Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
y l —— —— € Sayfa — İ Amerikan ki ayd doktor yetiştiren müessesesi Boş diplomalar ele geçiren iki açıkgöz bunları 5000 lira ile 10000 lira arasında satmıya k oyuldular, fakat sahte doktorların foyası çabuk meydımı çıkh Doktorluk güç bir meslektir. Seneler- | ce süren tahsil, hazırlanma ve tecrübe- den sonra bile, insan usta bir doktor o- lamaz. Bunun için istidad, aşk ve sebat lâzımdır. Bundan ötürü, doktorluk geçi- dinden geçenler, ceblerine yerleştirdik- leri diplomayı mukaddes bir hüccet diye saklar ve bununla haklı olarak öğünür- ler. Bunları bilen Amerikahlardan biri, günün birinde kendi kendine düşünmüş ve (yahu demiş, insan pek öyle yorül- madan, o sıkı imtihanları vermeden, se- nelerce didinmeden de doktor olabilir. Bunun için tutulacak yol, sahte diploma- lar bulmak ve müştaklarıma münasip fi- atlara satmak. Bu süretle, hem onları sevindirmek, mümkün olur, hem de ken- di cebini doldurmak fırsatı ele geçer!) Bu Amerikalının, vaktile Kansas şeh- ri, tıib ve operatörlük kollejinde kâtiplik | yapmış bir arkadaşı vardır. Bu kollej, ler verdiğinden 1023 senesinde hükü- Şimdi 1937 senesinde bulunduğumuzdan, kâtip arkadaşta bu kapısına kilti vurul- Diploma fabrikasının mücesisi — muş kollejin boş diplomaları — vardır. Bunlardan gül gibi istifade edilebilir?... murları, esnafı, kömisyoncuları, işsizleri bir kelime ile kesesine güvenen bütün isteklileri, saatlerce süren bir pazarlık, ve çene yarışından sonra, (ne sihirdir, ne keramet) diyerek doktor yapmıştır. Fakat iş bununla bitmemiş, diploma fabrikatörü bariz tehlikelerin önünü al- mak kasdile sahte diplomalı sözüm ona öi B Yakalanan sahte doktortardan prens Ali tur. Bu müddet zarfında tıb kolleji kâti- bi kollejde iken bazı hakiki profesörler- den kaptığı, yarım yamalak 'bellediği «tıbbın #ik şartlarını» öğretmiş, tıb ıstı- lahlarınım lâtincesini ezberletmiş, ve re- çete yazmasını meçkettirmiştir. * Banka memuru iken bu iki Amerika- lnın doktorluk şirketine kapağı atarak, doğum mütehassısı olan biri, bulundu- ğu muhitte istidad ve mehareti ile o ka- dar şöhret bulmuştur ki, kısa bir zaman- da doğurttuğu çocukların yekünu yüz- leri aşmıştır. Birdenbire ne oldum deli- Bine dönen, daha fecii yalancı doktorlu- ğuna kendisi de inanan, bu sahte doğum mütehassısı, boy boy apartımanlar dik- tirmeğe, har vurup harman savurmaya başlayınca, polisin dikkatini celbetmiş ve araştırma neticesinde, mütetabbibliği meydana çıkmış, hapishaneyi boylamış- tır. Gene bunlardan biri, Prens Ali Yehi Debeh adını takınarak operatörlüğe baş- lamış, tuzağına tutulan zavallılardan bi- rinin ayağına yaptığı yanlış bir tedavi ile, hastanın bacağını kangrene çevirmiş, sonunda da diz kapağından asma budar gibi budanmasına sebebiyet | vermiştir. Foyası tez meydana çıkınca, 5 bin lira mukabilinde aldığı diplomasile hapisha- nenin caniler koğuşuna tıkılmıştır. * Fakat bu vak'alar diploma fabrikatör- lerini meydana çıkarmamış, iki açıkgöz Amerikalının kurduğu sahtekârlık şebe- doktorlar için iki ay süren bir okuma devresi geçirmek mecburiyetini koymuş- S — kesi tıkır tıkır işlemekte devam etmiştir, her isteyene beş bin liradan, on bin lira- CÖNÜL İŞLERİ! Bir haya_t Felsefesi İç memlekette oturan bir okuyucum di- yor ki: — Maddi işler karşısında maneviyat pek işe yaramıyor.. Teyze size bazı dü - şüncelerimi yazıp cevap almak ruhumu tatmin edecek! Evlenmenin arifesindeyim, Nişanlı . yım... Hayatta idealimi bulduğumu iddi - a edemem, Fakat bir