'SON POSTA MİZAH Nimet Abla Yemek Öğreniyor Veriliyormuş. Bidecekmiş.. Nn da mı bir rmey Yemek pi- öğrendiğim A a şu kadar- :,::d:-"ümlıe işte böyle yaranırdık. &mu"l Yyetişmek lâzım. bir. A ders veriyorlarmış. Hele çunu P duyayım, dedim, atlayınca kendimi Büyükadada buldum. Kaptanı gibi bir adam, karşıma Yapura gea Üküğ. Dedi Na d ı..m._ v t , BUfaya herkes dersini alır öyle ge- < y) Feri burası değil! Müy Ktti şirketi yemek öğretecek- - Iv x_î_,;: W:;n haberim yok. ü : tniz Amma vurdum duymaz şeylermiş- Ben ta İstanbulda duydum. Siz bu- u J"“lm yelilim gezmekten başka bir Ülmezsiniz, )ı..i."'“ Çiıktım. Biraz yürüdüm. Bir H,_“ :“l;:nıııı mis gibi Trabzon yağı l_h'x“'üçlu olsaydım, orucum bozu- Dü Oklıya koklıya yürüdüm. Trab- Silam ” Kokulu evi buldum. — Kapısını Dur hele canım, bileti veririm ama söyle, bugün burada ders Ç u?“_ dfd.ım, ayol açın. 5 NN_LM. bir bay kapıyı açtı: A, du—ğ“'ı?vrmn teyze? M » oh'::v birader, dedim, hemşire desen lxı. h' hani ben de Üç otuzunda deği- #tdren, yetin olduğu sene daha TÇ taza idim, x. - i“'Yrıı—ıı.m söyle! '?hıı.-ı 9 'dâ nesi; mo sert sert Konuşu- Ha a €mek pi wt ek pişirme dersi varmış h ateşten, âfetten esirgesin. O- 5 OT Marçı Bi ÇaaYOrum. Burada yemek pişirme Yök mu? u L Ş'—'în kadın! — p A deme, bayan de. Yan burası benim evim. Sen Kkimsin? he.,h" âdım Ahmet Refiktir. Tim Ö #enin gibi bir adam daha tanı- " da adı seninkine benziyor. Am. b Onu Un © geçmişi GKi çok aceleci imiş, Ahme- nf X eçi S ST a k.,,,_vı“::c fazla lâfa lüzum yok! Külgg,, P yürüdüm. ulng,,n K X»,__"_E:_Şirkı sesi geldi. Ben de Yazan: İsmet Hulüsi gözel ses2 bayılırım. Kulak kabarttım: «Çorba da piştt tuz ister,» «Ânne benim canım kız ister.> Şarkısını söylüyorlardı. Hah muhak- kak bu şarkının geldiği yer aradığım'| yerdi. Meğer ne doğru düşünmüşüm; se- sin geldiği tarafa yürüdüm. Bir kapı &- çıktı, girdim. Kendimi bir mutfakta bul- dum Mutfak diyorsam sakın şimdiki a- din' partımanların mutfakları gibi zannet- mayin.. hari koskocaman bir oda. Kadın erkek bir çok kişi oturmuş. Bir yanda tencereler fıkır fıkır kaynıyor. Aşcıbaşı da kepçeyi tencerelere aftıkça bir şeyler anlatıyordu: — Hau, dedim, ahçıbaşı; hani ben de yemekten anlarım şöyle bir yana otu « rayım mi? Bir sandalye verdiler, oturdum. Ahçıya baktım; tanıyamadım. Bana Kelleci der- si verecek demişlerdi. Bu adam bizim meahalledeki kelle pişirene hiç benzemi- yordu. Yanımda güzelce bir taze vardı: — Hu, canım, dedim, bu bizim kelleci değil! — Ma 5ö ne pa düi. — Sünepeliği sen bırak, bugüne bugün ben Nimet ablayım. Senin ağzını yırta - rım, Sol tarafıma döndüm. Tombul tombul bir delikarlı vardı: — Hişt güzel oğlum, bu kelleci değil mi? — Değil nine, — A o da ne demek, hiç olmazsa, vali- de, de. — Peki valide. Nede tatlı konuşyordu! — Ayol senin adın ne? — Yusutf Ziyal! Doğrusu delikanlıyı beğenmiştim. Ha- ni bekârsa bizim komşumuzun kızı Noc- miyeyi yaptverirdim. — Sen ne iş görürsün? — Ben Akbabacıyım. Birdenbire soğumuştum. Ben öyle kuş- bazlara mümeyyizin nur topu gibi kızını doğrusu peşkeş çekemezdim. Başımı çe - virdim Alıçıbaşı sordu: imdi ne pişirelim istersiniz! T Ben: — Nerede! Demeder. biraz ötemde oturan bir ka- dın: — Kutulu eti Demez mi? Bir yaşıma daha giriyor - dum Bu Adalılar da amma dil bilmez Ansanlardı. Tandır kebabı diyeceklerine kutulu et diyorlardı. Kalktım, bağırdım: — Ahçıbaşı — bana bak.. a Ahçıbaşı deme. geniz. ; — Yane diyeyim tana? — Benim adım E- sattır. — Kesat mı? Ne kesadı var. İşte bol bol yiyecek önünde.. Hem yalnız yiyecek mi? Etrafına bakmı- yor musun, Adanın ne kadar tazesi varsâ hepsi yapmış yakış- tırmış, takmış - takış- tırmış, iki dirhem bir çekirdek olmuş bura. ya gelmişler. O ci- hetten de kesatlık yok! — Bayan sen sussana: Arkama baktım. — Sen kim oluyorsun? — Bana Adalı Avni! Derler, — Benim kocama da — Yeşiltulumbalı Hüsameddin derlerdi. Hele o sağ ol- ydı Sen bana böyle sus diyebilir miy- lin? Ahçı gene yemekleri karıştırdı: — Şimdi size bir pilâv pişirmek öğre- teyim. Eline bardak gibi bir şeyler aldı, Yağı tarttı. suyu bardakla ölçtü, tencereye koydu. Tartmasından, ölçmesinden anla- dım. Bir şeycikler bitmiyordu. Yemek bi- len insan göz kararile iş görür. Bari bu- raya gelmişken hayrım dokunsun, diye oturduğum yerden fırladım. — Sen çekil bakayım! m. Oturanlara döndüm: — Bani siz bilmezsiniz, amma Aksa - rayda beni herkes bilir. — Kadın çekil oradan! Bir bağırana, bir de etrafıma baktım. — Niye çekilecek mişim, size yemek ta- rif edeceğim. — Senden yemek tarifi istemiyoruz. — Buraya yemek öğrenmiye gelme- diniz mi? — Sana ne oluyor? — Bana ne mi oluyor? Benden iyi yemek pişirmesini bilen yoktur da onun için buraya tencerelerin başına geçtim. — Bırakın anlatsın! Ne ise halden anlıyan bir kişi varmış. —Anlatayım ya, hangi yemeği istiyor- sunuz, sorun bakayım: Biri seslendi: — Borç! — Benden borç mu alacaksın? Vecir- dim amma hiç param yok! Bir başkası da bağırdı: — Öf a la kok. — Âlâ kokar, mis gibi tereyağı bu! — Pişirsenize. — Pişireceğim amma hangi yemeği is- tiyorsanız söyleyin! — Söyledik ya! — Ayol ne söylediniz de pişirmedim. Siz buraya zaten yemek öğrenmiye değil, fıkır fıkır gülüp kırıtmıya gelmişsiniz. Ben de bir şey zannetmiştim! Tevek - keli değil iskeledeki o kaptan kılıklı a- dam; buraya derse gelmezler, buraya ge- lenlerin hepsi dersini evvelden almışlar- dar, domemiş. Bir daha böyle yerlere a- dim mı atarım.. Tövbeler tövbesi! Deyip. © mutfak gibi yerden çıktım, İsmel Hulüsi K A D Çirkin bacak ve ayakları güzelleştirmek çok , k_ola)L bı_r i ştir! a Bacakların bütün güzellik veya çirkin- Tiği ile orlaya çıktığı mevsimdeyiz. Plâj- larda, deniz hamamlarında etrafınıza ba- kınız. Bacak şeklinin bütün vücudun a- bhenk ve güzelliğine ne kadar tesir etti- ğini göreceksiniz. Bunün için bacağı gözelleştirmek tek- mil vücudun güzelliğini kat kat attır- mak sayılabilir. Doğuşta her bacak güzel değildir tabil. Fakat bunun sonraki zamanlar için mü- him bir tesiri yoktur. - Mühim kemik bo- zuklukları müstesna - bacaklar usıl şek- Hinj yedi. tekiz, on hattâ on dört yaşların. da alır. Eğer çok gençseniz hatâ daha otuzunu- z geçmemiş bulunuyorsanız bacakları- nizi hemen hemen tamamile değiştirip güzel ve muntazam bir şekle sokmak eli- |nizdedir. Çaresi şu: Koşunuz ve çok çok yürü- (yünüz Çünkü: Bacaklar koşmak ve yü- rümek için yaratılmışlardır. Hakiki gü- İzellikleriri de ancak koşup yürüyerek | bulabilirler. Koşmak deyince gözünüze yorucu ve usandırıcı bir şey gelmesin, Günde iki üç | kere onar dak'ka koşsanız yeter. Eğer otuzu geçmiş bulunuyorsanız o zaman bu söylediklerimizi çocuklarınıza tatbik etmevi unutmayınız. Eğer bugün bacaklarırız tam şeklini almış değilse, adaleleri yumuşacık, lüzumsuz yağlarla kaplı, yahut ta kupkuru ise bütün bun- lar hep çocukluğunuzda icab ettiği ka- dar koşmamanızdandır. Zavallı çocukla- ra bakınız En mühim zamanları mek- tepte sıralar üstünde oturmakla — geçer. BEvde de : hele kış günleri - onları hemen daima içeride kalmayn mahküm ederiz. Dışarı çıksalar bile ekseri oyunları koş- madan, hattâ yürümeden geçer. Sonun- da ne olur Tabil vazifesini görmiyen her txuv gibi bacaklar da ya sıskal yahut ta lüzumcuz yağlarla şişip şeklini kay- beder. Bacaklarınıza yeniden şekil verebil- mok zamşmımı aşmış bülünuyorsanız kendirüze yapamadığınız bu büyük ği hiç olmazsa çocuklarınıza karşı ihmal etmemek borcunuzdur. Onların hergün- kü oyunlarını tetkik ediniz. Günde bir kaç kere onar dakika olsun kaşmalarıma çok ehemmiyet veriniz. Çünkü: Ancak bu sayede munlazam, güzel bacaklara sahib olacaklardır. Şunu hiçbir. zaman unutmamalıdır: Güzellik yaâ'nız bir yaratılış meselesi de- radan da kazanılabilir. Yalnız bacaklara değil vücudunuzun mmna bilerek, ar dovamh bir itina yarak muntazam — ve Tİrseniz mutlaka inhisar etmektedir. Bu ya; ın biçimi değiştirilemez. Fakat eildi güzelleştirilebilir. Bu da büyük bir angi kıa-| kazançtır ve ner yaşdaki kadının mutla- kâa ehemmiyet vermesi lâzım gelen bir şeydir. Cildi çirkinleştiren en mühim şeyler- den biri tüylerdir. İlk iş olarak bacağı onlardan kurtarmalı. Sonra derinin sert ve pürüzlü olup olmadığı gelir. Böyle bir bacak derisini düzgürleştirmek için her- gün muntazaman baol bol sabunlayıp sün- ger taşile Lafif hafif oğmalıdır. Bunu bir kaç kerne tekrarlayınca deri kendiliğin- den düzgün bir hal alır, Ayaklara gelince: Onlar bütün bir yıl ayakkabı içinde hapis ola ola derilerinin barçok yerleri katılaşmış ve nasırlar pey- da olmuştur. Derinin kalınlaştığı yerle- re, Upkı bacağa yaptığmız gibi sabunla- dıktan senra sünger taşı sürersiniz. Bil- hassa taban taraflarına, Hiçbir zzman ayaklarınızı sıcak su ile yıkamayınız. Sıcak su deriyi yurhuşatıp kabartır. Halbuki: İstenilen şey derinin yumuşamesı değil, kâfi derecede yağ ile beslenmesidir. Bunun için arasıra banyo- dan sonra bütün ayağınızı yağlı bir mad- de ile oğmalısınız. Bilhassa hüil kamfre - «huil camphroe> pek iyidir. Derisi en nazik olan ayaklara bile yarar, Nasırlarn n bütün iylleşmesi için yaz mevsiminde iki ây sandal biçiminde ayvakkabıları sıka ve kapalı ayakkabılar giyinmelisiniz. Ayak tırnaklarını güzelleştirmek için de şunları <hmal etmemek Iâzımdır; Tir- nağın ctrsfımı çerçeveliyem deri daima yuzmuüşak ve elâsliki kalmalıdır. Bunun için tabanlarınıza sürdüğünüz yağlı mad- deden (yağlı bir krem veya hüll) bura- lsra bol bal sürüp uğuşturunuz. Tıpkı el maklarınızda olduğu gibi ayaklarınızın tırnaklarında da biçbir zaman bu deri tırnağa yapışmamalıdır. Çünkü yapışan deri kurur, küçük küçük <şeytan tır Jarı» hâsıl olur. Bunlar ya kendiliğinden, yahut ta bir yere takılıp kopar. Yerleri iltihaplanır. Mühim rahatsızlıklara şe- beb olabilir. Tırnağın pek kalın veya f ı ı |yivli yivli olması da çirkin bir şeydir. Bunu üstürü hafif hafif kazıyarak gide- | rebilirsiniz. Ayak tırnaklarım hiçbir zaman düm- düz kestiseyiniz. . Pek çirkin görünürler, Daima yuvariak bir şekil voriniz. Cilâlarsaya meraklı iseniz tırnak cilâ- nızı cildin'zin rengine göre seçmelisiniz. Fazla yanık esmer ayaklara <ahududu» Prenginde cilâ iyi gider. Sarışmların tı İnak cilâsı (ayaklar :çin) hafif ve ren- | gimsi olmalıdır. İkisi ortası olanlar da ki- Tz renginde cilâ kullanmalıdırlar. âyı ayak tırnaklarından sık sık lâzımdır. Bunun için hiçbir n yaz boyunca onun - acı vardır. Bilâkis rden hırpalanır, Bu- nun için cilâ temizleyiciniz de yağlı ol- malıdır.