« Son Posta, nn V 22 Fransızcadan tercüme edebi roman Ne kadar müşkül bir vaziyette u)du-l Muzu anlıyor musunuz? Örümcek a ha düşen bir arı gibi, evimize girdi- Rarstgeldiğiniz şeyi devirdiniz, kır- Nz, Esrarımız hakkında topladığınız İt kaç parça tafsilâtı hâmilen geldiği- hap ' re avdet etmeniz mümkün olduğu kdirde, biz mahvolduk demektir; mü lüğasız söylüyorum. t hî“glfne kadar dolaştığımız memle- '.—'?“de hayat ve serbestimizi ne ka- ?" büyük ihtiyatkârlıklar, hileler sa- kitde ve ne fedakârlıklar bahasına Uhafaza ettiğimizi bilseniz! Ne muha- î“îen:, ne seyahatlere katlanmadık! Gl'“l bir gerseri Yahudi hayatı geçir- Bİmiz, tasavvurunuza sığınaz.. — İş, i Yahudi hayatile kalsa gene i- Zabit efendi, üstadım vefat ettiği za- 'N ben henüz ihtiyar değildim. Şu üğünüz oğlum (Fransuva) küçü- Bra ü. O tarihten yirmi sene evvel h"ız'“.d"l aldığım annesi henüz genç, "':LW bir zevci bahtiyar edecek de- Zeki zeki bir kadındı. Yani ne fazla bi e budala. Kendisini çok fazla se- öti 'dum ve bidayetle yeni hayatıma, ikamı da teşrik edebileceğim: düşü- Şek fevkalâde sevindim. Fakat sonra qhdüm. Üstadım derecesinde bir a. d hattâ belki de ondan daha yaşlı ve n!îek dercecede büyük ve mühiün bir n bir kfıdmı tevdi etmek ne derece- r“d“ doğru bir hareket olurdu? Ha- z Buna imkân yoktu. Karımm mu- tini ve dudaklarındaki tebessü” İ ebedileştirmek imkânına malik ol- | ğ halde, onun, gözlerimin önünde îlı':l'îslne mani olı.nî';nık felâketine B Ndim, Pakat «Ölmez Adam! ,ı_y 4 İÇin bu elzemdi. Yirmi sene son- ne;“' im da, bu sırrın ağyara geçme- m_ıljçın kendi zevcesini, aynı şekilde mün kucağına bıraktı. te zabit efendi, hayatları, nazarı: M"dâ—m xı.ıin hayatınızdan daha az kıy- &'ı n o._madığını sizin de itiraf edece. —!ııhlk: kişiyi, uğrunda kurban etti tüni, ! muazzam sırrın kiymetini bu- '& ölçebilirsiniz. ,o’(':'nuı varmamak için iki kişinin di- Tn... Belki de fazla... 3&;'" evvel Madam de...'yi solgun ve bir halde gördünüz... Vücudün- -qu:kız on librelik maddei hayatiyeyi “ttmek oyuncak değil... Bu hususta Üng zi sıkan bazı hâdiseler de olmadı Ka Mez,.. Nadiren... Pek nâdiren... 'Yse! | ql"hhmıun fidyei necatı indan ödenmekle beraber, Ha Adar ağır olduğunu görüy t! Zabit efendi, bu fidy İn ANdan size de bir hisse ç. * sizi hayrete düşürmesin İya” de borcunuzu ödemek mecburi 4 Siniz efendim! Gerçi bunu ha 1 necat acak- * ile ödeyeceğinizi henüz tamamile Mmiyorsam da... b,mq’kl sustu ve sıra ile oğlunun ve k,ı:"nun yüzlerine baktı. Onlar baş- l_xallsd.