çok denemelerden sonra nihayet oldukça münasip bir kız- la nişanlandık... Hattâ.. nerdeyse evleni- yoruz da! Lâkin, hâlâ daha düşündükça zihnim yatmıyor gibi... Sanki evlendi - ğim günden itibaren ihtiyar bir insan 0- lacağım. Artık ne gençler, ne genç kızlar- la münasebetimiz kalmıyacak. Az sevile - ceğiz. Hayatta kalmış yegâne idealimiz, inkılâp çağımız da böylece tamamlanacak, Ve biz ömrümüz içinde hayat inkılâbı - mızı bitirmiş olacağız. Bir gün babayız.. çocukdarımız var. E- şimizle ateşli bir sevişme değil arkadaş g&i bi düşüp kalkacağız. Büyüyen kızımızın gözü, fikri bizden başka yerdö; dışarıda, ve büyüyen oğlumuzun düşüncesi o gü - nün yeni havailik âleminde, muhayyile - si peşinde olacak! Biz, bu bize ait değil - miş gibi görünen manzara karşısında ye- is duyacak ve üzüleceğiz! Yaşayıştan bu günkü kadar zevk duymayacağız. Bu mu evliliğin gayesi, tadı? Bizi bugün birleştiren ne dini âmil, ne de manevi bir bağdır. Sadece sırada bü- lunmak için evleniyoruz... Bize bu müş - terek hayatta devamlı bir iç ferahlığı ve teselli noktaşı olan bir temel yok mu? sarışın kızla 30 yaşında bir esmerin ev - lenmesini nasıl bulüyorsunuz teyzeci - ğim?ı hiç kelimesi ile hülâsa etmişti. Sonra bu sinin iİmkâfaı — nisbetinde prensibini ortaya koydu. İrade kuvveti İ- le imkân dahilinde gördü. Shı.kesmnro de gençliğinde hayata ka - nü okunmaya değer bir kitap saydı. An- niz? diye sormuştu. . mukabil bir sualle karşılaştı. işte bu sonuncu sualdedir. Ve size haya- tın ne olduğunu onlar gösterecektir. Hat- tâ büyüyüp de evlenerek sizden ayrıldık- umumidir. Cevabı da umumi olmak lâ - Sıhhatlerimiz yerinde, 18 yaşında bir Çocuğum., Alman feylesofu Nietzsche hayatı bir hiçi hiçlikten çıkarmak için hayat enerji- İngiliz - şairi ra gözlükle bakmıştı. Sonra insan ömrü- laşılan Alman feylesofu ile İngiliz şairi- nin getiçlik eserlerinin meftunu olacak - sınız, Kim bilir belki de Halid Ziya Uşak- hğilin «Mezardan sesler» ini okumuş, te. siri altında kalmışsınızdır. Fakat bilir misi niz ki o da 20 yaşında yazdığı bu eserden sonra fikrini değiştirdi. Geçenlerde bir gazeteci ona: — Hayata tekrar gelmek ister misi - — Çocuklarımla beraber mi? şeklinda Çocuğum, hayatm catı alacak noktası ları halde dahi. Sualinizin ikinci kısmına gelince: Pek Sıcakt&ii ilhamlar Vapurda yara başımda Konuşüyorlar. dı. Biri: — Dün, dedi, derecei hararet yetmiş -——[Evet gazetede okudum. — Güneşte kırkmış, gölgede de otuz bir.. İkisi bir- * eMaraşın. yeni valisi, Maraşta hara- retle karşılanmış.» — Desenize Maraş ta İstanbul kadar sıcakmış! * Benden size nasihat: Terliyen insandan kaçını destiye koşun! 'Terliyen * Bizim gazete gelecek aya mahsuben para verir, Hiç olmazsa tabiat te bun- dan örnek alsa da gelecek kışa mahsu- ben bir kar yağdırsa.. : * «İstanbul on senedenberi böyle kış görmemiştir. Üç gündür yağan kar, so- kakları geçilmez bir hale koymuştur. Şehrin muhtelif semtlerinde donanların sayısı on dördü bulmuştur. Rasathane- den aldığımız malümata nazaran soğuk ayni şiddetile devam edecek ve kar dur- mıyacaktır.» Sıcaklar beynime vurmadı, evyelki sene şubatta çıkan gazetelerden birini okuyorum ve: — Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer. Diyorum. ' * Bu mevsimde her hastalığa razıyım, sade ateşli hasta olmıyayım da. * Mevsim yazdır. Her tarafta toz var. Aranan şey buzdur. Kadmlar birer ince bluz giyiyorlar. Tam Boğaz havası. Poyraza karşı oturmak iyi oluyor. Karpüz çıktı, Tuhaf tesadüf değil mi, eyaz» gibi bir çok yazlık kelimeler de «Z> ile