Bir gelini bir çift katırla | İzmirdeki . trampa eden Ame Vak'a Amerikada n Keçmiştir. Amerikanın — İowa Yilâyetinde Prescott- | da sıra sıra çiftlikler Uzanır. Bu çiftlikler- den — birinde Ralt Deyvis isminde ol- dukça fakir bir çiftçi Çalışır. Ralf, gürbüz bir delikanlıdız, a- $ik hava, gözün ala- bildiği. kadar ucsuz bucaksız bir tabiat deköru, bu delikan- linmn gönlünde aşk fırtınaları doğurmuş- tur ve Ralf, komşü Çiftlik sahibinin — ye- deni Karoline vurul- Muştur. Genç kız, 17 yaşının bütün ba-| © timı güzel ve büyüleyici varlığında toplamıştır. Saf tavırları altında cinsi fin bütün cazibesi, ahengi çağıldamak- fadır. Yalnız bizim köylü delikanlı de- Bil, benim diyen herhangi bir şehirli Benç bile, bu kızı görür görmez, tutula- İr ve aşkından Ferhad gibi dağa dü- er, Karolinin anası, babası ölmüştü: Atncası ve tepzosi ile birlikte oturmak- fadır. Delikanlı, geçinmesini temin için, ye- Memiş, içmemiş, dişinden tırnağından Arttırdığı paralarla tam 350 dolara bir $ft katırla 75 dolara bir araba satın al- Mıştır. Ve bu işi yaptıktan sonra bir gün un kapısında hayvanları durdur- Muş, içeriye dalmış, bay amcaya ezile, le derdini anlatmış, «Karolin ile ev- k istiyorum>» demiştir. Altın babası, maruf cimrilerden olan 4Mca, eline düşen bu fırsatı hiç kaçırır ." Evvelâ mirin, kırın etmiş... Son« —Ğlikınhyı: X Oğlum, demiştir. Dostluk kantar, Omlakal ile.., Kızmı sana veririm, amma.. Bir şartla.. Araba ve katırların- Ja trampa ederiz... Biçare Aşık bu teklif karşısında şaşır- Muş kalmıştır.. Ne yapsın, ya yardan geç- TMeli, ya serden... Nihayet «tek Karolin benim olsun da, her şeye razıyım..» diye araba ve ka- fırları vermiştir. Bundan sonra elinde kir çiçeklerinden yapılma bir demet he- Men sevgilisine koşan Ralf, müjdeyi ver- Miş, aradan birkaç gün geçtikten sonra Sevgllisile evlenmiştir. Evlenmiştir. am- Ma iş bu kadarla bitse gene iyi.. Kurnaz amca bir sabah yeni gelin ve Jüveyin tuttukları eve damlamış, Ralf Davis kup hasta olduğu bahanesile genç kadını alıp götürmüştür, Akşam üzeri, gözlerinde sevgili ve bi- ricik karısının hayali tüte tüte kulübe- sine dönen Ralf, onu evde bulamayınca, komşulara baş vurmuş, onlardan da şi- fa verecek bir haber alamayınca, «karı- mı, mühakkak, mel'un amcası kaçırmış- tır» diye mavzerini kaptığı gibi, amca- nın çiftliğine varmış, kapıya dayanmış- tır. Ralf bu sefer, artık © ceki, utangaç köylü değildir. Karısını istiyen, ve bu- nun için de icab ederse cinayete kadar gidecek haysiyeti ile oynanmış bir delikanlıdır. İşlerin sarpa sardığını gören kurnaz lâkin ©o nisbette de korkak amca, pence- reden: «Dur oğlum. Karın burada.. Has- ta teyzesinin yanındadır» demiş ve içe- riye çekilerek, Ralfın karısını salıver. Fakat ayni zamanda Yaahkemeye mü- Tacsat etmiş ve Ralfin kendisini silâhla tehdid ettiğini söyliyerek — cezalandırıl- masını istemiştir. Hâkim her ikisini din- löyince, küurnaz ve cimri amcanın yap- 'tıklarını yanına bırakmamış, delikanlı- nın aşkından, zâfından istifade ederek trampa yolile almış olduğu katırları, a- rabayı delikanlıya iade ettirmiş, üstelik ihtiyarı 100 dolar tazminat vermeğe de mahküm etmiştir. * İşin daha garib tarafı da şudur: Amca, arabayı, Ralfe getirirken, yolda katırlar, yanlarından geçen bir etamobil sesin- den ürkünce, gemi azıya almışlar, ara- bayı devirmişler, ve hain amca da baca- ğainı kırarak, bu süretle yaptıklarının cezasını pek acı bir surette ödemiştir. ası nedir ? SARALİ Beynelmilel tenis maçları münasebetile her yıl Avrupa Ve Amerikada büyük alâka uyandıran kupanın hikâyesi SON POSTA Facla — Petrol deposundaki infilâk- ta yananların kemikleri v : . bugün İzmirde merasimle gömülecek (Baş tarafı 1 inci sahifede) Hulâsa, Bayraklıda Anadolu petrol şirketinin deposunda iki infilâkı mütea- kip çıkan yangın bütün manasile bir fa- ela şeklini almıştır. Yapılan tahkikat neticesinde şu netice- lere varılmıştır: Yangın nasıl başladı? Şirkete ait benzinler evvelki gün ge- len vapurdan tangla depoya nakledili- yor, depoda da tenekelere aktarılarak lehimleniyordu. Bu iş için dışı saçla çevrilmiş bir barakada çalışan iki işçinin kullandığı gaz ocağından yere dökülen benzinlerin üzerine sıçrayan bir kıvıleımdan çıktığı tahakkuk — etmiştir. Hâdisede kasid yoktur. Dikkatsizlik ol- duğu anlaşılmaktadır. Şirketin elimde stok kalmadığından ameliyeye gece de devam etmek mecburiyeti hâsıl olmuştu. Yaralananlar İnfilâkı müteakip alevler arasında ka- hp ta ağır surette yaralananların isim« leri şunlardır: Depo sahiblerinden Ali Meftun, gümrük kolcusu Zühtü, işçi Mehmet, Osman, İsmail ve Ali Mehmet. Yanıp ölenler Yaralılardan İsmail ve Mehmet nak- ledildikleri memleket hastanesinde — bu- gün kurtarılamıyarak ölmüşlerdir. Diğer yaralıların — vaziyetleri de — tehlikelidir. Depo içinde kalıp yananlardan 9 kişinin kafa tasları bulunmuştur. Hafriyata de- vam edilmektedir. Yananların isimleri Yananların isimlerini bildiriyorum: İ- talyan tebaasından Kaponi, Yugoslav te- baasından Toni, kâtib Nasih, şoför Meh- met, amelelerden Hüseyin, Tarık, Cemi), çoban Mehmet, Konyalı Ahmet, Yusuf Mustafa, köfteci Hazım Samlidir. Ayrıca şimdiye kadar hüviyeti tesbit edilemiyen bir gaip vardır. Facia yerinde Facla haberi duyulur duyulmaz Va- lâ Fazlı, mevki komutanı General Ra. sim, Belediye Reisi muavini, Emniyet Direktörü yangın yerine gitmişler, ge- ce yaftısından sonraya kadar ateşin söndürülmesine nezaret etmişlerdir. Ateşin genişlemesine mâni olmak i- çin kara ve deniz müfrezeleri — itfaiyı ye yardım etmişlerdir. İtfalye cansipa- rüne çalışmıştır. Yangın sabaha karşı bastırılmıştır. Ne kadar benzin ve petrol yandı. Yanan bina 4000 liraya Magdabürg, petrol ve benzinler de 25,000 liraya Viktorya Berlin şirketlerine - sigortalı idi. 50 ton benzin, 20 ton petrol tama- men yanmıştır. Maddi zarar 50 bin li- ra tahmin edilmektedir. Kurbanların cenaze alayı Facia yerinde bulunan cesetlerin ke mikleri yarın (bugün) merasimle gö » Beynelmilel tenis maçları bitti ve Da- kupası bu defa da gene Amerikalılar- kaldı. — , Maçın safhalarını günlerce telgraf ha- beri olarak takib ettik, Davis ismini bel- ki yüzlerce defa duyduk. Fakat hakikat- ::u «Davis kupası» nın nereden çıktı- ! ve neye delâlet ettiğini bilmiyenle- Emiz yok mudur? — ;1900 yılma doğru spar Avrupada he- BÜz yayılmaya başladığı sıralarda Ame- çoktan mektebe bile girmişti ve atlet bir gencin bir devlet adamı kadar adı geçiyordu. O vakitler en çok rağbet gören spor tenisti, tenisin de iki yıldızı vardı. Birine Davis derlerdi, öbürü de Vitman adını taşıyardu. Her ikisi de üniversite talebesi olan bu gençler yekdiğerini defalarca yen- mişler, yekdiğerine defalarla — yenilmiş- lerdi. Bir gün yeni bir maç arifesinde Davis bu maçları her sene muayyen zamanda (Devamt 8 inci sayfada) mülecektir. Lehimci Hasan ve Saidin isticvap- plarına devam edilmektedir, Bunlar - , | İ|dan Hasan hastanede yaralı bulunmak- | tadır. Sait infilâk esnasında tesadüfen | dışarıda bulunduğundan — kurtulmuş - tur, Bu dakikada yangın sahasının öte- sinde berisinde dumanlar tütmekte - dir. İzmir hâlâ facianın tesiri altında » ldır. Şehrimizde teessür İzmirde petrol — deposundan çıkan yangın faciası şehrimizde de büyük te- essür uyandırmıştır. Şehrimizdeki kumpanyalar yangın- la alâkadar olmaktadırlar. Çöpçülerden elbise parası . kesilmiyecek Şimdiye kadar tanzifat amelesinden her ay birer lira elbise parası kesil . mekte idi. Bu paralar, işi terkeden çöp- çülerin üzerinde kalan elbiselerin be - dellerine karşılık tutuluyordu. Belediye Encümeninin verdiği ka - rara nazaran badema çöpçülerin maaş- larından tevkifat —yapılmıyacağı gibi, şimdiye kadar kesilen paralar da iade olunacaktır. KADIN İngilterenin maruf kadın süvarileri nasıl yetişir ? İngiltereye giden bir Fransız kadın muharriri yazıyor: Binicilik mektebi sakin kırlar orta. sında pancurları sarmaşıklarla süslü gü- zel; büyük bir bina, Sahibleri Bay ve Bayan Pritchard adında bir çift İngiliz. İdare eden de onlar. Bayan (Pritchard) beni büyük bir ne- zaketle kabul ediyor. Kır saçlarla çer. çeveli genç bir yüzü, Iltifatkâr bir tebes- sümü var. Bana ahırları gösteriyor, na- zikâne izahat veriyor. Bu sırada bir «a- mazon - kadın süyari» kafilesinin mek- tebe doğru geldiğini görüyoruz. Bayan Pritchard: — Kahvaltı zamanı geldi. Geliniz sizi talebelerimle tanıştırayım, diyor, Yemek salonuna giriyoruz. Ortada çok büyük bir masa var. Çünkü: Talebe- lerin sayısı on beşi buluyor. Çaylar içi.- lirken bir yığın ses ve şen kahkaha bir- birine karışıyor. — Bayıldım, diyorum, buradan çabu- cak ayrılacağımdan çok müteessirim. — O halde niçin gidiyorsunuz. Kauınız. Hemen Bayan (P.) ye sizin için bir yeri olup olmadığını sorayım. Şansım yardım etti. Kalıyorum. «Amazon> lar mektebinde hummalı bir gün... Tak, tak... Kapıya vurula iki kuvvetli darbe bize saatin yediye geldiğini haber veriyor, Az sonra da bir gramofon Proadway Melody şarkısına başi , Bu şarkı be. nim oda arkadaşımın en sevdiği hava imiş. Oda arkadaşım hep hulyaya dal- gınmış gibi görünen bir İskoçyah kız. Gündüzün uykuda gibi görünüşüne mu- kabil gece de hermen hemen uyanık gibi. Söylenip, kımıldanıp duruyor. Dün o ka» dar yorulmamış olsam bu gece gözüme mutlaka uyku girmiyecekti. Kalkmakta biraz gecikiyorum. Fakat odanın öbür ucunda bir tak-tak başlıyor. Yatağımdan fırlıyorum. Saat yedi buçuk. Bütün talöbe ahır- larda. Orada herkes ya bir yahut ta bir kaç atla uğraşacak: Timar — başlıyor.! ooda un balet kızlarını - arattir. bir çeviklik ve beraberlikie ahenkli harek kan bir ıslık sesi katılıyor. Atların önce tüyleri ot demetlerile süpürülüp temiz- leniyor. Sonra kaşağılanıyor. Sonra da ipek fırçalarla parlatılıyor. Hayvanlardan sonra sıra ahirin temiz- tek- | rar edip işliyor. Ve buna her ağızdan çi- | liğine ve atların yatacağı yerlere serilen samanların yenilenmesine geliyor. Ça- tallar samanı pamuk gibi atıyor. Atılan Baman yere altın demetleri gibi serpili- yor. Süpürgeler işliyor. Büyük büyük kovalarda su taşınıyor. Başka bir mem- lekette bütün bu işler, ne kadar bayağı sayılarak seyislere bırakılır. Halbuki bu- rada onları genç kızlar bir spor sayarak neşe ile yapıyor ve icabında huysuz bir âatın atacağı çifteye cesaretle — katlanı- yorlar, İş bitince sarfedilen kuvveti telâfi za- manı başlıyor. Burada tam bir iştiha İle yemek yehiyor. Kimsede ne ince kal- mak, ne şişmanlamamak endişesi var. Herkes neşe ve kayıdsızlık içinde. Şaka , Başka biri o sabah bineceği haşarı bi atın telâşı içinde: | — Eminim ki düşeceğim, şimdiden bie liniz ki ben dünyada o atın Üüstünde dus ramam. Kızlardan hemen biri söze karışıyor. Ve tıpkı Bay (Pritchard) gibi bu korkalğ misafire takılıyor: — At her kımıldadıkça kalkıp oturu« yorsunuz; bacaklarınız pamuktan mı nee dir? Hiç cesaretiniz, kuvvetiniz yok mu sizin, Nihayet beygirlere yular, eğer takmak zamanı, sonra da manej başlıyacak. İşte Bay Pritehard, burada hem beğe- nilen, hem de biraz çekinilen öğretmen, Her şeyinde tam bir süvari halo var. Ora- da bulunuşu bütün oradakileri mıkna« tıslamaya kâfi, O görünür görünmez saygı dolu bis sessizlik başlıyor. Yularlar elde. Ders başlıyor. Talebe faaliyette, Kumandalar birbirini takib ediyor. Tırıs, dörtnal. Daha hızlı. Dur... Çark, yarım çark. Eğiliniz. El değişti. TİNiZ, — Zambak gibi eğilme! Bu ihtar öne çok eğilmiş bir sarışın kıza. — Barbara sopa mı yuttun, Bu da fazla dik duran bir genç kıza, — Diana solmuş mantar gibi duruyor- Sun. Sonra gidip ilk başlıyanlara verilen, tembelliğile maruf atı kırbaçlıyor. Hay- van kamçıyı yiyince hbirden — dörtnala kalkıp üstündeki genç kızı yere yuvare hyor, Bu zavallı kıza «yuvarlak bacaklı şövalye» adını takmışlar. Bu jlk saatten sonra dinlenme başlı- yor. Kırlarda yorgunluk alıyoruz. Elma toplıyarak eğleniyoruz. Sonra yeniden manej başlıyor. Son yarım saat atlamalara tahsiz edil- miş. Çayırların ortasında bir saha hazır- latılmış. Mania namına ne istenirse var. Bu saât günüri şüphesiz en eğlenceli ve en heyecanlı zamamı. Vay düşenlerin haline, Yakınımda biri, her atlayışında atına sarılıp, atladıktan sonra da her dela <az kaldı düşecektim» diye söyleniyor. Öğleden sonra bir. saat koşu meydae nında gene binme tecrübeleri yapılıyor. Sonra açık havada anatomi ve at hasta- lıklarına ait bir ders yapılıyor. Ondan sonra takımları temizleme işi başlıyor. Bir eğlence var ki bütün talebelete zahmet ve gayretlerine mukabil en gü- zel bir mükâfat yerine geçiyor: Av. Herkes heyecanla hem kendini hem atını hazırlıyor. Başlarda melon şapka- lar. Atların kuyruklarile yeleleri örül. müş. İşte boru sesi,.. Bir telâş koşuşma- lar, atlamalar, dörtnal... Nihayet bir til- ki avlanıyor. Öğretmen avın başını, a- yaklarım, kuyruğunu avcılara taksiım e- diyor. Yüzüme kanından bir parçacık sürüyor. Ava ilk iştirak edenin hissesi bu imiş. Üç amele zaç yağı ile yandı Kuzguncukta ecza fabrikasında ça- hşan ameleden Şükrü, Recep ve Ab « dullah, bir zaçyağı şişesinin kırılmasi- arkasından şaka, kahkaha ardından kah-|le ellerinden yanmış ve yaralanmışlar- kahalar. Biri benim uykusunda gezinme|dir. Yaralılar fabrika sahibi -tarafın « hastalığına müptelâ oda arkadaşına ta-|dan tedavi ettirilmişler, polisçe tahki- başlanmıştır. kılıyor. ta $