— «manı çevi: SON POSTA İttihat ve Terakkide on sene 17 inci kısım No. 22 Azerbaycanda son İttihatçı Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen İstintakçı dostum, söylediğim sözleri, ne münasebeti olduğunu anlamıyarak ve mazisi yüklü, ağzı kalabalık adamın sözünü kesmeğe cesaret edemiyerek dinliyordu — Georkinin, 905 ihtilâli esnasında,| Azerbaycanı dostca terketmek için ne Rusyada fakir sınıfın çarlık idaresin -| yapmamızı arzu edersiniz? den çekmiş olduğu zulmü ve bu idares| — Evvelâ, benim casus olmadığımı ye karşı mücadele için katlandığı fe-|kabul etmenizi ve sonra da Azerbayca- dakârlığı tasvir bakımından onun kadar|nı istediğim zaman terketmekte bana güzel olan bir eser yoktur. İstintakçı dostum, bu sözlerin ne serbesti vermenizi isterim! Ermeni Çekiste göre bu, fazla bir is. münasebeti olduğunu anlıyamayarak|teyişti. Razı olmadı, fakat pazarlığı ka- fakat, karş'sındaki mazisi yüklü, ağzı|bule meyletti: kalâbalık adamın sözünü kesmeğe ce- “saret edemiyerek dinliyordu. * Tam zamanı idi; ası! hücumu yapmak için, onun bu şaşkın dakikasındad isti- fade etmek üzere, sesime patetik bir fton verdim:. — İşte, bu eseri on beş sene evvel, Türkiyede, türkçeye ben çevirdim ve kabının üzerine kırmızı bayrağı koya- fak, Türkiyede ben neşrettim! O za- îmanlar. siz henüz çocuktunuz ve ondan sonra da, eminim, kömünist olmazdan evvel epeyce zaman, nasyonalist de ol- muşsunuzdur! Son cümlede, taşnak bozması komü. Hist olduğundan şüphe etmediğim bu Ermeni Çekist'e, kendisinin manevi hüviyetini tanıdığımı gösteren kuvvet- li bir taarruz da vardı. * Söylediğim şey de yanlış değildi. Ta- nin, 908 senesinde, ilk numaralarını “eşrederken, Türkiyede o zamanın en genç ve en ileri duygularını temsil e- “den bu gazete, Görki'nin Mât (1) ro- manını Ana ismile fransızcadan tercü- me ederek neşre başlamıştı. Tercümeyi Müştak yapıyOrdu. Ben; gazeteye, büu Tomanın neşrine başlanmazdan bir iki hafta sonra gitdim. Müştak da, sırf o- na mahsus bir beceriklilikle, bir müd. det sonra tercümeyi benim üzerime yı- kıverdi. O tarihte, Tanin'in en genç ve en yeni muharriri ben olduğum için, hor iş kolaylıkla benim hevesli ve a- teşli omuzlarıma yüklenebilirdi. Müş- tak da, beş on gün kadar eaman karde- şim, acele işim var, bugün sen yapı- yeri» dedikten sonra, bir gün baktım ki, günlük işlerimin arasına bu bir bu- gçuk sütunluk tercüme de ilâve edilmiş “bulunuyordu. Bu roman o zaman çok tutulduğu için, sonradan bunu kilab jhalinde neşrettik. Üzerine ikimizin is. jaini de koyduk; fransızcasının kabında kırmızı ihtilâl bayrağı vardı; biz de, ay- gı bayrağı türkcesinin kabına koy- 'duk. * Müştak'a burada teşekkür etmeliyim. Eğer, o vakit bu işi bana kavanço et- miş olmasaydı, on beş sene sonra ben Baküdeki Ermeni, taşnak bozması Çe- ,kiste karşı kendimi bu kadar kuvvetle 'müdafaa edemezdim. — Şimdi size ve sizin âmirlerinize 'hitaben şunu söyliyebilirim: Baküde, Sabir kütüphanesinde bu romanın türk- cesinden bir kaç tane vardır. Bunu a- dır, üstündeki isme bakar ve orada be- ni görürsün <. Ondan sonra da «bun - -dan on beş sene evvel türkceye bu vo- olan bir insandan, uzun Zaman hocalık etmiş, ilimle meşgul ol- muş bir adamdan bir casus çıkabilir mi?» diye sizi düşünmeğe davet ede- rim. Eğer vicdanınız, - <olabilir!» diye bir hüküm verirse bu hükmün netice- sini şimdiden kabul ederim. Böyle bir hüküm veremezseniz o zaman da, ben Azerbaycanı terketmeği gene kabul & derim, fakat, birbirimize düşman ola- ruk değil, dost olarak, dostea!.. Bu sözlerim ve bu mantığım çok kuv. “vetli idi, Çekist şef, düşündü kaldı. Son- ra, hâlâ zihninde çizili duran bir şüp- henin izini takip ediyorcasına, dalgın dalgın yüzüme bakarak: — Pekâlâ, dedi; Ankaradan Kafkas- yaya niçin geldiniz? — Gayet basit bir sebeble, dedim; hiç olmazsa bir müddet için siyasetle meş- gul olmamak istediğim için, Esasen, ben siyaseti pek de çok sevmiyordum. Bu cevap da ona makul geldi, Tekrar mürakabeye daldı! nihayet, artık bu muhavereleri bir neticeye bağlamak ü- “zere: — Pekâlâ, dedi; sizin dediğiniz gibi ) (1) Rusça ana, anne demektir, — Olamaz, dedi; Çeka divanının ka- rarını duydunuz. Bu kararın tatbikin- den başka çare yoktur. Olsa olsa müh- leti bir kaç gün artırabiliriz. Meselâ, bir hafta yerine on gün yapabiliriz. — Teşekkür ederim... Fakat, görü- yorum ki beni cebren çıkaracaksınız. — Bütün mes'uliyeti üzerime alarak müddeti on beş güne de çıkarabilirim. — Teşekkür ederim ama, benim işle- TiMi tasfiye için ne bu müddet kâfi ge. lir, ne de bu tarz kırılan haysiyetimi ta- mir edebilir. Dostca ayrılmak için, ben bu kararın geri alınmasını, yani Azer- baycanı istediğim zaman terketmekte tamamen serbest bırakılmamı isterim, Hakikaten de, ben bu tarzda çıkmayı hiç istemiyordum. Sebebsizce kovul- muş olmak bendeki nefis izzeti duygu- sunu incitiyordu. O aralık, kendimce, bu kararı geri aldırmıya çalışmak fikrine düşmüş- tüm. Bunun için ısrar ediyordum. Ba- na en ziyade dokunan şey, bir Türk memleketinde kovulmak kararını iki Ermeni ağzından almaktı. Biliyoşjdum ki Kafkasyada Çeka teşkilâtında umu. miyetle Ermeniler kullanılır; Gürcis- tanda da böyledir; fakat, ne de olsa, Ermeni bir Çekist'in evime gelip ara- ma yapması, beni ötamobiline koyup oraya götürmesi ve nihayet, karşıma bir Ermeni şef çıkması ve bunun, ge- İSON PoSTA| nın TARİHİ :ı TEFRİKASI M Öi M Biğüz Giv'in karşısındaki se vgiisî idi. “Ben ne peri kızıyım, ne de cennet bahçesinin hurisi. Ben derebeyinin kızıyım!,, diyordu Erkekler, kıyafetinden yabancı olduğu- nu bir Acem asılzadesine benzediğini sezdikleri için, geçtiği yerlerde, onu se- lâmlıyorlardı. Başındaki serpoşu, kaf- tanı ve belindeki hançeri ile yantara- fında sarkan kılıcı kimsede hayret u. yandırmıyordu. Giv,. dere boyunca yürüdü, Kasaba- nihayetine kadar gitti ve orada, bir ük çınar ağacının altmda durdu. Ayaklarının altında, uzak ufuklara doğru uzanan bir öva vardı. Burası, ü- züm bağlarile, incir, şeftali, dut ağaçla- rile örtülü idi, Bu ovanın Üüstündeki semada, güneşin ziyası daha berrak parlıyordu. Göksüne dolan hava daha saf ve daha tatlı idi. Giv.. bu şairane manzara önünde, o kadar kendinden geçti, ki İran, gurbet, her şey gözünden silindi. Gözlerine, Çermisli arkadaşından vasfını dinledi- ği kızın hayali doldu. O hayalin önün- de daldı gitti. Saatler geçti. Yemek ye- mek, su içmek hatırına gelmedi. O, 0. wanın yeşil manzarası, ufukların cazi- beli rengi üstünde beliren, kaybolan ve gene beliren., her defasında yeni bir güzelikte tecelli eden hayalini takip 6- dip durdu. Giv.. ancak, ufuklar kararmıya.. ova- |ya, duman halinde karanlıklar yayıl » mıya başladığı zaman kendine geldi. İstemiye istemiye geriye döndü. Vücu- dünü saran bir rahavet içinde, dalgın dalgın yürüyordu. Geç kaldığı halde a- cele etmiyordu. Her büyük bina önünde duruyor, esevgilimin sarayı burası mı?» diyor.. pencere kapaklarının aralıkların. dan sızan ışıklara bakıyor.. odaların i- Çinde gölgeler seçmiye çalışıyordu. etmiye gidiyorum. Gel.. sana, Acem hanına giden yolu göstereyim. lhınxn kapısı önündeki bir taşın üzerine oturdu. Yüzünü, elleri içine alarak, ne Giv.. bu tesadüfün önünde, heyeça- | düşüneceğini, ne yapacağını bilmeden nından bayılacak hale geldi. Beyninde ttüğü hayal, karşısında fecessüm etmişti. Onun billür sesinin nazlı âhen- gi ile hisleri büyülenmişti, Bir şey söy« liyemedi. Bir ceylân gibi süzülüp yü- Tüyen dilber kızın arkasına düştü. Güneş doğmam Her şey.. duman- h”bir aydınlık içinde birer gölge gibi, delikanlının dalgın gözleri önünden a- kıp gidiyordu. Sokaklar tenha idi. Ka- sabanın üstünde büyük bir sükünet u- zanıyordu. Kız, yürüyor.. onu cariyesi takib edi- yor.. daha arkadan da iki köle gidiyor. du. Giv.. en arkada, kalbinin çarpıntı- sından bunalarak, sarhöş gibi yalpalı- yarak yürümeye gayret ediyordu. 'Tomris,. kapalı duran «Acem Hanı: nın önüne gelince, bir an durdu, Toz penbesi parmağını hanın kapısına uzat- tı — Asilzade! İşte geldik! Dedi. Tatlı bakışlı gözlerini, bir an, Givin yüzünde gezdirdikten sonra, şüh bir tebessümle delikanlıyı selâmladı; Bitti. Giv.. bir köşe başında kayboluncaya kadar, kızın arkasından baktı. Sonra, İstanbul Kız Öğretmen yonundan : durup kaldı. Ancak, arkasında han ka- pısı, demirleri gürüldiyerek, rezeleri gıicırdiyarak — açıldığı zaman kendine geldi. Hana girdi. Odasına çıklı. Yar- gunluktan, uykusuzluktan ve heyecan- dan o kadar bili bir hakde bulunu. yordu, ki yalağının üzerine uzanır ü - zanmaz derin bir uykuya daldı. Saatler- ce uyudu, Öğleden sonra uyanabildi. Hancıya getirttiği yemeği büyük bir iştiha ile yedi. Biraz da şarap içti. Giv.. uykusunu aldıktan ve yemeğini |yedikten sonra kuvvetlendi. Aklı başı- na geldi. Bir müddet, ne yapacağını dü- şündü. Tesadüf, onu, muhayyel sevgili- sile karşılaştırmıştı. O, artık, yalnız ha- yal çizgilerinden örülmüş seyyal bir şey.. müphem bir şekil değildi. Bakışı ve tebessümü ile. yüzünün güzelliği ve endamının kıvraklığı ile. bütün ta. zeliği ve cazibesi ile gözlerinin içini dolduran bir mevcudiyetti. Giv., bu sabaha kadar, yalnız meçhul bir hayalin arkasından sürüklenmişti. Gençlik duyguları, yalnız, bir aşk has- reti ve iştiyakile yanmıştı. (Arkası var) Okulu Satınalma Komis- Okulumuzda mevcut Kitap evinde 2447 Hralık keşfi mucibince yaptırılacak Moble tesisat işleri açık eksiltmeye kanmuştur. Eksiltme 16/8/937 Pazartesi günü saat 11 de İstanbul Kültür Direktörlüğü bi- nasında Liseler muhasebeeiliğinde toplanan okul komisyonunda yapılacaktır. İlk teminat 183 lira 52 kuruştur. ne Ermeni olan başka bir memurla ko- nuşması, benim üzerimde fena bir te- sir yapmıştı. Mücadelede, son kuvveti- mi sarfetmeğe karar verdim. Zaten, yukardanberi hikâye ettiğim muhavere de bana tarhamen göstermiş. tir ki ellerinde bana atf ve isnad edi. lebilecek bir kusur yoktu. Aylarca pe- Delikanlı.. evlerden taşan kadın ses- lerini dinliyor.. her billür ahenkte, sev- gilisinin sesini tahayyül ederek titri- yordu. Bir an geldi, ki kasabanın üstün. de, derenin sürüklediği tatlı zemzeme- den başka bir ses işitilmez oldu. O, yü- zünü okşıyan serin havanın içinde bu derin sükündan da haz duydu. Oturdu; şimde dolaşmışlar, fakat, uydurmak|ayaklarını dereye sarkıttı. Ayın sular- veya benzetmek suretile olsun bana| daki akislerine dalarak uzün uzun dü- düristiye muhalif bir hareket isnadının | şündü: imkânını bulamamışlardı. Benim fena| Sevgilisini nasıl bulacak, görecekti? bir adam, bir casus olduğum neticesi-| Giv.. yavaş yavaş kendinden geçti. ne varmak için «Tanin» kelimesinin lü-|Başı yan tarafa doğru kaydı. Uyuya gat manalarını sorup aramakla meşgul | kaldı. Gözlerili açtığı zaman şafak sö- olan bir Çekist'e karşı, kendimi daha | küyordu. Arkasında, bir kadın sesi du- serbest ve daha rahat müdafaa edebi-| yunca doğruldu ve arkasına dönüp bak- lirdim. (Arkası var) |tı. Orada, yanındaki hizmetçisine bir şeyler söyliyen bir genç kız duruyordu, Nabe'ç' Genç kızın üzerinde, başının yarısını Eczaneler Bu işe ait şartname keşif proje okuldan görülüp öğrenilir. Eksiltmeye gire - ceklerin en az bin Hiralık bu nevi moble işi yaptığına dair resmi vesika ve Ticaret Odasının yeni sene vesikası ve teminat makbuzu ile belli gün ve saatte komis. yona müracaatları, — (4730) « Gümrük Muhafaza Genel Komutanlığı İstanbul Satınalma Komisyonundan : Tasınlanan Eşyanım cinsi — Mikdarı tutarı İlk teminat Eksiltmenin Lira Ku k . tarihi — günü — saati Yazlık elbise 4081 takım 22170 50 16683 00 18-3-987 Cuma 1i de Erat kaputu — 2147 tane — 19680 64 1469 00 » » 15de Brat bineği 867 » 20919 00 1569 00 14-8-937 Cumar- 1i de. eğeri. tesi 1 — Gümrük Muhafaza Eratı için yukarıda yazılı eşyanın gösterilen gün ve saatlerde kapalı zarfla eksiltmesi yapılacaktır. 2 — Şartname ve evsafları komisyondadır. B — İsteklilerin ilk teminat makbuzları veya banka mektuplarını kanunt vesikalarile birlikte teklif mektuplarını günlerinde eksiltme saatinden bir saât evveline kadar Galatada eski Gümrük binasındaki Komutanlık Satınalma ko- misyonuna vermeleri. — «d404. omuzlarını ve göksünü kucaklıyan., e- tekleri dizkapaklarına inon bir ipek ör. Bu gece nöbetci olam eczaneler şunlardır: İstanbul cihetindekller: Aksarayda: (Sarım), Alemdarda: (Ab- dülkadir). Beyazıdda: (Cemli). Samatya- A6: (Brofilos), Eminönünde: (Beşir Ka, mal). Eyüpte: (Arif Beşir). Fenerde: (Emliyadi). — Şehremininde: — (Nâzım), Şehzadebaşında: (Üniversite). Karagüm- Tükte: (Puad). Küçükpararda: (Necatl Ahmet). Bakırköyünde: (İstepan), Beyoğlu cihetindekiler: İstiklâl caddesinde: (Galatasaray). (Ga- rih). Galatada: (Hidayet). Kurtuluşta: (Kurtuluş). Maçkada: (Feyzi). Beşiktaş- ta :(Nall Halid). Sarıyerde; (Nuri), Üsküdarda: — (İmrahor). na;ıwaı: (Büyük, Üçlet), Büyükadada; (Şinasl Ri- za). Heybelide: (Halk). BÜTÖN ÜÖLKEYiİ p HER *N DOLAŞAMAZSINIZ tü vardı. Beyaz bacakları, süslü pahuç. lar içindeki küçük ayakları, iri siyah gözleri ve dilber yüzü ile bu kız, bir hüriyi andırıyordu. Giv.. kızı görünce, sevgilisine kavuş- müş gibi heyecanlandı. Onunla konuş- mak için bir bahane aradı: ” — Buranın yabancısıyım. Gece gezersi ken yolumu kaybelttim. Burada uyuma- ya mecbur kaldım. Dedi. Böyle söylerken, kendini İran- şey anlıyamıyacağını hatırına getirme- di. Meğer, kız Acemce biliyormuş, De- likanlının asalet saçan yüzüne, güzel ol sonra, serbest bir tavır ile, Acemce ce- vap verdi: — Burada uyuduğunu gördüğüm za- man senin yabancı olduğunu anladım, Hizmetçime, onu söylüyordum, — Öyle mi., peri yüzlü kız! Temiz gönlünün bu alâkasından bahtiyar ol- dum. Sen kimsin? Hangi cennet bah- çesinin hürisisin? da zannettiği için lisanından, kızın bir | bisesine, yakışıklı endamına baktıktan | Güzel kız,, bu iltifatlı hitabı işitince nazlı nazlı güldü: — Çok işittim, Acemler çok zarif ve nazik adamlarmış! Sen, bu hali, tavrınla gözlerimde., sözlerinle kulaklarımda te- eelli ettirdin. Ben.. ne bir peri kızıyım.. ne de cennet bahçesinin hürisi, Yalnız, Çermis derebeyinin kızı olan bir insa- num, Babamın âfiyeti için mübede dua Sizi iz'aç ve elbisel!: TERİn izalesi için inizi tahrip SU -DO-RO-NO Pertev Kullanışı : PEK KOLAY Tosiri : KAT'I ve DEVAMLI P. Fiss.se.İell EEEPSE.İYE. IZ .I , 2 Yaş Yay 3 kal| 4 Yer Yü z 5 s İLELELİÇEEEnni- - L