SON POSTA Sayfa 7 T —T SON POSTA I | !! nın TARİHİ TEFRİKASI -i Yazan: Rasim Müneccim Zâlogğ Efrasyaba: * T Rüstem ÖÇ Torununuz büyük bir hükümdar olacak ve onun ikbali sizi söndürecek.,, dedi Düukü kısmın hülâsası Efrâşyâb acayip bir Tüya görmüştü. Güz- tinin içinde bir ta- hayaller kımıt- dönmaş, kımı Prengis Srimiş, erimiş, su ol- Müş, su büyüyüp de- tü haline — gelmiş, ldya ülkesini kap-« Muş. Şarka, garba, male, cenuba doğ- Yayılmıştı. Hükümdar derhal Müneccimi çağırtı « Yot ve müneeccim rü- YAYı tabire başlıyor. , sanının etekleri :mda. dolgun bal tları, çıplak ayak- 1 görünüyordu, byVEzır Harpag da.. hii' fetçe, biraz de « ikle ona benzi: h;d": fakat o, otuz Yaşlarında, kısa: :hoylu, dolgun vü: l l?u, buğday renk- t Bgençti. Sol ya| ti biz :ş::uynrdu. Yüzünde, büyük bir cid- iy bakışlarında sır dolu bir derin- Vardı. Dedi. Başmüneccim, yavaş yavaş başını kaldırdı. Siyah gözlerini hükümdarın Başmünecdm, hükümdarın i z 4 , ların işaretile,| yüzünde gezdirdi. Sonra, titrek" bir ğ""ıııı yanındaki divana oturdu. Ve-| sesle: Harpag, ayakta durdu, İkisi de, hü- Ya tim bir dua mırıldandıktan sonra: *:_Iıyudır inşallah kudretlim! ı ı’üyıb.. içini çekti ve endişeli bir ©, Tüyasını şöyle anlattı: '.* Muhterem baba! Ben, kızım Fren- ,:l' beraber bir ovada geziyorduk. Her “"( ağaçlık.. yerler yemyeşildi. Bu ıu':ı manzarayı seyretmek için, bü - İ bir ağacın gölgesinde, çime: .l_nne oturduk. Başımızın üstündeki Sarda kuşlar cıvıldıyorlardı. Biraz ue“"y berrak sularından minimini bir ' ;ş doğan bir kaynak kaynıyordu. ı"-Vnuncccim: B Çok güzel.. çok güzel! Su, mürad- Dedi ve dualar mırildandı. Tüsyâb, sözüne devam etti h.* Ben., Frengisin yüzünü yıkan *hı' #vuçlarından şkan berrak sulara xir(';e:ııyıardıun. Biraz su içmek için y ö den kalktım. Bir de ne görey Zim, yavaş yavaş eriyor.. su oluyor- e Minimini derecik kabarıyordu. Mgiş eridikce, derenin suyu arttı. hiğ'—l Yayılmıya başladı. Su, diz ka - w_.nrımı, belime çıktı; daha da yük- “İYordu. Baktım.. kızımdan eser gö - n . O, büsbütün erimiş, su o) - $tu. Suda boğulacağımdan korktum; MLC. tırmandım. Su, ovada bir deniz toğı Yüyılıyordu ve ağaçların üstüne t TU da yükseliyordu. Bindiğim dal, İ r,ıîııdıe kalınca, daha yüksek dallara &u ODdm, Su, durmadan yükseliyor- mı,:'""h ağacın tepesinde idim. Su Yürdı İdi; ağzıma kadar çıktı. Boğulu- ,ıb]“nl- Ümidsizliğin verdiği bir ıztı- 4 feryad ederken uyandım. *zir Harpag., büyük bir merakla .l“mâ:îeçi_min Yözüne bektı. O, başı- iğmiş dualar mırıldanıyordu. E'Nh ta, bu süküttan, bu derin mü- abeden şüphelendi: umeş“ | gâarib rüyada, ben, bir hayır a- Böüremiyorum, ükümdar, geniş bir nefes alırken, | — Hayırdır inşallah! Bu rüyada, ilâ- irın rüya gördüğünü, daha sara-|hi takdirden işaret var, Kızınızın tali- Relir gelmez, duymuşlardı. Başmü- | hi, seneler geçtikce parlıyacak, Ondan doğacak çocuk, pek büyük bir hüküm- dar olacak ve şarkı, garbı.. şimali, ce - nubü hükmü altına alacak. Dedi ve sustu. Romanımızın kahramanları kimlerdir ? .