14 Sayfa İtlihat ve Terakkide on sene 17 inci kısım No. 13 Azerbaycanda son ittihatçı Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen Köroğlu ile Hoca Nasreddin Azerilerin de mallarıdır. Bizde kalesini çamlı belde kurmuş olan Köroğlu, orada bunu Tifliste kurmuştur. Nasreddin Hocanın adı orada > Molla İ Nasreddindir Hele halk edebiyatının, hem şiirini, hem de hikmetini taşıyan mâniler (1) hertarafta müşterektir. un ke- nar semtlerinde hattâ bugün bile yaşı- yan bu mâniler Azeri köylerinde, Ana- doluda olduğu gibi pek az ve mahalli farklarla, canlı olarak, öylece duruyor. Bahçelerde irdişah, (2) Seni bana verdi şah; Ahan olmaz dese de İdem sene (3) bir nikâh! Azerbaycanda şehir musikisi, halk ve köy musikisine bizdekinden çok ya- kındır. Azerilerin, İstanbul gibi, kos- mopolit bir Metropolleri olmadığı için ne şehrin zevki ile kütlenin ve köylü- nün zevki arasında büyük bir fark, ne de iki tarafın konuşma dili arasında biz- deki kadar uzaklaşma vardır. Gazel söylerken bizde «hey'>, «aman'e, «gö- nül!» gibi feryad nidâlari arasında gö“ rülen ve «ey gönül'» demek olan «Di- ley!» nidası orada, bozularak «Dalay!» olmuştur. Şehirde de, köyde de, insan- lar, gazel okurlarken eDalayl» diye feryad edip dururlar ve bunun manasi- nı düşünmeğe bile lüzum görmezler. Bizde olduğu gibi, orada da dini ta. assub ve bilhassa kadının erkekten kaç- ması, şehirde ve büyük kasabalarda hâ- kimdir, Köylüler, buna © kadar ehem- miyet vermezler. Şehrin hatırı için bu kaidelere onlar da ehemmiyetle riayet etmekle beraber, bilhassa küçük köylü, buna nihayet bir hadde kadar taham- müi eder, Köyde, yabancı erkekten giz- lenmeğe ehemmiyet veren köylü kızlar ve kadınlar, deniz banyosu zamanı ge lince, herkes gibi denize girerler ve gü- zel plâjları şehirlilere bırakıp, bir ke- nara, meselâ kayalar arasında ayrılmış bir daireye çekilerek burasını bir nevi kadınlar hamamı yapıp orada toplanır- lar. Denize yalnız gömleklerile giren kadınların başları açıktır ve bu kıya. fetlerile kayaların üzerine oturup, yâ- hut denizin içinde ayakla durup gelip geçenlerin gözleri önünde, fütursuzca, rahat rahat, saçlarını tararlar! Bu man- zara, bizim köyde her gün gördüğüm bir şeydi. İstanbulda bizim hiç bilmediğimiz bir kadın adı vardır ki gerek Anadolu- da, gerek Azerbaycanda pek çok kul lanılır. Garbi Anadolunun bilhassa Tahtacı Türklerinin kadınları arasında bu isme pek çok rastgeldim: Seriye. Tahtacı olmıyan köylüler arasında da çok bulunan bu isim, Azerbaycanda sık sık tesadüf edilen kadın ismidir. Bilmiyorum, daha saymak lâzım mı? Kal dağlarının öbür taraflarından iti. baren Ege denizinin kenarlarına kadar devam eden o geniş sahada bütün Türk- ler ayn: Türklerdir. Azeri lehcesi bu tarafta da, o tarafta da aynı şekilde kullanılır. Âdetler, küçük halk san'at- ları hep müşterektir. Her iki tarafla da yeni bir medeniyetin, biri Fransa ağzi le Türkiyeye, diğeri Rus ağzile Azer- baycana girmiş