ııar. Bir iki dakika geçti, e birdenbire gene söze başladı: & ) Sayet 1908 senesinde bulunmayıp k%]“ senesinde bulunmuş olsaydık, qâ_ a_)'lışırdı. Zira biliniz ki, diri veya &t bir tufeyli yüzünden, çok müşkül Vöziyete birinci defa olarak düşmü- a * Tüfeyli kelimesini kullandığım H. 1 lütfen mazur görünüz. Neza- ’ı%’""gnyir ise de hakikate tamami. tabıktır! l Mmeselâ, şimdi aklıma gelen şu Y y) Bundan seksen sene kadar ev- Vei POlMU bir biçare bizim evde ölü- | Şti O tarihte Napolide oturuyor- 'â.,,xm!m polis teşkilâtı ne kadar kö- & :;Ba Olsun, herifin, evinden bu ka- İapy Ak bir yerde ölmesinin sebebini Kaliza kim bilir. ne İşler açıl tay, N r açılacı KN ""H verdim. Limanda bir Malta hq ı':l_l_ru_vnrdu Ölen adamın gaybu- k.hhuz şehirde şüyu bulmadan bu hi atladık, Hiç kimseye borcu ol- âlim bir şahsiyet olmamı temin | — Hayret ettiğinizi görüyorum, zabit efendi.. acaba.... mıyan üç namuslu zatın muhaceretini de gayri tabil telâkki eden olmadı, Mal- tadan Kadiks şehrine, Kadiks'den Se- sil?'e geçtik. Orada bizi aramak şeytanın bile aklından geçmezdi. Heyhat! Bu son asır içinde dünya çok ufaldı, Bilhassa telgraf, işimizi altüs etti, Hiç şüphe yok ki, daha şafak sök. meden, sizin maceranızı ve eşrare! Raybubetinizi Hildiren telgraflar, d! rtekten direğe koşmağa 3 Zaten bu memlekete gelip de bu ku- lübeyi satın almağa , karar ver: İ zaman, Fransa kanunlarının mü betsizliği yüzünden, bir çok resmi da- irelere beyannameler vermeğle mecbur oldum. Binaenaleyh kim olduğumu bi- liyorlar; daha doğrusu bildiklerini zan- nediyorlar. Şayet terki hayat edecek olursanız, polislerin, evimi altüst ede- ceklerine, dolapların içine varıncaya kadar karıştıracaklarına zerre kadar şüphe etmiyorum. Vallahi çok müşkül bir vaziyetteyiz. İş, içinden çıkılmaz bir hale geldi. Sizi buradan ne serbest ve diri olarak gönderebiliriz; ne de esir veya ölü olarak muhafaza edebiliriz! Marki gene sustu, başını yana iğdi, dudaklarını ileri uzat! rak gibi sesile gülerek: ve sonra çıngi- (Arkası var) Motörlü Tayyare Mektebinin mefruşatı. Türk Hava Kurumu Genel Merkezinden : 1 — Ankarada yapılmakta olan Motörlü Tayyare Mektebinin mefruşatı eksilt- meye konulmuştur. 2 — Eksiltme 3 ağüstos 937 Salı 3 — Mefruşatın tahflint bedeli 4 — Muvakkat teminat <2448 li Ü saat on beşte yapılacaktır. 642» liradır. li 5 — Eksiltme Ankarada Türk Hava Kurumu Merkez binasında yapılacaktır. 6 — Şartnameler Ankarada Türk Hava Kurumu Merkezinden, İstanbulda Ha- va Kurumu İstanbul Şubesinden «10» liraya alınacaktır. «4334> Optamini tercih ediniz Çünkü Kısa zamanda saçlarınızın dökül - mesini önler ve gençliğini iade eder Optamin saçları n saçların hayat eksiridir DARE LA Saç Eksiri Saç güddelerinde başlıyan akameti tedavi ve dökülmeyi tevkif ederek saçların kısa zamanda kuvvetlenip uzamasını temin eder. Her gün Opta- minle yıkanan ve taranan saclar kud- retini, taravetini ve güzelliğini muha- fazaya namzeddir, Emniyet Umum Müdürlüğünden: 1— Elde mevcut örneği ve şartnamesinde yazılı vasıfları datresinde zabıta me- murları için azı 12900 çoğu 13500 metro gri renkte kumaş kapalı zarfla 4/8/937 çarşamba günü saat 15 de satın almacaktır. 2 — Beher metrosuna 4 lira 50 kuruş kıymet biçilen bu kumaşlara ald şartna- meyi almak ve nümünesini görmek istiyenlerin Emniyet Umum Müdürlüğü satın alma Komisyonuna müracaatları. 3 — Eksiltmeye girmek istiyenler 4267 lira 50 kuruşluk teminat makbuz veya Banka mektubunu muhtevi teklif mektuplarını ve 2490 sayılı kanunun 2 inci ve 3 üncü maddelerinde yazıl; belgelerir birlikte eksilltme günü saat 14 de kadar Komisyona teslim etmiş bulunmaları «2102> — <4308> — Benim hiç kimsem yok, ne ananiı Hafif bir yağmur çiseliyor.. Islak kal- dırımlarda ışık lekeleri parlayıp sönü- yordu.. Karanlığı içeri doğru büsbütün koyulaşan kilisenin medhalinden - koca- man, canlı bir topaç yuvarlanarak, kal- dırımdan dalgın dalgın geçen bir kadının ayaklarına dolaştı. Ayaklğrına dolaşan bu paçavra tomarının hızla çarpmasile irkilen kadın bütün kayıdsızlığına rağ- men hayretle durakladı... Tam akşam yemeği vakti idi; karnını doyüranların mes'üt saati... Açlarır da hırs ve ıztirebla dolaştığı saat... İşte se- kiz bacak ve sekiz kolun uzanıp kısalarak boğuştuğu bu insan tomarının ortasın- dan böğüuk bir hırıltı ile küçük bir kara- melâ kutusu fırlayarak kaldırımın kena- rına düştü. Kadın, dört sörseri çocuğun altlarına alarak var kuvvetlerile hırpa- ladıkları şeyin yalnız boğuk boğuk inle- diğini - duyuyordu. Serserilerden - biri ğunu sallayarak: * diye haykırdı - uğursuz, cinsi illiyeti bçlirsiz piç!.. « Kilisenin kalın ve rutubetli du- â çarparak korkunç ve karanlık Kadını ıslak karanlıklarda tâ iliklerine kadar titretti. Serseriler hep bir ağızdan: — Piç!, Piçi! . diye altlarında yuvar- lanan şeyi dedikliyorlardı. Kadın son bir bamle ile eğildi ve ellerinin bütün kuv- vetile birinin bacağını, öbürünün kolünu çekmeğe başladı. Herhalde artık yorül- muş olacaklardı ki o sıkı paçavra yuma- ğı gevşedi ve aralarından tombul esmer yüzü çamurla mülemma, iri kırmızı du- dakları heyecanından titreyen allı yedi yaşında minimini bir serseri fırlayarak davrandı ve ilk ayağa kalkar kalkmaz, sanki didiklenip ezilen o değilmiş gibi kkalı bir küfür savurdu: — Geçmişi kandilli köpiller!. Ben si- ze gösteririm!, Bu umulmaz tehdid azgın serserileri tekrar harekete' getirmişti. Yeni bir hü- cuma karşı küçüğe siper n kadın: Sus! - dedi - korkmuyor: musun? Küçük alışkın ve sonsuz bir iç güven- cile: Ben kimseden korkma nma üfürdüğüm it enel kacağım?.. Diye karamelâ kutusuna doğru seğir- Ürken serserilerden biri onu bacağından yakalayarak yere attı. Kadın bırakıp gi- demiyordu. Hücum eden çocuk, siper olmakta 18- rar eden kadına: — Çekil teyze! - diyordu - yoksa *ka- rışmam ha! Sen de bir tekme yersin. Bı- Tak şu mundar piçi... Kadın tekrar ürperdi ve artık küçük karamelâcıyı iyice kavradı. — Niçin onları kızdırıyorsun çocuğum? Ne yapıyorsun onlara ki âeni böyle dö- vüyorlar? — Ben onlara bir teyze.. Öbürleri atılarak sözünü kestiler: — Yalan! İnanma teyze.. Daha demin © süslü matmazelden bir kuruşu alan sen değil misin? — Zorla almadım ya. Kendisi verdi. Arkasından bir karamelâ vermek için koştüum amma istemedi.. Kabahat benim mi? mi... Bu ca- inden mi kor- şey yapmıyorum Sayfa 13 bilirim, ne de babamı... — Ya ihtiyar zengin erkeğin verdiğ iki çil kuruşu ne yapalım?. Çıkar kuruş- ları yoksa bu akşam izbede canına mevV« löt okuruz. Çıkar kuruşları! — Neden çıkaracakmışım?. Ben ticaret yapıyorum. — Onlarda bizim de hakkımız var. — Hiç te hakkınız yok!.. — Vay geçmişi kınalı piç!. Gene bu tahkir, gene bir hücum.. Gene bir müdafaa.. Kadın nihayet can hevlile hâykırdı: — Polis geliyor!. Serseriler gerileyince kadın çocuğu amuzundan çekerek hızla ilerle Şimdi Galatasaray merkezine doğru yü- rürlerken arkalarından gelen — Yuha!.. sesleri de sönüp bitmişti. Aydınlığa çıkınca kadın yanında se$. üyen küçüğe: n sana o fena sözü söylüyor bun- Küçük serseri müstehzi ve küstah sor- du: — Hangi fena sözü? Fena göz, küfür, çocok... Hangisini soruyorsun? Kadın kekeledi: — Canım işte.. O en fena sözü? — Ha anladım. Onlar her zaman kı- zınca söylerler bana onu... Küstah küçük serserinin boynu bükül- müş gibiydi. Sesi hafifçe titreyerek de- vam etti: — Çünkü onların analari, babaları var, Soyları belli de... Kadının sesinde derin bir iç acısı ür- pererek mırildandı: — Ya senin?.. — Benim hiç kimsem yok.. Ne anamı bilirim, ne babamı?. Kaç yaşındasın? — Yedi. Oh yedi., Yedi!? Kadın bir humma ate- şi içinde, çocuk sessiz karanlık dar so- kaklara saptılar.. Gölgeleri - duvarlarda heyulalaşarak dar kuytu, daha kirl kaklara daldılar. Nihayet kadın hde kırmızı bir fener yanan eski bir kapiyi çaldı. Ba Ju genç kas din kapıyı açıp a ce turuncl fanilâlı göğsünü şişiren bir kahkaha ata- rak içeri seslendi: Ayol Safinaz teyze şu senin Mehpa- renin getirdiği delikanlıya bak helo.. Sev. sinler seni emi kör olmiyası!.. Mehpare soluk almaktan bile korku- yordu. Merdivenleri çıkınca romatizma- dan şişmiş şişman kısa bacaklarile topal topal yuvarlanan Safinaz teyzeyle karşı- laştılar: — Bir de arkana kabak bağladın hal Ayol üç gecedir seni bedava beslediğim yetmedi mi?.. S Mehpare dayanılmaz bir acı ile yal- vardı: — Bir gece daha Safinaz teyze?.. yecek te istemem. Safinaz teyzenin kaşerlenmiş yüzüne öyle derin bir yalvarışla bakıyor ve kü- çük serseriyi tutan eli,, öyle sıtmalı titri- yordu ki... Safinaz teyze de nihayet bir kadındı!.. Başını arkaya çevirdi. Öbürleri geçtiler ve izbe bir odaya sığındılar. Şimdi kadın ampulu yakmağa cesaret edemediği odanın eski sedirine oturmuş başı ellerinin arasında düşünüyor. Küçük ve küslah serseri de bir kenara sinmiş, (Devamı 15 inci sayfada)