[“ Birâsyâb,. mürerrihlerin tahmin- lerine göre, bir isimden ziyade, Midya hükümdar sülâlesine verilen blr ünvan- dır. Bugünkü tarihlerde bi rilmiştir. Midya devletine gelince. Fski Şark tarihlerine ve bilhassa Herodota, «Şah- name» nin metnine göre Turünilerle ya- ni Türklerle meskündur, Bu telâkk göre Efrâsyâb Türk olarak kabul olun - maktadır. (2 Zâl oğlu Rüstem.. gene 6 memba- lara göre, bugünkü Efgünislanın gar . bıridaki havalide Zabulistan denilen ül- kede derebeylik etmiş olan bir hâneda- nin evlâdıdır. Ceddi, gene kahraman sa- yılan Nerimandır. Bunun oğlu, kahta - man Sam.. bunun dâa oğlu — kahraman ZAL. Zâlın oğtu da Rüstemdir. Rivayet- Jere nazaran, Rüstem, —Kahramanlıkta bütün eodadının üstündedir. Zil, bugün- kü Efganistanın şimalinde ve Kâbulls- tan denilen yerde yerleşmiş olan «Mih- Tabo ismindeki bir Türk derebeyinin kı- © «Rudabe» İle evlenmiş ve Rüstem bu 'Türk kızından doğmuştur. Efrasyab, telâşlı telâşlı sordu: — Peki., bunda, benim istkibalime bir işaret yok mudur? Başmüneecim, biraz kıvrandı ve: — Var şevketlim. — Nedir? ıKim bi — Gelecek; fakat felâketiniz ölümü- nüzü intaç etmiyecek, Başmüneccimin sözleri, odada, bir baykuş sesi gibi, dalga dalga titredi. Ötede, oda kapısının dışarısında bir ka- dın hıçkırığı inledi. Vezir Harpag, ba- şını önüne iğdi. Efrasyab derin derin dü şünüyordu. Başmüneccim.. teselli etmek lüzu * munu duydu: — Kederlenmeyiniz. hükümdarım! Rüyanız, uzak bir âtiye işaret ediyor. Kızınız evlenecek.. çocuğu olacak.. ço- cük büyüyecek ve mukadderat ta o za- man tecelli edecek. Bu kadar uzun bir zamanda, ilâhi hikmetin değişmesi, o büyük kudretin şânındandır. İhtiyar kâhinin sözleri, derhal, tesiri- ni gösterdi. Harpag, Reniş bir ne hükümdarın yüzüne baktı. Efrasya gözleri parladı ve: — Pek doğru.. muhterem baba! Yir- mi otuz sene sonra gelecek biş istikbal! bulunurum! f Deyince, başmünetcim, derhal, cevab verdi: kırazını görecek, ıztirab Ve eza duya - caksınız. Gene söylüyorum; Bu istik « bal, çok uzaktır ve bu zaman zarfında ilâhi tecelli değişebilir. — Peki.. Allahi hoşnud etmek, mu- kadderatın seyrini değiştirmek için ne yapmamı tavsiye edersiniz? Başmüneecim biraz düşi sizliğini ifşa eden bir sesle: — Müâbudlara hülüsla ibadet ediniz. Yüz koyun, on deve kurban ederek fa- kir) dağıtınız. Günahlarınızın affı- nı z eyleyiniz. Dedi ve gitmek için müssade istedi. Efrasyab.. ellerini çırptı. Gelen cari- yeye başmünececim: Bgeçirmesini lerken, elini yastığının altına götürdü. Ayağa kalkan kâhine bir kese altın u- zattı. Vezir Harpag, başmüneccimi, oda ka- Başmüneccim, söze başlamadan biraz | Pısına kadar geçirdikten sonra geriye düşündü. Sonra: döndü. Hükümdara, bir emri olup ol - —Allah bilir ya., torununuzun ikba- | madığını sordu. Efrasyab.. sedire oturmasını işaret e- derek: l (Arkası var) li, sizin şan ve şa'şaanızı söndürecek. — Bu yüzden benim başıma büyük bir felâket gelecek mi? o zamana kadar, ben, ölmüş| * Sinemanın tesiri altında kalan bir adam sevdiği kadını öldürdü dan iki sene evvelsine kadar, meyva ti carlığı yapan, parası bol keyfi yarinde, ayni zamanda sekiz çocuk babası bir a- damdı. Büyük oğullarından biri banka- da memur, diğeri operatör, üçüncüsü &- vukattı. Perotti işi gücile o kadar meşgul idi ki başka kadınlarla meşgul - olacak vakti bile yoktu. 1934 yılında ticari bir seyahatte, madam Goldrayhe rastgelmiş. Hemen o anda onu sevmiş ve hayatının düzeni bozulmuştu. Kadın bir avukatın karısı idL Kocası zengindi. Çocuklarının dadısı vardı. O- nun için kadına bol bol gezmekten, para harcamaktan başka bir iş kalmamıştı. Perotti elli dört yaşın verdiği olgun- Juk ile ilk önceleri bu deli gibi sevdiği / kadına sevgisini o kadar belli etmemişti. Fakat bir gün, karısına aldığı pırlanta yüzüğü hiç bir mukaddeme yapmaksızın sevgilisine vermişti. Kadın bu hediyeden ziyadesile hoşlanarak: «Senin beni haki- katen sevdiğine inanıyorum..» diye gü- lümsemişti. Hediye, aşkın isbatı ve kalbin anahta- rıdır. Romada da büyük işleri bulunan Perotti, oradan da sevgilisine gün aşırı mektuplar yollamıştı. Kadından uzakla- şamıyacağımı, ayrılamıyacağını — anlıyan Perotti türlü türlü bahanelerle Viyanaya geliyor, ve bütün vaktini madam Gold- rayh ile geçiriyordu. Muhitte bu zengin Viyanalı kadınin bir İtalyanla gezip toz- duğunu görenler dedikodu yapmakla be- raber, bu dedikadular kocasının kulağına gidecek kadar dallanıp budaklanmıştı. 1935 yılında, madam Goldrayhn kocasile Tyrol'a gitmişler, kurnaz kadın sevgilisi- ni kocasına başka bir adla takdim etmiş- ti. Zavallı koca, karısından asla şüphe- e| Tts. lenmemişti. Sevgilisine bir garsonyer tu- tan Perotti, onunla hergün buluşmuştu. Kadın, Viyanaya dönünce d& deli ve ih- tiyar âşık sevgilisini hududa kadar selâ- Deli âşık varını yoğunu kadına yediri- yordu. Ona elmaslar, kürkler alıyor, elbi- seler yaptırıy harçlığı gönderiyordu. Habeşistan harbi “|kopunca, Perotti yeni bir işe daha giri- ğ şerek erzak mütcahhidi olarak orduya erzak yetiştirmiş. bu suretle binlerce li ralar kazanmıştı ve bütün bu paralar da doymak bilmiyen sevgiliye axmıştı. Hâdise bundan altı ay evvel patlak ver- miş ve Perottinin oğlu, madam Gold- rayh'ın mektuplarından bazılarını yaka- Jamiştı. Bunun üzerine bir aile meclisi kurulmuş, aile reisinin ya Avusturyalı kadından vazgeçmesi ve yahut ta, bütün işini, ailesine bırakıp çekilip gitmesi tek- Ef olunmuştu. Deli âşık sevgilisinden ay- rılmaktansa, ikinci şıkkı tercih — etmiş, yanına yalnız bir kaç bin dolar alarak yeni bir işe başlamak istemişti. Artık alile bağından kurtulmuş oldu- ğuna sevinerek Viyanaya koşan Perotti, son günlerini sevgilisinin yanında geçi- receğini