Memleket haricinde ımhalı;ılar Talât, Enver ve Cemal nasıl kaçtılar, nasıl öldüler ? Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen Azeri Türkleri Asyanın her tarafında kuvvetli bir iktisadi yayılma kabiliyeti göstermişlerdir — Şükür olsun Allaha, Gizilbaş Bunu söyliyen insanın zihninde, şiir|leri hatırlarlar ve bize yapmadıkları ik-| kındı. Kâhinin, bi - ram kalmaz. Kafkasya, başlı başına bir|raz geride, — olarak yegâne hamule de, Şah İsmailin türkce Hatal divanının kaside ve gazel- leri ile Füzuli divanının gazelleridir! Kür nehrinin şimali sünni, cenubu da ir. Yalnız bizim hududumuza ya - — kın olan sahada ayrıca biraz sünni var. - dır. Şif veya Sünni. Bunların hepsi de Türktür, tamamen, bütün kökleri ve bütün varlıkları ile Türk! Azeri Türkü ,İranda olsun, Kafxasta olsun, Türk duygusu, Türk kül İkımından bizim Anadolu Türkli gularında ve görüşlerinde fark vardır. İranda başka bir siyasi şuur, Kafkasya- da başka bir hareket vardır. Üç muhte- lif hudut içinde vukua gelen siyasi ta- Tih tekâmı üç tarafta da başka baş- Ka siyâsi duygular mış, fakat, bun- — lar kütlevi kültür bakımından ve mıı BeVİ we N A,nlan yalnız İstanbul mi türü “Azeri Türkleri Asyanın her tarafında kuvvetli bir İktısadi yayılma kabiliyeti göstermiş ve pek çok zenginler, iş adamları ye - tiştirmiş olan Azeri Türkleri, kendi ik» tısadi kuvvetleri ve bilhassa akılları ile Ççok iftihar ederler; hattâ, mağrurdur- lar dahi diyebilirim. Hiç unutmam, bir gün böyle bir Türk bana Mustafa Ke. mal paşa hakkındaki duygusunu şöyle anlattı: — Bilirsen Mehettin efendi, bu Muz- tafayi Kemâli Paşa çoh ahıllı ki Böyle ahıllı kişi her yerde tapmah ol- maz! (1) Böyle başlıyan, bu Bakü'lü Türk, o- nun akıllılığını iyice anlatmak için ba- na bir misal vermek ve biy mukayese yapmak istedi ve şöyle söyledi: — Bilirsen, biz Turkler Ruset'te (2) şöyle diyerik: Üç Urus'un ahlı bir ara- ya gelende bir Cuhut (3) ahlı olar; am. ma üç Cuhutun ahlı bir olanda bir Gaf- gas (4) ehlinin ahh olar” Üçoııgısıı . mn ahillati bir araya gelende de bir 'Türkun ahlı olar, İndi bu Mustafayi Kemâli Paşanın da âhl; üç Turk'un ah: lına bedeldir! Dünyada Mustafa Kemal paşadan a- kıllı insan olmadığna kani olan bu Ba- kü'lü Türk, onda üç Türkün akıl kuv« vetini görüyor ve artık bundan ötede bir akıl ve zekâ kuvveti bulunabilece- ğini hatırına — bile getirmiyordu! İşte, Azeri Türkler, kendi akıllarına ve ken- di varlıklarına bu kadar kuvvetle gü - wenirler. Bakü'nün petrolleri, Asya ve bilhassa eski Rusyanın ticaret âlemin- de gösterdikleri faaliyet sayesinde, bü- tün devlete iştirak hakkı mahdud olan milliyet camlaları gibi, bilhassa Kaf - kasyada çok ileri gitmiş olan bu Türk, bizi çok sever, Türk âleminin büyüğü İstanbulu ve İstanbulluyu pek az ta- murlar. Buna rağmen sevgilerı pek de- Tindir, Bizlerden birini gördüler mi, 0: Ra nasıl ikram edecekli bilemezler. Bizi Türk âl larak tanırlı hafaza ettik ki Turk kültürüne gö Ye de «Ağabey> lik hakkı büyük şeydir. Gayet tabil sebeblerden ge Biyi arttırmış olan bir de büy vardır: Çarlık inhilâl ett Kafkasyada vücuda gelen kai esnasında, komiteci teşkilâtları sinde kolay si ler üzerine yül le hâlinde u.dunr.nge başl .amı:l:ndı 'Türk !er.ıhunun sür allL hnrekxle ge,. n k işgal onlnrdn se tarlık (1) Bulmak kabil değildir (2) Rusyada, (3) Yahudi. (4) Kafkas -|bul da Kafkas e etmişti. Bunun için, bizden | birini gördükleri zaman derhal o gün- âlem olmak itibarile, rile bize karşı yürekleri zayıftır. Kafkas Azerisinin modern kültürü milli değildir; biri çarlık, diğeri bolşe-| Kâhin kalkıp otur - tında inkişaf et. | du, viklik devrinin tesi miş olan modern kültür onlara Rusya. dan gelmiştir. Bununla beraber, hangi | safelere kadar dıış -« renkte olursa olsun, bu kültür de kuv-|mandan eser — kal vetlidir. zim Kafkasyayı işgal ettiğimiz zamana Bid hatıraları hiç de iyi olmımıştır. Ma. alesef, bu memlekete fatih olarak gir - miş bulunan kuvvetlerimiz, orada bir ta kım hatalar yapmış olduğu gibi İstan- asetini iyi idare ede - memiştir. Bununla beraber, bu devri tenkid etmekten çekinirler ve bu da sırf bizi tenkid etmeği terbiyeye ve bil- hassa minnettarlığa muhalif buldukla: ve bizi ağabey tanıdıkları içindi., — Eybi yoh, siz bizim ağabeyimi niz. Ağabeyler, ba: üklere ka haksızlık da etseler, gene ağabeyidir - ler! Derler. Benimle samimi konuşmuş olanları içlerini bana açmışlar, derdle- rini yanmışlardır. Fakat, ekseriyet, bu |bahsi hatırlamıya ve ima ile olsun şikâ- yet etmeğe lüzum görmemiştir. Bize karşı hürmetleri bu kadar derindir. Bu ııfsılâu vem'ck en mnkı dim, Kafkasya ve Azerbayc da şimdiye kadar bu memleket: malüm olmamış bulunan veyahud pek az-insan tarafından bilinen bazı şeyle- ri, tarihe yardım etmek üzere, bu hatı- şeyler, memleket haricindeki ittihatcı- Lğı da alâkadar ettiği için mevzuumuzun, dahilindedir. Çarlığın inhilâlinden sonra yada Azeri, Gürcü ve Ermeni ol - mak üzere üç cumhuriyet teşekkü. et- mişti. Bu cumhuriyetlerin üçü de, de- rece derece, sosyalizme yaklaşan milli tumhuriyetlerdi. Gürcistanda sosyal demokratlar, Azerbaycanda müsavat - cılar ve Ermenistanda da - sosyalistle nasyonalist arasında oynıyan komiteci. ler hâkim idiler, Bu üç memleket için- de hâkim olan siyasi fikir, aralarında federatif bir Kafkas memleketleri itti- hadı kurmaktır. Ancak, ilk zamanlar - da aralarında böyle bir şey yoklu. Aze- Yiler, Gürcüler, Ermeniler, ayrı ayrı birer cumhuiyet tesisine çalışıyorlar -« dı. Azeriler, eski Çarlık zamanında hü- kümet işlerinden uzak kalmışlardı. Bu- nun için, bu işi yapmakta Gürcülere nisbetle fazla müşkülâta uğramışlardı. (Arkası var) — Nöbetçi Eczaneler Bu gece nöbetci olan eczateler şunlar - dir: İstanbul cihetindekiler: Aksarayda : (Sarım), Boyazıdda : (Ce- Yall). Katagümrükte : (Fvad). Şehzade. başında : VAsaf), Samatyada 108). Eyüpte : VArif Deşir). Renli ). Küçükpazarda : de : (Merke). Şehreminin- (Emllyadi). A - * (Nâmm). Fenerde : lemdarda : (Sırrı Asım). Beyoğlu cihetindekiler: İstiklâl caddesinde : (Kanzuk). Dairede: (Güneş). Topçularda : (Sporidis). Tak- simde : (Nizameddin), Tarlabaşında : (Nihadi. Fişlide : Halk). Beşiktaşta : (Büleyman Roceb), Bağaziçi, Kadıköy ve Adal Üsküdarda : (Çİzkelebaşı), Bınyırdı (Osman), Kadıköyünde : (Büyük, Üç - ler). Büyüzadada : (Şinasl Rıza), Hey- belide : (Halk), ö siyasi görüşleri | yatığını gördü. Koş- başkadır; fakat, milli duyguları itiba-|tu; onun yaralarını Bilhassa siyasi ve içtimal kültürleri|harp meydanını gez “Ankara şarkında bulunan kütleden pek.uık yüksektir. Bu nevi meseleleri tam | meğe başladı. Ölen — az vasıflarla ayrılır. Yalnız siyasi duy-|bir Avrupalı kafasile mütal eaya kadir|arkadaşlarını ara » olan Türk münevveri hesabsız dene -|dı. Başları cek kadar çok ve hattâ bizim vasati se-|ağladı. Nihayet, yor viyemizden yüksektir. Bunun için, bi- gun[ukl.ın ve toos « hıçl ralar arasında zikretmektir. Yazacağım | tamamen | Çarlığın inhilâlini müteâkıb Kafkas-| Sizik.. etrafına ba yaralı sardı. Yaralar teh - likeli olduğu halde Sizik.. uzak me - madığını — görünce, ucunda rden, bir yerde _v:ldı. kaldı. Kâhin., — Siziğin bayıldığını görün - ce, yarasını unuttu, Arkadı ı âyılt « j> ak istedi. Aşağı * da, derede su var « borusu « Fazla — kan zayi ct- in mecalsizdi. Güç halle ayağa kalktı. Sendeliye sendeliye yürümeye başladı. Beş on adım yürür yürümez fenalaştı; düştü. Sizik.. biraz sonra ayıldı. Ayağa kalk- tı, ama bitkin bir halde idi. Etrafa ba- kınırken, kâhinin otlar arasında upu - zun yatlığını gördü. Yanına gelince, karnındaki yaradan barsâklarının dö - külerek öldüğünü anladı. « aldı. izik, birâz daha dayanırsa kurtulaca - ni biliyo. 'akat o kadarknecalsizdi ve başı o kadar dönüyordu, ki bir defa daha düşüp bayıldı. Bu anda tepede, nereden çıktığı an- . belki de, gelen ordunun d etmiye memur olan ndü, Yerde baygın n müzeyyen kılıcını çekip almak istedi, O anda, Sizi! kendine gelerek kımıldadı. hançerini çekti ve Siziğin yırtı!lmış zire hı altında görünen göğsüne, tam kalbi- nin üstüne sapladı. Sizik, yalnız bir «ÂAh!» diyebildi; derhal can verdi. * Efrasyab ordusunun süvarileri, akşama doğru geçidde göründüler. Ge- len süvariler, geçidin iki tarafındaki te- peleri, sırtları tutarak, orada, ordugâh kurdular. Hükümdar.. ancak, ertesi günü ak - şamı.. bütün süvariler, onları müteâkib piyadeler ve mancınıklar, geçidi geç - *ikten sonra, Siziğin öldi tepeye gel di. Bir müddet, sırtlarda serilmiş du - rani ölülere baktı. Siziğin ce: kendi- sine gösterildiği zaman çok mütcessir oldu: — Yazık! Yazık! En şanlı kahraman- larım ile yirmi bin askerim elimden git- ti. Deyince, vezir Harpag: — Süvari kumandanımız, harb saha- sını gezmiş. Lidyalıların bizimkilerden fazla telefat verdiğini söy z şevketlim! Şan ve şercfmnl itiraf ettireceğiz. Lidyalılar; geriye çekilmişlerdi. Or: du, ertesi günü ileri yü B decekti. Efrasyab, çadırına çckxlcı Çnk yorgun olduğu ve erken ka erkenden yattı. Teessürün verdiği ra- hatsızlık içinde, geceyi bir sürü rüya - larla geçirdi. Bir rüyası şöyle idi: «Harb meydanında imiş, Askerleri, idyalılarla muharebe ediyorlarmış. lenbire hava kararmış. a kaldırıp bakmış. O: n, yıldırımların kaynaştığını, a« vlerin parladığını. bütün bunların, bir an içinde, ardusunun üzerine yağ - dığını görmüş. Aşkerlerinin dişbudak ve olma ağaçlarından yapılmış olan mıztak sapları, kalkanları, kargıları.. süvarılerinin zırhlarile beraber atları yanmış. Arkasından, askerlere, bir sü-'bel rü kurt, ayı ve yılan saldırmış. Asker- ler: «Efrasyab! İmdadımıza yetiş!» di- ye bağırışıyormuş. O, onların yanına gitlmek istemiş, ama ormandan çıkan bir aslan kendisine doğru ilerlemiş ve üzerine atılmış. O, aslanla boğuşmıya başlamış; fakat, 0 mu aslana, aslan mı on galibtgelmiş, anlıyamamış.» Hükümdar, bundan sonra, tekrar Boru sesleri, pek yakindan geliyordu. | şöyle bir rüya görmüş: «O, Ekbatandaki sarayının merdive - ninde duruyormuş. Yanında çifte zin. cirle bağlı bir ayı duruyormuş, Birden- bire, önünde otuz ayı belirmiş, Bu ayı- Kafkas dağlarından geliyorlar ve insan gibi konuşuyorlarmış, Kendisine! Kudretli hükümdar! Bu ayıyı niçin bağ- ladın? O, bizim akrabamızdır. Onu bı- rak! Bı'akmazmn seninle boğuşacağız k ayının üze- lmış. T..zı ile ayı boğuşmuş, a: ma, hükümdar hangisinin galebe em- ğini gene anlıyamamış.» Efrasyab.. uyandığı vakit.. başmü - neccimi çağırttı. Gördi bu iki rüyayı tâbir ettirdi, Kâhin: — Şevketli hükümdar! Mâbudlar, harbin çok çetin ve kanlı olacağımı.. se- nelerce devam edeceğini.. iki tarafın da bu harbi kazanamıyacağını anlatı - yorlar, Lıdyalılar gee çeılmışlerdı Mıd)ı kralı.. kâhinin verdiği bu ha önünde düşünceye daldı. Harbe gi nşugını pişman oldu., Lidya kralı Kre züsle anlaşmak.. harbten vazgeçmek fe na olmiyacaktı. Hükümdar.. böyle düşünürken, bir* denbire, borular çalmıya başladı. Ça * dırından çıktı; önündeki ovaya baktı. Uzaklarda, toz bulutları dalgalanıyor- du. Lidyalrlar ilerliyorlardı. Artık, dü şüneceği bir şey kalmamıştı. Harb de * vam edecekti. * Harb.. kâhinin dediği gibi çok kanlı oldu, Beş sene devam etti. Midya or * dusu, bir kaç defa Lidyanın pgyitahti olan Sard şehrine kadar ilerledi, Her defasında büyük bir bozgunluğa uğr” yarak, takib eden düşmanın önünde, , Midya arazisine kadar rüç'at etti. Harb.. iki tarafın taarruzu ve rüç'atİ ile. dinlenme ve yeniden hazırlanma fasılaları ile beş sene devam etti. Altıncı sene başında.. çok şiddetli bir meydan muharebesi oluyordu. Güneş tutuldu; gün ortasında ortalık o kadar karardı ki göz gözü görmez oldu. AY * sız, yıldızsız bir gece gibi, her tdrafı bir karanlık kapladı. Bu halin karşısında muharebe duürdü. İki taraf ordusu, korku ve telâş içinde karma karışık oldu. Askerlerin her kendi memleketlerine doğru kaçıyor * lardı. Herkes, dünyanın sonu geldiğine, kıyametin kopmıya başladığına zâhiP oluyordu. (Arkam var) “EYi EKEN EYi BANKAYA YATIRILAN DARA EYİ EKiLMiŞ TOHUM GiBi VERiMLiDİR HOLANISE DANK ÜNiS KARAKOY PALAS ALALEMCi HAN