yeni zamanlara aid te sirleri bir tarafa bırakılırsa, halkı hep aynı hayat içinde görürüz. Azeri Türk- lerinin bilmedikleri, yahud unuttukları bir şey vardır: Askerlik. Fakat, onu da tamam unutmuş değillerdir. Bijovnada köylüler arasında Türk ordusunda kısa bir müddet olsun askerlik etmiş olan Türklere tesadüf ettim. Bu askerliğin tadı damaklarında kalmıştır! Yüzbaşı. larının, binbaşılarının İstanbulda ve- yahud her hangi başka bir yerdeki ad. reslerini ezberlemişler, bana bir harf bile vanılmaksızın tane tane okurlardı. Koç, koçah kelimelerini Azeriler dille- rinden düşürmezler; bunların biri yiğit ve diğeri kahraman manasınadır. Aynı kelimeleri Anadoluda da Küllanırlar, (1) Azeriler buna Mahni veya Mah- na derler; h harfi, bir çok ahvalde ol- duğu gibi, bizim şivemizde düşmüş, o- nun yerine ondan evvelki a sadası uza- mıştır. (2) Itri Şah (yani şah kokusu)... (3) Sana... | koç ismi de, dö bundan dolayi z — Koş kişiydi! (kişidir.) — Koçah kişiydi! (kişidir.) Diye Azeriler, birini methetmek lâ- zım gelince, hep böyle kelimelere mü- racaat ederler. Yiğitliği ve kahraman- lığı pek severler. Nihayet, Köroğlu ile Hoca Nasrettin onların da mallarıdır. Bizde *kalesini Çamlıbel'de kurmuş o lan Köroğlu, orada bunu Tifliste kur- muştur, Nasrettin Hoca'nın adı orada Molla Nasrettin'dir, hikâyeleri tama- men müşterektir, Yalnız arada rrahalli farklar vardır. Köy isimlerine gelince, orada da, bu- rada da bunlar müşterektir. Meselâ bizde aşiret beylerine göre isim ve: lir: Erbeyli gibi. Orada da aynı şey ya- pılır; Musabeyli yahud Musakanlı gibi, Türkün ve Turan gibi doğrudan doğru- ya Türk olan, kınık gibi bir aşiret, biz ungun ismini taşıyan Doğan veya Do- ğanlı gibi köyler de vardır. Hülâsa, iki ay kadar devam eden yaz- lık hayatı eşmasında daha yakından ve daha derinden görmeğe muvaffak oldu- ğum Azeri köyü bana şunu gösterdi ki Anadolu köylüsü ile Azeri köylüsü a- rasında hiç bir fark yoktur, Bir za- edeni yem ve Sünnilik bunların a- ra i fark yapmamış değildir; fakat, Kafkasyada çoktanberi bu dava ortadan kaybolmuştur, Anadoluda ol duğu gibi orada da herkeş Türktür ve bu bakımdan herkes Ali dostudur. A. rab imparatorluğu devrinde demokra- siyi temsil eden Ali'ye Türkün şiisi de, sünnisi kü Ali, Iraklılar ve Türklere beraber, Şamın Beni Ümmiye'sine karşı harb e. den insan olmuştu. İran Şahi ile Os- manlı Sultanı arasında ne olursa osun, Türk kütlesi, bütün tarihte kendi bil- diğini okumuş: Türk, her yerde, her za- man, Türk olmuş ve Türk kalmış! Anadolu ile Azerbaycan arasında yal- mz içtimai tekâmül bakımından bazı farklar vardır. Anadoluda, Osmanlı, Roma tarzında bir kapı kulu rejimi kurmuş olduğu için, bütün insanlar a- rasındaki kandaşlık bağlarını kırmıya, ve hiç bir tarafta «Bey» lerin kuvvet sahibi olmamalarına ehemmiyet ver. miştir. Osmanlı İstanbul, kan, hesap ve nesep bakımlarından ene idüğü belir- Siz» lerin, yanı devşirmelerin veyahud