.. Hergün Üniversite Dedikodusu Yazan: Muhittin Birgen ir kaç gündenberi gazetelerde İs- tanbul Üniversitesinin imtihan neticeleri bakkında bir takım havadisler intişar edivor. Bu havadislere göre birçok imtihanlarda, talebenin büyük bir ekse- Tiyeti müştür. Dönen talebe dönmek- ten memnun — değildir; bunüun — gi- bi, hocaların da talebelerini döndür- mekten memnun olacaklarını zannetmek hatadır, Talebe dönmemeği ne kadar is terse hocanın da döndürmemeği o kadar Beveceği muhakkaktır. Demek oluyor ki ortada dörmek ve döndürmek için sebeb- ve öğrendiğini görmekte pek ziyade alâkadar olan mem- leket için bu sebebleri öğrenmek ehem- neden muvaflak olamadılar? Bu in çevabını merak edenler arasında de bulunduğum için şöylece etrafa bıraz kulsk kaba:ltım. * Bir muhit diyor ki: esele gayet basittir: Eski zamanlar- niversite imtihanları bafif yapılırdı; hettâ bu imtihanlara biraz lâübalilik bi- de karışırdı; bu usulün verdiği mahsulün memleket ihtiyaçlarını tatmin eder ma- hiyette olmadığı görülmesi ve Üniversi- tenin daha sıkı bir nizam altında çalış- ması ihtiyacı kendisini gittikçe daha kuvvetl; hizsettirdiği için bu sene imti- hanlar ciddi tutulmuş ve talebe de onun için nuvvfak olamamıştır.> Bu izah tarzı makuldür; eski Darülfü- nun imtihanlarında Iâübalilik bulundu- gemu hep biliriz; şimdi, bu imtihanları daha ciddi yapmak elbet doğru ve tabil bir hareket olur. Fakat, acaba bu mesele hokkında talebe ne diyor? Bir de bunu Güşünmek lâzım. Talebenin ne diyeceği malümdur; on- Tarın da ber kiısmı hakhı, bir kısmı da haksız olan bir sürü şikâyeti vardır; hak- h olan'arle “haksız olanlarını burada birbirinden ayırmak ve bunlart müna- kaşa etmek ne mümkündür, ne de bü münakaşıyı tam bir sıhhatle yapmıya ünkân vardır. * Fakat, burada bizi ciddi surette alâ- kıdar edes mühim gördüğümüz bir me- sele vardır ki o da şudur: Üniversite muhitinin —muallimler ta- rafında mühim bir zümre var ki bu, ta- lebelerin dönmelerini başbıca iki sebebe atfediyor; bunların biri ccnebi profesör- lerin ders verme kabiliyetsizlikleri ve di- ğerl de ktapsızlıklır. Bu meselenin tet- kiki ile meşgul olmuş bulunan bir arka- daşımızın — kendilerine müracaat ettiği mühtelif zatlar ona demişlerdir ki: «Kenebi profesörler ya türkceyi hiç bilmiyorlar, vahud da az biliyorlar; bun- ların gerck bilvasıta, gerek bizzat takrir ettikleri derslerden de talebe istifade e- demi diğer taraftan bir de kitabsız- bk derdi vardır; tölebeye takrir edilen dersler tektir edilmediği gibi müracaat edebilecek'eri kitablar da bulunmuyor. Burun için talebe de iyi öğrenemiyor ve dönüyar » * Bu arada ben de şuna dikkat ediyorum ki son hâcise, ecnebi profesörler aley- hnde bir hava yaratmıya müsald bir ce- reyan içindedir. Çünkü, tetkikat yapan muharrit arkadaşımıza herhen hemen vnı mealde bu tarzda beyanat yapan- lar, bu sözlerinin kendilerine atfen neş- redilmemesini istemişlerdir. Halbuki, bi- zim fikrimize göre, Üniversite profesö- rü, Ürivezsitenin her hangi bir meselesi bakkındak: mülâhazalarını açıkca söy- Temek cesaretini göstermeğe — veyahud, cesaretleri yoksa, susmıya mecburdur- ' isthinin ortaya konulmaması- pi İstiyerek şu veya bu tarzda beyanatta bulunmak, profesörlere yakışacak — bir bal değildir. Biraz daha ileri gideyim: profesörler aleyhine bir cereyan yap- Mmük istemek, çok yanlış bir yoldur. Ec- mebi profesörlerin Üniversiteye getiril- melerinin sebebi, Darülfünunun şu ev- velce cümlece malüm hali - dir. Eğer bizim profesörlerimiz bi- zim — İhtiyacımızı tatmin etmiş ol - salardı elbet —onları — getirmezdik. Büu kadar - serelik tarihi — bulunan bir Darülfünunun — bugün ecnebi profe- (Devamı 3 üncü sayfada) olan Resimli Makale: SON POSTA 4€ Dünyanın enerji kaynağı 38 Amerikada 30 yıl mütemadiyen varyoz sallamış olan bir işçinin 75 inci yıldönümünü tes'it ettiler. Bu zat bütün ha- yatında bir gün bile hastalarmamış, bir gün bile işinden uzak kalmamıştı. Şerefine verilen ziyafette: — Ben yorulmadan çalışmak için icap Tiğimde çocuğumu düşünmekten, ihtıyarlığımda torunumu gözönüne getirmekten aldım. Her şeyi dedi. eden kuvveti genç- onlara borçluyum, Üİ Banmları dünyaya yeni gelen minimini bir bebeği aile bütçesi için yeni bir yük sanırlar. Baba olmaktan korkar- lar, halbuki o küçük bebe babası, annesi için sonsuz ve bi- tip tükenmek bilmez bir ener)i kaynağıdır. Sırf onu mes'ut etmek için daha çok çalışırız, fazla kazanırız. Hayatta kal- mak için onun gözlerinden yeni bir kuvvet alırır. SÖOÖZ ARASINDA Bu soğukkanlılığı Gösterebilecek Kıç adam vardır? Geçenlerde Şikagoda vukua gelen bir hâdise soğukkanlılığın şaheser bir numuneıhu teşkil etmektedir. milyarderlerinden Ceymis İRonalds ile karısı bir öğle üstü apartı- manlarında otururlarken iki gangster içeriye girmişler, küçük bir odada gün düz uykusu uyuyan milyarderin çocu- ğunu alıp kaçmışlardır. Aile çocuğun ortadan kayboluşun - dan sonra telâş içinde kıvranırken mib yardere bir mektup gelmiş, Bu mek - tupta gangsterlerin şu satırları vardır: «— Çocuğunuzu alıp.kaçtık. 24 saat zarfında mektubun altındaki adrese 20,000 dolar göndermezseniz veyahut polise haber verirseniz çocuğunuz der- hal yok edilecektir. Milyarderin karısı hıçkırıklar için- de ağlayıp dururken Ceymis Ronalds derhal yazı masasına geçmiş ve gangs- terlere hitaben şöyle bir meklup yaz- mıştır: *«—— Aziz dostlarım, bu sefer çak yan- lhş bir kapı çaldınız. karşınızdaki a - dam, sizin bu haydutluğunuzu evvel - den kestirip tedbir almış, kurnaz bir zattır. Siz, şimdi 20,000 doları bekli - yorsunuz ve benim bir baba sılatile çocuğu kurlarmak bahasına bu parayı vereceğimi sanıyorsunuz değil mi?.. Gü lerim size.. çünkü şimdi elinizde olan o çocuk benim öz çocuğum değil, fakir bir ailenin çocuğudur. Ben sizin gibi bir kaç gangsterin er T geç çocuğumu ka- çırmak isteyeceklerini tahmin edip öz oğlumu başlu bir yere verdim, orada büyütüyorum. OÖnun yerine — bu fakir çocuğu evimde büyütüyorum. Şimdi ne yapmak lâzım geldiğini düşünmek si- ze kalıyor. Hoşca kalım.» Mektuübu alan gangsterle> gece geç - ae Ecnebi |( ” | ış Kıymıklı olsun Sıcak bir yaz günü şirket meclisi idarelerinden biri içtima etmişti. İçtimdgın başında meclisi idare reisi Gzaya: — Hele, demişti, şu içtimaımız bit- sin, hepinize birer dondurma ısmar- İçtimada mühim bir mesele müza- kere ediliyordu. Âzanın fikirlerini al- mak icap etti. Reis teker teker sordu, hepsi fikirlerini söylediler, Yanında uyuyan bir âzayı da dürttü: — Siz ne fikirdesiniz? Âza birdenbire uykudan uyandı; ve cevap verdi: — Benimki kaymaklı olsun! 24 karılı ve 40 Çocuklu General Şanghay gazetelerine göre Secuan fırkası kumandam Genera! Yansen'in 24 karısından doğmuş 40 çocuğu ver - dır, Bunların 30 u erkek olup hepsi de babalarının yanında çalışmakta ve ba- balarının muhafız bölüğünü teşkil et- mektedirler. Generair ziyarete — gelen resmi eşhas bu bölük tarafından sesâm- lanmaktadır. Horlayanlar çabuk mu ölürlermiş ?.. Horlayan adam veya kadın, ne ka - dar gözbebeğimiz olsa, gene de ho - şumuza gilmez. Uykunuz kaçıp da hor lıyan birisini dinlemek mecburiyetin- de kaldınız mı, çekeceğiniz iztırabı ha- tırlatmıya lüzum görmüyoruz. İngiltere doktorlarından biri orta - ya şöyle bir iddia atmış bulunmakta - dir: «Haorlayanlar çabuk ölürler.. vakit- siz ölümler üzerinde yapılan tetkikat- ta, bunların hemen hepsinin hayatla - rında horlamakta oldukları anlaşılmış- tur.» Doğru mudur, dersiniz? vakit milyarderin apartımanı kapısına gelmişler ve afyonla uyuttuklar. çocu- ğu oracığa bırakıp karanlıklarda kay - bolmuşlardır. Hakikatte çocuğun milyarderin öz çocuğu olduğunu tabil anlamışsınızdır. TERGON BİR FAKMA | / Sakalını kurtlarmak çin 15 arkadaşını Yaralıyan profesör Amerika gazeteleri Meksikalı profe- sörlerden birinin, abanoz gibi simsiyah sakalı ile iftihar ettiğini yazıyorlar. Toy delikanlılığından beri - salıverdiği sakalına bir kene o'sun makas değdirt- miyen 50 lik profesöre, 20 arkadaşı muziplik etmek istemişler. Bir gün bir- lik olup, profesörün evine gitmişler, balkonundan, bunların sinsi, sinsi ge- lişlerinden fena halde şüphelenen pro” fesör, hemen müdafaa vaziyeti almış, tüfeğini kapınca arkadaşlarının üzerine çevirmiş. Arkadaşları, çeplerinden iri iri makaşlar çıkararak, profesörü kız- dırmaya, sıkıştırmaya başlamışlar. Bun dan aşırı derecede hiddetlenen profe - Bör, birbiri arkasına silâhını patlatmış, on beş arkadaşını yaralamış. Geri ka - lan — beşi de, — kurşunu biten profe - sörü, çarşının ortasına kadar sürükle - mişler, orada yere yatırıp sakalını kes- mişler!, . Ölü oyuncaklar için âyin Baltimurda çıkan bir gazetenin an- lattığına inanırsanız Japonyada her yıl ölmüş oyuncaklar yamına bir dini â - yin yapılır. Büyük bir hastanede bü - yük bir masanın üzerine kırık oyun - caklar yığılır. Mini mini çocuklar bu masanın etrafını alarak bir ilâhi söy - lerler. Sonra bir Buda rahibi oyuncak- ların ruh rahatı için bir dua okur. Zira Boudha'nın dinine göre her cansız cis- min de inkişafı mümkün olan bir ha - yat zerresi mevcuttur. İSTER İNAN İSTER İNANMA! Bir aile sofrasında uslu akıslı, derli toplu, orta yaşta bir bayan anlatıyordu: «Kızim. mektepte yemek pişirme dersinden imtihan geçi- recekti sabahleyin bir teneke tereyağı telefon edildi: Yetişmemiş, yarır: teneke daha yolladık. Ay- İSTER ni zamanda yalancı dolma yapılmak üzere 90 tane patlıcan ile bir gazevi p'rince ihtiyaç görülmüş, bir küfe sebzeye yolladık. Az sonra İNAN İSTER üâve ederek orları da yetişlirdik, kızım bütün bunları 2 saat içinde pişirip kurtarmış. «Allaha |Myillilılhıh imtihanım geçti» diyordu. İNANMA! Sözün Kısası Vezüv yanardağı Coşmuş! V €ezüv yanar dağı coşmuş. V Auğu lavlar tâ .ınkluw rülüyor, hele geceleri manzarâ ! müheyyiç oluyormuş. s Hurafeler devrinde olsaydık, Kâbir ler bundan bin türlü mâna çıkl“—'w kuduran bu volkanın, yeryüzünde fitne zühurunu haber verdiği iddiasi” da bulunurlardı. M Fakat bugün, fitne alâmetlerinil türlü şeyler olduğunu bittecrübe FÜN belleyen bizler artık böyle şeylerif teşe'üm etmiyoruz. a Fen müntesiplerimiz bu kabil nar dağ-deveranlarını bir takım J“’v Şik dhtilâllerle, nüvei arzda husule $ Jen bazı hâdiselcre atfederler. Vezüv biraz daha coşkunluğunu A7 tirinca, belki bu Gâlimlerden bir ÇY 'bundan asırlarca evvel Pompei ve j * E. Tslu kulanum adındaki ikı şehrin birden nmma ökuyan bu yaman ocağın 5! keşfe koşacaklardır. Â Halbuki bu, bence beyhude ı.ıhn;" tir. Ben ne hurafeler devrinden ka'l bir Kâhin, ne de kürei arzın ortali 'da olup biteni merak ve tecessüs cek kadar lî* Vezüvün bugi dimce şöyle tefsir ediyorum: Yerin dibi yerin yüzündeki son er Tarın ateşli manzarasını kısknnmıl tıpkısını yapmağa yeltenmiş olacaktif' Varsın, 6 da ağzının tadımı ve boyi” nun ölçüsünü alsın. ak Nihayet cürmü kadar yer yakâ ve gene sönecektir! ZAT ati Çok garip bir yuzuk hikâyesi | Eski Yunan tarihinin anlattığına re:Atinanın Meşhur Mmüstebit — idare€ Pisistrate bir gün kıymetli bir yüzi kaybetmiş, sonra bu yüzüğü sofrada " | nüne getirilen bir balığın karnın” | bulmuş. Ve bu işin nasıl olduğunu a9 | maktan âciz kalmıştı. y Atinanın müstebit idarecisi ile bir müşterek vasfı onun da bir yüzük 'C* betmiş olmasından tbaret olan bir FT& | g81z köylüsünün başına ayni derecede rip bir vak'a gelmiştir. Bu köylü tarlasına ekin ekerken 4 ğünü düşürmüş ve tamam iki sene | # halde bir türlü bulamamıştı. Fakat # | damın malh haram para ile alınmamı$ © Jacak ki geçen gün bu zat bir frenk 9 mü dalında sarışın bir nesnenin dıd! makta olduğunu görür, bakar, ken' #in iki yıl öace kaybettiği yüzüktür. w'_! Tahmin edildiğine göre yüzük düşmüş, tam bir frenküzümü tohuM! nun üzerine isabet elmiş ve tohum H yüyerek yükseldikçe o da birlikte yük ? Belmiş, tâ sehiblnin parmağına gelincile kadar, J İngiltere postanesi guztr | ve genç kadın arıyor İngiltere postahanesi açtığı ser! kullanmak üzere, idarcde çalışan | tün kadın memurlara bir tamim # y dererek (Bu sergide istihdam olunâ” memurlarin güzel ve genç olmasi şari tır. Yaşlı, çirkin ve istediğimiz VSĞL | ları haiz almıyanların boş pnw C mımızı işgal etmemeleri icab Blliıor musunuz örr y adai 1 — Davit Hughes kimdir? Hangi * — file şöhret bulmuştur?. 2 — Hotantolar kimlerdir e ğ yaşarlar? 3 — Honolulu nerededir, ı..- ' yitahtıdır? Nüfusu nıe kadardır? F.’ * (Dünkü suallerin cevabları): — | 1 — Figero gazetesi Pariste çıkaf- * 4 yılında çıkarılmış, bilahara politik? 4 edebiyat gazetesi olarak 1866 da İf başlamıştır. 83 senelik gazetedir. 2 — Meşhur Yunan filozofu 'T1 yaşında ölmüştür. 3 — Fonograf 1877 de Edison ti Keşfedilmiştir.