Hiç koskoca Memleket röportajları devlet adamı köy düğününe gelir mi? Köy muhtarı hem böyle söylüyor, hem de “Neydelim, çağırdık bir kere, gelmez sanıyorduk ama, geldi işte,, diye valiyi karşılamıya koşuyordu Çelebiler köyündeki Sıvas (Hususi) — Çelebiler köyünde düğün varmış. Köylüler düğüne valiyi de çağırmışlar, Halkevi köycülük üye- lerini de. Köycüler bu fırsatı bir köy gezisi yap- mak için ganimet saydılar. Hem bir köy düğünü de seyredilecek, köylülerin ter- temiz ve basit an'aneleri çok yakından görülecektli . Yalnız ortada bir türlü hal- ledilemiyen bir mesele vardı: Geline, gü- vaye ne'hediye almalı. — Küpe, boncuk, yüzük diyenler oldu. — Tuz, sabun, şeker alınmasını tavsi- ye edenler bulundu. Filvaki bunlar da hediye edilebilirdi amma bunlar bir düğüne gidecek hedi- yeler miydi. Düğün bediyesi daha başka manada bir şeydi. Nihayet iş halledildi. Güvey için bir içlik, gelin için de bir en- tari ile yüzük ve küpe alındı. Kafile yola düzü!dü. * Köy yolundayız. Derinden derine davul ve zurna sesleri geliyor. Davulun sesi u- zaktan hoş gelirmiş. Köyde uzaktan işiti- len davul sesinden daha hoş bir ses din- Jemek mümkün olmasa gerek. Köy havasında uzaktan dalgalana dal- galana gelen davul sesi sanki civar köy- leve o köyün nöşesini götürüyor ve ser- piyordu Biz köye yaklaştıkça davulun sesi de bize yaklaştı ve köy ortasında da- vallu zuznalı kafileyle karşılaştık. Bu ge- n alayı idi, Üzeri kilimle örtülmüş bir kağrı ile gelin anasının babasının evin- 'den alınmış, yeni kuracağı yuvaya gö- Mürülüyordu. Arkadan da iki kağnı ile leşyicileri gidiyorlardı. Kafile damad evine yaklaştığı zaman çalınan hava bir- denbire değişti. Daha oynak, daha ne- şeli hir hava çalınmaya başladı. Güveyle sağdıç evin kapısında duru- yorlardı. Güvey maheub, gözü yerde. Sağdıç biraz daha serbest. Gelin eve gir- di. Fakat biz göremedik. Düğün evinin önündeki ağaçların serin gölgesinde bi- zim için hazırlanan yerlerde oturuyoruz. Muhtar bizi ağırlıyor. — Vali geliyor, valinin otomobili geli- düğünün davetlileri ya koşuyorlar. Muhtar da hem gidiyor, hem de anlatıyor: — Valiyi de çağırdıktı, amma gelece- ğini ummuyorduk. Hiç vali gibi koskoca devlet adamı biz gibi köylülerin davetine gelir miydi. Zaten çağırdığımız zaman kabahat işledik gibi geldiydi bize bu çağrı, amma bakın vali geldi. Ne mutlu tize. Vali neşeli. Köylü büsbütün sevinç içinde, Vali herkesin elini sıkıyor, hatırı nı soruyor, sıra muhtara gelince bir ba- ba küskünlüğü ile: — BSenin elini sıkmıyacağım diyor. Köydeki pislikleri hâlâ kaldırmamışsın. Ne zaman çukurlar kazdırıp pislikleri gömdürürsen © zaman sıkarım senin eli- ni * Vali de bol ve serin gölgeli ağacın al- tına geldi, hep beraber oturuyoruz, Vali: — Gelin nerede, güvey nerede diye s0- ruyor. — Gelsinler de görüşelim diyor, çok bir şey değil amma, geline baba hediyesi. Kendi elimle takmak isterim onları. Köylüler birbirlerine karışıyorlar. Ge- lin bu kadar kalabalığın arasına nasıl ge- lir. Onu kilimler içinde sıkı sıkı kapalı olarak bir evden bir eve getirdiler, On- lar erkek gözüne görünmeye alışmamış- lar. Gelir mi bakalım? Herkesin kafasında bu istifham. Gelin gelecek mi bakalım, güvey kızacak mı bakalım?. Amma bu istifham uzun sürmüyor. Ge- Dn beyaz ipek duvağı ile yüzü örtülü, gü- yeyle beraber ağır ağır valinin bulun- düğu Sovbana geliyorlar ve valinin kar- şısını gelir gelmez gelin yüzündeki ipek duvağı seri bir el hareketile kaldırıyor, valin'n elini öpüyor, damad da valinin elini öptükten sonra biri sağına, biri so- luna geçip oturuyorlar, vali getirdiği he- diyeleri gümüş bilezikleri geline veriyor. Beraber kahveler içiliyor ve vali gelinle güveye: — Yeni bir Türk yuvası kurdunuz, me- suüt olun yavrularım temennisinde bulu- nuyor. Herkesin dudağında bir mırıltı: — Ne devlet bize, Vali Karımdan Ayrılmak İstigorum Okuyucum Bay «H. N.» iki çocuğu olduğu balde karısile arasında karak- ter meddiyeti olduğu için nihayet bu karara varmıştır ve benden soruyor: — Acaba ayda ne kadar nafaka ve- sirim? * Okuyucum nafaks olarak ayda ka- zancının dörtte birini verecektir, mey- danda iki çocuk olduğu ve çocuklar da gnnelerinde kölacağı için ba mik- darın üçte bire yükselmesi de müm- kündür. Fakat aceleye lüzüm yok: İşe lerin bu safhaya gelmesi için mahke- menin dalâk kararını vermesi lâzım- dır. Bu da en aşağı iki yıllık bir işdir. O vakte kadar Haliçten limana ne ka- dar su akar, Allah bilir. * Tarlabaşında Bayan (E..R.) e: «Hayalimde yaşattığım erkek - tipi: Uzun bay, geriş omuzlar, sıhhatle do- hu bir vücut, kibar tavırlar ve şen bir tablattir. Erkekte güzellik aranmaz. iyı olsu, yanl tatlı sert.» di- yozsunuz. Birçok kadınların da bu fi- kirde olduklarını görüyorum, fakat ankete yollanmayıp ta bu sütuna yol- lanan bu satırlardan çıkarılacak neti- ce nedir? Lütfen onu söyler misiniz? TEYZE BON POSTA ADİSELER ARŞISINDA Vapur çarpması , Tramvayda konuşuyorlardı, duydum: — İki Akay vapuru birbirine çarpmış, insanlar denize dökülmüş; yaralananlar, ölenler olmuş. Matbasaya koştum, telefona — sarıldım, resmi bir ağız kulağıma fısıldadı: — Ha çu, Kadıköy - Burgaz vapurları aeselesini mi soruyorsunuz? Çarpıştılar, pek çarpıştılar de denilemez. Alelâde bir toslaşma. Hemçen hemen birbirlerine do - kunmadılar da denilebilir ya.. Şöyle ya- kım geçtiler. Aralarında en aşağı yarım, yök yok bir iki metre mesafe bile vardı. Düşündüm, doğruyu anlamak için her iki lâfm vasatisini aimaktan başka çare yoktu. * — Karşılaştılar, çarpıştılar. Ne oldüy- sa bana oldu? Hemen sordum: - Siz de vapurlardan birinde miydi- niz? — Ne münasebet, hangi vapurlarda? Futbol maçında hakem duruyordum. * ÖOtomebi! vapura baktı: . — Bu da bizden, dedi, toslaşmayı bili- yor, v Şoför haytet etti: — Koskoca denize sığamıyorlar. Biz daracık sokağa sığamamak — yüzünden çorpışırsak darılmamalı! * Her 'ki geminin kaplanı da verdikle- ri ifadelerde kabahati üzerlerine almı - yorlar, almazlar ya, kabahati tellemişler, dırvaklamışlar, gene kimse almamış. * Otorcbil sahibi şöyle derdi: — Bu ha!'k sokakta yürümeyi bilmedi- Bi için otomobil kazaları oluyor. Kaptan da aceba otomobil sahibi gibi: — Bu halk vapurda seyahat etmeyi bil. miyer. Kazanın sebebi işte budur. işin içinden sıyrılacak mı? İMSET geldi ve bötün şehirlilerde bia sevinç. — Köylü an'anesinden dönmezmiş Köy kadımnı erkek içme çıkamazmış. Kim demiş Valiyi hiç te yadırgamadılar. Köylü ile devlet adamını bu kadar ya- kon ve birb'rine bu kadar ısınmış görmek öyle hisli o'uyor ki. Biraz sonra vali de diğer işlerini gör- mek için özür diliyor, köyden ayrılıyor. Pehlivan güreşleri yapılıyor, Âşık Hak- kıdan, Âşık Ömerden koşmalar söyleni- yor ve köy düğünü sürüp gidiyor. Amma biz düğün bitinciye kadar kalamıyor, şen köylülerin arasından istemeye İste- >meye ayrılıyar ve şehre dönüyoruz. Çelebiler köyünde yeni bir ocak kurul- du. Bacast her zaman tülsün. Yeni çift sağılcak'a yaşasın. — N. F. Dumanoğlu Belçikalı gazeteci memleketine döndü Bir müddettenberi şehrimizde bu - lunan ve Ankarayı da ziyaret eden Bel- Çikalı gazeteci Bay Henri Libreht dün akşamki ekspresle memleketine dön - müştür, Matbuat Umum Müdürü Ve - dat Tör ve diğer gazeteciler — misafir meslekdaşlarını uğurl:mkrdır. İ s İ İ İ ti Amerika Cumhurrcisi Bay Ruzvelit, Vaşington civarındaki bir sayfiye ye - rinde açık havada meb'uslarla Demok- rat partisinin yeni proğramımı münakaşa ediyor Halit Ziya diyor ki... Toplıyan 1 Naci Sadullah «— Vara yoğa kızan bir zevceyi idare etmenin çaresi mi? Bence İnsan, her şey- den evvel kendisini idare edebilmeli... Vara yoğa kız - mamanın Çîld . ni, nefsime tat « bik etmek suretile bulabilsem, baş - kaları — hakkında da ayni usüle baş vururdum, Ben, kendi nef - sini az çok terbi - ye etmeyi, onu zu- burata göre tevcih ve idare eylemeyi öğrenmiş bir in - san olmak iddia - Büyük romancı Halid sındayım: Ziya Uşaklığil Bazan «var», bazan da «yok» muvace- hesinde kaldıkça, pek az süren bir tered- düde kapılmış, "rm—lldıl.hu Ği Faka! ço geçmeden, ya rıza> birile ifadesi mümkün olan bir zihniyetle, ve sabırla intizar siyasetine rücu ettim. Bana karşı böyle bir siyaset tatbikine jse, esasen ihtiyaç yok! Buraya kadar hep kendimden bahset- tim Föer vara yoğa kızan, idaresi müşkül bir 1efikaya malik olsaydım, ne yapar - dım, bilmiyorum. Bunu tecrübe vesilesine de çok şükür hle tesadüf etmedim. Binaenaleyh yapa- bileceğim şey: <Allah, idaresi müşkül zevcelere düş - müş bedbahtların yardımcısı olsun!» de- mekten ibarettir. «Mavi ve siyah» ı ak saçlı, dinç yüzlü ve genç sesli müellifi cevabını sükütla noktalar noktalamaz ikinci müşkülü sor- dum: — Y kıskanç bir zevceyi idare etme- nin yolu üstadım? Edehi yaşının ve hakiki sinninin zir - vesine müşfik bir peder munisliği ile ku- rulan mütevazi edip, teveccühkâr bir sa- mim:yetle şülümsüyor: — Ah çocuğum.. Ne tehlikeli sual? O yolu bilsem, ve sana söylesem, sen de bu- nu yuzsan, belâlar mübareki!.. Ne kadar kıskanç zevce varda: «Vay.. Bak.. Bizi aldatan hain kocalarımıza yol gözteriyor!» diye bana diş bilerler. Bak ten sana, kendi hesabıma, açıkça söyliyeyim" Bir kadının kocasını kıskanması demek, ona sevgisinin en ciddi ve en celi bür - |hanını vermesi demektir. Çünkü kıskanan bir kadın, sevdiğinin yalnız kend'sine münhasır kalmasını isti- yen kadındır. Ve bu onun en tabil hakkı- h. Şu halde, erkeğe düşen yegâne vazife, zevceyi kıskandırmamaktır. Bilmem be- nim «Kübuss piyesimi görmüş veya oku- muş muydun? Bundan yirmi yıl evvel, Darülbedayide temsil edilirken, bir çok dedikodulara ve gürültülere, sebebiyet veren bu piyesim- de, tam üç uzun perde, mütemadiyen bu sorduğun meselenin etrafında dolaşır. Sa- na, bütün onları tekrarlıyacak değilim. Yalnız bir şey ilâve edeyim ki, o üç uzun perdenin bütün muhteviyatını ilemal et- sin: Bir erkek, her hangi bir sebeple, her hangi mücbir bir salkla karısının kıs - kançlığına ve bu kıskançlıktan tevellüt e- debilecek et vahim ihtimalâta yol aça- cak Lir vaziyete düşmüş bulunursa, o- nun için yegâne kurtuluş çaresi - belki taaccüp edeceksin amma - sahtekâr 0l- mek, r'yakâr olmak, ayıbeşi, töhmetini saklıyabilmektir! — Sevginin devamını temin edecek bir çare de bulunamaz mı? — BSevgiden maksat aşksa, o gelip ge-| ö çici bir ateçin alevidir. Az ve yahut çok devam eder, Fakat onun bu sönme miadı vardır! Eğer sev?i «muhabbet» ise, temenni o- Tunur ki, bütün aşklar o miat er geç ge- Ence, hiç sönmesinler, bilâkis, zaman geç- tikçe kuvvetlenen birer dostluk ateşi ha- line inkilâp etsinler! Her iki takdirde de, gerek aşkın, gerek muhabbetin idamesi esbabı yalnız bir cümleye icmal edilebilir. Her taraf, birbirinin kusurlarına, zaaf- larıns, hatta ayıplarına karşı mütekabi- len müsaadekâr davransınlar! Ancak bu suretledir ki, beraber yaşâ- MÜŞKÜLLER | - Vara yoğa kızan bir 7 ceyi nasıl idare etmeli? 2 - Çok müsrif bir z0 nasıl iktısada alıştırmalı? 3 - Yakışıklı bir kocayı D juan olmaktan nasıl kurtar! 4 - Aşkı devam - ettirm çareleri nelerdir? 5 - Hakkınızda çıkarılal dedikodulardan korunmak içili neler yaptınız? a 6 -En çok hangi yaşı S& versiniz? yıp sevişmek tariki üzerinde adımlar atmak mümkün olabilir. Getirilen buzlu şerbet, sıcaktan Fp şiyen sinirlerime, anketimin ifadesi #nüşkül sualini sormak cesarstini de yor: — Hakkınızda ne gibi dedikodular Y kardılar üstad? » Halid Ziya Uşaklıgil, bu mevzudâ açık sözlü davranmaktan çekinmedi! — Ben, isminin etrafında çok dedilll dü yapılmış kimselerden biriyim. Aleykimde olanları için - ki bunlar e himdekilerle nisbet kabul etmiyecek der ekseriyet teşkil eder - kızmamış gilim. y Zaten o kadar lâkayt olmak ta, arzü dilebilecek bir şey değildir. a Lehimde yapılanlara gelince - ki bulr lar pek nadirdir - onlardan da bemill deima utenir, ve kendi kendime: <Acabi bunlara müsted'id, ve lâyik miyım?» difü sorarım” Fakat pve o acı hiddetin, ne uzun örürlü clmaz. Bunları tazeliyecek vesileler çıkarıl * mözsa, unutur giderim. Dilini de, kalemini olduğu kadar Mi harnretlo kullanan hatip edip, mühim davanın ha! düğümünü bulmuş gibi doğ ruldu, — İşte göürdün mü hayatın en xm”' tar hikmetini? eli — Unutabilmek! Unutmak.. Bence Ü biatin bize en büyük nimeti, nisyanı biliyetimizin mevcudiyetidir. Eğer, büyük dertlerimizi, acı y lerimizi unutmaya muvaffak olamasi” dik, yaşıyahilir mi idik? Kızgıa le —sıcağında, — ihti mutat — İstirahatinden — alakoyduğ kiymetli Tamancıyı, huzurumdan tarmak için, son sualimi de ytw dim: $ — FEn çok hangi yaşı seversiniz “’ dım? y Halid Ziya, bu sualime, bana, ch*_l"' ye kodar yaptığım bir seyahatin bürür zahine yorgurluklarını unutt! güzel bir cevap verdi: g Hanzi yaşımda nedamet edü" şeyleri az yapmış işem, ve harigi y u,i gölünç olmak, kendi vicdanıma atf müttehim o'mak, yahut başkalarına « mes'ul ve muatap olmak tehlikesine ramamış isşem, o yaşımı severim. balit Sanva bir tuhaf haleti ruhiyemden V — sedeyi # kerdime düşünmek fırsat? manlar, hemen dalma, !;d hatırlarım ve hemen ÜM bunu niçin yaplım? «Ben » diye telehhüf ederimte, Bu yolda eseflere en az sebebiy' ren yaşım, son yaşımdır! x ld' eneleyh en son yaşımı hep$ riyade severim! Naci Sadull" Cim Londos Kanada ;ııp'ld ile karşılaşıyor Atina 12 (Hususi) — Yunanlı , şampiyonu Cim Londas ile Kınıdl# piyonu Çak Kabel gelecek pazar j e aklardır. Bu Kü yapılacak stadyomi G $i de bu İ'; hicabin sinirlerimde yarattığı , j -