esirlerin, yabancı mültecilerin, hemen hepsi de Hristiyanlıktan dönmüş «Müş. lüman» ların -<Türke lerin değil- hâki- miyeti altında bulunduğu için, bunlar, Anadolu Türklerinin asilzade olmaları- na rıza göstermemişlerdir. Osmanlı pa- dişahları da Anadoludaki «Bey» lerden daima korkmuşlardır. Bunun için, Os- manlı nizamında soy adının kıymeti ol. madığı gibi, milli «Bey» veya «Hân» Ja- rın, feodal nizam içinde varlık sahibi olmamaları için bunlar sistematik su- wüşen erkek koyuna, irette temizlenmişlerdir. Halbuki, öte ta- rafta, Çarlık Kafkasyayı istilâ ettiği zaman orada tsmemen hâkim bir top- rak derebeyliği bulmuş ve kendisi de aynı cemiyet nizamı içinde bulunduğu için bu vaziyeti, olduğu gibi, mubafaza etmiştir. (Arkası var) Nöbetçi Eczaneler Bu gece mübetci olan eczaneler şunlardır: İstanbul cihetindekiler: Aksarayda: (Pertev). Alemdarda; (Suri Asım). Beyazıdda: (Belkıs). Sarmaiyada: (Tenofilos). Eminönünde: (Mehmet Kâ- 21). Eyüpte: (Hikmel Atlamaz?. Fener. de: (Hüsamieltin). Şehremininde; (Ham- 41). Şehzadebaşında: (Üniversite). Ka- (Suad). o Küçükpazarda: ragümrükte: (Yorgn. Bakırköyünde: (HAY), Beyoğlu cihetindekiler: İstiklâl enddesinde: (Delik Suda). Tepe- başında: (Kinyoli). Karaköyde: (Hüseyin Hüsnü). İstiklâl caddesinde! (Limonci- yan). Pangaltıda: (Nargilesiyan). Be- şiktaşta: (Alİ Rıza). Sürıyerde: (Asa. de müştereken dostturlar, Çün-| ON POSTA arkalarından yalın kılınç bir sürü asker geliyordu Kumandan muavini.. gündüz, Hura. pın ortadan kayboluşuna sinirlenmişti. O, kumandana, ona, su damlası işken- cesi yerine, sağ kolunu işkence tahta- ları arasına sıkıştırarak kemiklerini kırmak işkencesini teklif etmiş dinle- tememişti, Sonra, onu yanındaki oda- ya aldırarak ortadan kaybolmasına meydan vermişti. Kalenin altını üstü- ne getirmiş. Onu bulamamıştı. O, akşama doğru, kale kumandanlık vazifesini üzerine alınca, sevinmiş, Hurapı daha büyük gayretle aramaya başlamıştı. Saatler geçmiş. Gece ol- mMuştu.. Firariyi bir türlü bulamamıştı, Pek yorulmuştu. Hurapı bulacağından ümidini kestiği için odasına girdi. Biraz dinlendikten sonra yemek yeme- ye oturdu. Tam yemeğin ortasında, bir gardiyan geldi, İranlı tüccarın, bir gardiyan; boğarak, hücresinden kaçtı- ğını haber verdi. Yeni kale kumanda- nının lokması ağzında kaldı, İranlı tüc. çarın kaçması, addedilecek bir hâdise idi. Kumandan- lik vazifesine yükseldiğinin daha ilk saatlerinde, derebeyinin emniyetini ! kaybederse, kendisi için büyük bir! bedbahtlıktı. Yeni kumandan, hızla sofradan kalk- ti. Odadan çıktı, Muhafızların zabitle- rine, dehlizlerin, kalenin bütün kapı larının tutulmasını. her tarzfın aran. masın:.. İranlı tüccarın mutlaka yaka- lanmasını emrettikten sonra, koşa ko- işa, Rüstemin hücresine gitti. Orada, upuzun yalan gardiyanın cesedine bir tekme indirdi: — Be herif! Ne diye, hücrenin kapı- sını açtın da içeriye girdin? Dışarıdan; kapının deliğinden işini göremez miy- din. İşte böyle geberir, cezanı bulur. sun. Ah! Sağ olsaydın da seni, ben te- peleseydim. Kumandan.. böyle söylenerek hüc- reden çıktı. Bitişik hücrelerin delikle- rinden bakarak, Givle iki hizmetçinin yerlerinde olup olmadıklarını tetkik etti, Her birine birer küfür savurduk- tan sonra, dehlizlere daldı. O kendi ba- sına, tüccar: araştırmaya ladı. Kumandan.. saatlerce aradı; arattı. Yoruldu ve bütün maiyetini yordu. İ- ranlı tüccarı bülduramadı. Kalenin her köşesi.. mabet ile meydanı.. Sur duvar- ları, her yer, karış karış aranıldı. Ka- çak bulunamadı; — Bu İranlı tüccarla arkadaşları &s- rarengiz âdamlar.. Şeytan gibi ortadan sır oluyorlar. İkisi kaybolup gitti. Ka- lanların da kaçmaları ihtimal dahilin. dedir. Sabahleyin, «güneş tepesi» nde, Giv denilen İranlı, işkence direğinde idam edilecek. Derebeyinin emri Öy- le... O halde, iki İranlının kaçmasına mukabil, mahpus bulunan iki adamla- rını idam etmeliyiz. Kim oldukları bel- Ji olmayan şüpbeli şeyler zaten... En doğrusu bu! Diye düşünen kumandan, derebeyi- nin evine koştu, Derebeyinin büyük oğlunu uykudan uyandırdı. Tapisha- nede olan biteni anlattı. Derebevi has- ta yattığı için.. oğlu, ona meseleyi an- lstmayı muvafık bulmadı. Kumanda nın fikrini tasvip etti, İdam edilecek o- lan Givle beraber, İranlı tüccarın iki hizmetçisinin de, ölen gardiyanın kar. şıığı olatak işkence direğinde öldüirül- mesi için emir verdi. Kumandan, emiri alınca, derhal faaliyete geçti. Çermis halkı.. Givin «Güenş tepe- si» nde, sabahleyin öldürüleceğini bil:- yordu. Bundan dolayı, vaktin çok er- ken olmasına rağmen, tepede epeyce kalabalik toplanmıştı. Derebeyinin ©- ğulları, henüz iki nöbetçinin öldürül düğünden ve cüce gardiyanın hücrede kapalı bulunmssından haberdar olma- yan kumandan da orada idi, Givle iki hizmetçi. şafaktan epeyce evvel, hücrelerinden çıkarılmışlar., El leri arkalarına bağlanarak askerlerin muhafazası altında «Güneş tepesi» ne gönderilmişler.. Orada cellâda teslimi t 7 ni BEN iktidarsızlığına o delil| çe İâdı ve iki yamağını görünce bâşlarına| Cellât. bundan sonra, diğer gelecek felâketi anlamışlardı. Bu direğe, iki metreden fazla bir yük-|burnuna ve diğer uzuvlarına sra seklikte, ufki vaziyetle diğer bir direk)İcekti. bağlanmıştı. Bu direğin iki tarafında, İkişer metre mesafede, ayni şekilde iki direk daha vardı. Birisinin önünde, yağ da da, içinde, bıçaklar, kılıçlar bulu- nen bir sepet duruyordu. yircilerin geldiklerini görünce hareke- te geçti, İlk evvel Givi yakaladı. İki eli- nin baş parmaklarını, kuvvetli bir ka- yamağına kaldırtarak, kayış ucunu ufki direğe bağladı. Giv, bu su- dı ve sallanmaya başladı. İki hizmetçi. ye gelince: Bunlar, yalnız sıkı sikıya, diğer iki fi yı — Hurap, ben asılı olan adamın önündeki arkası dönük adamı gebeff” im. Sen de yanındakilere nişan al, edilmişlerdi. Onlar.. Tepeye gelince di-jyinin, Givin çok şiddetli işkenceli” iye sv # Cellât.. sol eli ile Givin, sağ si kapağını tuttuğu ve onu kesmek bıçağını uzattığı zaman, birden. yüzü koyun, yere.. Givin ayaklari na düştü, Ense kökünde bir ok me mış duruyordu. Bir okta, ce biraz uzağında duran iki cellât br Bının başları arasından geçti. « yamakları, okun vızıltısı işitince # ustalarının, yerde, cansız yattığım baş rünce, tabana kuvvet kaçmaya ei dılar. Halk, birbirine karıştı. ÜsÜ ie den, bir daha, iki okun vızılda; geçliğini görünce, onlar da kaçı başladılar. Askerler, halk ile bert kaçtığı için detebeyinin oğullar kumandan da kaçanlar arasına karı (Arkası çer) ekleri.. işkence aletleri ile oirlikte cel.| öldürülmesine emir vermesi lere hazırlandı. Givin, ilk Cellât.. uzun bir direğe dayanmıştı. İkapaklarını kesecek. Ondan enceresi kaynıyordu. Ötekinin yanın- Cehlât.. ortalığın aydınlandığını. se” rış sicimile birbirine bağladı. Givi iki sicimin etle, iki baş parmağından direğe asıl- direğe bağlandılar. Böyle arklı bağ! arının sebebi, derebe-'lar. Müsabaka İmtihanı: Türkiye Cumhuriyet Ziraat Bankasından : 1 — Bankamıza müsabaka ile ve müsabakada gösterilecek muvaffakiyet ge cesine göre mecmuu 12 den sz olmamak üzere lüzumu kadar müfettiş nai şef namzedi alınacaktır. 4 2 — Bu müsabakaya girebilmek İçinsiyasal bilgiler veya Yüksek pe ve iktisat okulundan ve yahut hukuk fakültesinden veya bunların yabancı leketlerdeki benzerlerinden diplomalı olmak gerektir. 3 — Müsabaka 25, 26 ve 27 ağustos 937 de Ankara ve İstanbul Ziraat Dur larında yazi ile yapılacak ve kazananiar , yol paraları verilecek, Ankaray8 “lip, Eylül zarfında sözlü bir imtihana tâbi tutulacaktır. 4 — Yeni kanunumuz mucibince tekaütlük kaklarını da haiz olmak müfettiş namzetlerine 140 ve şef namzetlerine 130 ar lira aylık verilecektir. |, Müfettiş namzetleri iki senelik bir stajdan sonra mülettişlik imtihanına As” cekler ve kazanırlarsa 175 lira aylıklı müfettişliğe terfi ettirileceklerdir. 3 gi rada Umum Müdürlük servislerinde çalıştırılacak olan şef namzetleri ise bi g nelik stajdan sonra yapılacak ehliyet imtihanında muvaffak olurlarsa fi ettirileceklerdir. $ — İmtihan programı ile sair şartları gösteren matbualar Ankara, İstanb” İzmir Ziraat Bankalarından elde edilebilir. 6 — İstekliler, aranılan belgeleri bir mektupla Ankara Türkiye Ziraat Bankası Teftiş heyeti reisliğine vermek veya göndermek suretile sarih” etmiş bulunmalıdır. Bu müracaat mektubunun en geç 10 ağustos 937 ele değmiş olması şarttır. o 421665 «440, KIZILAY GENEL MERKEZİNDEN : Albi 1 — Eskişehir ambarlarımızda Veksol, Sanbim, Ford, Rolgcin gid yon, Berliye, Perles, Flat ve Lâtil marka otomobiller ve bunle parçalar ve iç ve dış lâstikleri, Emaye tabak ve saire gibi muhtelif eşya temmuzun yirmi altıncı P Kızılay de tesi günü açık arttırma ile sstulacaktır. Tafsilât almak istiyenler: A — Ankarada cemiyetimiz genel merkezine. B — İstanbulda Yenipostane civarında Kızılay hanında direktörlüğüne, C — Eskişehirde Kızılay ambarına müracaat etmelidirler.