bitiyor. İMSET ya kadar fiatla diploma satılmıştır. Sahte diploma fabrikası nihayet garip | bir tesadüf eseri olarak meydana çıka- | rılmıştır: Ohio taharri memurları, bir oötelde ya- tıp kalkmakta olan, fakat aleyhinde şüp- | heli hiçbir delil bulunamayan şüpheli |/ bir adamı tevkif etmişler, üzerini ara- yınca St. Louis'te, evvelce ecza ticareti yapan bir adama hitaben yazılmış bir mektup bulmuşlardır. Mektuptaki ibare «muhterem doktor» diye başlamakta, ve mektubu getirecek adamı takdim ve tav- siye ettikten sonra da, kendisile hiç çe- kinmeden görüşülebileceğini temin et- mektedir. Taharri memurlarından biri mektupta ismi geçen ve tavsiye edilen adam rolünü oynayarak, evvelce ecza ticareti yapan şahsa gitmiştir. Bu adam, bizim. açıkgöz Amerikalıdan başka biri- si değildir. «Büyük bir iş> karşısında kaldığını anlıyan taharri memuru hiç acele etmeden, elindeki ipuclarından is- tifade ederek sahte diploma fabrikasını meydana çıkarmış, bu suretle şebeke yakayı ele vermiştir. Bir muallim vazife başında öldü Kabataş erkek lisesi tabiiye mualli. mi Vehbi dün sabah İstanbul lisesinde toplanan lise kitaplarını tetkik komis- yonunda çalışırken birdenbire vefat et- miştir. Vazife başında ölen bu mualli - min ailesine maarif idaresi ayrıca nak- di yardımda bulunmağa karar vermiş- tir. Doktor Hafız Cemal . Doktor muallim Hafız Cemal tıbbi ve sıhhi tetkikat ve tetebbüatta bulun- mak için Avrupaya hareket etmiştir. Yerli mallar sergisini gezenler Galatasarayda açılan dokuzuncu yer. H mallar sergisini dün yirmi bine ya- kın ziyaretçi gezmiştir. Dün öldürülen kediler , Dün Beşiktaştan 78, Sarıyerden 17 ve Bakırköyden 57 olmak üzere 152 ke. (di toplattırılmış ve hayvanları koruma —ü-. Bedbine göre — EVLER Yazan : Salâhattin Enis Akşamın geç saatinde dar ve loş so- kaklardan evime dönüyorum. Sağımda solumda birbirlerine sırtlarını — vermiş bir sürü evler var ki hepsinde bir iske- letin perişanlığı ve sfenksin ketumiyeti | goze çarpıyor. Renk renk ince perdeler. Bunu bazı evin keskin ve bazı evin hafif ışıklı elek- trikleri aydinlatmış. Bazılarında ise hâ- 'İ1â petrol lâmbasının çok hafif ve mağ- mum ışığı aksediyor. Bu perdeler arka- sında neler var, neler geçiyor?.. bilmiyorum. Yalniz hepsinin derin bir süküta gömülü olduğunu görmekle his- sediyorum ki bu perdeler, arkalarındaki faciayı gözlerden saklamak için böyle aşağıya kadar indirilmiş. Bir köşeyi dönüyorum. evin beyaz perdesinde bir salıncağın aksini görüyor ve bir çocuğun aci acı ağladığını işiti- yorum ve düşünerek kendi kendime di- ,yorum ki: «— Hayatın aslında bir facia olduğu- nu, ilk insan sesinin ağlamakla başladı- ğinı "gösteren şu hâdise kadar hiçbir şey vuzuhla isbat edemez. Uzağa gitmeğe ne Hacet! Köprüden geçerken bir kere du- rup bakınız: Müselsel bir zincir halinde akıp giden şu sürü sürü iİnsan içinde kahkahayla gülen beş kişi ve tebessüm- le gülen 10 kişi ise geri kalanının yüz- leri, şu karşımda sıra sıra sıralanan ev- lerin harici manzaraları gibi paslı, dal- |gın ve muztariptir.» Ve gene kendi kendime ilâve' ediyo- rum: — Hayat, teselsül eden bir ıztıraptan başka bir şey değildir. Bu arada evlerden birisinin kapısı açı- lıyor: Perişan bir kadın, sokağa fırlıyor. G kadar müteheyyiç ki gayri ihtiyari du- ruyorum. Sokağı yarı aydınlatan hava- gazının loş radyom renkli ışığı kadının hafif ve çıkık elmacık kemikleri üstün- de yanıp sönen bir akis bırakıyor. İki ev aşırı bir kapının önünde duruyor. Bir an bir tereddüt vakfesi geçiriyor ve sonra kapıyı çalıyor. Pencereden bir baş uza- nıyor: — EKim o?. Perişan kadım heyecan içinde cevap veriyor: : ; — Benim Hüsnüye!... Kızım ölüm ha- linde... Ne yapacağımı şaşırdım. Bana bir akıl ver! Çıldıracağım: Hüsnüyenin kalın sesi gecenin loş ka- ranlığı yırtarak cevap veriyor: — Nükhetin tifoya yakalândığının bu kaçıncı günü?... — Bilir miyim Hüsnüyem! Zavalh hasta hasta 38 derecede rejideki işine 3 gün gitti. Ondan sonra işte 12 gündür ki yatakta kendini bilmez bir halde ateş- ler içinde yatıyor. Sabahları biraz iyi; fakat sonra kendini kaybediyor, etrafını görmüyor. Küçük evin şeklini gördüğüm için ha- yalimde şu manzara canlanıyor: Çırçıplak bir oda.. Kuru tahta üstüne serili karşılıklı iki yatak: Birisi hasta Nükhetin yatağı, diğeri zavallı annesi- (Devamı 8 inci sayfada) Bunu | Nikbine göre - EVLER Yazan : İsmet Hulüsi Kiminin boyu uzun; kiminin boyu ktw sadır. Onları;, boy sırası gözetmeden yane yana dizerler. Tepeden bakarsanız tâs, ranmış hissini veren kızıl saçlarını göş rürsünüz. Önden bakarsanız gözleri gözü lerinizle karşılaşır. Kiminin gözleri ıı# ,(ve ışıklıdır. Kiminin gözleri ufak ve sön nüktür. Doğdukları zaman hepsi ak pak do« ğarlar.. Fakat yazın güneşten yandıkçaâ yüzleri siyahlanır.. Pek süse merakı olm mayanlar böyle kalırlar, fakat süse me«e raklılar ihmal etmez, ikide bir yüzlerini boyarlar. Fazla hareketsiz olduklarından mı ner dir? Yaşlandıkça kanburları çıkar, yar hut bir yana bükülürler. Bü hale gelen. ler bazan çabuk ölürlerse de ömürleri uzun olanları koltuk deyneğine dayanâ dayana daha bir müddet yaşarlar. Bunların ağızları da vardır. Ve ağıza ları ikide bir ya bir insan yutmak, ya bir insanı dışarı salıvermek için açılır. — Ne 0?.. Bu cümle sizi şaşırtı mı? Şaşea manıza mahal yok! Ben insanlardan dew gil, evlerden bahsediyorum. Kiremidli damları kızıl saçlı başlara benzemez mi? Pencereleri birer gözden başka bir şey midir? Ve nihayet kapıs larına ağız denilemez mi? * Sıra sıra dizilmiş evlerin arasında bil! tozlu aralık var. Şimdi biz oradayız.. Bu tozlu aralığa, sokak, diyorlar.. Her hale de sahipsiz bir yer olacak ki, ne kimsâ orayı bahçe yapıyor, ne de kimse orayâ bir ev temeli atıyor. Birinci ev Kazalş | bir koca ile, kocasının bir dediğini ikf etmiyen bir kadının evi, bunu nasıl mi anladım? Kapının üzerinde tekme yerleri — var. Erkek eve her geldiğinde kapiyi tekmelemiş, kadın da korka- korka inip açmış, Bu evi geçelim ikinci kübik evin sahis bi geceleri içip, yıkıla yıkıla gelen bit sarhoş.. Kübik evin içini görmeden büs tün konforları haiz olduğunu da söylie » yebilirim. Sarhoş adam, kapıya geldiği zaman yere yuvarlanacağı ve bir ayağa kalkıp kapıyı anahtarla açamıya” cağını düşünmüş.. Kapının anahtar de“ liğini yerden ancak yarım metre yük* sekte yaptırmış. Bunu düşünen adarnl evin içinin rahatlığını düşünmez mi? Birkaç adım daha atalım... Bir ev dâaf ha! Bu evdekiler yemek pişirmezler, hâ* zır yemek alırlar. Bacadaki örümcek buü* nun en bariz delili! Biraz ötedeki evin balkonu var, Hef halde evi yaptıra kimse, meşhur ol hevesinde imiş. Meşhur olduğu zamali halkın kendini alkışlamak için evinin öe nünde toplanması ihtimalini düşünmül onlara teşekkür etmek için çıkıp görünt* ceği balkonu da yaptırmayı ihmal ete memiş. Şimdi birbirine benziyen iki evin Ö* nündeyiz.. Bu iki evin kadınları çok KIS* kanç şeyler.. Böyle oldukları perdelerif” den belli. Birinin perdeleri penbe.. Öter kininkiler de kırmızı. Evvelâ penbe p©?” deli eve penbe perdeleri almışlardı; Öt l (Devamı 8 inci sayfada)