uramuştu. Kadın elinde kalan paraları da yemiş, bitirmiş, Perotti en mühteşem otellerden ine ine ucuz bir daireye taşmmıştı. Parası kalmamakla, her şeyi mahvolmuş olmakla beraber, ka- dıniın kendisine sadık kalacağını sanan Perotti sevgilisi madam Goldrayh'ın tek- rar allesi ve çocuklarına döndüğüne en- gin bir şaşkınlıkla şahid olmuştu. Ö ** Filim kendi hayatlarına ne kadar benziyordu. Sevdiği Kadın da onun parasını yemiş, bitirmiş, artık ayrılmaları lâzım geleceğini söylüyordu. Şu halde filmi tekrarlamak lâzımdı. İhtiyar âşık sinema kapısında tabancasına sarılmakta tereddüt etmedi Bir hiç yüzünden sevdiği kadını öldü- rerek katil olan İtalyalı Perotti, bu vak'a- or. Ayda da 300 dolar cep| 1 Perotti Madam Goldrayh Peottinin borçları kabardıkça sevgille sini görmek, onunla konuşmak o nisbet- te güçleşmiştir, deliye dönen adam, ar- tık gecelerini kocasile, muhteşem otel- lerde yemek yiyen kadını seyretmek için vitrinlerin önünde dolaşmıya başlumıştı. Hâdise günü de, kadına sokakta Taste Jhıyan Perotti, bir daha onu görmemek, is- mini anmamak şartile sevgilisini kandır- mış ve birlikte sinemaya girmişlerdi. sle nemada tıpkı onların hayatını andıran bir film gösteriliyordu. İhtiyar bir âşık, ve onu yalnız parası için seven bir ka- Filmde nihayet hakikati anlıyari yar âşık kadını tabanca ile öldürüyor, muhakeme neticesinde beraet kazanıyore dü. Perotü âe ginemadan çıkınca kapının önünde tabancasına sariıldi ve kadını dürdü. O da berate etti mi di; Hayır, muhakemesi devam etm. Tarihi tetkikler (Baştarafı 6 ımcı saufada) tazeledi. Gene semere vermedi. 1854 senesinde Türkiyedeki ortadoks » ların hâmiliğini iddia eden ve Boğazlara inmek istiyen Rusya ile Türkiye arasın- da harp patludı. Rusyanın korkunç mak- sadını hoş görmiyen Fransa ve İngiltere devletleri Türkiye ile ittifak ettiler. Bu harp başladığı sırada bir an da ya- pilıyardu. Bu #nlaşmaya gi arbeden devletlerin hiç biri diğer 1 korsan- ptırmıyacaklardı. Ay & olun- liği söz his k olurlarsa diğer devletler bu gemileri kat'iyyen l5 manlarına sokmıyacaklardı Kırım muharebesi Ru! yetile bitti ve 1856 da Par kongresi toplandı, orada harbeden dev « letler arasındaki meselelerle birlikte o meselelerden daha mühim bir mesele daha halledildi ve korsanlığın kat'iyyen lâğvına, kimse tarafından himâye e - dilmemekle beraber korsanların herkesin düşmanı telâkki edilmesine karar ve « rildi. Sesken bir senedenberi korsanlık dün- yanın her yerinde yasaktır ve her dev - letin kuvvetleri bu gemileri tulup ceza- landırmakla muvazzaf olduğu gibi her devletin kanunlarında cezaları da var - dır. Korsanlığın kalkması deniz ticaretin- de yüzlerce, senedenberi elde edile- miyen bir terakkiye, memleketlerin ve milletlerin zenginliğine yardım etmiştir. Korsanlığın yalnız pek heyecanlı ve meraklı hikâyeleri gittikçe masallaşarak aramızda tekrar edilip duruyor, 4 Turan Can