Öğnez — > b Fransızcadan tercüme edebi _ğ-mdmk benden öğrenmek istediği- hm:)'. Madam de... hakkındaki suali- eevabı:ır. Size bu hususta cevab 'm kendimi kabahatli sayarım :'_,:113&! İhtimal ki bu cevab sizin tah- inizden uzun sürecektir. Fakat be- Yök. Tekrar ediyorum, sizi memnun için her istediğinizi derhal icra- eyim. Bu mukaddemeyi yaptığımdan der Ni Mazür görünüz. Can sıkıcı Ol- ?::n: b?,nîî!r elzem olan şimdi vere- ’llbiıd*l?ıdlı»m—m da başınızı ağrıtacağı- b « iğüm için, bunu da mazur görme- İStirham ederim. gı ':'mmüüâel sustu, enfiye kutusunu Swıı * Oğluna ve torununa uzattı ün, ” kendisi de bir tutam aldı ve sö" Züne devam etti: — Zabit efendi, ben buradan çok u- ingç Ede, Almanyanın küçük bir le... d:;’.u” Sustu. Kont (Fransuva) bir- İT ayağa kalkmış, başladığı söze €lmemesini ihtar eder gibi açık asına doğru uzatmıştı. Ve M 'Ar) üç saniye kadar sustu. Oğ- =Ğk'*'“' ve müstehzi bir ta Cik gaç t büküyordu. Nihaye! ince- İn en yüksek perdesile: bu ne n (Fransuva) dedi. Bu yaşta Mnldî:cu_kluk? Zabit efendinin sır M lüı:;mundan fazla malümat ni '$ olduğunu mu zannediyorsü- hei Ârtık bundan ötesini bilmesile bil- | arasında hiç bir lark yoktur. Zü söyledikten sonra bana dön- y Vam etti: bi b:b dakika evvel de arzettiğim gi- de, Almanyanın küçük bir şehrin- fera vig çivarında kâin Ecken- 4 mdlm“h"inde 1733 senesinde dünyaya zi ; Evet elendim bin yedi yüz o- Seneei senesinde, Demek oluyor <i 1908 h”’u:u ünüevvelinin 22 nci günü o- ’—u n yüz yetmiş beş yaşında bu- Bu ’“'_'“m. Fazla hayret etmeyiniz. Ve Üümün sıhhate mukâreneti t Seğim kkkıkıır. Bunu şimdi izth ede- Miz n;n;?“)'ca kani olacaksınız. Vakti- Tu q'ld_nlsaydı size -bütün hayatı- &ll 1, çünkü usamırsınız- fakat ilk ıu::”'ılk #mrümün bir kaç senesine Tüği yirda teferrüatı anlatarak merakı- teskin eli ki (Gasp, dü di ederdim. Bu kadatı yetişir- _ğknın © bile çok uzun sürer ve kış bhh. ide olmamıza rağmen vaktimiz lkâyen, nenalür _ıı nbkt'î yetişmez. Binaenaleyh en » vaları anlatmakla iktifa etme- ı.ll:’aadr buyurunuz. Danimarka Mmcı (Kristiyan) ın maiyeti er- l N olan babam ondan evvelki y.h";“'vl_mda vukua gelen harplerde P“aı— Söstermiş, cesur bir askerdi. TMeşga 9“_]( !ufhpen'er olan ve bütün a San'at, edebiyat, ilim ve fen- ie ©t bulunan bu hükümdarır. sa- Manasız bir adam gi kalıyor- “.“ME. Avrupa, umumi bir sulh İt ça Yaşadığından, babam da bu ha- h "yurd" alışmak mecburiyetinde bu- lürd“u' Fakat bu sulh devri pek ki- Ü ve Avusturya, Prus, v ya, ya ve "hını:.'—ı başka, bulanık suda balık İerin de g. €yen bir sürü ufak devlet- e ;iah:l olduğu yeni bir harb pat- idiı-n l—;ı obeunun henüz yedi ya- - Marbe dahil olmıyan yegâ- Memleket Danimarka idi. ? 'iiâ.h, 'im bu hale tahamma! edeme - ğ Ç; h.sreıe karar verdi. Parise, o- Şinhc,ı I.üa Versaya geldik. Kral on be- İâk v V Pra—_ı bizi çok iyi karşıladı, O tarih- Kin y;;âbcı'dusundn. he rekli adam da ğ rdu. Ba burada lak nk..(ı ini - İstikbalinin par- Mayz a he yoktu. Fakat 10 6 de, meşhur Fonte- ir vil Tina haş Siliz merm P İsi zavallımım haya- âtime çekti, Z n[_â*_f"lj.ı!'teııyeııe pederimin çok ya- 'lzagıl B îulmuşm. Kral bu )ara.'l'ığa id olduğu için onu hizmeti- , adı ve mükâfaten beni nedim- Ba, Y AMana idhal etti. İ: ir erkek sıfatil ı gıfatile Bu hay dayat uzun müdde: kaygüsuz ve * Son Posta,, nın tefrikası : 17 roman V. Tercüme eden: neş'eli geçti. Ve 1747 sulhünden sonra |sanın en yaşlı adamı olan Kont (de Sa- bütün Fransanın yaşadığı saadet velint Germain) i takdim etmekle müba- neş'e senelerini şimdi bile elân zevkle|hiyim. |hatırlıyorum. Kont'un yüzüne baktım. Bu ifadenin Bilhassa sarayda, hayat, zevk, eğlen-|aksine, tam orta yaşlı, dinç bir adamdı. ce, aşk ve deliliklerden ibaret idi. Ben | Kat'iyen otuz yaşından fazla göstermi- de bütün bunlardan hisseme düşeni al-|yordu. dim. Zabit efendi, kendimi bir mürebbi, Bugün beni şu halde, münzevi hattâ 'çizi bir talebe yerine koyarak söylemi- merdümgiriz görüşünüzün sebebi büt yorum. Bütün tarihnevislerin, bu ha- gençliğimin o payansız saadet seneleri 'rikulâde, hattâ fevkalbeşer adam hak- içinde geçmiş olmasıdır. O saadetler © kında yazdıkları tafsilâtı tabil okumuş- kadar eşsiz bir surette mükemmel idi çunuzdur, bilirsiniz. Bu adam muhte- ki on dokuzuncu ve yirminci asır if devirlerde Comte de Saint Germain damları olan sizlerin, bana -şayet ist Marguis de Monferrat - Comte de miş olsam- verebileceğiniz cılız bahti- Bellamye - Signor * Rotondo Comte yarlıklardan beni ebediyen müstağni Tzarogy - Papaz Aymar isimlerile şöh- bırakmıştır. l:'n[ kazanmıştır. | Sizi beyhude yere eseflendirmek ne-| Bilâhare benim hem babam, hem a- ar? Bu bahsi kapatıyorum. Fazla ' am, hem üstadım, hem dostum olan pisrarımı mazur görünüz. Gerçi biraz u- İ hu zatı nasıl mes'ut bir tesadüf neti- zadı ama, işte sadede geldim. cesi olarak tanıdığımı bu derece tefer- | Babamın ölüm tarihi olan 1745 se- | rüatla anlatışım, sırf kendisine - karşı nesinde on beşinci Lüinin sarayına ne- beslediğim büyük hürmetten müte- dim sıfatile alındığımı — söylüyordum. | çellittir. Beş sene müddetle bu vazifede kaldım. » Aane Si e n Onun bana karşı beslediği muhabbe- O tarihlerde bir gün, Mareşal Belie İs- a Taza bi veabdEr dKi irGlnii | le, tanımadığım kerli ferli bir zatı, elin- 1750 ğ 0 y den tutmuş olduğu halde huzuru kra- Ş un..î;"fien 1ep s;:es.ne ks'ıd" İtiye çıkardı. Vazifem icabı, ben de ar-|geçen müddet zarfında Comte de Saint Germain Versay sarayı müdavimleri- kal, di rdim. *Aarı l e İzaranda iölereki Tet Kraln he ai en teklifsiziydi. Ben de bu müddet — Haşmetmeâb, dedi, emri kralileri zarfında daima kralın maiyetinde idim. BAŞI, DİŞLERİ AĞRIYOR FTT Halbuki bir tek GRiPiN alsa bütün ağrılar geçer rahat ederdi. - Romatizma - Nezle - Grip GRiPiN Karşısında derhal ric'ate mecbur olur m Ağrılar Optamini tercih ediniz Çünkü Kısa zamanda saçlarınızın dökül - mesini önler ve gençliğini iade eder Optamin Saç_ğ_lisiri Saç güddelerinde başlıyan akameti tedavi ve dökülmeyi tevkif ederek saçların kısa zamanda kuvvetlenip uzamasını temin eder, Her gün Opta- minle yıkanan ve taranan saçlar kud- retini, taravetini ve güzelliğini muha- u fazaya namzeddir. Optamin saçların hayat eksiridir! TCKF KA TATLİ KAZANÇ Yazan: Kadircan Kaflı Yeni evin iyiliklerini anlatan simsar| Yabancı bulmadım. Fakat bu adı taşte bir aralık şunları da söylemişti: yan o kadar çok adam vardı ki — Bakkal şuracıkta... Bir şey Jâzım| İstanbula varınca hemen ikinci gün Ase oldu mu, sesleniverirsin, gelir. Adam sen | maaltına giltim. Paketig üstündeki adre« de, deme! Bunun çok ehemmiyeti vı!üu'.lıı bakarak sahibini buldum. Burası büe Uzun lâfa ne hacet; her ihtiyacı bir de—ı yük bir mağaza idi. Yağ ve zeytin varillee fada evine yığmış olan bir adamın Taha- tını düşün! Sen de onun gibi olacaksın! Hakkı vardı. Evde bu gibi küçük ayak işlerini göre- cek bir kızcağız filân da olmadığı için da- ha çok haklıydı. Eve yerleştik. Dediği gibi yapıyorduk. Bakkalın bir kusuru vardı, her zaman somurtkan du- rurdu ve istediklerimizi hemen çırağına verip göndereceği halde unutur, bizi çok defa bir daha söylemiye mecbur ederdi. Her nedense ona sempalik görünme- Bir akşam misafirlerim vardı. Bir çok şeyleri birden almak lâzım geldi ve bu seler kendim gittim. İstediklerimi söyle- dim. Gene ağır davranıyordu. Hele o sı- rada başka bir müşteri gelince hemen u- nuttu. Yeni müşteri de bir kaç şey ala- caktı. Fakat benim gibi yapmıyordu: — Pirinç kaça? — Yirmi yedi buçuk... — Ama yaptın ha, bu pirinej on yedi buçuğa veriyorlar... — Senin hatırın için yirmi yediye olur! — Yirmi para için lâf edilir mi, canım! Hele on sekiz vereyim de bir kilo tart! — Olmaz! — Olur... — Daha yirmi para kırarım. Yemin ol- sun ki hiç bir şey kazanmıyorum! — Bırak şu masalları! Vaktim yok... 'On sekiz buçuğa verir misin, vermez mi- sin? — İdare etse! — Eder de kazanırsın bile, Bilmez mi- yim ben? Müşteri kapıya döndü. Bakkal biraz daha Indi. Müşteri eşiğe varınca yüz para birden kırdı. Müşterinin sokağa çıkmasile pirincin Hiatı yirmi iki buçuk almuştu. Bakkal ar- kasından gitti ve caddeye saparken ba- gardı: — Gel de al!... Vay canına... Şimdiye kadar aynı pi- rinci bana hep otuzdan satmıştı. Ben artık kendi işimi unutmuştum ve onlara bakıyordum. Daha bir kaç şeyi hep benim aldığımdan yüzde yirmi beş, yüz- de kırk eksiğile satın alarak bağlattı. Ve. resiye yazdırdı; eline aldı ve kapıya ka- dar uğurlanarak gitti. ©O zamana kadar aylarca nasıl kazıklan- dığımı düşündükçe başımdan aşağı buzlu sular dökülmüş gibi oldum. Hiç bir şey söylemeden ve alacaklarımı da almadan çıkıp gittim. Bakkal arkamdan: — Ne oldu? Çok mu istedik? Diyordu. — Hayır, vakit kalmadı da... Dönüşte alırım. Ondan sonra bir daha mahalle bakkalı- na uğramadım. O da beni aramadı; hıat- tâ önünden gelip geçerken elimde çıkm- ları gördüğü halde gene niçin kendisin- den alış veriş yapmadığımı sormadı. Bir aralık dükkânını kapadı. İstanbula gittiğini söylediler. — Her halde iflâs etmiştir!... — Hayır, toptancılığa başladı. Burada yükünü tutmuştu . * Bir kaç sene sonra İstanbulda daha iyi bir iş buldum. Evi kiraya verdik: İşleri yoluna koyduk ve vapura bindim, Uğurlamak için gelenler yolculardan daha çoktu. Bu kalabalık arasında gezi- nirken bir tanıdıkla burun buruna gel- dim. Şehrin işlek bir yerinde bakkal teşyası üzerinde âlış veriş yapıyordu. Eli- mi her zamandan daha kuvvetle sıktı: — Ne iyi tesadüf! Sana bir angaryam var. Her hafta mal götürüp getiren ema- netci bu sefer gelmedi. Anlaşılan hasta filân olmuş . Elindeki paketi güstererek devam et- ti: — Halbuki bunları'her halde geri gön- dermek lüzim. Kolay yerdedir. Asma al- tında.., İşte adresi... Yaparsın, değil mi? Paketi aldım. Adı gözüme çarptı: Nü seyin Hüznü... ri, kangal kangal sucuklar, balık yumure taları, peynir tenekeleri ve daha bir çolğ bakkal eşyası... ı Camekânla ayrılmış olan küçük yazle hanede bizim mabhalle bakkalile karşılağı mıyayım m? Hem de camlı masasının başında, koca göbekli yağlı bir müşteri ile bir zeylinyağı İlaltı üzerinde çekişine ken... Acaba yanlış mt geldim? Hemen çıktım ve kapıdaki uşağa some dum. O sırada bir de kâtip geldi ve pakas ti kimin gönderdiğini söylediğim zamazi hemen hatırladı: — Bizimdir. — Peki, fakat aldığınıza dair küçük bi kâğıt verseniz! — Verelim. Buyurun içeri! Bir dakika oturun! Yazıvereyim. Oturdum. Eski mahalle bakkalile müşterisi ayake ta idiler, Her ikisi de birbirlerinin elleri. ni tutmuşlar, sıkıyorlar, sarsıyorlardı: — Olur! — Vallahi olmaz! Zararına mal satılır mı? z — İyi ama ben de kazanmak isterim. Uyuştular. Yeniden karşılıklı oturdular; müşler! şimdi beyaz peynir almak istiyordu. Top. tancı kırk iki buçuk istedi. Müşteri on soe kiz verdi. — Dünyada olmaz! Nerde görülmüş? Ben sana kırk beş demedim. Söylediğim Hat üzerinden kaç para kazanırım, Bilir bunu, ne sen sor, ne de ginden, mal gelmedi- ğinden, eski malların yükseldiğinden u« zun uzun bahsediyor; fiatlar üzerinde dü. rarak yeminlerini tekrarlıyordu. Müşteri on para çıkıyor; diğeri yirmi para İniyordu. Müşteri gitmek için kalkınca diğeri 0« nu yakalıyordu. ; — Olur! — Olmaz! — Üç kuruş daha in! — İdare etmez! Sesler yükseliyor; birbirlerine daha çoli sokuluyorlardı. O sırada dışarıdan gelene ler onların boğazlaşacaklarını sanırlardı. İkisi de ter içindeydiler. Yirmi bir kuruş on beş parada anlaşlıe lar, Bu hal bana hem gülünç, hem de acıklı geldi. Kapıdan çıkan müşteriye baktım da kendi kendime şöyle dedim: — Böylesi eksik olsun! Tam ©o sırada uzuün boylu sarışın bi adam girdi. On tekerlek kaşar istiyordu, — Kaç para? şa olur! — Pekâlâ! Şu adrese gönderiniz! Oracıkta küçük bir hesap yaptı. Bi çek yazdı ve toptancıya verdi. 'Toptancı dik dik herife bakıyordu. Ca« ninın sıkıldığı belliydi. Müşteri giderken ayağa bile kalkmadı, Kendi kendime şöyle düşündüm: — Ne güzel müşteri Alış veriş dediğin böyle olur işte Fakat toptancı tüccar onun arkasından homurdanır gibi söylendi: — Abdal herif! Böyle kolayca kazamı- lan paradan hayır gelir mi? Neydi o de- minki müşteri !Beni terletti yahu!.., Pa- &e kazanılır İşte, insan bereketini da Çi 5. ğ Yarınki nushamızda: Pencereden duyulanlar Yazan: Peride Celâl İtalyada şiddetli bir — zelzele oldu Napoli Iğ (AA,) — Henüz kontrol bere — nazaran ydedilen ve yedi bulunan — zelzele srremaggiore'de bir ta - kım evler yıkılmıştır . — Sizin hâtırınız için altmış beş kurüs — |