankı gibi gülüp geçmem de sizi kırarım.» Bu söze ler üzerine içim zoehir kesildi. Halbuki ben onâ ne söylemeye gitmiştim. Billyor musun? Karım olmasını rica edecektim. göre memeye karâr verdim ve bu da dürmanin güçlüğünü de ilk günleröc-ane ladım, Fakât şimdi buna da çare bulmüş vaziyetteyim. O kadından o kadına kö- ilara kadar içiyorum. Bilmem bu gidişle hallm ne olacak, ka- |rına hürmetlerim. Seni hasretle kücakla- rim.> İkinci mektup ta bitmişti. Ayağa kalke tım ve «yazık» diye mırıldandım. Arkâ. daşım şakrak bir kahkaha attı: — Hiç üzülme dedi. Biz de kocamla böyle evvelâ yazık dedik, fakat sonra çaresini bulduk. Merakla yüzüne bakıyordum. O güle. rek devam etti: — Ne yaptık biliyor musun, Hasanın mektubunu Ferihaya, Ferihanm mektu- bunu da Hasana yolladık ve bu suretle bir yuva kurulmasına stbeb olduk. Eve lendiler. Hayretle elimdeki mektubları — işaret ettim: — Peki bunlar? — Onlar mektubların asılları değil, kopyaları. Yarınki nushamızda : Yakut gerdanlık Terclme edön: İ. Hırlüsi

Bu sayıdan diğer sayfalar: