23 Haziran 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

23 Haziran 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İttihat ve Terakkide on sene 16 inci kısım No. 13 Memleket haricinde ittihatçılar Talât, Enver ve Cemal nasıl kaçtılar, nasıl öldüler ? Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen Enver Paşanın bir çılğınlık yaparak Anadoluya geçmek istediği her halinden anlaşılıyordu Önceleri buna mâna verenier olür- 8a da sonradı labilirdi. Moskovada ğim da henüz belli olm ben de mükellef karargâha Fakat, Ali bi leştiği m ki benim için bir kere daha si; etle meşgül olmak mukaddermiş: İ r , Moskovadan ş anlaşı- * 5l gidip| erleştim!, da yer » kaç ittihatçının bir araya baret. Kon; Ye edece lar bir değil, Mühim olanı Enver paş y dedir. Kaplanof bunu pek güzel anla - mış olduğu gibi Env vekili idi ki| ubanı şu süretle anlatlı: cemiyetleri veya ihtilâ! ce- tihadı hep boş şeydir, En - ver paşanın kafasında yalnız bir fikir var: Türkiyeye dönmek ve gene baş oİ- mak, Onun hareketlerinde normal ol - mak üzere hiç bir şey görmuüyorum. -Hiç bir şey söylemiyor, kapalı kutu ha- linde yaşıyor; fakat, hissediyorum ki, Onun kalasında sabit bir fikir var. Bir kurt gibi onun zihnini kemiren bu fi- kir, baş olmak ihtiyacıdır. Bu fıkirle ©, ne yaptığının farkında değildir. Şim- “di Batumdadır. Oradan Anadoluya geç Mek istiyor. Bence bunu — yapmaması lâzımdır. Kabilse müdahale ediniz! Enver paşanın mutemedi olan zat da Batumdan Anadoluya geçmek - fikrini feyit ediyor. O da benim müdahale et- mem fikrini ileri sürüyordu. Müdaha- le, fakat nasıl? Enver paşa müdahale kabul eder insan mıydı? Bilhassa be - nim müdahalemin onün nezdinde ne kiymeti olabilirdi? Eaver Paşa an.ba'e olmuştu Kaplanofun söyled tığının farkında olmı Hirce ambale idi. Bunu, kendisine mün- tehip ve vekil olarak Moskoyaya bı - rakmış olduğu zatın ahvalinden anlı - yordum; bu zat, siyasi fikir olarak he- nüz Mizancı Murad ve Ali Kemal fikir- lerinde bulunuyordu. Bir gün, şuradan buradan konuşurken farkına vardım ki bu zat, genç olmasına rağmen, Osman- L imparatorluğunun başına gelen bü tün felâketleri İttihat ve Terakki £ * İâline atfediyordu. Eğer —Abdülha yerinde oturmuş, 908 ihtilâli — vukua| gelmemiş bulunsaydı, Osmanlı impara- torluğunun başından da bu felâketler geçmiyecekti. Galiba jandarma zabiti olan bu gencin ağzından işittiğim bııl sözler, hayretimi mucip olduğu — için kendisile ufak bir münakaşıya piriş tim, fakat, kafasında Ali Kemalle Mi- Zzancı Muradın, hattâ Mevlan zade'nin fikirlerinden başka bir şey bulünma - dığını gördüğüm için hayretim arttı ve münakaşadan vazgeçtim. 908 de, fesinin üstüne «ya kürriyet, ya ölüm!» şiarını yazarak dağa çıkmış olan Enver paşanın Moskovada bu fi- kirlerde bir vekil bırakmış alması, ben ce onun talihinin en feci cilvesi idi! gibi, o, ne yap ak derecede si Kaplanofun dediği gibi, ne bilmiyordu. Her iki zatten de aldığım iza ver paşanın Batumda bir mün: sizlik yapması ihtimalinin kuv duğunu görünce düşündüm. Do )ğruya kendisine ya: tupla onun üzerinde ğimi zannetm: tor F yaptığını ReÇi 3 şılanmıyacağının muhakkak bulundu - ğunu anlattım. Aklın zara Moskovaya dönerler gelirsek sırf onları Ana ten men için bu yalanı söylemiş oldu- ğumu açıkça itiraf etmeği de düşün - düm. Mektubu Doktor Nazıma — hilaben yazmaktan bir maksadım da F.nver p: şanın Anadoluda artık hiç sevilmedi; ni, Sarıkamış muharebesinden itibaren çok sefalet çekmiş olan Anadolu halkı- nın, bütün bu sefaletlerden dolayı mesul tuttuğunu söylemekti. Bunları dağrudan doğruya kendisı ne istediğim derecede kuvvetle yaza - mazdım. Fakat, doktora serbesiçe yaz- mamda beis yoktu. Bu uzun mektubu bir gece geç vak- te kadar yazdıktan ve ertesi gün Kap- lanof ve Ali beyin mutemedi ile bir - likte okuyup kâfi derecede müessir bu- lunduğuna kanaat ahvalini çok acip bulduğum Mutemed beye verdim. O tarihlerde Rusyada poz- ta ve telgraf hareketi yok gibiydi. En- ver paşanın muhaberatı Rusyanın Kur- rieleri tarafından yapıldığını — muüte - met bey söylüyor ve ertesi günü de kurrie günü olduğu için mektubun ya- zılmasında acele ediyordu. Mektubu al- dı, bu kurrie'ye verilmeek üzere götür- dü. Fakat, o tarihten üç ay sonra Ba - tumda Halil paşayı gördüğüm zaman ondan ve beş sene sonra da İzmirde biz zat doktor Nazımdan öğrendiğime gö- re mektup, muhatabının eline geçmiş değildir! Ne oldu? bilmiyorum. Herhal- de, postada zayi oldu denilemez. İhtilâl cemiyetleri ittihadının faaliyetleri Moskovada iki ay kadar xaldım ve nihayet neticelendirilmesi imkân: ol « mıyan büyük hulya yerine Kafkasya - da tasavvur ettiğimiz küçük hakikat - larla uğraşmak üzere Kafkasyaya dön- düm. Moskovada kaldığım iki ayın bir çoğunu da Ali bey karargâhında geçir- dim. Ancak, bu müddet zarfında Ali bey karargâhmın tütbesi biraz düştü. onu |Şeker fabrikatörünün sarayından baş - ka bir tarafta büyük bir eve nakledil- di. Bununla beraber, orada da yatacak ve yiyecek ve hattâ hizmet — itibarile çok rahatdık. f Moskovada geçirdiğim bu iki âyın — maddi kısırlığına rağmen — manen ne kadar istifadeli olacağını tahmin et- mek kabildir. (Arkası var) e— Ev kadınının şeker kuponu: Ev kadını, taze yemiş mevsimi geçmeden kilerini reçel ve şurupla doldur. Bu kuponları 30 gün neşredeceğiz. Onları bergün — kesiniz, saklayınız. 30 tanesini bir seri balinde derenlere — bir numara yereceğiz. Bonra ulusül biriktirip İdaremize getirenlere ve gön- ekonoml ve — arttırma kuru- munun İstanbul şubesi barafından tayin olunacak bir günde bu numaralar ara- gında kur'a çekilecektir. İlk 25 numaraya yirmişer kilo, müteakıp 25 numara- ya onar kilo, bundan sonraki $0 Dumaraya beşer kilo, 230 numaraya da ikişer kila şeker verilecektir. |le tenha bir yerdeki bir evde k | getirdikten sonra, İSON POSTA||| KK nın | | | TARİHİ ?Il TEFRİKASI | a birisi, — Pekâlâ dinli « yuzun harpten beri, İmemleketin düzeni bozuldu. Her tara - fimiz, haydudlarla, çapulcularla, ah - lâksız adamlarla do- M y İhtiyat biraz dur- du. Uşağın bir şey emediğini gö - nce sözüne de - vam etti: Ç — Oturduğunuz ranınız. — Benim kimse - i:h',-n korkum yok! K lemı güzel kulla - nırım, Sonra, eve aldığım köpek de iyi bekçilik yapıyor. İhtiyar uşağın dik kafalılığm; görün- ce, elile sakalını hilâllâdı ve babaca bir İtavır ile; — Tecrübesizsin oğlum! Zengin bir kadının, böyle bir köyde., bahusus böy- uşak- la yaşaması tehlikelidir. Tehlike, bur- nunuzun önündedir. Deyince uşak şaşırdı ve; — Ne tehlikesi? Diye sordu. İhtiyar.. sesini alçattı ve mühin Bır söyler gibi şu sözleri fısıldadı: — Şu, senin gidip, kendisinden şa - rap satın aldığın hancı yok mu? Onun, ısmı, bir daha oradan çıkma- mıştır. Bu adamın azılı bir haydi şkiya yatağı, olduğuna her- keste kanaat var. Köyde, ondan herkes korkuyor. Uşak.. ihtiyardan ayrı hancıyı düşündü. Onun bir Uzun uzun hanının hakkında malümat almaya çalıştığımı.. kendisinin — cevap vermediğini hatırladı. * Hancı. kırk beş yaşlarında, orta boy- lu, tıknaz vücutlu dinç bir adamdı. Ha- linde; bakışında, söz söy yük bir kabalik vardı. Be 15 du. Yanında, bir bizmetçisi vardı, Bu, yirmi yaşlarında, iri yarı bir gençti. Genç hizmetçi.. bir gün heyecanlı heyecanlı hana geldi. Ustasına: — Bilir misin.. usla? Şu tek evde ©- turan kadın yok mu? Dünya güzeli val lahi! Dedi. Hancı, çırağının yüzüne baktı: — Nereden anladın? Kadının dışarı çıktığı yok.. eve kimseyi de sokmuyor - lar. Dedi. Genç hizmetçi yılışık yılışık Bırittiz — Ben, gördüm. Çoktanberi, kadı - fıh ne biçim şey olduğunu anlamağır —Merak ediyordum, Bugün, evierinin kar şısındaki kavak ağacına çıktım, Bahçe- yi gözetledim. Kadın, bahçede idi. Ba- yıldım doğrusu! Hancı.. bir şey söylemedi; fakat er- tesi günü.. ilk işi kavak ağacına çık - mak, kadın; gözetlemek oldu. Kadını gördü. Bahçede dolaşan iri köpı Ö- rünce, başını kaşıyarak biraz düşün - dü. Sonra, ağaçtan inerek dalgın dal - gin yerine döndü. O günden sonra, hancı, her hana ge- lişinde, uşaktan, hanımının zenginliği.. yanında bulunan parası, zivneti hak - kında malümat sızdırmaya uğraştı; fa- kat uşağın bir şey söylemediğini göre- vek düşünüp durdu. Bir gece. han hayretle kaı köyde fena bir şöhreti vardır. Söyle -|Han burasıdır; fakat se, hanına giren yolcular -| Hancı yok mu? Atlarımızla meydanda , |D de bü - |1 ykacak gibi kapadı. Yolcu almamak kararında idi. Hizmetçisini karşısına aldı; onunla u - zun uzun konuşurken kapı çalındı. He- men yağ kandilini söndürdü; yatağına girdi. Hizmetçisine de sesini çıkarma - masını söyledi. Dışarıda birisi.. kapıyı yıkacak gibi vuruyor.. orlalığı titreten bir sesle ba- ğiriyordu: — Hâancı! Kulakların sağır mı? Ca- nını şeytan mi aldı? Neye kapiyi aç - miıyorsun? Hancı, sesini çıkarmadığı için, ba- 7 lcu, herhalde arkadaşı olan bi- — Yanlış gelmedik. Burada, başka bi na yok, Bi burasını söylemişlerdi. neden kapalı? kalacak değiliz ya! Karnımız aç.. Atlar eJaç! Kapıyı kırıp girelim. Diyerek, kılıcının kabzasile, kapıya vurmaya başladı. Sonra, kapıya dayan- dığı için, tahtalar gıcırdamaya başla - dı. Hancı, zarlu müşteriler karşısında nduğunu anlayınca sesini çıkarma- ya mecbur oldu: — Kim ©6? Nedir bu gürültü? Deyince,, Dışarıda iki ses, gürledi: — Yolcu! Yolcu! Bilmiyor musun? Seni başka kim arar? Suratına âşık ge- birden — Yemeğim, otum, arpam yok! Ben de ha_ısuyım. Yerimden kalkacak halde| değilim. Başka yere gidin. — Peki., Anlaşıldı, sen kapıyı iyilik- le açmıyacaksın. Ben, onu temeiinden temizleyeyim.. sen de gör! Hancı bu tehdidi işitince, bir küfür savurdu ve hizmetçisine gidip kapıyı açmasını söyledi. Kapı açılınca, atlarını yedeyen iki yolcu, birbiri arkasından içeriye girdi. Önden giren yaşlı yolcu, elinde kandil tutan hancı çırağını, el - bisesi inde, dipdiri görünce: — Vay babam! Senin nerende hasta- Lk var? Böyle, elbiselerinle mi yatıyor- dun? Hizmetçi, kapıdan giren yolcuları tetkik ediyordu, Üstleri başları toz i - çinde Atları tere bulanmıştı. yafetleri, İranlı olduklarını gösteriyor- du. Muhakkak, uzaklardan ve son sür' atle geliyorlardı. vuruyor, ortalığı titreten bir sesle bağırıyordu Çırak.. bunların kervana katılma - dan yalnız gelişlerindeki cesarete de şaşıyordu. İçinden: — Birbirinden iri adamlar! Deve ben ziyorlar, Tam müşterileri bulduk! Dedikten sonra, atların gemlerini al dı ve açık duran oda kapısını göslere- rek: — Hasta olan, yatan ben değilim. Us tamdır. Orada yatıyor. Dedi. Usta da, öteden, kendisinin hat ta olduğunu söyledi. Yaşlı ve saküllı yolcu, hancının o « dasına doğru yürürken: — Rüstem.. Gel.. Şu, bizi kapıda bek leten hasta hancının suratını. bir gö - relim, Dedi. Hancı, kandili yakmıştı. İki yolcu, odanın bir köşesine baktılar. Orada, bir kerevet üzetinde, örtüsünü çene - sine kadar çekmiş bir adam yalıyor - du. Yaşlı yolcu, ona doğru yürüdü. Ö - nünde durdu: — Hancı sen misin? Öküz gibi çıra- gin var. Sen, yerinden kalkamıyor- san, kapıyı niye ona açtırmadın? Deyince hancı, inler gibi yaptı ve kesik, dermansız bir sesle bir şeyler mırıldandı. Yolcu, istihza ile: Nöbetçi Eczaneler Bu gece nöbetçi olan eczüaneler şun - lardır: İstanbul cihetindekiler: Aksarayda: (Ziya Nuri), Alemtlarda: (Esat), Beyazıtta: (Haydar), Samatya - da: (Brofilos), Bminönünde: (Beşir Ke- mal), Eyüpte: (ATI? Beşir), — Fenerde: (Hüsameddin), Şehremininde; (Nasmım), Şehzadebaşında: (Asaf), Karagümrükte: (Arif), Küçükpazarda:: (Hulüsi), Bakır- köyünde: (İstepan). Beyoğlu cihetindekiler: İstiklâl caddesinde: — (Galatasaray), (Garih), Galatada: (Hidayet), Kurta - luşta: (Kurtuluş), Maçkada: — (Feyzl), Beşiktaşla: (Nall Halid). Boğariçi, Adalar ve kadıköy cihelin - dekiler: Üsküdarda: (İmrahor), — Barıyerde: (Nerl), Kadıköyünde: OModa), (Mer - kez), Büyükadada: (Şinasi Rıza), Hey - beltadada: (Halk). Nafıa Vekâletinden: 2 Ağustos XI7 pazartesi günü saat 15 de Ankarada Nafıa Vekâleti Malzeme Eksiltme Kora!syonunda 208.000 lira muhammen bedelli 4000 ton kreozotun ka- palı zarf usulile eksiltmesi yapılacaktır. Eksiltme şartnamesi ve teferrüatı 1040 kuruş mukabilinde Vekâlet Malzeme Müdürlüğüncen alınabilir. Muvakkat teminat 11650 liradır. İsteklilerin teklif mektublarını Resmi Gazetenin 7/5/936 tarih ve 3297 sayılı nüshasında çıkan talimatnameye göre Vekâletten alınmış 937 senesi malzeme müteahhitliği vesikası ile birlikte 2 Ağustas 937 pazartesi ekâlet Malzeme Müdürlüğü günü saat 14 e kadar D

Bu sayıdan diğer sayfalar: