“bugünlerde Halebte icra edilmiş olan bir Sayfa SON POSTA Bir katilin idamı Surîyede günün meselesi ları etraftan bir gönüllü cellât aramıya koyulmuşlar; Mahküm gene öyle, ayak - ta, başının üstünde ölüm ipi, lâkayt, göz- leri ayni noktaya dikilmiş bekliyor. Me « murlar da etraftan, biraz para mukabi - linde bir uşak tedarik edip geliyorlar. A- cemi cellât mahkümun yanına geliyor, ne yapacağını bilmediği için zabıta memur- Tarı bağırarak talimat veriyorlar: «İpi tut, ilmek yap, şöyle geçir, böyle çevir...> Mahküm, hep o heykel halile bekliyor, acemi cellât, titriyen ellerila işi becere- miyor ve Öte tarafta kadınlâar düşüp bâ- yılıyorlar, erkekler teessürden feryat &- Bu defa da acemi cellâdı teessür kav - ramış, son dakikada ipi çekmeğe kuvve- ti yetişmiyerek, bırakıp kaçıyor. Niha - yet kavga nöbeti zabıta memurlarına ge- liyor: «Sen çek! Ben çekemem! Senin vazifen, benim vazifem değil'» diye bağ- rışıp duruyorlar, Mahküm öyle bekliyor, halk bağrışı * yor, kadınlar yerlere düşüyorlar.. On dakika süren bir mücadeleden son- (Baş tarafı 1 inci sahifede) hşıyor. Bugünlerde, Fas ve Cezayir nas- yonalistleri tarafından başvekil Cemil Beye Hatay hakkındaki Cenevre kararı aleyhinde protestoyu mutazammın bir mektup gelmiş. Bir dua kitabına ben - ziyen bu mektubu gazeteler neşrediyor- lar ve bununla teselli buluyorlar, * Bütün Şamdâ ve hattâ Suriye ve Lüb- nanda dedikodu üuyandıran bir hâdise de idam hükmüdür. Hükmün icra ediliş tarzı herkesi meraka ve hattâ galeyana dü - şürdü. Basitliğine rağmen feci olan bu hâdiseyi size hikâye etmek isterim. Mahküm, Mohammed Dakkak ismin- de Halepli, genç, yirmi iki yaşında bir bakkaldır. Bu adam, 436 senesi ikinci kâ- nununda, komşusu Abdüllâtif —iaminde birini öldürmüştür. Öldürmesinin sebebi de, işleri iyi gitmiyen Dakkakın kendi « sinden paraca yardım istemesi ve onun da bunu vermemesidir. Katil, redde uğ- Tadıktan sonra bir müddet etrafta do - Jaşmış ve nihayet gelip yazıhanesinde, Abdüllâtifi hançerle yere sermiştir. Fakat, Dakkak pek te tabii halde bir adam değildir. Ekseriya gözlerini bir ta- rafa diker ve yahut bir takım rüyalara veya hülyalara dalmış gibi, saatlerce ha- rteketsiz kalır ve düşünürmüş. Bundan dolayı bazıları kendisine şair, bazıları da lanıyor! Hâdise, bütün Suriyede büyük bir he- yecan uyandırdı. Herkes ondan bahsedi- yor. İspanya işleri Ne safhada? (Baş tarafı 3 üncü sayfada) bildiği için bu meselenin müzakeresi- ni mümkün Mmertebe geciktirmeğe ça- hşıyor. İspanya meselesinde, karşılıklı ola- rak göze çarpan mücadele, şimdi, bu iki dava etrafında şiddetini göster - mektedir. Kellim kellim lâyenfa, İspanya işle- ri için söylenilebilecek en veciz bir va- sıf oluyor. — Selim Ragıp Emeç Hamallar Belediyenin gösterdiği arabaları beğenmediler Hamallığın kaldırılması üzerine, na- kil vasıtası olarak hamallar cemiyeti, belediyeden araba lipi istemişti. Bele - diyenin gösterdiği