Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
44 "e LH;! ay e e Ce * Xh H SON POSTA Ü ';.-'s,-':;ı' "İ | HEM MERAKLI HEM FAYDALI Lokomotifli pul APS Bu pul Peru'da yapılmıştır. Üzerinde bır lokomotif resmi vardır. Fakat trenle hiç alâkası olmıyan bir işde, hava posta- larında kullanılır. *r ğ Afrikada bir yenilik Afrikada tren istasyonu binalarının lamlarının üzeri- Buna sebeb u- çan — tayyarelerin çan tayyateler bile kolayca görebilmek- tedirler. te gayet büyük şçazı ile istasyo- nun ismi yazılmış- : : K Z nerede bulunduk - larını kolayca görebilmeleridir. İstas- yonların üzerlerindeki yazılar o kadar büyüktür ki * Bu da bir süs Yeni Gine'de yerliler burımlarına bu tarzda — kemikler dırlar. Bunları bu- runlarında bir süs olarak taşırlar. Gerçi insanı çok rahatsız eden bu süse de ne bahası- na olursa olsun katlanırlar. Süs merakı yalnız meden? insanlarda değil iptidaf insanlarda da vardır. Yal- niz şekilleri değişir. 1500 metre yükseklikte u- ” takmakta- Garip bir masal Dünyadaki bütün büyük elmasların hikâyesi — vardır. Hop elmasının hi- i kâyesi — bunların en garib olanıdır. ,;. Bu/ elmas eski » : bir heykelin gö- GEEĞE zünde bulunmuş- 'İtür. Bazıları bunun uğursuz olduğunu söylerler. Fransa kraliçesi Mari Antuanet bu el- masın sahibi imiş. Elmas ondan çok zen- gin olan Fransuva Boliyö'ye geçmiş. Bu adam da servetini kaybetmiş ve açlık- | tan ölmüş. Elmasa sonradan sahib olan- lardan bir prens öldürülmüş. Bir İranlı |tâcecar boğulmuş. Osmanli Padişahı Ab- dülhamid tahttan indirilmiş ve elmas bir zaman ortadan kaybolmuş. Ve sonra Âmerikaya geçmiş orada da alanları felâkete sürüklemiş. Bu tarzda hikâyeler çoktur! Bunlara | itimad etmek caiz değildir. Yok eşyaya, yok hayvanlara, yok insanlara uğursuz- luk atfetmek saçma bir zihniyetten baş- ka bir şey değildir. * ; İki bin senelik dolma kalem Dolma kalem yeni icad edilmiş bir şey- dir değil mi? Böy- le tahmin edenler gerçi çoktur. Fa- kat hakikatte hiç de yeni bir icad değildir. Çinliler bu kalemleri iki bin senedenberi kullanmaktadırlar. * Yüzükoyun yürüyenler Tibetli hacılar yere yüzükoyun yat- mış vaziyette kilometrelerce yol yürür- ler ve gittikleri yolu boylarının ölçüsile ölçerler. ——— Hiç olmazsa iş vesilesile köylere dü- şenler ne kadar bahtiyar insanlardır. Toprak kokusu içinden, canım yeşillikler ortasından fışkıran hayata doyum olmu- yor. Kırlarda, köylerde, köy yollarında neler görülmez.. neler"!.. Bir köyden geçerken bir türkü sesi duydum: Yanık yanık türkülere başlama kız, Şu tarlanın ötesinden taşlama kiz, Taşlayıp da yüreğimi haşlama kız, Dayanamaz yüreciğim dayanamaz, Bu sesin geldiği tarafa doğru yürüyor- dum, Esmer, yağız, or. ikisini henüz bi- tirmiş bir köy çocuğu gördüm. Bir çayı- rın kenarına yan gelmiş: Toprak stcak, hava sıcak, içim sıcak, Yüreğimde yatan aslan çıldırtacak, Yok bağrımda gönlüm gibi bir yatacak, Aman Allah, etme Allah bu olamaz. Türküsürnü hem söylüyor, hem de ara sıra: — Ooooha.. Ooooha.. diye bağırmaktan kendini alamıyordu. 4 Bağıtdığı, yirmi metre uzaktaki man- dalar yeşil çayır üzerinde otlamaktaydı - lar, Sordum: — Sen ne yapıyorsun burada? — De ha.; şu dombayları otlatıyorum. — BSen burada yapayalnız korkmuyor musun? , — Kimden? — Köpteklten, domuzdan, yılandan, a- yıdan korkmaz mısın? — Köpek benim yoldaşım.. köpek be- nim her zaman yanımda.. ondan korka- cak ne var.. On iki yaşındaki çocuk sağına, soluna baktı. Bir ıslık çaldı. Bir köpek derhal yanımızda peydahlandı. Ve bana göster- di: — Bu yanımda oldukca ne domuz, ne ayı, hic bir şey bana dokunamaz. — Senin baban var mı? — Var. — Nerede?.. — O busgün kasabaya gitti — Sen okula gider misin? — Giderim. Yazın da dombayları otla- tırım. Anama, babama yardım ederim. ğj Resimli Hikâye Bay Balıksever'in İntikamı aZ Bay Balıksever, her gün oltasını alır, derenin kenarına iner, balık tutmak için oltayı suya atar, beklerdi. Tam balıkların onun oltası etrafında dönmeye başladık- ları zaman bir aksilik çıkardı. Evleri de- re kenarında olan iki kardeş sandalla Bay Balikseverin oturdüuğu kıyıya yakın ge- çerler, balıkları ürkütürlerdi. Bay Balıksever bir kaç defa kendile- tinden rica etti: — Ne olur, âedi, ben balık tutarken çok yakın geçmeyin, balıklar ürküp kaçıyor- lar. .-Sanki o bunu böyle dememiş gibi bir, daha sefere daha yakın geçtiler ve kü- rekleri suya o tarzda daldırdılar ki ba- hk namına oralarda bir şeycikler kal- madı. Fakat artık Bay Balıksever de a-| dara akıllı kızmıştı. — Ben size göstleririm! Dedi O gün evine döner dönmez ilk işi bun- lardan intikam almak çaresini düşün- mek oldu, Düşündü, düşündü ve niha- yet buldu. Bahçelerinde eski bir somya vardı. Bu somyayı bozdu. Bir kaç yayını çıkardı sıkı sıkı birbirine ekledi. Ertesi sabah erkenden dere kenarına itti. İki kardeşin sandalları derede idi. “Bir gün evvel hazırladığı yayın bir u- cunu sandalın arkasına, öbür ucunu da kıyıda bir tâşa bağladı. Ve kendi de her zamanki yerine gidip oltasını denize atlı. Âz zaman geçti. İki kardeş bahçede göründüler. O gün düğü- nDe gidecekleri için her ikisi de resmi gi- yinmişlerdi. Arkalarında yepyeni frak- Jar, başlarında silindir şapkalar vardı. Derhal biri önde ötekisi arkada kürekle- re oturdular. — Sandal da bugün ne kadar ağır. — Derecd'e akıntı fazla galiba! Hakikaten sandal ağır gidiyordu. Ve kıyıdan iki kürek boyu kadar uzaklaştık- tan sonra daha ağırlaşmıştı. Kardeşler- den biri: : — Dursak da şu sandalın arkasına bir baksak! Dedi. İkisi birden kürekleri bıraktılar. Bay Balıkseverin kayığın arkasına S W a Lt y Ü hd bağladığı yay o kadar gerilmişti ki onlar kürekleri birakır bırakmaz gerilen yay bir anda tekrar toparlandı ve kayığı hız- la gerisin geri çekti. O kadar hızlı çek- mişti ki iki kardeş birden oldukları yer- den havaya sıçradılar ve kıyıdaki ağaca burunlarını hızla çarpıp yere uvarlandı- lar.. Bay Balıksever, bu hale karşıdan kah- kahayla gülüyordu. — ' Kİ .i BAA lk d A T G UA g — ÂAnnen de var mı? — Vârn Nah.. şu târlada;, mısır diplerini dolduruyor. g” — ÖOkulda ne okursun sen? — Her şey.. — Kaçıncı sınıftasın? — Bu yıl dörde geçtim. — Aferin sana.. bir şeyler sorsam bilir misin sen? — E.. gücüm yetliğ! kadar bilirim. Ama bilmediklerimi öğretmene haber vermel. | — Yok canım. Bilmediklerin olursa, ça- lışır öğrenirsin. Buralarda ne yetişir? —Buralarda meyva, mısır, buğday, arpa, yulaf patates, pancar yetişir. — Sen çok şeyler biliyorsun. — Bildiklerim âaha var. Yurd bilgisi, tarih, coğrafya, hesab, hendese.. — Peki bu ile ne ili derler bakayım? — Kocaeli derler. — Sen gece de böyle larda gezar mişin? ğ —- Hem gezerim, hem uyurum. Fakat bazan uyanırım, başımı kaldırır, manda- ları gözden geçiririm. Köpek de bekler bizi. —Sizin başka hayvanlarınız var mı? — İneğimiz, keçimiz, bir kaç koyunu muz, tavuklarımız var. ; — Bu hayvanlar sizin işinize yarar mı? — Yararmaz olur mu? Yoğurt ,süt, yağ, peynir hep onlarda var. — Senin adın re? — Arsan. — Ya soy adın?.. — Ö da Ârsan.. — Başka adın yoök mu senin?. — Biz eski adları okulda kaldırdık. Şimdi soy adile keraber hep bir ad kul- lanırız — Türkiye kimlerin yurdudur?. mandalarla kir- e — Türk'ye mi? Türklerin yurdudur. Başka kimin yurdu olur. a d di dd A | var mı? E — Başkasının yurdü olamaz mı? — Hadi be yahu sende.. alây mi yon.. buraya kifn gelse öyle kolay maz, - l â — Buraya gelmiş olup da duramıyân”g 1 — Var va.. biz bunları tarihte oküd“’ | Evvelâ burada duralım deyi gelmişle? ; ma, duramamışlar.. -— Niçin? — Atatürk babamız öonların hepdml piüskürtmüş. | — Sen Atatürkü bilir misin, kimdir ol w — Bilirim ya.. 9 bizim cumhur baş? nımızdır. Ö bizim babamızdır. — Peki Ankara nedir.. böyle bir i' duydun mu sen? Ri — Ankara, hükümet merkezimizdir. — Oraya gidebilir misin sen? ( — Giderim. , : K | — Ne ile gidersin, gitmek istersen? — Trenle; öotobüsle, yayan.. ! —Demiri Atatürk tümhur başkanıfli dız! idedin “Ya:bızim: hükümete ne hi meti derler?. İ — Türkiye Cumhuriyeti hükümeti. — — Başka hükümet oküdun mu? ' — Varmış! Kralliık, mirallık ama, b’ | cumhuriyeti severim. 4| On iki yaşındaki, dördüncü sınıfâa Eg miş bir köylü çocuğu bunları aöyıer'îj onun alnından öpülmez mi? Ben de 0f # alnından öptüm işte... Ben yanından i zaklaşırken o belki hissederek, belki duyduğunu tekrarlamak ve vakit Seçir ' mek düşüncesile gene türküsüne dev&” başladı: w Benim gönlüm sana yanık tutuşt“f”* Yaprak gibi yüreğimi buruşturmd, Uzak yakın yanık sözler vuruştur!" Etme Allehk yüreciğim dayanamaz. Ziya Vehbi Altürk , #00640464 G4 l .'l Yeni bilmecemiz Bir kol saati | veriyoruz Şimdi yazdır. Dğ- niz kenarında - olan yerlerde herkes de nizden istifadeye ba: kar. Denize — girerler,, kumlarda yatıp gü- neş banyosu yapar- lar. İşte bu çocuklar da denize giriyorlar. . Ressam onların bir. resmini yapmış. Bu resmi böylece bırak- mak doğru değil, U- yar renklerle boya- malı ki daha güzel görünsün. Bu işi biz. size bırakıyo- ruz. Resmi kesin, bo- yayın ve bize gönde- rin.. en iyi boyamış olana bir kol saati ve ondan başka daha yüz kişiye de Son Posta'nın küçük oku. yucuları için bilhas- sa hazırlamış olduğu değişik ve çok güzel hediyeler vereceğiz. Yalnız sizden de şunu istiyoruz. Bil- meceyi bize gönder- |diğiniz zarfın üzerine bilmecenin gazetede çıktığı tarihi yazmayı un 1 T < B EEU * aüi * he d . ae ga el TElll TÜ göleğe . Aak l A | sadi' Z a gKÖ | ü ğ