üç tipi, cemiyet mu- vafık görmemiş ve yeniden tip iste - miştir. İstanbul Borsası kapanış fiatları 9-8 - 1937 Açılış — Kapanış 630.00 — 630.00 0,7920 — 0,7908 21,0875 — 21.0875 1505 — 15475 4.7032 — 47095 667460 — 66.7469 34480 — 34415 684920 — 634920 LASSS — LA35S 26785 — 2,6185 41857 — 41857 1973 — 1373 | A'dliyemîzin yeni ve mühim kararları (Baştarafı 1 inci sayfada) adli harekâtı olduğu kadar adliyenin ce- za kısmındaki harekâtı da vazih bir şe - kilde tesbit etmektedir. Bu istatistikle - rin vereceği kanaate göre tedricen milli bir ceza kanununa intikal etmek ve mem leketi intikal ettirmeği adliyenin vazifesi cümlesinden addediyoruz. Statistik malümat hayli ilerlemiş ol - makla berabor kat'i bir karar almamız için kâfi derecede geniş değildir. Bugün elimizdeki istatistiklerde gerek umumi ceza kanununun, gerek hususi kanun - lardaki cezaf hükümlerin her çeşit cü - rüm için hapishaneye gönderdiği kim - seler ve bunları cürüm işlemiye t eden saikler ayrı ayrı tesbit edilmi; Yakın bir zamanda bir ceza kanunu lâyi- hası vermek değill, yakın bir zamanda Mesaisi bir kaç sene sürecek olar bir ce- za komisyonu teşkil edeceğiz. Bu komis- yon tetkiklerini tamamladıktan — sonra belki de ceza kanununun baz: hükümle- rine vüs'at vermek, bazılarını darlaştır- mak icap edecektir. Şüphe edilmez ki bu mühim bir iştir. Cinayet ika eden kimseler nerelerde, ne sebeple, nasıl cürüm işlemişlerdir. Elde edilecek neticeye göre alınacak tedbir - ler mıntakavi veya umumt olacaktır. Cürmü meşhut kanunu İdare adamlarile, zabıta âmirlerile, a- meczup — derlermiş. Muhakeme es - nasında bunüun aklının tam ye- rinde olup olmadığını tetkik icap etmiş ve doktorlar da katilin şuuruna sahip bu- lunduğuna karar vermişler. çevirmişler, kordon haricine halk toplan- mış, mahküm da meydana gelmiş. Önce bir zabıta memuru ile bir şeyh, dua, ke - limei şehadet ve vasiyet gibi şeyler için dis, 13.08: Muhtelif plâk neşriyatı. Bugünkü program 10 - Ağustos - 987 - Balı İSTANBUL Öğte neşriyatı: 12.30: Plâkla Tüzk musikisi, 1280: Hava- Akşam neşriyatı: 18.30: Plâkla dans musikisi, 19.30: Kon. vukatlarla görüşmelerimde bütün ele - manların meşhut cürümler kanununun tatbikinden memnun olduklarını inşi - rahla dinledim, Bu kanun müsbet neti - celer verdiği için bizi yeni bir karar al - mıya sevketmiştir. Meşhut cürümler ka- nununun hem cürüm sahasını, hem de tatbik sahasını genişletmek kararında - |yız. Mümkün olursa büu kanunun tat « bikini belediye hudutlarından zabıta teş- kilâtı mıntakasına, hattâ ajğır ceza cü - 19675 19675 4.1810 4.1810 3.985) 3. 9080 106.6656 — 1066666 M4.2857 — M.2857 2.7268 2.7268 2040 2040 80787 30187 mahkümu söyletmek istemişler. Mah - küm, her vakitki gibi gözlerini bir ta « rafa dikmiş, çehresinde hiç bir hareket eseri göstermeksizin, sakin, bir kelime bile söylemiyerek dakikalarca ayakta dimdik durup beklemis. Bir hayli davam etmiş olan gayretten sonra onun bir ke- “ lime bile söylemediğini gören zabıta, va- — eellütlara o kadar tesir etmiş ki bunlar — bir yer buldum, yerleştim bilet.. zife sahibi olan iki cellâda hükmün inm « fazını emretmiş. Cellâtlar, kendisini seh- panın altına gelmeğe davet etmişler; o da sükünetle yürümüş. Bu adamın hali İşi birbirlerinin üzerlerine atmıya başla- mışlar ve nihayet birbirlerine küfrederek vazifeyi bırakıp dövüşmeğe başlamışlar! Mahküm ayakta öylece bekliyor. Se& - kilip gitmişler. O zaman zabıta memur- Ajans ve borsa haberleri. 22.30: lolar, opera ve operot parçaları. W.8) 1465 rümlerine kadar teşmil edeceğiz. Evlenme, boşanma meselesi Evlenmeyi teshil etmek isteriz. Bo - şanmadaki kayıtların tatbikatla gayet geniş tutulduğu kanaaliğdeyiz. Evlenme | davası memleketin büyük hıssesi olan bir mücssesedir. Yuva iki kişinin kurduğu bir müessese değildir. Bilâkis âmime menfaa- tini temsil eden devletin bu müessesede alâkası mevcuttur. Bu müessesenin yı -« kılmasında devlet alâkadardır. İzdivaç müessesesini korumak isteriz. Çocuk hapishaneleri Şimdiye kadar her nevi cürüm erba - bının toplandığı hapishanelerde kalan ve ahlâklarının büsbütün bozulması teh- likesine maruz bulunan çocukları Türki- yenin bir veya iki yerinde kuracağımız hapishanelerde toplamak, islâh etmek is- tikbal için memlekete nafi uzuvlar ha « linde cemiyete vermek emelimizdir. Vek kâletimiz bu işi iktisaden memlekete dâe ha az bar olacak bir şekilde hal kararın- dadır. Bu husus mütalea ediliyor. Eğet mütalea uzun sürerse İstanbul beledi - yesinin kurduğu islâhhaneden istifade e- dilecektir. İstanbulda bu işle meşgul o - larak bir an önce halledilmesini temin ©» deceğim. İstanbulda mücrim çocuklar için ayrı bir paviyon tesis edilecektir. Mahkümlar kazanacaklar Mahkümlar hakkında iyı tasavvurla » rımız vardır. Mahkümları muhafaza et « mek için hapishane binalarına ihtiyatı « miz yoktur. Her mahkümu yediğini ve sarfettiğini kazanır hale getireceğiz. Sü- mer Bankla temas edilmektedir. Yeni ya pılan fabrikaların yanmıda birer paviyon inşa ederek mahkümlara tabsis edecağız Mahkümlar bu suretle kazanır hale getis rilecektir. Yıkılan apartımanda iki kişi yaralandı Dün sabâh Aksarayda yeni yapıl « makta olan bir aparlımanın beton kıse minin yıkıldığını yazmıştık. Bu apar « tıman, Ruhi kalfa tarafından yapılan * katlı bir binadır. Betonun yıkılması neticesinde üst katta beton döken Ah- met üsta sağ bacağından, Hasan da sol kalçasından hafif surette yaralanmıış « lar ve tedavi altına alınmışlardır. Bir bisiklet kazası Fener yolunda Mazharbey sokağın- da | numaralı evde oturan - tayyareci Nurinin 4 yaşındaki oğlu Bingölü, kom şuları Hasanın || yaşındaki oğlu Ah - met bısiklettte önüne alarak gezdirir- iken, Bağdat caddesinde bısiklet dev - rilmiş, sukut neticesinde — yaralanan Bingöl Haydarpaşa Nümune hastane - sinde tedavi altına alınmıştır. Yerli Mallar Sergisi Perşembe günü kapanıyor Dokuzuncu yerli mallar sergisini açıldı. B günden dün akşama kadar gezenlerin sa- yısı 300 bin kişiyi geçmiştir. Bergi, perşem- be akşamı kapanacaktır. Gümrük muhâfaza teşkilâti komutanı General Seyfi dün ser - giyi gezmiştir. Doktor l»ıbrııııııız.ııo“ı 1 Belediye — karşısında, - Piyerloti caddesinde 21 numarada hergün eder. *“ Son Posta ,, nın tefrikası : ETİ Helecandan sesi titriyordu. Yalan de- — gll, kim olsa onun genç kadına vapuru “kaçırtmak için saatini bozmuş olmasın - dan şüphelenirdi. “ — Görüyorsunuz, diyordu, dündenberi kurulmamış. Bizim bugün buraya gele « geğimizi bilmezdim ki saati onun İçın “kurmadan bırakmış olayım?. Geriye kal- maş olsaydı, benim karıştırmış olmam ak- la gelebilirdi. Fehamet güldü: — Dün gece sana saatini kurmayı bile unutturacak ne vardı acaba? — Dalgınlık, başka ne olabilir?. Peki, şimdi ne yapacağız?.. İstanbula dönme- nin hiç bir çaresi yok!.. — Ne yapacağız, bu gece burada kale- cağız işte!., Artik onu düşünecek değilim yal!.. Şimdi gidelim de otolde kendimize bir yer bulalım. Ötele gittiler. Fehamet kocasına tele- — fön etti. Yalovaya geldiğini, vapuru ka- — çırdığını, bu gece burada kalacağını söy- ledi: — Sen hiç merak etme, diyordu, ötelde 78 UZAK Yazan : K. R. Enson Hüsamettin artık bu kadarına sinirlen. Mmişti: — Bu gün Yalovaya gideceğini bana noden söylemedin?. Kaç gündür Yalo- varan lâkırdısı bile yoktu. Sabahleyin birdenbire nereden aklına geldi?. Gitt'n bari, vapuru masıl kaçırdın?. Saatin kuç olduğunu bile farketmemek için —insan ya sarkhoş olmalı, yahut da bir yerde uyu- yup kalmalı... Gece, tek başına bir kadın otelde yatar mı?. Herkes ne der? Diye söyleniyordu. Fehamet işi yay- garaya döktü. — Of aman, sıkıldım artık!.. Başıma gelenler elvermiyarmuş — gibi üstelik bir de vırvırı dinleyememi. Dedi; telefonu kapattı. İmad, uzaktan ona bakıyordu. İçi sızladı. Genç kadının, ilk önce kocasına tatlı tath dil dökmesi, en suçsuz çocuk- lar gibi başına gelenleri anlatırken son- ra birdenbire yaygara ile işi örtbas et- meğe kalkması ona pek acı geldi. Za- Ötelde: — İki yataklı oda mı istiyorsunuz? Diye sordular. İmad, atıldı: — Hayır, dedi, ayrı ayrı iki oda... Fehamet de: — Ben biraz elimi, yüzümü yıkaya- yim, diye odasına çıktı. Yarım saat sonra tekrar İmadın yanına geldi: — Sen odanı gördün mü? İkimizinki de yanyana!. Diye gülüyordu. Ertesi gün sabah vapuruna yetişmek istemediler. Genç kadın, öğleye kadar uyudu. Uyandığı zaman da pek yorgun, pek bitkin görünüyordu. Akşam üstü otomobile binerken: — Bugün de artik vapuru kaçırama- yız, değil mi?, Yoksa bir gece daha, hattâ aylarca burada kalmak fena mı olurdu?.. Diye İmadın yüzüne bakıyor; gözle- rimin içi gülüyordu. Köprüye yaklaşırken: — Ayrı ayrı çıkalım, daha iyi olur, dedi. Dün gece konuştuğumuz gibi sen artık bize gelmezsin. Yarın sabah saat dokuzda telefon et. Nerede buluşaca - ğımızı konuşuruz, Ogünden sonra Fehamet hiç evde o- turmaz olmuştu. Konuya komşuya git- tiği de yoktu. Ona üstüste emniyet san- dığında, emlâk bankasında, tapu daire- sinde rast gelenler oldu: — Evini, apartımanını rehine koyup para mı alıyor, nodir?. Kocası bu kadar ıcıuwpaııyııdıom-u; zengin olan bir kadın, parayı ne yapa" incinmemişti, kunçluğunu bir kere şını yere iğdi. günahın kor -| cak?.. daha düşündü. Ba-| Diye fısıldaşıyorlardı. Hüsamettin de bu yakında karısından şüphelenmeğe başlamıştı. Onun halin- de bir başkalık olduğunu seziyor, fakat içyüzünü bir türlü anlıyamıyordu. Her akşam hiç yoktan kavga ediyorlardı. Genç kadın bir aralık: , — Ben otomobille Avrupaya gidece- ğim!.. Diye tutturdu. Kocası: — Bugünlerde ben İstanbuldan ay- rılamam. Bekle, dört beş ay sonra işler- imiz biraz hafiflesin, o zaman beraber gideriz . — Ben senin işlerini bekliyemem. Sen istemiyorsan burada kal, ben yal- nız giderim! — Olur mu öyle şey acanım?. Sen yalnız gidersen, ben rım, düyanlar ne der?.. seni nasıl birakı- î_lmı?l, — Ne yapayım, diyordu, kendim yaptım; çekeceğim artık!, Hiç olmazsa evin içindeki tatsızlığı gidermek , karısının hiç olmazsa böyle- likle gönlünü almak için her defasında pırlanta bir bilezik, tek taşlı bir yüzük alıp getiriyor: — İki hamalın karısı da bunu bula- mazi, O da, bayram geldi bir entari yapmadın diye kocasile kavga eder, dünya böyledir!. Diye işi şakaya vurmıya çalışıyordu. Aradan bir kaç gün geçti. Hüsamet- tine de bir durgunluk, bir asıklık gel- mişti. Eskiden Fehamet, hırçınlık et - tikçe o sokulur; karısını biraz yumu - gönlünü almıya uğraşırdı. Bir gündenberi onda da bir değişiklik Böyle başlıyan kavga, günlerce u -| Yardı. Hemen hiç konuşmuyor; yor - zandı. Fehamet bu aralık kocasına kar- | Bunluğunu, kırıklığını ileriye sürüp er- şı en acı sözleri bulup söylüyordu. Hiç| kenden kendi odasına çekiliyordu. Fe- yoktan bir gürültü çıkarıyor, hepsinde hamet bundan, büsbütün kuşkulandı. de: — Biktim artık!. Dayanamıyacağım' ne yapacaksa artık bir ayak evvel yapıp ş|bu işden sıyrılmayı göze aldı. Bu nasil karılık kocalık?.. Sen hep be-| Bir akşam kocasına dedi ki: ni ihmal ediyorsun!. Benimle hiç alâ- — Ben, yarın Yalovaya gidiyorum. kadar olmuyorsun!, Ruhumu doyurmu-| Şimdiden haberin olsun da sonra geçen yorsun!?!. Keşki iki ipli bir hamalın| seferki gibi, bana neye söylemedin, de- karısı olsaydım; evli miyim, dul mu -|me!. yum, ne olduğumu bilmiyorum ki... Hüsamettin sesisini çıkarmadı. Ka -« Diye feryada başlıyor, en sonunda: — |rısı biraz durdu; onu bekledi. Sonra; — Boşa beni!, İstemiyorum artık!. Dayanamıyacağım, ayrılalım!. Diye tutturuyordu. — Hem, dedi, belki de beş on gün orâda kalacağım. Bugünlerde sinirle « rim pek bozuk!.. Burada pek sıkıldım. Hüsamettin, çok sabırlı bir çocuktu. | Biraz dinlenmek, hava almak istiyo - Zaten içinden, en derin bir yerinden kı-| rum. rılmıştı. Kendi kendine: (Arkası var)